Fahise olarak calismayi reddeden kadinin sosyal haklari elinden alinabiliyor! Almanya’da issizligin ulastigi ciddi boyutu gosteriyor!
Fahise olarak calismayi reddeden kadinin sosyal haklari elinden alinabiliyor! Almanya’da issizligin ulastigi ciddi boyutu gosteriyor!
yorumlar
A 25-year-old waitress who turned down a job providing “sexual services” at a brothel in Berlin faces possible cuts to her unemployment benefit under laws introduced this year.
işte avrupa işte medeniyetBatı hayranı Hayrangutanlar bu habere ne diyecek bakalım…
Kusura bakma ama anlamiyorum. Bati karsiti olarak mi tanimliyorsun kendini Weaponx? Batililar her hata yaptiginda aha biz demistik bu adamlar boyle iste, yasasin dogu diye halay cekmek zorunda miyiz? Biz insan haklarina saygi duymuyoruz, irkciyiz, azgelismisiz filan ama bak onlar da beter demek bizi daha degerli mi kiliyor? Kendimizi gelistirmekten hic mi umudumuz yok?Heryerde insan topluluklari var iste ve hepsi hatalar yapiyorlar. Becerebiliyorsak biz en gelismisi olup ornek olalim.
kimmiş ırkçı?hiç duydunuz mu “Türkler, çingene mahallesini bastı 3 ölü veya Laz çocuklar okula alınmıyor” gibi ancak Avrupa’da olabilecek olayları ülkemizde?Kendi ülkenizi bu kadar kötülemeyin, küçümsemeyin, belki maddi olarak değil ama manevi, ahlaki bakımdan “Batılı” ülkelerden kat kat üstünüz, şüpheniz olmasın.
Bence ustun filan degiliz, onlar da degil. Bir turk bir ecnebiye bedeldir, ne eksigi ne fazlasi.”Milli” egitim sistemimiz sayesinde irkciliga meyilli oldugumuza inaniyorum. Ama her elestiriye kotulemeyin, kucumsemeyin diye karsi cikarsaniz kendimizi nasil tanimlayip gelistirecegiz?
al sana al sana avrupa diyerekten acaba avrupa avrupa duy sesimizi diyerek karakolda gözetim altında hayatını kaybeden birinden bahseden yazıya atilan başlık mi çemkirilmiştir? sanırım öyledir. yada öyleyse ; almanya demek tamamen avrupa anlamına gelmeye başladı ve benim haberim olmadı mı? google yazdım: almanya demek bütün avrupa demek olur mu diye? ne diyon sen len dedi. yahu bilinmeyenli denklemlerden çıkmış zati şahsiyet bir atlas aç ve bak bakalım almanya neymiş avrupa neymiş.şimdi hayrangutan kelimesi üzerinde yaptığım araştırmalar sonucunda bu kelimenin yine bu bilinmeyenli denklem kıvamındaki arkadaşın kendi kendisine bir başka bilinmeyen katma çabası olduğunu gördüm. çok merak ediyosanız siz de deneyebilirsiniz.işin bir de trajik yanı bildiğiniz gibi seneler önceden beri davullarla zurnalarla oralarda karşılanan türk işçiler bir şekilde orada yine dolapderedeki gibi yaşamak zorunda hissedip bu doğrultuda alman halkına olabildiğince sorun çıkartır olmuşlardır. tabii bu cümle olanlara tam bir açıklama olmaya yetmez yine yüz yılardır milliyetçilik ve hatta ırkçılık politikalarının alman toplumu üzerinde ki acaip engellenemez gücü söz konu iken bir de bunun üstüne anadolumuzun bağrından kopup hastane postane ve pastaneyi ilk orada gören anadolumuzun güzel köylüsünün, alman halkının kendi vatanında yurdunda kendi iş imkanlarını parsellediğini farketmeye başladıklarında iş çığırından çıkmıştır. herşeyi bırakın zamanında ırkçılığa kaptırılan zihinler yüzünden bütün dünyayı savaşa zorlayan almanya en sonunda bir dayanışma kurularak ağzının payını geç de olsa aldıktan sonra bizim türklerin o pozisyonda oralara gitmesi gerçekten sanki bir komedi filmi senaryosundan ibaret gibi görünmüyor mu ? yani tam bir durum komedisi için bütün şartlar oluşturulmuş ve haydi başlıyoruz demişler.bunun ne alakası var der gibiyseniz? o kadar çok türk gitti ki almanyada ki cevher çalışma ortamlarında zıplayabilmek için üstüne de gurbetçi arabeski zati türklüğün neredeyse tuzu biberi, yine ülkesinde olduğu gibi kadınının sırtından zopayı ve belinden sıpayı orada da eksik etmeyen türkler aynı şekilde soylarının devamı üzerine yaptıkları çalışmalara daha da bir hız verdiklerinde onları oraya davet eden almanların bile öngörebilmeleri imlkansız bir şekilde çoğalıp neredeyse bu fabrika da doldu eee hadi bize fabrika diye bağıran türklerden yaka silker duruma geldiler. türklerin planlanan sayının çok üstünde bir oranda oradaki iş imkanlarını dolduruması söz konusu. zavallı almanlar şimdi kendi topraklarında kendilerine iş bulamıyor duruma düşmüşler. bu da bu durum komedyasının son perdesi sanırım.
katıldığımdan değil, ancak şeytanın avukatlığı yapmak için yazıyorum, devletin ahlakı olabilir mi?devlet için iş, ya legaldir ya değildir. eğer sen devlet olarak fahişeliği yasallaştırdıysan, bunun doğal bir sonucu bence telegraph’ın haber yaptığı olay. sonuçta, devlet açısından bakacak olursak, bir vatandaşının “ahlaki sebeplerle” fahişelik yapmayı kabul etmemesiyle, başka birinin “içkili ortam bana ters” diye barda garsonluk yapmayı kabul etmemesi arasında bir fark gösterebilir miyiz?inanın ben de sizin kadar bir fark bulmak istiyorum, ama 15 dakikalık çabam bir sonuç vermedi, işe her itirazım ahlaki kaynaklı kaldı.
“sağlık açısından yüksek riskli olması” itiraz sebebi olabilir.Ayrıca, “vatandaşını şöyle çok düşünür böyle çok düşünür” denilen Avrupa’ya dahil bir ülkenin, bir vatandaşına fahişeliği dayatması çok mantıksız geldi bana.Merak Kediyi Öldürdü Koca Almanya’da meslek kıtlığı mı var, fahişe kıtlığı mı? Eğer ikincisiyse, bu kız tüm Almanya’ya yetecek mi?Ya da bu kızla mülakat yapan işçi bulma kurumu görevlisi neden kızı fahişeliğe uygun görmüştür?Kız o kadar ateşli mi görünmektedir?
bu iş yasal olduğuna göre, zührevi hastalıklar için önlemi mecburi tutmuşlardır herhalde. ayrıca, benzer bir şekilde bir adam da, ölüm riski haddinden fazla diye polis olmayı reddebilir mi?bir de habere göre, işçi bulma kurumu yetkilisinin hararetli bir anına denk gelmemiş, bu iş legal hale geldiğinden beri genelev sahiplerine işçi bulma kurumu veritabanına erişim imkanı sağlanmış, onlar iletişime geçmiş kadınla, özgeçmişiniz ilgimizi çekti diye. (kadının özgeçmiş’inin çok ayrıntılı olduğundan şüpheliyim evet)
merak part2Orospuluk yasal bir meslek olduğuna göre, bu işin sorumlularına Orospuçocukları dersek hakaret olarak almazlar mı?Hem Alman mahkemeleri, meslek olarak tanıdıkları bir “kelime” ile hitap edildiğinde ceza mı verebiliyor mu?Eğer verebiliyorsa Almanya’da birine,”-hocaaam” dersem mahkum olur muyum?
iyi de güzel kardeşim, nasıl ibnelik gibi bir cinsel eğilimden bahsedilemezse, orospuluk gibi bir meslekten de söz edilemez.haa, git almanya’da “senin annen fahişe miydi beyamca?” de, sanmıyorum ceza alasın. haa, büyük ihtimal dayak yersin, orası ayrı.
nasıl sözedilemez? ediyor ya işte “iş bulma kurumu”, etmekle de kalmıyor, “olmaz öyle şey, öyle meslek mi olur” diyen birine yaptırım bile uygulayabiliyor güzel kardeşim, yasal bir “meslek” diyor adamlar, sigortalı maaşlı meslek.
tam olarak anlayamadığım bir durum var acaba dayatılan meslek; insanlarla cinsel ilişkiye girmek olmayabilir mi ? tam anlayamadığımdan mazur görünüz belki de ne bileyim türkiyedeki 900lü hatlar gibisinden arayanlara cevap vermek onların telefonu kapatmamalarını sağlamak veya buna benzer bir şey olabilir mi acaba?
hayır yanlış anladınız. o mesleği icra edene orospu denmez diyorum, fahişe diyebilirsiniz herhalde. (prostitute-whore arasında fark gibi)zaten ibnelik örneğini verme nedenim oydu, ibne derseniz hakaret olur, eşcinsel öyle değil ama.
hmm, yani bazılarına bay başkan dedikleri gibi, anladım…
tek tek cevap vermek düğümün altını üstüne getirecek, bu geç kalmışlığımdan dolayı, böyle bir şeyler söyleyeyim dedim.jawussjan:çingene mahallesini basamazsın yavrum, mümkün değil çünkü, polis bile giremiyor o mahallelere. ama izmirde olduğu gibi; bir tarafına tren yolu ve demir parmaklık, bir tarafına duvar koydunmu, diğer iki kenarı da dere ve otoban tarafından kapatılmışken; o mahalle sınırları çizilmiş, dışlanmış bir yer olur çıkar. şimdi ben bu mahalleye girdiğimde on adım sonra karşıma”buyur bilader ne bakmıştın? telefon var, teyp var…”bir kaç metre sonra “dalga lazım mı abi?”bir kaç yüz metre sonra “hopp, bilader ne arıyon sen burda?”ile karşılaşıyorsam mesela, bu, bu memleketin çingenelere ne şekilde davrandığının bir göstergesi olarak alınabilir. evet almanya’da katliam devlet eliyle faşist gençlere yaptırılırken, burada bizzat devlet tarafından bir baskı uygulanır, farklıdır ama hangisi daha iyidir ya da birinden biri iyi midir tartışılır.ikincisi; bu tür mahalle basma, okula almama olayları yaşandığı takdirde dahi, türk basınında ancak on yıl sonra haber yapılır. avrupa bu anlamda daha özgürdür. evet kitleler tepki üretmez ama haber yapılır; bu haber, oradaki (mesela almanyada) alman olmayanları ürkütmek, sindirmek için de olsa… hem, neden güney doğu ve doğu illerinde az okul, az öğretmen, az araç gereç varken üstüne üstlük, kpss sınavından düşük not alanların, bir suçtan dolayı sürgün edilenlerin doğuya gönderildiğini düşündünüz mü hiç? öğretmen, komutan, kaymakam ya da her kimse, suçlu, peki doğunun suçu ne? doğulu, doğuda olmak? ah, şu biz batılılar…ahlâk gibi muallak bir kavramın üzerine düşündüğümüzde; iki ahlâk tipinden hangisinin üstün, iyi yada değerli olduğu tartışılamaz. ahlâk ‘kendinden iyi’ bir kavramdır zaten. ek olarak avrupa kıtasına nazaran daha iyi olduğu bir nokta arayacaksanız anadolunun, maddi değerlere daha dikkatli bakınız. siyanürlü altın tartışması altında, ne miktarda boryum çıkartıldığını ve aliağa’ya [yalova civarlarında bir yer daha] kurulan, dev tankerlerin yanaşmasına müsait yegâne limanların kaynağının bu altın çıkarıcılarından geldiğini biliyor muydunuz? ne yani, o bilmem kaç megatonluk tankerlerle altın mı taşıyacaklar? vay be… neyse, dağıtmayayım konuyu.heyoka:ecnebi, yabancı anlamındadır, türk olmayan değil. bu nedenle mustafa kemal’in, bambaşka nedenlerle söylediği o sözü modifiye etme çabanız biraz garip kaçmış. “milli” eğitim kavramında faşizan doktirinlerden ziyade anti-emperyalist amaçlar aramanız daha doğru kaçar. ama ilkokullarda her sabah “andımız”, lise ve denklerinde istiklal marşı varken bu saptamanızın baştan aşağı yanlış olduğunu iddia edecek değilim. aksine bu sizin inanıyor olmanızdan bağımsız, apaçık bir gerçektir. “bu” dediğim, faşizan propagandadır, ırkçılığa meyilli olduğumuz değil. okul insanı meylettirmez, eyler bu anlamda.be goodie:almanyaya giden türk işçilerden davullu zurnalı karşılananlar, gayet iyi hayatlar sürmüşlerdir. dolapdere’dekilerin bile ürkeceği inlerde yaşamaya itilen türkler ise ikinic, üçüncü, dördüncü akınlarda gidenlerdir. bunun sebebi onların hissedişi değil, zorlanışıdır. hitler’in orduları bir dayanışmayla değil, leningrad halkının destansı direnişi ile durdurulmuş ve amerika’nın (şu uzun cümlenin içine bir de orospu çocukları lafını sıkıştırayım istedim ama beceremdim) her zamanki dünya jandarmalığı rolünün bir gereği olarak sahiplenilmiş bir zaferle itilmiştir.asıl komedi film’i senaryosu, avrupa’nın emperyalizmine tek ulusal savaşı (kurtuluş savaşı. ismine bir kez daha bakınız.) vermiş türkiye devletinin, bir kaç yıl sonra, bu emperyalistlerin locasında kendisine bir götlük yer açmak için kırk yıl debelenmesidir.iş bulamayan almanların iş bulamamasının sebebi ise türkler değil alman ekonomisinin çöküşte olmasıdır. o faşist patronlar işçi alımında bu hususa sandığınızdan daha fazla hassasiyet gösterirler. ikinci dünya savaşında tüm dünyaya tank satan, dev alman çelik sanayii fabrikalarını bir bir kapamaktadır. çünkü amerika vietnam’a girip oradaki demir ve diğer ağır metal madenlerine konup, 20$ işçilerle piyasanın altını üstüne getirmiştir. son perde içinse daha erken.elma:fark gösteremiyor olmamızın tek sebebi, fahişeliğin gerçekten bir meslek olduğunu anlağımıza yerleştiremiyor oluşumuzdur. bu bizim kültürel yapımızla ilgilidir. eski yunandaki fahişelerin, en iyi hayatı süren ve en saygın kimseler arasında sayıldıklarını hatırlatmak isterim. biz fahişeliği; “beden kiralamayı” “hammallık” ile aynı şey olarak göremeyiz çünkü cinsellikle ilgili dev tabularımız vardır. e sonuç böyleyken işler zorlaşıyor tabii. özdeyişi hatırlayın “en güvendiğim babam gitti, anamı s.kti”. babasının, annesiyle cinsel birliktelik kurmasını “s.kmek” olarak tanımlayan bir atası olan memlekette, fahişeler orospu da olur, linç malzemeside…eh vaktim kalmadı. kafe kapanıyor. konu ile ilgili söylemek istediğim diğer şeyler ayrı bir ahkâm olarak girmemi mazur görürsünüz artık.
konu dışı olacak ama’fahişeliğin gerçekten bir meslek olduğunu anlağımıza yerleştiremiyor oluşumuzdur.’ bu cümledeki ‘anlağımız’ kelimesinin yazılışında bir hata yoksa yani gerçekten öyle bir kelime varsa ben bunu yeni duymuş oluyorum ve gerçekten yeni bir kelime öğrenmenin keyfini yaşıyorum küçük de olsa yeni bir şey öğrenmek hoş bir şey ne de olsa. ellerinize ve dimağınıza sağlık efendimeklemek istediğim küçük şeyler var konu konuyu açıyor kötü de olmuyor hani …ahlak kavramı toplumlar içinde başka başka kimliklere bürünüyor. bir toplum için ahlaksızlık olanlar bir diğeri için günlük hayatın bir parçası olabiliyor ve yine bazı toplumlarda ahlaki çerçevede yeri bulunmayan işler, zamanında bir başka toplumda bireyin toplum içinde kendini ispatlamasını sağlayabiliyor. lafı uzatmayalim kendi kendime küçük çapta yaptığım soruşturmalar sonucunda ben ‘namus’ kelimesinin ingilizce karşıtını tam olarak bulabilmiş değilim. benim bulamamış olmam onun olmadığını göstermez tabiki o yüzden namus kelimesini ingilizce karşıtı yoktur demektense böyle söylemekten yanayım. ama gelmek istediğim bir nokta var. gördüğüm kadarıyla diğer bir çok toplumla kıyaslandığında türk aile yapısı ve toplum kuralları daha ağır ve kurallarla örülmüş bir durumda. ecnebi 😉 toplumlardan birine ait bireye biraz bu ahlaki ve namus kurallarından bahsetmeye başlarsak eminim ki şaşıp kalacağı bir çok nokta bulabiliriz. bir çok açıdan insanların kendi işleri olmadığı halde başkalarını yargılama veya başkalarının işlerine karışması gibi görünen bir çok durum mevcut. bütün bunlar okullarda öğretilmiyor birey doğduğu günden ölene kadar etraftaki büyüklerinden gördükleri ile toplumsal bir eğitim altına giriyor denebilir. bu kuralların işe yaradığı bir nokta var mesela arjantin yaşadığı krizlerden sonra meteliksiz bir ülke haline geldiğinde arjantin kadınları seks sektörünün bir parçası olmaya başlamış. bu yolla para kazanmaktan başka çare bulamayıp hayatta kalma amacıyla fahişelik yapmaya başlayan kadınların sayısının gittikçe artmaya devam ettiğini söyleyen yazılar okudum hatta öyle ki evde anne ve kız ayrı odalarda başka başka erkek müşterilerini ağırlıyabiliyorlarmış. arjantinin başına gelenlerin belki de bir adım gerisinde kalan krizler zamanında türkiyede de yaşandı. fakat bu ahlak ve namus kuralları ve bilinci bir şekilde türk toplumunu bu yola düşmekten alıkoyan yegane sebeplerin başında geldiğini düşünüyorum.yukarıda, önceki ahkamlarda sorduğum sorunun cevabını barındırmasa da ahkamınızı okumaktan keyif duyduğumu bir daha belirtip teşekkür etmeyi bir borç bilirim. ve daha sonra eklemeyi düşündüğünüz ahkamınızı da dört gözle bekliyorum
Cumle baslarini bir de buyuk harfle yazsan daha iyi olur herhalde, takibi daha kolay olur yazinin.
ameximes, ben de yazdıklarınızı zevkle okudum ama şu noktaya bir itirazda bulunacağım. “aksine bu sizin inanıyor olmanızdan bağımsız, apaçık bir gerçektir”.Geçenlerde doğma büyüme amerikalı bir türk bayana bir tartışmada söylediklerinin yanlış olduğunu belirttiğimde çok kızmıştı. Sen söylediklerin yanlıştır diyemezsin, ben senin düşündüğün şekilde düşünmüyorum diyebilirsin, yoksa bana saygı göstermemiş olursun demişti. İlk defa böyle bir kavramla o zaman karşılaşmıştım ve şaşırmıştım doğrusu.O zamandan beri, her ne kadar türk tipi tartışma alışkanlıklarımıza aykırı düşse de, gerçek kavramının kişiden kişiye değişebilen, görece bir doğası olduğunu hep beraber kabul etsek ve birbirimizin gerçekliğine biraz daha fazla saygı göstersek, daha kolay iletişim kurabiliriz diye düşünüyorum.Aynı mantıkla bakarsak benim inançlarımdan bağımsız apaçık gerçeklere dikkatimi çektiğiniz için teşekkür ederim ama bunu söylemenin daha uygun yolları var sanırım.
bakınız.
samimi bir şekilde o hatunun iki kaşık suda sizi yediğini düşünüyorum yani bir şekilde amerikalı egosuyla üstünlük taslamış siz de alttan almaya çalışmış ve becerememişsiniz gibi hissettim. tabiki bütün bu hissiyat yanlış da olabilir o yüzden idda etmiycem ama sanki arada geçebilecek dialoğu kafamda canlandırmaya çalıştığımda yani ingilizcesini düşündüğümde kullanabilinecek kelimeleri tahmin yoluyla aranızdaki muabbeti duyar gibiyim’Sen söylediklerin yanlıştır diyemezsin, ben senin düşündüğün şekilde düşünmüyorum diyebilirsin, yoksa bana saygı göstermemiş olursun’ demişti.bu cümle ile ben karşılaşsaydım kendisine aynen cümleyi nasıl söyleyebildiğimi tekrar gösterirdim. bu aptalca bir nüansın üzerine kuracak başka bir egosu varsa onu da bir şekilde alıp evine götürmesindeki faydayı da güzel bir dille anlatırdım gibi geliyor. laf ebeliğini bırakıp konuya gelirsek evet biri bir diğerinin düşüncesinin yanlış olduğunu elbette düşünebilir. bunu dile getirme insiyatifi de kendisindedir. zaten karşındakinin düşüncesinin yanlış olduğunu düşündüğünü kendisine iletmek bir açıdan onu umursadığını ve biraz olsun saygı duyduğunun göstergesidir. bu konunun da türk usulu ile ilgisi yoktur. yine böyle saçma bir nüans üzerinde ayakta durmaya çalışan birinden bir şeyler öğrenebilineceğini hiç sanmıyorum.sonrasında tabiki biribirimizin gerçekliğine biraz daha saygılı olmak ve tatlı bir dil kullanmayı seçip karşındakini rencide etmemek konusunda hem fikirim. benim de biraz olsun aksini yapıyor gibi göründüğüm yerlerde de bunun o an okuyanların bir nebze de olsun sırıtmaları dolayısı ile keyif almaları içindir. tabiiki herkesi mutlu etmek ve herkesi güldürmek imkansızdır.biraz toparalarsak söylemek isterim ki bu konudaki ahkamlarda ben kimseyi bir taraf olarak görüp herhangi bir tarafı tutuyor olmadığımı söylemek isterim ama bu ortamda insanların neyi nasıl söylediklerinden çok ne söyledikleri ile ilgilenilmesinden yanayım çünkü ortada seslerin ve yüz mimiklerinin olmadığı sadece yazı diliyle yapılmaya çalışılan bir paylaşım söz konusudur. bazı şeyleri söylemenin binbir çeşit yolu vardır ama kişinin seçimi ortadadır
evet de bu çok eskiden beri böyle. yani demek istediğim çok eskiden beri barlarda hatta gündüz cafe-bar ve gece de bar olarak iş gören mekanların hepsinde durum böyledir. zamanında sırf geceleri çalışırken bu sorunu yaşamasın diye uğraşıp vesika alan bayanlar tanıyordum. kısaca bu durumda dğişen bir şey yok yani eskiden de böyleydi ve her zaman olduğu gibi polis istediği kuralları veya kanunları istedikleri zaman uygular. işlerine geldiğinde mutlaka sorun çıkartacak veya ortadaki sorunu düzeltecek yetki yine polistedir. zamanında bazı barlarda bizzat kendim çalışırken vesikalı olmayan bayan çalışanlar polis içeri girdiğinde bir çalışan değil de bir müşteri olarak davranarak bu sorun defedilmiş olurdu.sanırım haberde konu edilen mekan yetkilileri son zamanlarda emniyet güçlerimize belgelendirilmeden hibe edilmesi gereken miktar konusunda biraz duyarsız davranmışlar. sonra da farkında bile olmadıkları bir kanuni engelle karşılaşmışlar. 🙂 aslında bu kuraldan bihaber olduklarını sanmıyorum yani bu durumu ben bile biliyorsam o mekanın yetkilileri mutlaka biliyorlardır sadece bu gune kadar bu konuda sorunu yaşamadıklarından kısa bir süreliğine unutmuş olabilirler.