Rezil bir rüzgar esiyor, silip süpürüyor ne var ise önünde; Manyak esiyor, rotasını çizmiş sağa sola yalpalasa da yalnızca gideceği yola kilitli.. Virajlı yol önce mora, sonra gecenin karanlığına bürünüyor; hayat karanlıktan önce gençliğine dönüyor, dünyanın bütün hanımellerini kollarına alıp bu yoldan geçerek, âşığının aşık olduğu şehre gidiyor.. hayat karanlıktan önce gençliğine dönüyor, dünyanın bütün duaları dudaklarında, İstanbul’una gidiyor..istanbul seni bekliyorGel ısıt..
İnce uzun parmaklar ve hanımeli kokulu avuçlar biliyor nereye gittiğini, giderken hangi yolu geçtiğini.. Giderken, çırçıplak bırakıyor geçip giden bir ömrü.. İlk sevişmenin esrikliğini de önüne katıp, göçebe çingeneler gibi fütursuzca gidiyor, tanıdık ürperişlerle gökyüzüne haykırılmış, sevgi sözlerinin peşine takılıyor, aynı yolu izleyerek..İstanbul seni istiyor..O yakmadan sen yak, sen kavur beni çılgınlığında!
İlkbaharın yüce saltanatının içinden gelip, usulca sokuluyor ona, ilk kez dokunuyormuş gibi dokunuyor..Hayat başa dönüyor, kendi başlangıcına, arkasına düşleri ve aşkları alarak, ne var ise geçip gidiyor, kapanıyor karanlık günlerin zifiri çemberi..Lal ve gül rengiyle tutuşuyor her yerO yeni bir güneşmiş , alev almış doğuyor!