İzlediğim bir filmde, başrol oyuncusunun elinde bir kronometre vardı ve yaşadığı her mutlu anı kronometreye kaydediyordu..Böylece yaşamı boyunca mutlu olduğu toplam zamanı hesaplayabilecekti..Bu bana bir Uzakdoğu öyküsünü hatırlattı: Bir keşiş araştırma için gittiği bir köyün mezarlığında dolaşırken, mezar taşlarının üzerlerindeki rakamlar dikkatini çeker..Mezar taşlarının üzerlerinde 7, 18, 978, 22500, 5567, 358 ve bunun gibi birbiriyle alakasız rakamlar vardır..Uzunca bir süre düşünmesine rağmen bu rakamların anlamlarını çözemeyeceğini anlayan keşiş, en sonunda köyün bilgesine danışmaya karar verir ve bilgeye bu rakamların günleri mi, yılları mı, yoksa saatleri mi gösterdiklerini sorar..Bilge gülümseyerek şu yanıtı verir: “biz bebeklerimiz doğduğu zaman bellerine bir ip bağlarız ve beline ip bağlı olan kişi, yaşamı boyunca her güldüğünde ipe bir düğüm atarız,öldükten sonra ise ipteki düğümleri sayarak mezar taşına düğüm sayısını yazarız, böylece de o kişinin ne kadar yaşadığını anlarız.” der.Hatırladığım bir şey de, beynimize sahte ya da gerçek ne sinyal gönderirsek gönderelim o sinyallerin hepsini beynimizin gerçekmiş gibi algıladığı bilgisi..Yani içimizden gelerek güldüğümüzde de, yalancıktan gülüyormuş gibi yaptığımızda da, beyin, güldüğümüzü varsayarak vücudumuza endorfin hormonunu salgılanması için komut veriyor..Mutluluk hormonu olarak bilinen endorfin ise tansiyonu düzenliyor, stresi azaltıyor ve bağışıklık sistemini güçlendiriyor..Ayrıca sokakta yürürken yüzümüzdeki tebessüm ifadesi, karşıdan gelenin yüzüne de yansıyor..Yani gülmek ya da gülümsemek hem bizi iyileştiriyor ve mutlu ediyor ve hem de güldüğümüzü görüp gülen ya da gülümseyen herkesi..“Gül sunan elde bir miktar gül kokusu mutlaka kalır” diyen Çin atasözünü çevirirsek, “gülümseyen bir yüz, hem gülümsemesini çevresine yansıtır ve hem de yüzünde gülümsemesinden izler kalır.”Daha ne diyelim; “Yüzünüzden gülümseme eksik olmasın” 