Gregory komutanın işareti ile koltuğun altından gaz maskesini çekip suratına taktı. Ne olup bitiğine anlam verememişti. Sinir gazı diye bağırıldığını duydu ve eğitimde öğrendiklerini otomatik olarak uygulamaya başladı. Maskeyi takar takmaz komutanın işareti ile arabadan fırlayıp binaya doğru koştu. Dehşet ve panik içinde kalbi çarpıyordu. Ağzı da kurumaya başlamıştı. Birkaç saniyede zehirlenmeyeceğini biliyordu ama maskeyi takmadan önce gazı fazla mı soludum diye düşünmekten alamıyordu kendini. Bu bir semptom muydu yoksa heyecan mı?

Elinde her gün tutmaya alışık olduğu M- 4 tonlarca ağırlıktaymış gibi geliyordu. Köşede kıpırdayan silueti fark ettiğinde neredeyse şarjörü adamın üzerine boşaltacaktı. Elleri hızla bacaklarında takılı ceplere yöneldi ve ilk enjektörü çekip yerde yatan adamın baldırına sapladı. Atropin beş dakika içinde etki etmeliydi. Adamın gözlerinden sular akıyordu. Öksürmek için kıpırdamak zorunda kaldığında bir hayvan gibi inliyordu. Dört dakika orada beklemesi mümkün değildi. Ayağa fırlayıp etrafı armaya devam etti. Dakikalar geçmiyordu. Antidot işe yarayacak mıydı?Kronometrenin dört dakika olduğunu belirten sesiyle irkilip adamın yanına gidip göz kapaklarını açtı; pupillaları kocaman olmuştu. Ağzından ve burnundan salya ve sümük akıyordu. Adam garip bir şekilde nefes almaya çalışıyordu. Lanet okuyarak ikinci enjektörü da sapladı. Paniklemişti. Zehrin etkisi artıyordu. Etrafta artık maskeli bir sürü insan gazdan etkilenen asker ve sivilleri arıyordu. Adamın sağ kolunun seğirdini hissetti. Geri çekilip yüzüne bakmak istedi. Kurbanın tüm vücudu kasılıyordu, sanırım altına da yapmıştı ve kamuflajının önü garip bir şekilde ıslanmıştı. Üçüncü enjektörü çekip içindeki atropini bu defa adamın diğer baldırına saklayıp ümitsizce arkasına döndü;- Buraya acil tıbbi ekip gerekiyor.Çok geçmeden bölgeye gelen sağlık ekibi, ilk müdahaleyi yapmak üzere gazdan etkilenmiş adamın üzerine eğildi. Ancak adamın solunumu durmuştu. Ekipten biri portatif defibrilatörü almak üzere hızla araca girerken, diğeri suni solunum yapmaya başladı. Gregory, geriye doğru birkaç adım attı; kısa aralıklarla yutkunuyor, benzer panik hallerinde onu gerçek dünyadan koparan vertigo ile mücadele ediyordu. Zihnini toplamaya çalıştı; burada yapabileceği pek birşey kalmamıştı artık. Çalışmalarını sürdürdükleri barınağa dönmek, şu an önündeki en mantıklı yoldu. Birliğin toplandığı yer, yerin 150 metre altında kurşun levhalarla kaplı büyük bir alandı ve 250 kişinin gerektiğinde 6 ay boyunca hiç dışarı çıkmadan yaşabileceği şekilde tasarlanmıştı. Gregory, kendisini oraya indirecek asansörün kapısında komutanı Maximilian ile karşılaştı. O anda komutanın maskesinin camındaki çatlağı fark etti. Adamın hareketlerinde bir gariplik yoktu, ama Gregory’nin mide bulantısı şiddetini artırdı.Sığınakta yapılan ilk sayımda tüm birliğin eksiksiz ve zarar görmeden bu gaz saldırısından kurtulduğu anlaşılmıştı. Tüm personel sayımdan sonra derhal yer altındaki görev yerlerine geçmişlerdi. Gregory’nin henüz kendisini toparlayamamış olduğunu fark eden komutanı, ona bir süre için, yeryüzünü seyreden kameraların bulunduğu odadaki kayıtları arşivleme görevini verdi. Yapması gereken; her gün kayıtları hızlı bir şekilde izledikten sonra, kasetlerin üzerine tarih ve saat yazıp kasetleri raflarına dizmekti. Ayların geçmesiyle birlikte kendisini toparladı ve geriye sadece hafif bir utanç ve huzursuzluk duygusu kaldı. Ancak bir gün kasetleri seyrederken, tanıdık bir yüz gördü. Komutan Maximilian, bulundukları barınağın kapısından çıkmış koşarak uzaklaşıyordu.Kaseti geriye sararak çıkış anını tekrar izledi. İlk dikkatini çeken komutanın elektronik giriş kartının boynunda asılı olmamasıydı. Eğitimlerde öğretilen ilk ve en önemli kurallardan biri birimler arası geçişlerde kullanılacak kişiye özel elektronik kartın ne olursa olsun bir askerin yanında olması gerektiği idi. Komutanın bunu unutacak denli acelesi olması Gregory’e tuhaf gelmişti. Kaset tarihi ve saati bunun gaz saldırısından tam bir hafta sonra çekildiğini gösteriyordu. Ellerini ensesinde birleştirerek arkasına yaslandı. O günün etkisinden kurtulmuş olsa da sahneler hala çok canlıydı.- “Kendimi kontrol etmeliydim” diye düşündü.- “Kendimi kontrol etmeli ve çevreyi iyi araştırmalıydım. Panikledim ve korktum. Olayın birlik sığınağına çok yakın bir yerde cereyan etmiş olması tesadüf olamaz.”Gregory izlemekte olduğu kaseti başa sardı. Dışarıdaki yaklaşık 30 kameranın çevresel verileri toplayıp ayrı bir ağdan Gregory’nin bulunduğu odaya gönderdiği sistemin aynısı sığınak içinde var olan kameralar içinde geçerliydi. Yalnız o veriler direk komutanlık bilgi erişim ağı içinde toplanıyordu ve görüntülenmesi yasaktı. Gregory için bu bir sorundu çünkü şu an izlemekte olduğu kasette Tremson Sokağına bakan kuzeydoğu kamerasında hiç de normal olmayan görüntüler görüyordu. Sivil giyinmiş iki asker arkadaşını hemen tanıdı. Biri bankta TECH2008 dergisi okuyordu, bir diğeri ise ondan 100 metre uzakta gitar çalıp para topluyordu. Komutanın hızla çıkıp uzaklaşmasından yaklaşık 1 dakika önce iki sivil asker de hareketleniyor ve sokağın sonundaki Çizgi Roman mağazasına doğru ilerliyorlardı.Gregory o gece yatağına gitmek yerine arşivdeki eski kasetleri önüne yığıp izledi. Her 15 günde bir Maximillian’ın aynı saatlerde binadan hızla ve yaka kartı olmadan çıktığını gördü. İki asker sürekli değişik kılıklarda Maximillian tam çıkmadan hareketleniyor, sonra onun peşinden hızlı adımlarla Çizgi Roman adlı dükkana giriyordu. Yalnız Maximillian’a her baktığında normal olmayan bir şeyler olduğunu hissediyor ancak bunu bir türlü tanımlayamıyordu. Aynı kasedi 12. defa sarıp izlediğinde garip bir şey dikkatini çekti. Maximillian’ın yakasında ufak bir alet vardı. Gregory bunu nükleer reaktörün olduğu bölümdeki askerlerde görmüştü. Maximillian neden bir dozimetre takıyordu ki? Üstelik boynunda asılı olması gereken kimlik kartı yoktu. O olmadan binadan çıkan birinin içeri girmek için tek şansı kornea okuyucudan geçmekti. Gözlerinizi okuyucunun önünde açıp beklerdiniz ve alet sizi tanıyıp geçiş izni verirdi. Gregory 6 ay önceki kayıtlara baktı, sonra 5. aya, sonra 4. Maximillian’ın rutin çıkışları üç aydır devam ediyordu. Tam olarak sinir gazı ile üssün yakınlarına yapılan saldırıdan bir hafta sonra. Üstelik paranoyaklaşmaya mı başlamıştı bilmiyordu ama binadan çıkan adam yürürken garip bir şekilde omuzlarını düşürerek ilerliyordu. Sonra sağ elini uzatıp çizgi roman dükkanının kapısını açıyordu. Gregory lanet olsun diyerek yerinden fırladı. Bunu nasıl oldu da daha önce fark edemedim diye düşündü, yine o garip bulantı hissini duydu. Acilen A-48’deki neoteni Jenny’yi ( ona neden bu ismi taktıklarını hiç anlamamıştı! ) aramalıyım diye düşündü. A- 48 orduya ilaç için izotop üreten bölümdü ve 110 kg ağırlığında kapkara bir balinayı andıran Jenny’nin haberi olmadan oradan kuş uçmazdı.to bi kontinyund…