Ayak seslerinin gittikçe yaklaştığını duyuyordu. Kendisini korkunç bir sonun beklediğini, kapana kısıldığı bu izbe yerde ölüp gideceğini, cesedini kimsenin bulamayacağını düşündü. Saklandığı dolabın içinde nefes alışverişini kontrol etmeye çalışıyor, biraz kıpırdadığında dolaptan çıkacak gıcırtıların yerini belli edeceğinin bilinci ile parmağını bile oynatmıyordu. Fakat daha fazla dayanamadı ve kramp giren sağ ayağını bir parça ileri attı. Dolaptan çıkan gıcırtı sonrası ayak sesleri gittikçe hızlandı ve dolabın kapısı büyük bir gürültü ile açıldı. Yüzü maskeli, deri ceketli, iri yarı adam elindeki elektrikli testereyi havaya kaldırdı veeee…Bu heyecanlı ve ilgi çekici girişi, siz yazımın konusunun yine ‘bok ve tuvalet’ olduğunu hemen anlayıp kaçmayın diye tezgahladım. Bilmiyorum gerçekten ilgi çekici miydi giriş? Bu arada ‘ilgi çekici’, acaba karşı cinse yanaşma/kur yapma sırasında yaşanan başarısızlık sonrası son çare olarak, bulunduğu kapalı dolaptan camı kırmak suretiyle alınıp çıkarılan ve karşı cinsin kafasına vurarak ilgi uyandırmaya yarayan bir çekiç mi ki ne ki! (ohaaa) Bence böyle bir şey olmalı.Neyse efenim bırakın çekici, testereyi de bu umumi tuvaletler ne ayak, siz onu bana bir deyin hele. Yok ‘siz onu deyin bana bi hele’. Yok yok şöyle galiba, ‘bana siz onu deyin bir hele’. (hele hele hele yaaaar) Hele siz onu deyin bana bir. Ne haltsa işte..

Benim çalıştığım yerde kullanılan umumi tuvalet, beş altı klozetin paravanlar ile ayrıldığı geniş bir alan. Üç lavabo ve üç pisuvarı da unutmamak lazım tabi. ‘Osurmadan sıçana ilk büyük bedava’ ya da ‘tuvalet tenisi nedir biliyor musun, bilmiyorsan karşı duvara bak’ karşı duvara baktığında yine aynı yazıyı bulduğun yaratıcı yazılarla karşılaşmıyoruz belki ama başka ilgi çekici olay ve konular da yok değil. Şimdi onlara değinmek istiyorum. (yine mi ilgi çekici, senin kafana vurmalı onu be)İlk ilgimi çeken konu, herkesin genelde aynı kabine girme çabası, isteği. Karşılaştığım adamlar hep aynı kabini kullanmaya özen gösteriyor. Gelip de onu dolu bulduğunda gidenler var. Zaten hep kullandığının dışında bir kabini seçtiğinde yabancılaşıyorsun oraya. Sanki başka birinin evindeki bir tuvalettesin gibi. Hep kullandığın kabin sanki evindeki tuvalet. (Nerden mi biliyorum? Aykuuut)Diğer konu ise daha vahim. Sen girip uzun oturuşa geçiyorsun. Dank! yandaki kabine başka biri giriyor. Başlıyor çatır çatır ossurmaya, zıçmaya. Sen de net bir şekilde duyuyorsun. Duvar yok ki arada, basit sunta(lam) bir parça. Üzeri açık, aşağı bölümü açık. Tabii ses de gelir koku da arkadaş. Ulan konsantrasyon mu kalır. ( evet, zıçmak büyük konsantrasyon gerektiren bir eylemdir.) Bazen kahkahalarla gülesim geliyor. ‘Osuruğa gülenin osuruk kadar aklı yoktur’ martavalı okumasın kimse bana. O sesleri sen duysan ya korkar kaçarsın ya da gülersin. Böyle de acayip bir denge. Şimdi sen yapmıyor musun diye soranlar olabilir. Bunu ‘bir gün sizi yanımdaki kabine beklerim’ diyerek cevaplıyorum. Artık ne düşündürürse size. (çakaaaaal)Diğer ilginç nokta, o/diğer kabinde sıçanın kim olduğunu bilmektir. Adam pazarlama departmanının müdürü mesela. Gelip aynı tuvaleti kullanıyorsun o adamla. Zaman zaman karşılaşıyorsun illaki. (zeytinyağlı barbunya pillakiii) Senin için o ana kadar Tamer Bey (ya da işyerindeki ilişkiler dengesinin rengine göre Tamer Abi) tuvalate giriyor. Başlıyor ‘ıııhh, ıııhhh’ ıkınmaya. Sonra sağlam bir göt gürültüsü çınlatıyor tuvaleti. Duvardan duvara yankılanıyor o ses. (tuvalet tenisi bu mu yoksa?) Ee sen şimdi bu noktadan sonra benim için Tamer Bey değilsinki, ossuruklu Tamer, götüboklu Tamer ya da ne bileyim ‘ııııh ııııh Tamer’’sin. Bittin yani gözümde. Ertesi gün koridorda gördüğümde seni, aklıma o sesler gelecek yine, yaaa hey gidi..Bir de yan yana kabinlerde zıçıp, dışarı aynı anda çıkıp departman arkadaşını gördüğünde yaşadığın ‘aaa, sen miydin?’ sevindirik şaşkınlığı vardır.Hep bok, hep tuvalet nereye kadar değil mi? Bir sonraki yazıda başka konular, başka konuklar (konuklar mı? la noliyii? yine mi error) hee doktor erör bey ben aşık oldum, dıızzzt…! (kaçın patlayacak gabiii..!)