“dünya’ya en yakın yıldızın adı nedir?” diye soruyor. bu yazıyı okuduktan sonra koşarak uzaklaşmak isterken aynı soruyu ben de sordum sağa sola. “dünya’ya en yakın yıldızın adı ne? bu konu hakkında diyecek çok bişey yok. daha önce anti militarist söylemlerin tamamı vatan hainliği suçlamasıyla geri püskürtüldü. balık hafızalı olduğumuz için o günleri hatırlamayacağız elbet. yıllaryılı varoş edebiyatı yapıldı. sen de zengin ol bak hepimiz küpümüzü dolduruyoruz, biz başa gelirsek hepiniz küpünü dolduracak. hiç çalışmadan zengin olacaksınız. hayaller suya batınca başka yoldan küp doldurma yarışıdır bu. insanlar aç kaldıkları için hırsızlık yapmıyorlar. bişeyler koptu. artık namuslu olmanın gerekliliği ortadan kalktı demek ki. söylediklerim boş aslında adam demiş diyeceğini gayet güzel bir şekilde. amacım sadece bu yazı öyle kolayca silinmesin bi şekilde daha fazla insan okusun görsün. ne değişir? ne bileyim.
ilk olarak bir konuda fikri,nizi sormak istiyorum. bu değişecek kanunların şimdi geçerli olduğu halleriyle tam olarak uygulandıklarını düşünüyor musunuz? yani mesela şimdi polisin elinde olan haklarından daha fazlasını kullanmak istediğinde ona engel olacak bir şey var mı sizce ortada? iyisini kötüsünü ayırmakta fayda her zaman vardır ama şimdi de polislerin hakkı olmayan bir çok şeyi haklıymış yapıyor olduğu gerçeğini yok sayamayız. bu söyleidklerimde herhangi bir çözüme yaklaşan bir detay olmadığının farkındayım sadece yorum bildirmektir amaç ve indianın da dediği gibi ahkam sayısı mimi daha tıklanabilir hale getiriyorsa ne mutlu.indiana hak vermemek elde değil. evet ortada bir sürü sebepten dolayı değişen ve bir anlamda da gittikçe yitirilen bir sürü değer var. sanırım bu değerlerin yıkılması her gün daha da zorlayıcı hale geliyor. bir şeyi de söylemeden geçemeyeceğim bana bu aralar gidip kırsal bir yerde şehirden ve şehir ekonomi ve keşmekeşliğinden uzakta yaşama seçimi sunsalar karşılığında toprak veya hayvan ile ilgilenmem gerekiyor olsa düşünmeden değerlendirmeye çalışırım. bunu bir kaç sene önce şehir çocuğu kimliğini benimsediğimden sanırım seçmezdim belki de biraz daha olgunlaşmanın getirisi tam olarak bilmiyorum ama durum bu.gasp kapkaççılık mevzusunda diğer bütün hırsızlık ve legal kazanım olmadan edinilmeye çalışılan değerler için de söylenebileceği gibi insanlık paraya verdiği bu değerden hiç kaybetmeden parayı yine ulaşılabilecek en değerli şey olarak gördüğü sürece bunun üstüne de suçlunun sadece yakalanınca suçlu olmasının kaçınılmazlığı eklendiğinde bu konuda herhengi bir azalma olmayacaktır. sanırım 2 sene önceydi ben de gecenin bir köründe 5-6 kişi tarafından gasp edildim. sadece o an herşeymin içinde olduğu sırtımda asılı sırt çantamı hep beraber müthiş bir organizsasyon ile çullanıp alıp hızlıca uzaklaştılar. olabildiğince yüksek sesle yardım istemeye çalışsam da bir faydası olmadı. o gece hemen karakola gittiğimde de ne kadar uğraşırsam uğraşan yarım saat süren olayın oluşunu içeren anlatımımı dinleyen memur gidip yerine bir başka memur gönderip aynı şeyi bir kere daha kendine anlattırdı. 3 tane memura aynı filmi anlattım hiç üşenmeden yılmadan ve her fırsatta bu yaptıklarının ne kadar saçma olduğunu düşündüğümü ifade ederek . nasıl soyulduğunuzu veya gasp edildiğinizi olabildiğince ayrıntılı bir şekilde sizi suçlayan gözler karşısında 3 kere tekrarladığınızı bir düşünün. bir de bu hissi herşeyinizi kaptırmanızla alt üst olmuş bir durumda yaptığınızı düşünün.3.memur da odadan çıkıp karakol koridorlarında kaybolduktan sonra bir başka 2 memur geldi bana gidip olay yerinde onlara nasıl olduğunu anlatıp anlatmayacağımı sordular. olay yerini göstermem değil orada tekrar anlatmak. peki dedim. beni karakolun önünde parketmiş sivil bir arabaya koydular arka koltukta beklemeye başladım. arabada tek başıma oturuyordum. ön iki koltuğun arasında el freni ve vires kolunun olduğu bölümde bir makinalı vardı. gördüğüme inanamadım alet önümde duruyordu. etrafıma baktım arabanın dışında silahli bir polis 5-10 metre ileride birisi ile konuşuyordu bana bakmıyor benim orada olduğumu bilmiyordu bile. başka hiçbir şekilde o an o makinalıyı kapıp ordunun dereleri aksa yukarı aksa türküsüyle başlayıp domdom kurşununa geçiş yaparak anadolu türküleri ile bezenmiş cinnetimi engelleyebilecek hiç bir şey yoktu etrafta. düşündüm yok dedim ya kaçabilsem bile ismimi soyadımı biliyorlar en azından dedim kendi kendime ve sonra aklıma geldi ki hayır bilmiyorlardı. bana kimse ismimi bile sormadı çünkü zaten gasp edilen cüzdanımdaydı kimliğim zartum zurtum. inanmıyor olabilirsiniz ama 3 kereden yarım saat en az bir buşuk saat boyunca değişik rütbelerdeki sevimli memurlarımıza olayı anlatmaya çalıştığım halde ismimi bile sormamışlardı. bunun da farkına vardığımda o an içinde bulunduğum araba ve beklediğim şahıslar ve ve saatin sabaha karşı 4 olduğunu görünce i dunnow watto doo with myself şarkısını mırıldanmaya başladım yine bir 20 dakika sonra hazretler geldi ve oraya doğru gitmeye başladık 3 dakika sonra olay yerindeydik. arabayı parkettiler in göster dedi ön koltuktaki, indim inerken onların da inmesi için onları bekler edasıyla yavaşladım meğerse onlar inmeyeceklermiş inanamadım adamlar inmedi ben indim iki adım attığımda kolumla işaret ettiğimde olayın tam noktasını gösterebiliyordum işaret ettim işte burası dedim. arabanın içinden cevap geldi ‘nassı yani tam olduğu yeri göster!, -e tamam işte burası dedim yine aynı yeri göstererek. ama yine olmadı -öyle olmaz tam nerde olduğunu göster yaklaş daha yaklaş ! artık çıldırma noktasında olduğumu hissediyor ve adamların hala arabada olduklarına inanamayıp paranoyanın en manyak boyutlarını yaşamaya başladım sivil bir arabada iki sivil memur, cantasının ve kimliği ile beraber herşeyinin çalındığını ancak iddia edebilen bir salak karanlıkta tam gasp edildiği noktayı göstermeye çalışıyor ve polisler işaret ettiğim noktayı bir türlü anlamamazlıktan gelip yaklaş o noktaya yaklaş diyue bağırıyor. ne yapmalıydım imdat diye bağara bağara kaçmak geldi aklıma sakin olmalıydım en sonunda olayın tam olarak olduğu noktaya ayak bastım aha dedim işte bu ayağımın bastığı noktada oldu. soru geldi; -hangi ayağının? artık deli kuvvetine benzer bir duygu olarak yaşanabilecek yakın bir duygu olan deli sakinliği içerisindeydim bu ayağımın sağ ayağımın diye cevap verdim. bir polis arabadan indi. yanıma geldi tam bastığım noktanın hizasında yolun yani sokağın kenarına doğru yürüdü dolapdere eski mimarisindan olan bir kapıyı yumruklamaya ve tekmelemeye başladı saatime baktım 5buçuk 6 arasıydı. kapıyı öyle gürültüyle çalıyordu ki içeriden kim o diye bir ses geldi cevap verdi -AÇ POLİS!! kapı açıldı beni yanına çekti polis ve sordu bana -bu mu ? bu mu ? karşımda duram adam o kadar zavallı ve yatağından kalkmış ne olduğundan habersiz bir durumdaydı ki ben bir şey diyemedim. o diildir heralde dedim. sonra polis tekrar aynı noktaya bas dedi. gittik ben yine aynı noktaya bastım bu sefer sol ayağımla ayaklarımın arasında30-40 cmlik bir boşluk vardı ayakta durmak için yeterli olan bir mesafe yani. o durumda dikilirlen polis kendi ayagıyla yerde bir çizgi çekti. çektiği çizgi sağ ayağımın durduğu yerle sol ayağım arasındaydı. ve konuştu; -bak bu çizgiyi görüyor musun ? bu çizginin bu tarafı (olayın olduğunu söylediğim taraf) işte bu taraf ile bizim karakol ilgilenmiyor bu çizgiden sonrası ile öteki karakol ilgileniyor. yani ona gitmen gerekiyor. ben hala aynı yerde dikiliyordum düşünmeye ne demek istediğini anlamaya çalışıyordum. polis arabaya binip gitti. ben o gece 2 saat önce gasp edildiğim yerde duruyordum. şimdi düşünüyorum da o gece sadece malımdan olmam aslında büyük bir şansmış. bu anlattıklarım kelimesi kelimesine doğrudur. durum böyle bir hal alabiliyorken kim yeni kanunlardan bahsediyor ben onu tam anlayabilmiş değilim
makaleyi Numb mimlediğinde okumuş, çok beğenmiştim. Ahkamını okurken de Aziz Nesin hikayesi okuyor gibi hissettim.Makaleden uzak bir konu olacak belki ama, şimdi bol keseden atan, yeni kanunlar ile haklarının ellerinden alınacağını iddia eden sevgili teşkilatımızın işlevselliğine dair kısa bir anım var, anlatmadan geçemeyeceğim. İstanbul’da yaşadığımız kısa dönemde kızkardeşimle yaşadığımız evi densizin biri basıp dağıttığında, gecenin bir vakti biz de karakola gitmiştik. Nöbet değişim saatiymiş, Teksas şerifi havasında bir polisin abuk subuk sorularına cevap vermek zorunda kalmıştık, adamın amacı bizi nöbet değişim saatine kadar oyalamakmış meğer. Bizi, gecenin bir vakti -sabahın körü demek daha doğru olur aslında- fuhuştan karakola alınmış iki genç kız sanan polislerin meraklı bakışları arasında anlat anlat anlatamadık derdimizi. Allahtan memleket mevzusu açıldı da İzmirli bir polis kol kanat gerdi bacılarına. Sayesinde parasını bizim ödemek zorunda olduğumuz bir taksiyle eve keşfe gittik, seni kendi araçlarıyla götürmüşler en azından. Şikayetimizi geri çekmeyeceğimize dair bizden söz aldılar yola çıkmadan önce. Üç gün sonra da arayıp, vazgeçin bu davadan dediler, densizin ailesiyle konuşmuşlar da. Velhasılı kelam, kimsenin karakola işi düşmesin.
Web sitemizde size en iyi deneyimi sunabilmemiz için çerezleri kullanıyoruz. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, bunu kabul ettiğinizi varsayarız.Tamam
yorumlar
“dünya’ya en yakın yıldızın adı nedir?” diye soruyor. bu yazıyı okuduktan sonra koşarak uzaklaşmak isterken aynı soruyu ben de sordum sağa sola. “dünya’ya en yakın yıldızın adı ne? bu konu hakkında diyecek çok bişey yok. daha önce anti militarist söylemlerin tamamı vatan hainliği suçlamasıyla geri püskürtüldü. balık hafızalı olduğumuz için o günleri hatırlamayacağız elbet. yıllaryılı varoş edebiyatı yapıldı. sen de zengin ol bak hepimiz küpümüzü dolduruyoruz, biz başa gelirsek hepiniz küpünü dolduracak. hiç çalışmadan zengin olacaksınız. hayaller suya batınca başka yoldan küp doldurma yarışıdır bu. insanlar aç kaldıkları için hırsızlık yapmıyorlar. bişeyler koptu. artık namuslu olmanın gerekliliği ortadan kalktı demek ki. söylediklerim boş aslında adam demiş diyeceğini gayet güzel bir şekilde. amacım sadece bu yazı öyle kolayca silinmesin bi şekilde daha fazla insan okusun görsün. ne değişir? ne bileyim.
ilk olarak bir konuda fikri,nizi sormak istiyorum. bu değişecek kanunların şimdi geçerli olduğu halleriyle tam olarak uygulandıklarını düşünüyor musunuz? yani mesela şimdi polisin elinde olan haklarından daha fazlasını kullanmak istediğinde ona engel olacak bir şey var mı sizce ortada? iyisini kötüsünü ayırmakta fayda her zaman vardır ama şimdi de polislerin hakkı olmayan bir çok şeyi haklıymış yapıyor olduğu gerçeğini yok sayamayız. bu söyleidklerimde herhangi bir çözüme yaklaşan bir detay olmadığının farkındayım sadece yorum bildirmektir amaç ve indianın da dediği gibi ahkam sayısı mimi daha tıklanabilir hale getiriyorsa ne mutlu.indiana hak vermemek elde değil. evet ortada bir sürü sebepten dolayı değişen ve bir anlamda da gittikçe yitirilen bir sürü değer var. sanırım bu değerlerin yıkılması her gün daha da zorlayıcı hale geliyor. bir şeyi de söylemeden geçemeyeceğim bana bu aralar gidip kırsal bir yerde şehirden ve şehir ekonomi ve keşmekeşliğinden uzakta yaşama seçimi sunsalar karşılığında toprak veya hayvan ile ilgilenmem gerekiyor olsa düşünmeden değerlendirmeye çalışırım. bunu bir kaç sene önce şehir çocuğu kimliğini benimsediğimden sanırım seçmezdim belki de biraz daha olgunlaşmanın getirisi tam olarak bilmiyorum ama durum bu.gasp kapkaççılık mevzusunda diğer bütün hırsızlık ve legal kazanım olmadan edinilmeye çalışılan değerler için de söylenebileceği gibi insanlık paraya verdiği bu değerden hiç kaybetmeden parayı yine ulaşılabilecek en değerli şey olarak gördüğü sürece bunun üstüne de suçlunun sadece yakalanınca suçlu olmasının kaçınılmazlığı eklendiğinde bu konuda herhengi bir azalma olmayacaktır. sanırım 2 sene önceydi ben de gecenin bir köründe 5-6 kişi tarafından gasp edildim. sadece o an herşeymin içinde olduğu sırtımda asılı sırt çantamı hep beraber müthiş bir organizsasyon ile çullanıp alıp hızlıca uzaklaştılar. olabildiğince yüksek sesle yardım istemeye çalışsam da bir faydası olmadı. o gece hemen karakola gittiğimde de ne kadar uğraşırsam uğraşan yarım saat süren olayın oluşunu içeren anlatımımı dinleyen memur gidip yerine bir başka memur gönderip aynı şeyi bir kere daha kendine anlattırdı. 3 tane memura aynı filmi anlattım hiç üşenmeden yılmadan ve her fırsatta bu yaptıklarının ne kadar saçma olduğunu düşündüğümü ifade ederek . nasıl soyulduğunuzu veya gasp edildiğinizi olabildiğince ayrıntılı bir şekilde sizi suçlayan gözler karşısında 3 kere tekrarladığınızı bir düşünün. bir de bu hissi herşeyinizi kaptırmanızla alt üst olmuş bir durumda yaptığınızı düşünün.3.memur da odadan çıkıp karakol koridorlarında kaybolduktan sonra bir başka 2 memur geldi bana gidip olay yerinde onlara nasıl olduğunu anlatıp anlatmayacağımı sordular. olay yerini göstermem değil orada tekrar anlatmak. peki dedim. beni karakolun önünde parketmiş sivil bir arabaya koydular arka koltukta beklemeye başladım. arabada tek başıma oturuyordum. ön iki koltuğun arasında el freni ve vires kolunun olduğu bölümde bir makinalı vardı. gördüğüme inanamadım alet önümde duruyordu. etrafıma baktım arabanın dışında silahli bir polis 5-10 metre ileride birisi ile konuşuyordu bana bakmıyor benim orada olduğumu bilmiyordu bile. başka hiçbir şekilde o an o makinalıyı kapıp ordunun dereleri aksa yukarı aksa türküsüyle başlayıp domdom kurşununa geçiş yaparak anadolu türküleri ile bezenmiş cinnetimi engelleyebilecek hiç bir şey yoktu etrafta. düşündüm yok dedim ya kaçabilsem bile ismimi soyadımı biliyorlar en azından dedim kendi kendime ve sonra aklıma geldi ki hayır bilmiyorlardı. bana kimse ismimi bile sormadı çünkü zaten gasp edilen cüzdanımdaydı kimliğim zartum zurtum. inanmıyor olabilirsiniz ama 3 kereden yarım saat en az bir buşuk saat boyunca değişik rütbelerdeki sevimli memurlarımıza olayı anlatmaya çalıştığım halde ismimi bile sormamışlardı. bunun da farkına vardığımda o an içinde bulunduğum araba ve beklediğim şahıslar ve ve saatin sabaha karşı 4 olduğunu görünce i dunnow watto doo with myself şarkısını mırıldanmaya başladım yine bir 20 dakika sonra hazretler geldi ve oraya doğru gitmeye başladık 3 dakika sonra olay yerindeydik. arabayı parkettiler in göster dedi ön koltuktaki, indim inerken onların da inmesi için onları bekler edasıyla yavaşladım meğerse onlar inmeyeceklermiş inanamadım adamlar inmedi ben indim iki adım attığımda kolumla işaret ettiğimde olayın tam noktasını gösterebiliyordum işaret ettim işte burası dedim. arabanın içinden cevap geldi ‘nassı yani tam olduğu yeri göster!, -e tamam işte burası dedim yine aynı yeri göstererek. ama yine olmadı -öyle olmaz tam nerde olduğunu göster yaklaş daha yaklaş ! artık çıldırma noktasında olduğumu hissediyor ve adamların hala arabada olduklarına inanamayıp paranoyanın en manyak boyutlarını yaşamaya başladım sivil bir arabada iki sivil memur, cantasının ve kimliği ile beraber herşeyinin çalındığını ancak iddia edebilen bir salak karanlıkta tam gasp edildiği noktayı göstermeye çalışıyor ve polisler işaret ettiğim noktayı bir türlü anlamamazlıktan gelip yaklaş o noktaya yaklaş diyue bağırıyor. ne yapmalıydım imdat diye bağara bağara kaçmak geldi aklıma sakin olmalıydım en sonunda olayın tam olarak olduğu noktaya ayak bastım aha dedim işte bu ayağımın bastığı noktada oldu. soru geldi; -hangi ayağının? artık deli kuvvetine benzer bir duygu olarak yaşanabilecek yakın bir duygu olan deli sakinliği içerisindeydim bu ayağımın sağ ayağımın diye cevap verdim. bir polis arabadan indi. yanıma geldi tam bastığım noktanın hizasında yolun yani sokağın kenarına doğru yürüdü dolapdere eski mimarisindan olan bir kapıyı yumruklamaya ve tekmelemeye başladı saatime baktım 5buçuk 6 arasıydı. kapıyı öyle gürültüyle çalıyordu ki içeriden kim o diye bir ses geldi cevap verdi -AÇ POLİS!! kapı açıldı beni yanına çekti polis ve sordu bana -bu mu ? bu mu ? karşımda duram adam o kadar zavallı ve yatağından kalkmış ne olduğundan habersiz bir durumdaydı ki ben bir şey diyemedim. o diildir heralde dedim. sonra polis tekrar aynı noktaya bas dedi. gittik ben yine aynı noktaya bastım bu sefer sol ayağımla ayaklarımın arasında30-40 cmlik bir boşluk vardı ayakta durmak için yeterli olan bir mesafe yani. o durumda dikilirlen polis kendi ayagıyla yerde bir çizgi çekti. çektiği çizgi sağ ayağımın durduğu yerle sol ayağım arasındaydı. ve konuştu; -bak bu çizgiyi görüyor musun ? bu çizginin bu tarafı (olayın olduğunu söylediğim taraf) işte bu taraf ile bizim karakol ilgilenmiyor bu çizgiden sonrası ile öteki karakol ilgileniyor. yani ona gitmen gerekiyor. ben hala aynı yerde dikiliyordum düşünmeye ne demek istediğini anlamaya çalışıyordum. polis arabaya binip gitti. ben o gece 2 saat önce gasp edildiğim yerde duruyordum. şimdi düşünüyorum da o gece sadece malımdan olmam aslında büyük bir şansmış. bu anlattıklarım kelimesi kelimesine doğrudur. durum böyle bir hal alabiliyorken kim yeni kanunlardan bahsediyor ben onu tam anlayabilmiş değilim
makaleyi Numb mimlediğinde okumuş, çok beğenmiştim. Ahkamını okurken de Aziz Nesin hikayesi okuyor gibi hissettim.Makaleden uzak bir konu olacak belki ama, şimdi bol keseden atan, yeni kanunlar ile haklarının ellerinden alınacağını iddia eden sevgili teşkilatımızın işlevselliğine dair kısa bir anım var, anlatmadan geçemeyeceğim. İstanbul’da yaşadığımız kısa dönemde kızkardeşimle yaşadığımız evi densizin biri basıp dağıttığında, gecenin bir vakti biz de karakola gitmiştik. Nöbet değişim saatiymiş, Teksas şerifi havasında bir polisin abuk subuk sorularına cevap vermek zorunda kalmıştık, adamın amacı bizi nöbet değişim saatine kadar oyalamakmış meğer. Bizi, gecenin bir vakti -sabahın körü demek daha doğru olur aslında- fuhuştan karakola alınmış iki genç kız sanan polislerin meraklı bakışları arasında anlat anlat anlatamadık derdimizi. Allahtan memleket mevzusu açıldı da İzmirli bir polis kol kanat gerdi bacılarına. Sayesinde parasını bizim ödemek zorunda olduğumuz bir taksiyle eve keşfe gittik, seni kendi araçlarıyla götürmüşler en azından. Şikayetimizi geri çekmeyeceğimize dair bizden söz aldılar yola çıkmadan önce. Üç gün sonra da arayıp, vazgeçin bu davadan dediler, densizin ailesiyle konuşmuşlar da. Velhasılı kelam, kimsenin karakola işi düşmesin.