C.Eren ÇELİKArkadaş bir tartışma nasıl bu kadar sulandırılır, gerçekten ciddi bir tartışma konusu nasıl raiting kaygısı ile lime lime edilir Pazartesi günü HABERTÜRK ekranlarında “canlı canlı” izledik.HABERTÜRK’ün elinden gelse kameralar karşısında yatıp kalkacak olan Genel Yayın Yönetmeni, “Analiz hastası”, “tez-antitez-sentez ustası ” sayın Yiğit Bulut, Ermenistan ile Türkiye arasında imzalanan protokollerin tartışılacağı programın adeta bir panayır yerine çevrilmesine, raiting uğruna tuttuğu çanakla bence son dönemde medyadaki en büyük kepazeliklerden birisine imza atmıştır. Kendisi ile ne kadar övünse azdır. (EE, Yiğit’i öldür hakkını ver)Program başlarken pek çok HABERTÜRK izleyicisi gibi konuklara bakarak kaliteli bir fikir tartışması yaşanacağı hissiyatı ile zevkle bu fikri mülahazaları dinlemek üzere ekranın başına kurulduk. Efenim dedik ya konuklar gayet iyi, Süheyl Batum, Mine Kırıkkanat, Ceyda Karan ve Rasim Ozan Kütahyalı. Buraya kadar her şey iyi hoş…Ancak gelgelelim program bir başladı zaten yarım saat sonra kimse birbirini dinlemiyordu. Ve konukları birbirine girmiş vaziyetteyken çıt çıkarmadan kavgaları izleyen Yiğit Bulut ucuz yoldan prim yapmanın, raiting almanın keyfini çıkarıyordu.Artık iş belli bir noktadan sonra Mine Kırıkkanat ile Rasim Ozan Kütahyalı arasında kişisel bir husumete dönüştü. Sanırsınız ki tartışma programı değil kavga etme programı. Mine Kırıkkanat’ın “Sen de kimsin, daha çocuksun, gel sana ders vereyim” edaları ve hatta bzı yerlerde bunu yüksek sesle ifade edişi Rasim Ozan Kütahyalı da çıldırttı ve program tam bir kaos ortamına dönüştü.Yiğit Bulut ne yapar orada ? Hiç. Keyifle kavgayı izler ve arada bir “Şimdi reklama gitmemiz gerekiyor” demekle yetinir. Ancak özellikle dünkü yayından sonra ortaya iyice çıkmıştır ki Erdoğan Aktaş’ın HABERTÜRK’ü ile Yiğit Bulut’un HABERTÜRK’ü arasında dağlar kadar fark var.Peki son zamanlarda HABERTÜRK ekranlarında sıkça böyle patırtılı gürültülü programlar seyrediyoruz, HABERTÜRK’e ne oluyor sizce ?Hadi bizde Yiğit Bulut’un sevdiği dilden konuşup “Analizimizi” yapalım.Dikkat ettiyseniz HABERTÜRK özellikle son dönemde “Türkiye’nin En Çok İzlenen Haber Kanalı” sloganını da kullanmıyor. Sanmayın ki bu slogan Erdoğan Aktaş ekibinin sloganı diye terkedildi. NTV(haber kanalları sıralamasaında) tahtını geri aldı, CNN Türk ciddi toparlanma sürecinde, yeniden karasal yayına geçmeleri çok ciddi olumlu hava yarattı. HABERTÜRK’ün ise bu mentalite ile işi zor gibi gözüküyor ve kanal her geçen gün biraz daha dibe doğru gidiyor.Öncelikle Yiğit Bulut ekrana çok çok fazla sevdalı. Gerekli gereksiz ekranda. İzleyici neredeyse HABERTÜRK’ü her açtığında karşısında (Kendi program saati olmasa da “HABERTÜRK ÖZEL” diye birşey icat ediyor) Yiğit Bulut’u görmekten sıkıldı. Büyükçe bir kitle ekranda Yiğit Bulut’u görünce kanal değiştiriyor.Bu tabii önemli bir neden ama asıl sebep başka…HABERTÜRK’teki kan kaybının en önemli nedeni yayıncılık konseptinde yapılan stratejik hata.Nedir bu ? HABERTÜRK’ün Erdoğan Aktaş döneminde en önemli özelliği haber reflekslerinin çok sağlam olması ve ekranın her an sıcak taze haberlerle doldurulmasıydı. Hele bunu Zafer Arapkirli gibi ustalar yapınca ortaya tadına doyum olmaz bir yemek çıkıyordu.Erdoğan Aktaş gerekirse elinde mikrofon alanlarda muhabirlik yapıyordu, Yiğit Bulut maşallah ekrandan inmiyor, stüdyodan çıkmıyor ki haberle ilgilensin. Zaten kanalın haber refleksleri de zayıfladı. Eskisi gibi haberleri ilk önce HABERTÜRK’ten alamıyoruz artık.Yiğit Bulut yönetimi devralınca “Her Yiğit’in yoğurt yeyişi farklı” deyip kanalın kimyası ile oynadı. Ne yaptı ? Haberin ve haber bülteni kuşaklarının yayının ana omurgasını oluşturduğu kanalda haberi 2. plana atarak, (Tabii kendi ekran sevdasının da etkisi ile) kanalı programlarla doldurmaya başladı.Sözüm ona SANSÜRSÜZ ve Erdoğan Aktaş’ın markalaştırdığı BASIN KULÜBÜ (Bari bu ismi kullanma. Ama yok; adam bi de başkasının var ettiği programa YİĞİT BULUT’la BASIN KULÜBÜ adını koydu) programı kanalın prestij programları olacaktı. Tabii baş rolde de Yiğit Bulut…Ancak işler hiç de umulduğu gibi gitmedi.Kanaldan ayrılan Saba Tümer’in yerini Hülya Avşar dolduramadı. Ama Saba Tümer’in aynı başarılı grafiği CNN Türk’te de gösteriyor oluşu kanala 2 yönden darbe vurdu. Kanal hem çok iyi raitingi olan bir programından oldu, hem de hafta içi her gün ne yaparsa yapsın Saba Tümer’in CNN Türk’te program yapmaya başladığı saatte “Bayan kahkahaya” geçilmekten kurtulamıyorlar. Ekranda Yiğit Bulut’un sıklıkla çıktığı canlı yayınlar yetmezmiş gibi geceleri de Yiğit Bulut tekrarı olması da cabası. İnanılır gibi değil. (Valla utanmasa Fatih Altaylı’ya falan da program yaptırmayacak Yiğit Bulut.)”Didem Uzun’la Uzun Geceler” işkence gibi bir program zaten o da tutmadı. E geriye kala kala CNN Türk’teki Cosmopolis efsanesini yaratan Sevim Gözay kaldı, Allah’tan o yılların deneyimi ile işi kotarıyor. 3.Köprü programı oturdu.Ama asıl problem kanalın “HABER KANALI” olma kimliğini kaybetmesi. Kanal bugün “haber kanalından” ziyade şehirli kesime hitab eden tematik bir “bilgi kanalı” formatına daha çok uyuyor.. Programlar da bu şekilde kurgulanmış.Kanalda iyi giden bir de TARİHİN ARKA odası programı var, o da ilgilisi olan dar bir çevreye hitap ediyor ve gece saat en erken 03.30’da bittiği için raiting yarışında devre dışı kalıyor. ( Raiting ölçümleri gece 02.00 itibariyle sonlanır. Bu nedenle bu programın raitingleri ölçülmez)İşler böyle olunca kendisine “Türkiye’nin en çok izlenen haber kanalı” apoletli bir kanal bırakılan Yiğit Bulut ciddi bir baskı altına girerek “polemik”ten medet umdu. Polemiği de özellikle kendi programlarında, yayıncılık adına -yazının başında verdiğim örnek gibi- rezaletler yaşanmasına neden olsa da bilinçli olarak provake etti…Hatırlayınız: Adnan Oktar ve tayfası ile bilim dünyasını karşı karşıya getirdi. Onların polemiğe girmesini sağladı. 3 hafta bu prolemik konusunuı devam ettirdi. Sonrasında depremi önceden bildiğini iddia eden bir bilim adamı ile başka bilim adamlarını tartıştırarakı polemik yarattı. Murat Bardakçı ile Yaşar Nuri Öztürk’ü programında bir birine düşürdü. Daha sonra programın sonunda ısrarla “Bu programa yarın kaldığımız yerden devam edelim” diyerek programı kapattı ama Allah’tan Murat Bardakçı oyununa alet olmadı.Son olarak Süheyl Batum, Mine Kırıkkanat,Ceyda Karan ve Rasim Ozan Kütahyalı bir birine girince aynı cümleyi program sonunda yeniden duyduk.(Gerçi ben bekliyordum): “Burada çok sağlam bir ekip oluştu. Bu konuya gelecek hafta kaldığımız yerden devam edelim”Yiğit Bulut her halde ekonomi alanındaki mastırını “Bir koyundan 3 post nasıl çıkar” üzerine yapmış, baksanıza bir programın ekmeğini en az 2-3 hafta yiyor. Aslında bu da O’nun nelerden medet umar hale geldiğini,kendi yaratıcılığının ne kadar az olduğunu (Birikimini demiyorum kesinlikle ) ve gündem yaratma kapasitesinin kısıtlılığını göstermesi açısından üzücü bir gerçeklik. Ama görünen şu ki HABERTÜRK artık eski tadında değil.Bizim naçizane tavsiyemiz Yiğit Bulut dilinden düşürmediği “Analizi” acilen kendisi için yapsın, sonra ortaya samimi bir “tez” koysun, karşısında kurmaylarının (Yağdanlıklarının değil) “antitezlerini” dinlesin, sonunda da sağlıklı bir SENTEZ yapsın. (Amma Yiğit Bulut izlemişiz ha).Yoksa bugün “En çok izlenen haber kanalı” ünvanını kaybeden HABERTÜRK ortada vadede prestijini kaybetme tehlikesi yaşar ki, bunca yatırımın üstüne Turgay Ciner buna izin vermez, olan Yiğit Bulut’a olur.Bugün mertçe, samimice, patrona yaranmak için yapmadığına inanmak istediğimiz o çok ağır Aydın Doğan eleştirileri sonrasında, gerisin geri kayınpederinin bacanağı Aydın Doğan’ın elini eteğini öpmek zorunda kalıverir, bu da gerçekten insana “koyar”…Bizden söylemesi. Artık Tezi de, Antitezi de, Sentezi de Yiğit Bulut’a kalmış…