Her zamanki gibi fabrikadan geç çıkmıştı. O, kimsenin olmadığı boş yolları tercih ederdi.Aynasını düzeltti, gözleri ıslaktı. Gün içinde dudağında çıkan uçuk, tüm yüzüne yayılacakmış gibi duruyor, inanılmaz bir acı veriyordu ona.. Öğlen yemeğinde midesi allak bullak olmuş, yediği herşeyi çıkarmıştı. Sadece kızarmış bir dilim ekmek, tulum peyniri ve tereyağı İstiyordu canı..Fabrika ortaklarından biriyle fena atışmış, ”verin hakkımı, gideyim ben” dememek için kendini zor tutmuştu ..Tekrar aynaya baktı burun deliklerini oynattıktan sonra yola koyuldu. Aklına bir an, 4 ay önce komşularına emanet ederek döndüğü kedileri Marilyn ve Monroe geldi. Marilyn, sahibi gibi insan olmaya çalışan bir kediydi,Hatta birkaç kez insan sesi çıkardığına şahit olmuştu..Onları özlediğini hissetti..Fabrikanın topraklarında kendine ait, çok büyük olmayan sebze bahçesi vardı. Başta domates olmak üzere tüm sebzeleri yetiştiriyor, olgunlaşmış olanları önce içine çekerek, kokluyor, sonra her birini kendi elleriyle toplayıp işçilere dağıtıyor, onların tüm sebze ihtiyaçlarını buradan karşılıyordu..O gün içinde kalmış acayip bir hırs vardı, söyleyemediği cümleler içini kemiriyordu..Başladı söylenmeye..-Sen, kendini adam zanneden, adi birisin..Aslında babam da aynı düşüncelere sahipti, bunları söyleyemeden göçtü, gitti, bu dünyadan..Eşinin senin gibi birini aldatmasına şaşırmıyorum..Kaç kere, yüzüne kusmak geldi içimden sen konuştuğunda..Alo, alo dedi derinden papağan tarzı bir ses..Telefonu eline aldı, evet, bu açık olan telefonu dinleyen kişi, az önce sarfettiği sözlerin doğru adresiydi..-Yarın bu konuları konuşalım dedi ona..-Peki ..dedi.. Mahcup bir sesle.Ağzına şeker niyetine pastil attı, az önce olanları düşünürken pastil bir anda boğazına takıldı..Bu olamazdı, burnundan nefes alıyor. Karanlık yolda durmak istemiyordu..Eğilip torpidosundaki su şişesini aldı, boğazına dikti..Biraz fazla hızlı içmiş olacak ki, tüm suyu arabanın ön camına püskürterek boşalttı.. Pastil hala oradaydı. 160 km hızla giderken, baş parmağını diklemesine gırtlağına kadar soktu, pastili kaçmış olduğu yerden, doğru yöne ittirip rahat bir nefes aldı..Galiba kardeşlerinin söyledikleri kadar, Abuk Prensesti o..Onları hatırladı, burnunun ucu sızladı birden, birinin omzunda ağlamaya çok ihtiyacı olduğunu hissetti. Sondan bir önceki sevgilisini aradı.-Merhaba Cenk, sana çok ihtiyacım var…Ağlarken gözyaşları ve sümükleri birbirine karışıyordu. Katılmaya başlamıştı..Hayatında bu duygu gidiş-gelişlerini ve dibe vuruşlarını yaşarken çok fazla yanlış yapmak istemiyordu. PehhhhAma ağlarken son sevgilisi olan Kaan ı aradığını fark edemediKaan da iyi bir çocuktu ama o, Cenk i aramak istemişti..Çünkü boğazına bir pastil kaçmıştı ve onun sesini duyamadan ölebilirdi.-Ben Kaan, demek canın ağlamak istediğinde, Cenk arıyorsun, iyi , çok güzel dedi. Ve kapattı telefonu..Sonra Kaan ı tekrar aradı..-Bak, Kaan..Ben Cenk i hiçbir zaman senin kadar çok sevmedim. Hatta ondan nefret ettim, o tam bir gerizekalı dır….Bu gece, iyi değilim, sadece eski bir arkadaşım olduğu için aradım onu..-Neden, o zaman beni aradın, madem nefret ettin, beni neden aradın, demek ki yalan söylüyorsun..dedi Cenk..Bu kez de Cenk i aramıştı..Cenk bir kahkaha attı..-Bu gece, sende hatlar fena halde karışık ama beni araman ve yeni sevgilinle aranın bu yüzden kötü olması beni sevindirdi, dedi..İnanamıyordu, bir daha asla karanlıkta telefon etmeyecek, kimseyi aramayacaktı..-Aptal kafam dedi ve gaza sonuna kadar bastı..O, yanlış yapmayı hiç sevmezdi..The End..