Günümüzde faşizmin biri dar, öteki geniş olmak üzere iki anlamı vardır. geniş anlamda faşizm, kapitalizmin dönüştüğü bütün diktatörlükleri içermektedir. dar anlamda ise söz konusu olan italya’nın iki dünya savaşı arasında yaşadığı deneydir. Ingiliz yazarı Palme Dutt, faşistlerin kendi sistemlerini savunmak ve tanımlamak için başvurdukları “sınıf kavgaları üzerinde yükselmiş bir devlet”, “başkalarına karşı ödevler”, “yüksek bir yurttaşlık duygusu”, “kişi yararından önce kamunun yararı” gibi sloganarın faşizmin gerçek yüzünü örtmek için ortaya atıldıklarını ileriye sürer. faşizm, ilk ortaya çıktığı sıralarda yığınların desteğini sağlamak için, karanlık bir biçimde anti kapitalist propaganda yapmışsa da, gerçekte büyük burjuvazi, büyük toprak sahipleri, sermayedarlar ve sanayicilerce desteklenmiş ve beslenmiş bir rejimdir.italyan ansiklopedisi’ne yazdığı maddede musollini faşizmi şöyle tanımlıyordu:”faşist anlayış bir devlet bireyciliğidir.faşist için herşey devlet içindir; devlet dışında insansal yada ruhsal hiçbirşey yoktur. devlet dışında ne bireyler, ne de siyasal partiler, sendikalar, dernekler gibi gruplar vardır. onun için faşizm, sınıfları tek bir ekonomik ve ahlaksal gerçekçilikte birleştiren, devlet bütünlüğünü tanımayan ve sınıf savaşıyla tarihsel akışı sertleştiren sosyalizmin karşısındadır. faşizm sınıf çıkarlarını devlet birliğinde birleştiren korporasyonlar sistemine değer verir”böylece faşizm, ekonomik düzenin temellerini korurken katı ve mutlak bir devlet aygıtı ile bu düzenin sürmesini ve güvenliğini sağlar. kısacası faşizm, siyasal demokrasinin kapitalizme karşı işlediği bir dönemde, kapitalizmi sürdürmek amacıyla siyasal demokrasiye son veren, katı bir diktatörlüktür. bu olgunun üzerine ise soyut bir devlet felsefesi kurulacak, yaşamın gerçeklikleri bu görkemli devlet sisiyle örtülecektir. kuram alanında faşizm, machievelli’yi benimseyecek, musollini machievelli’nin yönemlerinin doğruluğunu ve günceliğini savunacaktı.faşizmde herşey devletin içindedir. devletin dışında ve devletten kök almayan hiçbir değer yoktur. tüm değerlerin bileşimi olan faşist devlet , toplumun ve bireyin yaşantısını ayrıntılı olarak çözümler, geliştirir ve yönetir. gentile’nin de belirttiği gibi faşizmi tanımak için herşeyden önce, bu felsefenin “totaliter” yönünü anlamak gerekir. faşistlere göre, faşizm, sadece bir “devlet felsefesi” değildir. faşizm ulusun tüm iradesini ve düşüncesini biçimlendirmeyi kendisine amaç edinmiştir.faşizm için uluslararası hukukun herhangi bir üstünlüğü söz konusu olamaz. uluslararası sorunların çözüm yolu, savaştır. devlet nasıl bireylere karşı kuvvet kullanarak iradesini geçerli kılıyorsa, öteki devletlere karşı da aynı yöntemi, başka bir deyişle bu kez savaş yolunu kullanmalıdır. musollini bu görüşleri açıkça belirtmiştir:”sadece savaş, bütün insansal enerjiyi en yüksek gerilimine getirir ve onu göze almak cesaretine sahip olan toplumlara bir soyluluk damgası vurur.” musollini’ye göre “antlaşmalar ebedi değildir; bunlar, önlerinde çaresiz kalınacak şeyler değildir. tarihin birer bölümüdürler, yoksa tarihin epilogları değildirler. faşizm için, ulusların imparatorluğa, yani topraklarını genişletmeğe yönelmeleri bir canlılık görüntüsüdür; bunun aksi, sınırlar içinde kalmak anlayışı, bir gerileme belirtisidir.”ıtalya’da faşizmin başlıca dayanakları, bir sol devrim korkusu ve liberal demokrasinin dertlere çare olamayışıydı. faşizm’in yolunu bu iki ana fikir çizmiş, böylece faşizmin tutumu, düşmanlarına uyarlanmıştır. faşist eylem sürekli olarak anti-kapitalist olduğunuda iddia etmiş ancak bu iddia sözde kalmıştır. faşizm sınıflar arasındaki bütün gelişmeleri ortadan kaldırdığını savunur. faşizmin ekonomik ve sosyal görünüşüne göre, devlet otoritesi bütün ekonomik grupların çıkarlarını uzlaştıracaktır. toplumun bütün istekleri faşist partisinde yansıyacak, bu istekler devletçe gerçekleştirilecektir. ış gücü ile sermaye, endüstri ile tarım, ulusu daha güçlü yapacak bir “ulusal uyuşum” içinde gelişecektir. faşizm’de işçi-patron, kapitalist emekçi gibi ayrımların örtülmesi için, bunların hepsine birden “üreticiler” denilmiş ve bunlar “üreticiler birliği” içinde birleştirilmişlerdir.bu birleşmeyi gerçekleştirecek araç da, korporasyondur.Türkiyedeki biraz daha farklıdır. türkiye’de faşizm her on yılda bilemedin 20 yılda bir parlamentonun feshedilerek askeri cuntanın yönetime el koymasıyla hayat bulur. cuntanın bileşenlerine göre faşizmin karakteri belirlenir. mesela 26 mayıs darbesi için faşist denilemez, ama yöntem yanlıştır. 21 mart tam anlamıyla askeri bir cunta olmasa bile faşit bir darbenin ana nüvesidir; 12 eylülün hazırlayıcısı bir ön-darbedir.ister seçimle, ister savaşla isterse de darbe yoluyla olsun, faşizm bir kitle desteğine ihtiyaç duyar. faşizmin kitle tabanı her ülkenin özgül koşullarına göre değişmektedir. ama her ülkede aynı olan şudur ki; o da faşistlerin vatan, milliyetçilik ve devletçilik olgusuna sarılmasıdır. Türkiyede faşizmi temsil eden yegane parti MHP’dir ve gençlik örgütlenmesi olan Ülkü Ocaklarıdır. tabanının sınıfsal durumu şöyledir;1- yoksul kesim ve çaresiz yığınlar2- eğitimsiz kör cahil ve aynı zamanda kopleksli yığınlar3- kafası çalışmayan aptal yığınlar4- serseriler ve şiddete tapanlar v.b.örneğin son günlerde yaşanan bayrak sendromu… ülkedeki insanların ne kadar aptal ve cahil olduklarının kanıtı. ben şahsen, yurdum insanının ezici bir çoğunluğunun aptal oduğuna inanırdım. ama bu bayrak olayından sonra tamamının aptal olduğunu anladım.ayrıca benim ahkam ve bloglarıma düzeysiz yaklaşan şarlatanları dikkate almadığımı da belirteyim. sözlerimi şu sloganla bitirmek istiyorum;FAŞİSTLER AMERİKAYA! BEYAZ SARAYA!