1978 yapımı, Ingmar Bergman imzalı “Höstsonaten“, “Casablanca“nın sönmeyen yıldızı Ingrid Bergman‘ın son sinema filmi.

Eva, hayat arkadaşı Leonardo‘yu kaybeden annesi Charlotte‘a moral verebilmek için evine davet eder.
Eşi Viktor ile aralarında sevgi ve saygıya dayalı isimsiz bir ilişki vardır ve bu ilişkide, bilindik ‘kadın – erkek ilişkileri’nden farklı olarak ‘yabancılık‘ söz konusudur.

Sessiz, içine kapanık, hiçbir zaman ‘mutlu’ ya da ‘mutsuz’ görünmeyen Eva, hareketlerini kontrol edemeyen, hasta kızkardeşini de evine almış, uzun zaman önce boğularak ölen oğlu Erik‘in yaşayamadığı her anı, sanki Erik yaşıyormuş gibi kendi hayatına ekleyerek huzur bulmaktadır.

Piyano sanatçıcı olan annesi Charlotte, kızının evine gelince, diğer kızı Helena‘yı da ziyaret eder. Her şey güzel görünmektedir, fakat hem Charlotte için, hem de Eva için bir gerginlik söz konusudur.

Geçmiş hakkında hesaplaşma isteğini yıllardır içinde bastıran Eva, bir an önce kaçıp gitmek isteyen annes Charlotte‘a karşı sonsuz bir anlayışla yaklaşmaktadır.
Herkes yataklarına çekildiğinde, gündoğumuyla son bulacağı sanılan gece, Charlotte‘un gördüğü kabus sayesinde akışını değiştirir.
Gece, Eva‘ya yıllardır beklediği anı vermiştir ve anne – kız, salonda yüzyüze bakmaktadır.

Alkolün etkisi, Eva‘yı ‘küçük bir kız çocuğu‘ olduğu zamanlara götürürken, hafızasında Charlotte, ‘terkeden anne silueti‘ olarak kazınmıştır.
Kibar ve güzel görünümlü annesine hayranlık duyan küçük Eva, piyano çalışan Charlotte‘un odasının kapılarını kapatmasıyla, yalnızlığa doğru ilk ve gerçek hamlesini yapar.
Turneye çıkan Charlotte, haftalarca eve gelmez. Böyle zamanlarda Eva, uyanık kaldığı her an saniyeleri sayar, ölemediği için haftaların geçmesini sabırla dilerdi.
Kucaklamayan, konuşmayan, farkında olmadan dışlayan, genç bir kızı ‘kadınlık‘tan uzaklaştıran Charlotte, bencilliğinin, öz kızını istese bile asla ulaşamayacağı bir uçuruma ittiğini, salonda yapılan ‘son gece konuşması‘nda öğrenir.
Evden uzak kaldığı zamanlarda, kendini ‘mükemmel’ gösteren mektuplarla, Eva‘da ‘ölme isteği‘ oluşturduğunun farkında olmadan O’na ve görünüşüne müdahale eder; istemeyerek de olsa hep küçümser ve değiştirirdi. Bu davranışı yüzünden Eva görünüşünden hep nefret etti ve olduğu kişi yüzünden kendinden uzaklaştı.

O gece salonda geçmişini tekrar yaşayan Eva, hayatında ilk defa annesiyle bu kadar uzun konuşuyor, fakat ne tutamadığı gözyaşları, ne de sesi ‘olduğu kişi‘yi anlatmasına yetiyordu.
18 yaşında sevdiği adamdan hamile kalan Eva, annesinin isteği üzerine kürtaj olmuştur. O günden bu yana, yıllar geçmiş ve Charlotte, Eva‘nın kendisine olan bütün duygularının nefrete dönüştüğünü hiç farketmemiş. Nefret, Eva‘yı korkutur, bütün duyguları sinire dökülür.
Hislerini yıllardır sessizce içinde taşıyan Eva, duyduğu gerçeklerden sonra kendisini savunan annesinin hissetmesi gereken ‘utanç‘ duygusunu da kendi içine kabul eder.

Liv Ullmann‘ın duygu yüklü performansıyla bir Bergman eseri olan “Höstsonaten“, ‘anne‘ ve ‘kadın‘ olabilmeyi başarıyla tanımlayarak, izleyicisinde derin bir etki yaratıyor.