Akupunkturunu yaptırıp alelacele bir aperitif yemek üzere aşçıbaşının yanına koştu. Bir masaya oturdu aşçıbaşının yanına varınca, bunun üzerine aşçıbaşı kendisinin masadan kalkıp sandalyeye oturması için uyardı. Aldığı cülus ancak kişisel harcamalarına yetebiliyordu. Ezkaza başına bir iş gelse, o ayı nasıl kurtaracağını düşünür dururdu. O günlerde diline persenk olan eksantrik kelimesi, alakalı alakasız her yerde dilinden fırlayıp ortalığa çıktığından kendisine entelektüel bir hava katıyordu. Aşçıbaşından poğaça istedi ve güpürlere baktı. Floresanın beyaz ışığı kendisini rahatsız etmekteydi; fakat açlık başına vurduğundan çok fazla rahatsız olmuyordu. Aşçıbaşı gardıroptan poğaça çıkartıp adamınızın önüne koydu. Ne kötüydü ki poğaça seçimi aşçıbaşının insiyatifine bırakılmıştı. O anda içeriye bir müteahhit geldi, kendisi pek nufuzlu bir kimseydi. 3 gün sonra ötenazi yaptırmak üzere devletten izin almış, son günlerinin keyfini çıkarmaya çalışıyordu. Aşçıbaşına bir şeyler söyledi, aşçıbaşı da şifoniyerin üzerinden bir diş sarımsak alıp müteahhitin önüne koydu. Vahamet gözler önüne sergilendiği zaman hiç bu kadar zarafet barındırıp letafetli bir görünüşe sahip olamazdı.Zımba gibi bir oratoryo idi dıştan gözüken. Rastgele gelişmişti birçok şey ben tabldotumdaki kanepeme başlamışken. Birden olan oldu ve adamınız zülfüyarını çıkarıp dilini kesti.