Kader, Emrecan’a oldukça cömert davranmış, ona pek çok alternatif sunmuştu. Emrecan da kendisine sunulan bu alternatifler içerisinde, bilerek ya da daha çok bilmeyerek seçimlerini yapmış, sonunda Doktor Emrecan Bey olmuştu.Hayatın bambaşka bir düzlemde cereyan ettiği paralel evrenlerdeyse başka seçimlerde bulunmuş, kaderin kendisine sunduğu alternatifler dahilinde çok iyi bir oyuncu olmuştu.Paralel evrenler, ilk bakışta adının çağrıştırdığının aksine, birbirleriyle hiç kesişmeyen düzlemlerde cereyan eden akışlar değildir. Birbirleriyle sık sık kesişirler; ve birbirlerini sıklıkla etkilerler. Haliyle, Emrecan’ın paralel evrenleri de etkileşim halindeydi. Kaderin ona sunduğu alternatifler farklı evrenlerde farklı hayatlar olarak tezahür etse de, Doktor Emrecan Bey ile ünlü oyuncu Emrecan’ın özleri iç içe geçmişti.Yani özetle, Dr. Emrecan Bey, artistin tekiydi.Ama bu hikayenin konusu Dr. Emrecan Bey değil.Öte yandan kader, Resul abiye en küçük bir cömertlik gösterme emaresinde bulunmamıştı. Paralel evrenlerdeki hayatlardan vazgeçtim, doğru dürüst bir tane bile hayatı yoktu. Neyse ki kader hiç değilse bu konuda biraz insaflı davranmış, Resul abiye bu acı gerçeği fark edecek yetenek de vermemişti.

Resul abi aslında, 80’li ve 90’lı yıllarda atari salonlarının en çok aranan abi şu bölümü benim için geçer misincisiydi. Bilmediği oyun, geçemediği bölüm, yenemediği boss yoktu. Ne var ki, atari salonları büyük bir hızla internet kafelere dönüşürken çağın hızına yetişememişti. Street Fighter’da kimsenin beceremediği en karmaşık komboları gözü kapalı yapabilen Resul abi, Quake Arena’da çoluk çocuğun maskarası olmuştu. O da nihayet bu işleri bırakmış, bizim şirkette şoför olmuştu.Ama bu hikayenin konusu Resul abi de değil.Bizim şirkette çorapların eşleri bulunur. Müşteriden gelen çoraplar bir masaya yığılır ve eşleştirme yapılır. Daha önceden, çorap tekini bulmaya evlere özel servise de gidiyorduk. Kemanın kaybolmasından sonra evlere servisi bıraktık.Ben, bizim şirkette olan biten her şeyi biliyorum. Kemana ne olduğunu da biliyorum, keman kaybolduktan sonra evlere özel servise neden gitmediğimizi de biliyorum.Ama bu hikayenin konusu bizim şirket de değil.Evdeki modemim, iki yıllık garanti süresinin bitmesine bir yıl sekiz ay kala bozulunca ben de tuttum aldığım yere götürdüm. Gerçi, malı satana kadar “aslansı, kralsın” deyip malı sattıktan sonra yüzünüze bile bakmayan bir yer olmakla adı çıkmıştı; ama durduk yerde yeni bir modeme para vermektense yasal hakkımı savunmaya çalışmamın daha akıllıca olacağına karar vermiştim.Bozulan modemimin kaydını hiç ummadığım bir güler yüzlülük içinde yapıp teknik servise göndereceklerini söylediklerinde, bu şirket hakkında çıkan söylentilerin internet efsanesi olabileceğine dair bir kanaate bile kapıldım. Tabii, malı teslim ettikten sonraki yirmi dördüncü iş gününde bile modem hâlâ teknik serviste sırada bekliyor görününce, asıl efsanenin beni kapıda karşılayan güler yüz olduğunu fark ettim.Ben de ne yapayım, başka çarem kalmadığı için portakalın içinden çıkan portakal renkli cinin sol küçük parmağının tırnağını bir zarfa koyup ilgili makama gönderdim. Bozulan modemi aldığım yere verdiğimin yirmi sekizinci iş gününde telefon edip nihayet tamir ettiklerini ve alabileceğimi söylediler. Portakalımın içinden çıkan portakal renkli cinin sol küçük parmağının tırnağı işe yaramıştı belli ki.O gün, bizim müdür Macun Bey’den işten erken çıkmak için izin istedim. Mağaza kapanmadan modemimi almak istiyordum. Müdür Macun Bey erken çıkmama gerek olmadığını, Resul abinin zaten o tarafa gideceğini, mesai bittikten sonra bir yarım saat – kırk beş dakika daha beklersem beni de praya kadar götürebileceğini söyledi.Ben de Resul abiyi bekleyip, onunla çıktım.Resul abi o gün biraz öfkeliydi. Bir haftadır sağ kulağı çınlıyordu. Önce özel bir doktora görünmüştü. Oradan bir sonuç alamayınca da bir üniversite hastanesine gitmişti.Resul abinin Dr. Emrecan Bey’le karşılaşması bu vesileyle olmuştu. Geride hoş izler bırakan bir buluşma olmamıştı bu. “Ulan sanki borç para istiyoruz heriften. Seni oraya niye koymuşlar? Milletin kulağına bak diye. Bir de öyle artist ki, sanırsın sinema çekiyorlar.”Benim bu diyaloğa katkım, “Sinirlenme abi.” veya “Biraz yavaş abi.” gibi basit cümlelerden ibaretti. Sağ kulağı çınlıyordu ya, tahminimce ondan olsa gerek, dediklerimi duymuyordu. Ben de o yüzden, o anda sesimi duyma ihtimali çok daha yüksek bir makama başvurdum: “Allah’ım lütfen sen Resul abiye mukayyet ol. Direksiyonun kontrolünü kaybetmesin Allah’ım.”Birden ani fren yaptık. Yolumuza bir ayakkabı çıkmıştı. Resul abiye neden durduğumuzu sordum; “Görmüyor musun? Yolumuza ayakkabı çıktı.” dedi. Yolumuza bir ayakkabı çıktığı için neden durduğumuzu sordum, bu sefer de:-Ayakkabılar tek başına gider mi hiç? Gitmez. Kesin, ayakkabı giyen görünmez bir adam vardır, dedi.-Abi, ayakkabı topuklu olduğuna göre, görünmez kadın olmasın sakın?-Doğru dedin. Kesin, görünmez kadındır bu.İşte bu hikaye, aslında o görünmez kadının neden tek ayakkabıyla dolaştığını anlatacaktı.Ama modemim olmadığı için anlatamıyorum.