Bahçesine ilk adımını attığında, ormanın kuytuluklarındaki bu güzel okul, onu bir hayli ürkütmüştü..Yatılı kısmına eşyalarını babası getirmişti..Onu başlarından mı atmışlardı, yoksa iyi eğitim almasını istedikleri için mi, terketmişlerdi..Yıllar geçse de cevabını bulmakta zorlandığı sorulardan sadece bir tanesiysi..-Zeynep, benim akıllı kızım, böylesi daha iyi olacak..Annenle aramızdaki sorunların senin okul hayatını etkilemesini istemiyorum..Sadece çalışmalısın, seni hep izleyeceğim..-Güle güle baba..Kısacık saçları, incecik bedeni, ışıl ışıl yeşil gözleri ve üzerine henüz oturmamış yeni formasıyla, okulunun kocaman bahçesinde bir zavallı gibi kalmış, içindeki çocuk ”gitme baba” diye koşup kendini yerlere atarken, o yumruklarını sıkmıştı..Kendisine gönderilen paraları birirtirir, haftasonu çıktığı alışverişlerde, parasız yatılı kısmındaki arkadaşlarına istediklerini almaya çalışırdı..Kayseri den gelmişti Gülperi, genelde ”soğan” isterdi ondan, okulda yeteri kadar vermiyorlardı..Ve Müge vardı, o da Ada’dan gelmiş kendi gibi boşanmış anne babanın çocuğu olmanın nasibini alanlardandı..Bir de Merve vardı, annesi babası cerrah, çayını bile bıçakla karıştırırdı..Ondan çekinirdi biraz..Herkes birbirine gerçekleri söylerdi, ama Zeynep pek kendini anlatmak istemezdi..Çünkü anlattığında ailesini daha çok özlüyordu.-Sen niye geldin bu okula, Müge..-Annem dansözmüş zamanında, babamdan hamile kalmış, babam da evlenmiş, ama ailesi istememiş, aslında kendisi de kabullenmemiş..Şimdi bıraktı annemi, beni de aldı ondan aklı sıra, sonra da bu okula verdi..-Sen de dansöz olsana.-Yok yaa, baksana dansözler mutsuz, ben öğretmen doktor falan olayım, onlar mutlu..Ya sen, sen niye geldin ?-Ben kendim istedim..-Yalan-Hayır, kendim istedim, benim annem melek, kanatları bile var, ama kimse görmüyor, babam bile..Zeynep, kısa zamanda büyümüş, o çelimsiz kız çocuğu yerini oldukça dikkat çeken, alımlı bir genç kıza bırakmaya başlamıştı.

O gece, hayatının ışıklarının sönmeyeceğine, yıldızların daima uzaktan göz kırpacağına inandığı, yakışıklı denizciyle yaptığı dansı, bir sonraki günlerinin hayallerinin inşasına başlatmıştı bile Zeynep’i..Ahmet le tanıştılar.Ahmet, beyaz üniformasıyla köpüren dalgaları anımsatırken, giydiği gece mavisi elbisesi, okyanus girdaplarının birbirine karışmış halini anımsatıyordu.Gözlerden uzak, sert adım vuruşları ve ani çekilişleriyle, bir kaçıp isteksiz gelişleriyle, yükselip ona dönüşleriyle tamamladılar danslarını..Ahmet sertti, babası gibi.Bir hafta sonu buluştuklarında, onunla evlenmek istediği söyledi. Zeynep hiç düşünmeden reddetti. O’nun hayatı, zaten hapishane gibi olan okulunun kapalı kapıları ardında hep birilerinin ziyaretine gelmesini bekleyerek geçiyordu. Koca bir hayatı birini bekleyerek geçirip, hapishaneye çevirmek istemedi. O sadece aşkı tatmak istiyordu.Ahmet’in yüzü biraz kırmızıydı o gün..Yıldız Parkı nda otururken, ani bir şekilde, tabancasını çıkardı.- Evlen benimle, dedim..Zeynep, öylece hareketsiz kalmış, okulda katılmaktan zevk duyduğu tiyatrolardan birinden, bir sahne yaşar gibiydi..Oysaki hayatın başındaydı, yaşanacak öyle çok şey vardı ki, ya da okunacak şiir..Evlilikle noktalamak istemedi ya da hayatının en güzel teklifini bir tabanca eşliğinde almak..Ve erkek tekrarladı,-Evlen benimle..-Hayır, seninle evlenmek istemiyorum..-Evlen, dedim, o kadar..Tabanca, O’na doğrultulduğunda, içindeki masum kız öldü ve insanlara olan güveni..Oyun da böyle bitmişti, aşkı da..Alkışş..