İnsan, zaman akıp geçtikçe değil, hayatın özüne dair sırları çözdükçe olgunlaşır. Sır hazinedir. Hazine, yeryüzüne serpilmiş tohumlardır. Her tohum güzellikle açılır ve açılan her tohumda sırra ait ayrı bir hazine vardır. Herkes için farklı güzellikte olduğu kadar, açıklıkta da farklı derecelerdedir tohumların her biri. Kimine her tohum güzel iken, kimi için çirkinliğin tâ kendisidir. Hayata olgunlaştıkça güzel bakar insan ve güzel baktıkça olgunlaşır birer tohum gibi. Güzellik olur, güzellik görür ve güzel göreceklere birer tohum olur âdeta.

Hayat, bir oyun ve oyalanmadan ibaret imiş. Bu oyunda insan, güzelliklere bakıp şarkılara dönüşsün diye, aşk ile dönen notalar gibi beyaz. Sus işaretinde susmasını bilemediğinde harmoniyi bozarak bestekârı kızdıran ve vermesi gerektiği sesi veremediğinde sessizliğe haksızlık edip isyankâr olan bir nota…
Hayat harmonisinde, usulünce ve nâzenin bir ses olup, bestekârın şarkılarını duyduğunda Mevlâna gibi aşkla dönen notalar olmak ne büyük bahtiyarlık ey eşref-i mahlukat…Uyan…