Yeni evler, ister villa, ister nohut oda bakla sofa, ya da kiralanmış veya satın alınmış, hatta borcu bitmemiş olsun, hiç fark etmez, hep birbirlerine benzer. Henüz kurumamış yağlıboyanın, cilanın kokusundan yabancılık duyarsın, genzin yanar. Boşver şimdi sızlanmayı, bir an önce evini dekore et, yerleş, tadı tuzu yerine gelsin…
Nasıl ve neler yapmak lazım peki?
Önce perdeler… Ah, seçmek öyle zordur ki, e, nasıl olmalı? Dıştakiler, ister ham keten, ister ipekli kumaştan, nasıl olursa olsun yeter ki içeriyi örtsün, saklasın, amaaaa içtekiler mutlaka krem rengi, hatta mümkünse elde yapılmış dantelden olmalı. Nereden mi bulacağız?
Bir öğleden sonra annene ya da halana gider, büyükannenin o meşhur bohçasını açarsınız birlikte. Bir yanda tavşan kanı çay demlenir, o kırmızı güllü porselen demlikte çay öyle lezzetlidir ki…. Kristal pastanesinin taptaze acıbadem kurabiyelerini atıştırıp, çayınızı keyifle yudumlarken dantelleri tek tek çıkarırsınız, hafiften bir naftalin kokusu saçılır ortalığa.
-Hayır bu olmaz, eni çok dar.-Olur olur, üstüne nasılsa kumaş geçecek ya, onu biraz geniş tutarsın, bir çay daha koyayım dur… Acelen ne öyle?
Perde diktirilir, kolalanır ütülenir yerine takılır. Pencerenin önüne bir menekşe saksısı konulur. Evet şimdi oldu.Artık evin huzuruna mutluluğuna kanat germeye hazırdır perdeler. Salonun o köşesinde, (müziği değiştirmek için ikiniz aynı anda kalkmıştınız ya,) karşılaştığınızda bırak öpsün seni. Sadece öpsün ama…Kokunu içine çeksin. Yok yok, parfüm sürmedin, hala ıslak saçlarınının, lavantalı iççamaşırlarının kokusu o.Sonra Bose’da senin CD dönsün.‘Yaz günleri en tatlı hayaller gibi geçti’ çalsın, “Münip Utandı, Nihavendin, aksağın nasıl da hakkını veriyor” diye düşünüp gülümse ona.(*)
Yok yok, CD’yi o koymuş olsun:-Bayılıyorum şu Santana’ya, hele Smooth’u binlerce kez dinlesem bıkmam.(**)
Gelelim mutfağa, burası evin kalbidir tabii. Sade olsun ama tavalar, sahanlar hele de bardaklar kadehler bol tutulsun ki, biri kirliyken diğerini kullanabilesin.

Sabah bakır sahanı alıp “Bodrum Usülü!” bir yumurta yapmalısın mesela… Sızma zeytinyağını gezdirirsin biraz sahanda , yumurtaları hazır edersin bir kenarda, yağ hafiften cızırdayınca yumurtaları bir bir kırarsın, ağzını kapatırsın… Beyazlar güzelce pişer, sarılar parlak parlak gülümser, hah işte tam o anda yarım limonu sıkıverirsin. Biraz da tuz, tamam… Kızarmış ekmeği batırdığın anda yumurta sarısının o kendini bırakışı var ya… Hımmm, en lezzetli parça da olsa ilk lokmayı ona uzat elinle.
Ya akşamüstleri? İkiniz de işten gelirsiniz, salata malzemesini sen yıkamışsındır. Taptaze kırmızı turplar, aysberg ve rokalar bir kenarda doğranmayı bekliyordur.-Bu akşam ızgara yaparız dedim. Bonfileleri çoktan teryaki ve taze kekikle hallettim.-Mmmm harikasın. Dur bir şarap açayım ben de… Yemekte kırmızı mı içeriz? Ama sen beyaz seversin. Bak hala Chablis var bir kaç şişe… Hem de buz gibi…
Saatler geçer, gece inmiştir, uykunuz gelir, yatak odanızın ışıkları yumuşak, perdeleri bütün günahları saklayacak kadar kalın olmalı. Yatak mutlaka sert seçilmeli. Çarşaflar, nevresimler bütün örtüler yumuşak pamukludan, krem rengi… Bundan önemlisi ise başucu lambaları. Elindeki kitapları öyle iyi aydınlatmalı ki. Szabo‘nun, Tolstoy‘un, Pamuk‘un, Atasü’nün, Gonçarov’un ya da Dostoyevski’nin tek sözcüğünü bile atlamamalısın. Ha, başucu etajerinde bir bardak su koyacağın yer de mutlaka kalmalı. Geceyarısı uyanır kana kana su içersin, sonra elin onun sırtına uzanır, sakin nefes alışını izlersin önce, sonra dokunuşunu farkeder,solukları hızlanır… Ne güzeldir onunla paylaştığınız geceler.
Banyoda en önemli şey kesintisiz akan bol sıcak sudur. Dolaplarda dünya kadar saf beyaz sabun ve yumuşak beyaz havlular bulunmalı. Hacı Şakirler nasıl güzel köpürür değil mi? Ama Imperal Leatherların kokusu da doyumsuzdur, benzersizdir… Yoksa tükenmiş mi onlar? Hımm, bir Londra seyahatine değer değil mi? Sabun almak için Londra‘ya gitmek mi? Evet neden olmasın? Benim de harc-ı alem Burberrys zevklerim pardon zevksizliklerim ya da Bond Street’in tüm mağazalarını, vitrinlerini arşınlama derdim yok işte, var mı bir diyeceğiniz? Kitapçıları dolaşırım, bir konser, bir müzikal, sonra Virgin’den bolca CD-kitap alıverişi… Yeniden doğmuş gibi olur insan.
Evin diğer köşelerinde de iyi kötü renk uyumuna, rahatlığa önem verirsin olur biter.Gelelim çalışma odasına. Nasılsa dizüstüler evde heryerde geçerli, ama ille de istiyorsan bir çalışma masası koyalım. Yeni açılmış kurşun kalemler, renk renk tükenmezler masada heryere dağılsın. Monblanc’ını saygıyla çekmeceye koy, gümüş Tiffany de yanında yer alsın, “Uffff bundan büyük lüks nedir ki hayatta?”

Amaaaaaa, tüm duvarları kaplayan kitaplık çok önemli. Evin kalbi orası aslında tamam mı? Oh, tek tek elden geçirdiğin kitapları belli bir mantığa ve sıraya göre düzenledin bravo, tebrikler ama şunu unutma o düzen zaten çabucak bozulacak., sakın dert etme. Yalnız kitaplığın üst raflarına bile ulaşmak kolay olmalı. Bunu asla unutma, yoksa oradaki kitaplar tozlanır gider. Evet evet o ahşap merdiven uygun o iş için…
-Ahh, New-York’tan Barnes and Noble ’dan kuzeninle birlikte aldıklarınız… Hayat ne boş aslında… O güzel insan çoktaaan gitti, şu kitaplarsa sonsuza dek yaşayacak.
Şu romanı ilk elime aldığımda çocuktum… Ah, babamın polisiyeleri… Aaa, bu kitap kimdeydi? İkinci cildini geri vermeyi unutmuş.
Sıkıldın di mi? Hafakanlar bastı. Kapıya yönel… Ayakkabılar raflarda sıra sıra dizili, aradığını kolayca bulursun, evet evet en rahat olanı, şu süet loaferları giy, şemsiyeni unutma, askıdan pardesünü de al…
Kapıyı çarpmadan yavaşca kapat. Kilitlemeyi unutma… Kendini dışarının rüzgarlı havasına at, yağmur çiselesin, derin bir nefes al, koşar adım çık git mükemmel düzenlenmiş evinden. Nasılsa geri döneceksin. Ding dong diye çalan zile bastığında O yine seni güneş gibi gülümsemesiyle karşılayacak.Yaşamak güzel şey be kardeşim(***).
(*)MÜNİP UTANDI – SESLENİŞLER BEKLEYİŞLER (2001)(**)fizy.com/#s/1f4b26(***) Nazım Hikmet Ran