Hürriyet Gazetesi arşivinde şansa rastgeldiğim, tam 30 yıl önce bugün yayımlanmış, hatta gazetenin kapağından tam sayfa verilmiş bir haberden çıktım yola,Haber pek çoğumuzun aşina olmadığı bir tıbbi terim olan, hermafrodit ile ilgili. Tübitak Bilim ve Teknik kelimeyi “Çift eşeyli, her iki eşeyin organlarını birlikte taşıyan, er dişi, monoik” olarak tanımlamış.Gelelim 30 yıl önce bugün, 14 Mayıs 1976 ‘da Hürriyet Arşivlerinde rastladığım habere;

Antalya ‘nın Gündoğmuş İlçesinin Bir Köyünde Çif Cinsiyetli İnsanlar Yaşıyor Hem Kadın Hem Erkekler

Hürriyet Arşiv

Google ‘da arama yaptım, bu köy ile ilgili hiç bir rapora, habere, kaynağa ulaşamadım, bu insanlara ne oldu, hastalığın sebebi neydi, herhangi bir araştırma yapıldı mı? Yapıldıysa sonuçları nelerdir?Bu soruların cevabını önümüzde ki günlerde alırız belki, bu arada hermafrodit nedir, nasıl ortaya çıkmıştır onu irdeleyelim.
Bebek sahibi olacak ebeveynler bu durumu öğrendiklerinde ilk olarak şu soruyu kendilerine sorarlar, “kız mı? erkek mi?”Bebeğin anne karnında gelişim evresinden sonra dünyaya geldiği zaman dahi bebeğin dış genital yapıları yeteri derecede farklılaşmazsa bebeğin cinsiyeti anlaşılamayabilir, tıpta bu durum “ambiguous genitale” yani birden çok, ne olduğu belirsiz gibi bir anlam. 30.000 ‘de 1 gibi bir oranda görünür ve bu oranın çok az bir kısmı hem erkek hem de dişi gonadı taşıyan gerçek hermafroditlerdir.Mitolojide de yeri olan bir kavramdır, mitolojiye göre Salmakis pınarının içimi mükemmel olan suyundan tadan erkekler yumuşar, efemineleşir, hatta iktidarsızlaştırırmış ve bu rivayet meşhur hermafrodit efsanesini doğurmuş.
Rivayete göre, güzellik Tanrıçası Afrodit’in delikanlılık çağındaki oğlu bir gün çeşmeden akan suyun oluşturduğu bir gölde yüzer. Gölün perisi Salmakis, ona aşık olur ve tanrılara tek bir vücutta yaşayabilmeleri için yalvarır. Dileği kabul edilir; tanrılar da yarı erkek, yarı kadından oluşan Hermafrodit’i yaratırlar.Diğer bir rivayet, Tanrıça Afrodit, yüzyılda bir doğduğu topraklara gelmektedir. Her gelişinde de değişik kılıklarda dünyaya dönmektedir. Bir yüzyıl yine dünyaya gelir. Bu sefer bir orman perisi olarak yeryüzünü onurlandırır. Ormanda hayvanlarla dolaşırken, bir gölün kenarında Tanrıları bile güzelliği ile kıskandıracak, aynı zamanında kalbi merhamet ve sevgiyle dolu olan Hermes’e rastlar. O anda Hermes’e aşık olur. Hermes’in yanına varır, onunla göz göze gelir. Hermes de ona aşık olur. Kanı nehirler gibi damarlarında akmaya başlar, ruhu kuş olur. Birden Hermes’le Afrodit birbirlerine dolanmaya, birleşmeye başlarlar. Onlar sarıldıkça ormanda kuşlar uçuşmaya, çiçekler açmaya, serin rüzgarlar esmeye, ağaçlar önlerinde eğilip onları selamlamaya başlar. Afrodit, kendini kaybeder, durmadan Hermes’i sarar, sarar, sarar. Sonunda Zavallı Hermes bu sevgiye karşılık veremez olur. Afrodit yaptığını fark edince kahrolur. O an Tanrıların Tanrısı Zeus’tan sevgilisiyle hiç ayrılmamayı diler. Zeus, Afrodit’in bu haline acır. Onları sonsuza kadar BİR yapar.daha pek çok değişik yorum getirilmiş rivayetler mevcut hepsini yazmadan internette bu araştırmayı yaparken takıldığım noktadan bahsedeyim.Kendi veya ailelerinin seçimleri olmadan bu şekilde doğan bebeklerin hayatları boyunca yaşadıkları, yaşayacakları sıkıntılar, bu konuda çok uzak değil 2 hafta evvel Hürriyet Gazetesi peşpeşe 2 gün konuya ilişkin haberler yapmış, 30 Nisan 2006 tarihli ve 29 Nisan 2006 tarihli yazıları okuyarak bu hastalığa sahip kişilerin yaşadıkları sıkıntıları okuyabilirsiniz.