Hanımeli kokusu sarmış sokağı, seksek oynamaya çağırıyorum kızları, küresel ısınmadan nasibi almamış güneş tatlı tatlı ısıtıyor bizi, kaymak gibi mermer taşı kaydırıyorum tebeşirle çizilen zeminde. Dün kim hangi aşamada kaldıysa ordan devam ediyoruz, kamalarımızı sayıyoruz.Hava iyice ısınırken herkes yavaş yavaş evlere çekiliyor. Yemek yeme zamanı ve belki öğle uykusu. Sokaklar sessiz, birkaç başıboş kedi ve köpek var sadece. Kuran kursuna giden birkaç çocuk. Bende gitmiştim geçen yaz, öğlen sıcağında alınan abdest ve temizlik kokusu, o güzelim tülbetin başımı saran naifliği, önce hoşuma gider, sonra sıkılırdım. Ezberlediğim dualar aklımdan uçup giderdi. Sıra bana geldiğinde sihirli bir değnek değmişcesine anlamını bilmediğim, ama ahengini çok sevdiğim duaları sırayla okurdum. Bir büyü, bir ayin gibi gelirdi o an. Hocanın ağzında kocaman olan harfler kulağıma çarparken o tılsımlı ayin havasına giriverirdim. Bu yaz gitmiyoruz kursa.Eve giriyorum arap sabunu kokusu çarpıyor burnuma, odada bulunan iki divana örtüleri mum gibi serilmiş, bir sürü yastık ile süslenmiş, akşam babam eve gelene kadar bu divanlara değil oturmak, dayanmak bile yasak. Olsun tüm gün ya sokakta, ya da balkonda vakit geçiriyoruz. Bazen 12 kişilik koca masanın altında kurduğumuz evimizde evcilik oynuyoruz. 4 kişilik bir evde o koca masa sadece misafir geldiğinde kullanılıyor, mutfağa yada balkona çıkardığımız küçük masamızda yemeklerimizi yiyoruz. Mutfağa yöneldiğimde annemi görüyorum, soğanları kızgın yağa atıp kavururken, ortaya çıkan o müthiş koku, rendelediği domatesi tencereye attığında daha da cezbedici oluyor. Dolabı açıyorum, meyve ve sebze dışında pek birşey yok dolapta, kompostoyu çıkarıyorum. Annem dünden kalan yemeği ısıtmak istiyor bize, itiraz ediyoruz, ekmek arası birşeyler yemek istiyoruz. Yarım ekmek arasına beyaz peynir,domates ve biber ile yaptığımız şimdilerde sandiviç denilen ekmek arası dediğimiz yiyeceği balkonda kardeşimle oturarak, büyük bir iştahla yiyoruz. Yanında içtiğimiz komposto dünyanın en harika içeceği gibi geliyor. Annem bize karpuz kesmiş, getirmiş. Dünyanın en aç iki insanı gibi karpuza da saldırıyoruz. Annem yemeği ocağa koyduğunu ve komşuya geçeceğini söylüyor. Uyuyun sakın dışarı çıkmayın diye tembihliyor bizi. Dışarı bakıyoruz kimseler yok, asfalt erimiş gibi duruyor. Güvercinler bile seslerini çıkartmıyor. Balkonun olduğu tarafda bol miktarda güvercin yuvası var, annem söylenip duruyor sürekli balkonu mahfediyorlar diye. Çıkartıkları bazı sesler yüzünden bende sinir oluyorum bazen. Arada bir güvercinlere balkonda tuzak kuruyoruz, hiç başarılı olamadık. Naylon bir sepeti ters çevirerek bir ağaç dalı ile aralık kalmasını sağlıyoruz, o ağaç dalına bağlı bir ip var bizde, sepetin içine ekmek kırıntıları koyuyoruz, güvercin içeri girdiğinde sopayı çekerek sepetin içine hapsedeceğiz aklımız sıra. Genellikle sıkılıyoruz beklemekten ve vazgeçiyoruz.