Bir adam vardı canı sıkılan diyorlar, oysa kadınların da canı sıkılır. Eskiden canım sıkılıyor diyen kıza evlenme vakti geldi derlerdi, şimdi de diyorlar mı? Bilmiyorum…Eee benimde canım sıkılıyor, üstelik ben evliyim de:) Bana ne diyecekler koca mı istiyorsun kızım diyemezler elbette, ne deseler hoşuma gider biliyor musunuz? Hadi çık gez gönlünce, saate bakmadan, kafanda iş listeleri olmadan, bir yere yetişme telaşın olmadan, akşama ne yiyeceğiz, dışarı çıkacağız ne giysem acaba, yarın için buzluktan et çıkarttayım diye düşünmeden, kadın gelecek evde temizlik malzemesi kaldı mı, eyvah çamaşırlar yıkanmadı, kadına ütüye kadar kururmu acaba diye düşünmeden gez deseler.. Deseler ki hadi çık dışarıya hadi ne duruyorsun, işlerini düşünme, toplantı mı ne toplantısı biz hallederiz, al bak bu da pasaportun shengen vizesi aldık sana, bankaya para da yatırdık 1 ay idare eder seni, uç istediğin yere deseler..Valiz bile almadan sadece çantamı taksam koluma ayaklarım beni nereye sürüklüyorsa gitsem, gitsem… Çok uzaklara gitmem de şart değil, belki emirgana kadar uzansam şu dakika da , kireçburnunda bir balık ekmek yesem, sonra aşıklar parkında soğuktan titreyerek çayımı içsem, belki bir sigara da tüttürürüm ..Yayınlanacak raporlar, edilecek telefonlar, yapılacak toplantılar, evde düzenlenecek çekmeceler, yapılacak market alışverişleri, ödenecek faturalar olmadan tüm zihnimi boşaltarak geçireceğim 1 kaç saatte ihtiyacım var. Belki Bestin sık sık bahsettiği Beyoğluna atarım kendimi Gezi pastanesinde oturup kalabalığı izlerim .. Olmadı Marmara Etap’ın üst katındaki bara atarım kendimi önümde İstanbul manzarası tatlı bir içki içerim…Yada Pera ya giderim, belki de Markiz de bir dilim pasta.. Yada Nevizade de ucuzundan bir bira….>

Hayallerimi neden küçük tutuyorsam, başa sarıyorum o zaman, uç istediğin yere dediler ya bana, ama git bilet al, sıraya gir uçağa bin falan bir sürü teferruat ben Heroes daki o minik japon gibi gözlerimi kapatsam zamanı kırarak yol alsam ne güzel olur..Kapatıyorum gözlerimi sıcak bir yer olsun sıcacık güneş ve bora bora adalarına gideyim, çok uzun bir uçak yolculuğu gerekiyormuş bu adaya gitmek için bir arkadaşım anlatmıştı, önce Paris’ten Los Angeles aktarmalı yaklaşık 12 saatlik bir uçuş ve ordanda 1 saatlik iç hat uçuşuyla…Şimdi tam sırası gözlerimi kapatıp gitmek için oraya..

Güneş gözlüğüm her daim yanımda zaten, ordan bir mayo ve havlu bulmak kolay olur herhalde….Nedense böyle rüya gibi bembeyaz kumsal, yemyeşil deniz resimleri bana birden o kumların içinde yaşayan binbir çeşit böcekleri getirir aklıma, yada denizde yaşayan zehirli deniz analarını, off yaa gözlerini kapatıp hayal kurmayı bile beceremiyorsun.. Yaaa dolaş yalın ayak o kumsalda da ismini cismini bilmediğin bir hayvanat ısırsın seni…Peki vazgeçtim o zaman soğuk karlara ne dersin ? Aspen’ e ne dersin? Off şimdi kar kıyafeti bulmak, soyun giyin, hoca bul, derdini anlat..

Tamam canım senin canın sıkı bir dayak istiyor, ağız tadıyla bir hayal bile kurdurmadın sen bu üşengeçlikle bunları nasıl yazdın ben anlamadım yaa..Peki uçuk kaçık hayalleri bırakıyor ve gerçekten yapabileceğin tek şeyi yapıyorsun, kendine şöyle bol şekerli güzel bir türk kahvesi söylüyor yanına da çukulata istiyorsun…Hamiş: Bu yazıdan çıkartılacak ders 1) Küçük şeylerle mutlu olmayı bil, 2) Paran var mı derdin var.. 3) Canı sıkılanı dövmek iyi fikir 4) Hayal kurmayı bilen kursun 🙂