minik kızla teyzemin koyu sohbetini simgeleyen bu fotoğrafın havası,teyzemin kamera korkusuyla ilginç bir hal almıştır:)
minik kızla teyzemin koyu sohbetini simgeleyen bu fotoğrafın havası,teyzemin kamera korkusuyla ilginç bir hal almıştır:)

Her zamankinden daha tenha bir kumsalda ve her zamankinden çok daha duru ve hareketsiz bir deniz dibinde,içimdeki kalabalıkla bu tenhalığı dengelemeye çalışıyordum,tadını çıkarmaya çalışıyordum söyledikleri gibi,istemeyerek. İstemiyorum çünkü hem içim hem dışım benden ibaret olsun,sade kendimi dinleyeyim istiyordum.Ama her defasında bir şeyler giriyor araya,yanıbaşımda uzanan kardeşim ya kremi uzat diyor ya suyu,kitabı,ve saireyi,ya da hadi denize diye çekiştiriyor kolumdan,kendi başıma ortasında olmaktan çok daha keyif duyduğum maviye doğru.Kardeşi hallettik tam,nazım da geçiyor sitemim de ,seçmeden kurabiliyorum cümlelerimi kendisine;bu sefer de yanıbaşımdan bir teyze ‘kızımm’diye sesleniyor. ‘Okuyor musun sen?’Henüz ‘kızıım’ seslenişine cevaben kafamı teyzemden ötürü kaldırmamıştım ki bir yandan bir göz teması olmaksızın kulaklarımın algıladığı bu soruya aslında gene göz teması sağlamaksızın cevap vermenin de görgüsüzlük olmayacağını düşündüm,karşıdan artık bir tepki beklemeksizin bir genç görüldüğünde otomatikman ağızdan çıkan o soruya karşı benim de otomatik cevaplarım vardı ne de olsa,teyzelerimizin kazandığı fiks,tepkisiz soru sorma alışkanlıkları bize de aynı tarzda cevap verme yetisi kazandırmıştı sonuçta.Ama o da ne…Yıllardır bu soruya verdiğim cevap tam gene çıkacaktı ağzımdan ki,birşey beni durdurdu,cevabım bu sene değişmişti. Hayır,ben artık okumuyordum, avuçlarımda sardığım kitaba karşı gösterdiğim eylemin isminin aynılığı,hayır,’görmüyor musun okuyorum’ cümlesine sahiplik eden iğrenç espiriler getirmedi aklıma ; fakat hoşuma gitti bi kitap bile okuyuşum,bu yılın ilk ‘okuyor musun’ sorusunun bende uyandırdığı hissin,artık bir çatı altında topluca okumayacağım gerçeğine bir alternatif doğurması,daha doğrusu hep var olup da benim de hep gerçekleştirdiğim bu alternatifin bu sefer kafamda başkaca vurgulanmasıydı hoşuma giden.Sonunda sınanma telaşı olmadan,artık yalnızca kendim için okuyordum…diyemezdim tabi teyzeme…’Bitti bu sene teyze’ dedim içinde o hafif hoşluğu saklayan zorakilikle.’Hangi okul’ diye sordu teyze;okulla birlikte bölümü de sıkıştırarak cevap verdim güleryüzle,biraz da benim yaşlarımda evladı olmamasını dileyerek.Sandığımdan fazla uzun sürüyor çünkü o zamanlar muhabbet,yaşlıca denebilecek teyzelerle süren uzun muhabbetler keyfime keyif katmıştır daima aslında ama,önümde kendisiyle oynadığımı düşünen kitabın her sayfasının kinlerini birleştirerek vicdanıma sert bakışlar fırlatması,baskı altında hissettirdi kendimi,keşke o gün çok istemeseydim o kitabı hatmetmeyi…’Nerelisin kızım sen’İşte!!! Beklediğim soru! Hadi İl mare,hazırladığın cevabı sunuver teyzeye,bir kez daha zorunda değilsin çünkü bu anlamsız soruyu karşılamaya gülümsemeyle:’Aslında hiç hoşlanmadığım bir soru teyze..’deyip kaldım,devamı vardı aslında ama sanırım araya koyduğum es,bir tepki ölçmek isteğiydi,ne de olsa bu ilk denememdi.Teyze de belli ki korktu,şu zamana kadar başım önde,kitabım elimde,çizdiğim hanım kız profilinin,asi genç kız modeline dönüştüğünden emindim… Ben de bu sırada kendimi ölçüp biçerken ilk sefer için bu beklenmedik cevabın yeterli olmayacağını düşünerekten,herşeyi aslında başa saran bir karara varıyor ve ne taraflı olduğumu söyleyerek içini rahatlatıyordum.’Hı’ dedi teyze,’doğulu tarafa benzettim seni ben,kaşın gözün falan,ondan sordum kızım’ dedi…Ardından ‘biz de Elazığ’lıyız..’ diyerekten birşeyler mırıldandı teyzem ben o sırada bana sırıtan kardeşimle bakışlarımı birleştirirken.’Okumak çok güzel kızım,zor,aferim,okuyun…’ Herkes tarafından tekrarlandıkça daha da kayıtsız olunmasını sağlayan okumak kavramına bakışımın farklılığı gene beynimin bir yerlerinde yanıp sönen ünlemlere vesile oldu,sonra dudaklarım şöyle söyledi:’Evet,yani üniversite mezunu olmak aslında hiçbiryerde dezavantajlık oluşturmaz;ama artık avantaj olarak kabul edilmediği de bir gerçek.’Böylesi ayak üstü bir muhabbette bu fiks cümleye yaptığım yorumların en orjinali bu teyzeyi bulmuştu o gün..Kafasını salladı teyze baştan,sonrasında belli ki içinde yaptığı bir muhakemeyle..’Cıxx,olmaz,okumak şart şart’ dedi uzaktaki maviye dalarak..Sonra da zaten oğlundan girip oğlundan çıktı,son yorumuma tezatlığının sebebi anlaşıldı.Liseyi bitirmiş oğlu,oku ısrarlarına rağmen okumamış;kapağı bir yere atmış,fakat şimdi çalıştığı yer üniversite diploması istiyormuş,üniversiteyi dışardan bitirmeye karar vermiş şimdi.Oğulcağızı için gerçekten tam zamanında sınava girmemiş olmamasını büyük bir kayıp olarak görmediğimi bir şekilde aktarmaya çalışarak:’Ne güzel,içinde yaşayıp deneyimleyerek okuma kararı alması,en azından ucu gözüken bir hedef için bunu yapması çok daha güzel’ dedim. Çocukluk yaşlarındaki zoraki dayatmadan daha verimli olsa gerek diye de içimde tamamladım,yeter ki bulunsundu doğru yol.Teyzem sonra oğlunun aslında çalışkanlığı ve ileri giderek yakışıklılığından da bahsederek,artık ağzımdan bir sözcük çıkmasının gereksizleştiği sessiz tepkiler vermeme vesile oldu,kardeşimin sessizce yaptığı evlilik melodisi ile cebelleşip gülmemeye çalışmam da tahmin ediyorum ki yüzüme ayrı bir kasıntılık kattı. Sonrasında içimde kabardığını hissettiğim şevkat ve insan sevgisinin elime tutuşturduğu kalemle de,teyzemle olan muhabbete son verici bir cümle sarfetmeden başımı önüme eğerek karalamaya koyuldum…