Telefon üç kere çaldıktan sonra Jenny yardımsever bir ses tonuyla telefonu açtı. Yıllar önce Antigua ve Barbuda’da bir operasyonda sırt sırta savaştığı arkadaşı Gregory’nin sesini hemen tanıdı. O çatışmada Jenny medulla spinalisine isabet eden bir kurşunla ağır yaralanmış ve A-48 de geri hizmete alınmıştı. Gregory, eski dostuna şimdilik ona hiçbir şey sormamasını, herşeyi en kısa sürede açıklayacağını, ancak şu anda acilen komutan Maximilian’ın bölümden düzenli olarak bir ilaç alıp almadığını öğrenmesi gerektiğini söyledi. Jenny’nin cevabı Gregory’yi hiç şaşırtmamıştı. Maximilian düzenli olarak haftada iki doz 198 Au izotopu ağırlıklı bir ilaç kullanıyordu. Ayrıca son 6 ayda sayısız defa iyot tableti siparişi vermişti. Artık pek çok şey Gregory’nin kafasında yerli yerine oturuyordu. Bir sonraki akşam için planını yaptı. Komutanın düzenli olarak sığınaktan ayrıldığı saati biliyordu. O çıkar çıkmaz odasına girecek ve aklındakileri destekleyecek kanıtı arayacaktı..

border="0"

..Gregory’nin Askeri Mahkeme’de kendinden 3. şahıs olarak bahsedildiği resmi tutanağı burada bir nefes alımlık es verdi. Avukat Anderson J. Karabıyık okumaya ara vererek kafasını kaldırdı ve Gregory’e baktı. Gregory hissizdi ve muhtemelen o anda aklından hiçbir şey geçmiyordu. Anderson yargıça dönerek;“Sayın Yargıç, Gregory Sankler 12 Nisan 2008 günü gerçekleşen gaz saldırısı sırasında zırhlı araç içinde kendisine emir veren kişinin komutanı Maximilian Dolevare olduğundan emindir efendim. Ancak sığınaktan “acele” ile çıkan ve izlediği kasetlerde yaka kartı olmadan çıkış yapan kişinin aynı kişi olmadığından da emindir.Sayın Yargıç, Gregory Sankler 12 yıllık bir askeri geçmişe sahip, sayısız operasyonda görev almış tecrübeli bir askerdir efendim.”“Tam olarak ne demeye çalışıyorsunuz Bay Karabıyık?”Anderson davayı kaybetsin ya da kazansın, bu olayın ülke çapında büyük ses getireceğinden emindi. Kazanırsa kendisi de bu işten çok pay alacaktı. 17 yıllık hukuk geçmişini gözünün önüne getirdi ve bir numara olmaya daha önce hiç bu kadar yaklaşmadığını düşündü. Gregory tecrübeli ve yetenekli olabilirdi ama adımlarını düşünerek atmamıştı; şu an o koltukta oturmasının tek sebebi buydu. Yargıcın bu sorusuna orduyu, iç ve dış işlerini ve gizli servisleri düşünerek çok kilit kelimeler seçerek yanıt vermeliydi. Yoksa, tam tersi mi? Mahkeme salonuna basın alınmamıştı ama herkes bilirdi ki duyulmak istenen mutlaka duyulur. Gregory’nin ona anlattıklarını törpülemeden olduğu gibi sayın yargıca anlatsa ne olurdu? Mesleğinden mi olurdu? Belki canından?“Bay Karabıyık?”“Evet Sayın Yargıç?”“Sizi bekliyoruz.”Hızlı düşünmeliydi..Çok hızlı..Kürsüye ilerleyerek hafifçe öksürdü.“Sayın Yargıç, tutanağın tamamını henüz okumadım. Ama bunun bir kopyası zaten sizin önünüzde mevcut. Farkında olduğunuz ve belki de, açık sözlülüğümü bağışlayın, korktuğunuz üzere bu dava, savunmasını üstlendiğim Üsteğmen Gregory Sankler’ın dışında ve çok daha büyük olayları gün yüzüne çıkaracak cinstendir efendim. İşte tam da bu yüzden tutanağı bir kenara bırakacak ve bana sorduğunuz soruya cevap vereceğim.Şu an mahkeme salonunda gördüğünüz ve işte orada oturan kişi Maximillian Dolevare değildir Sayın Yargıç.Tam bu sırada mahkeme salonunda baş gösteren uğultu ve itirazlar Gregory’i endişelendirmiş, ilk defa kendisine ne olacağını merak etmeye başlamıştı.“Susun..Sessizlik..Bay Karabıyık, siz bir avukatsınız ve size bu saatten sonra mesleğinizi öğretecek değilim. Konuşma hakkınızı elinizden almadan önce lütfen tutarlı bir şeyler söylemeyi deneyin.”….Anderson ile Gregory bir an göz göze geldi. Başını hafifçe öne doğru sallayan Gregory, avukatının devam etmesini ister gibiydi. Aslında avukatına güveni tamdı, ancak onu bu noktaya getiren olaylar, son zamanlarda kendisinden dahi şüphelenmesine neden oluyordu. Psikiyatristi Marry Ann, ona Obsesif- kompülsif bozukluk ve depresyon teşhisi koymuş, bu aralar aldığı ilaçlar onu dış dünyadan iyice koparmıştı.Anderson, masanın üzerinde duran çantasına doğru uzandı, çok yavaş ve dikkatli hareketlerle açtı. Salondakiler nefeslerini tutmuş merakla bekliyorlardı. Anderson, çantasından camı çatlak bir gaz maskesi çıkardı. Bu gaz maskesi orijinal Maximilian’a aitti ve gaz saldırısı esnasında camı çatlamıştı. Gregory ifadesinde, Komutan Maximilian ile sığınağa inen asansör kapısında karşılaştıklarında, komutanın gaz maskesinin camının çatlak olduğunu belirtmişti. Ancak bu ifadenin elle tutulur bir tarafı yoktu, çünkü gaz maskesi delil olarak sunulamamıştı. Gregory, o maskeyi bulmak için komutan sığınaktan uzaklaştığı bir akşam gizlice odasına girmiş, ancak her yeri araştırmasına rağmen maskeyi bulamamıştı. Maskeyi bulup Anderson’a getiren ise, Gregory’nin kadim dostu Jenny idi. Gregory ona tüm olayları anlattığından beri Jenny’nin gözü hep Maximilian’ın üzerindeydi. Bir gün Maximilian’ı elinde bir spor çantası ile kazan dairesine girerken görmüş ve gizlice takip etmişti. Maximilian’ın çantayı sakladığı yerden alıp içine bakınca, tüm gerçeği anlamıştı….Albay Andreas Blinkman odasının içinde gidip geliyordu. Böyle büyük bir projenin işe yaramaz bir subayın gereksiz merakı sonucu tehlikeye girmiş olması onu deli ediyordu. Sinir gazı saldırısından hemen sonra Maximilian denen adamın korneasını Ajan 21x’e nakletmişlerdi. Estetik cerrahlar harika bir iş başarmışlardı. Kimse ne olup bittiğini anlamadan bitecekti her şey. Çizgi roman dükkanına gelen numuneler on beş günde bir kargo ile Lihtenştayn’daki örgüte gönderiliyordu. Çizgi roman kargosunun içinde nükleer bir hazine olduğu kimin aklına gelirdi ki! Telefona uzanıp genetik laboratuarındaki Dr. Inge Bachmund’u aradı. İkinci çalışta açıldı telefon.- Alfa birimi DNA örneğini yolladı. Temizlik elemanını bekleyin.Bu kısa konuşma Gregory Sankler’ın ölüm fermanı idi. Albay masasına oturup elleriyle yüzünü kapattı. Hiçbir şeyi tehlikeye atamazdı. Maximilian’dan aldığı kan örneği mahkemenin olası DNA analizi talebinde sorumlu moleküler biyoloji uzmanı Dr. Inge Bachmund tarafından Ajan 21x’inki yerine uygulamaya konulacaktı. Tereyağından kıl çeker gibi diye düşündü içinden. Bir servet ve kariyerinde harika bir aşama… Koltuğuna yaslanıp keyifle Francesca da Rimini’yi dinlemeye başladı….Tüm bunlar olurken dışarıdaki yaşam akmaya devam ediyordu. Haberler istihbarat birimlerine, görsel ve yazılı basına sızmıştı bile. Adliye binası önünde, üs çevresinde ve hatta komutanların evlerinin önlerinde bile gazeteciler birikmeye başlamıştı. Gregory Sankler davası gündeme bomba gibi düşmüştü ve şimdiden son dakika haberi olarak veriliyordu. Mahkeme salonundan çıkarken söylediği cümle tam bir manifesto niteliğindeydi;“Galatadan bu illeti söküp atamazsam, apoletleri söker atarım.”Başta kimse bir şey anlayamamıştı ve aldığı ilaçların etkisinde olduğu düşünüldü. Yine de, kriptograflar derhal cümleyi incelemeye aldılar.Gregory yakın koruma 4 asker ve çevresinde etten koca bir duvarla cezaevi aracına bindirilmeye çalışılırken gazetecilerin uzattığı mikrofonlara “SIÇ, BOKSIÇ, BOK, TÖBE ALLAM ÇOK TÖBEEE…BU İŞ BURDA BİTMEZ….BOKSIÇ..ALLAM DİNİMİZ AMİN” şeklinde bağırıyordu. Obsesif kompulsif insanlarda sık rastlanan bir olaydı ve bu, davaya ayrı bir renk katıyordu. Bindirildiği araç Ma-Mac Askeri Cezaevine doğru yola çıkarken Hemphilson caddesi köşesinde beklemekte olan siyah Bentley de hemen arkalarında takibe başlamıştı..tu bi kontinyuud..