“Hayatını ürkerek, çekinerek ziyan etme, çünkü hata diye bir şey yoktur insanın tedirgenleştiği zamanlar olabilir ama bir şarkı söyler geçer” der Claire Danes‘in canlandırdığı Ann Grant. Ne de olsa hayatının aşkıyla tanışmıştır zamanında. The Evening aşkı tatlı bir şekilde anlatan, insan hayatının bir mum misali eriyerek biterken beklentilerini, aşklarını, özlemlerini, umutlarını geniş bir yelpazede göstermeye çalışır. Aşkı bir nehre benzetir. Aşığıda akan nehrin durmasını bekleyen biri olarak, her ne kadar beklenirse beklensin nehrin akmaya devam ettiğini çok güzel bir şekilde anlatmayı başarmış nadir filmlerdendir. Geriye kalan içsel ruhsal bunalımlar, hazmedilmemiş her duygu ilerleyen yaşlarda kendini gösterir.Ne kadar yolunda giden bir hayatları olursa olsun hiç birşeyin arzu edileni elde edene kadar yeterli olamayacağını, insanların geride yüreği parçalanarak bıraktıklarını asla unutamayacaklarını ölüm döşeğinde bile adını anabileceklerini gösterir.Ann Grant yaşlanıp ölüm döşeniğine düştüğünde ve onu ziyarete gelen eski dostunun dediği gibi “we are misterious creatures aren’t we and at the end so much of it turns out not to better“.
Mamie Gummer, Meryl Streep in gençliğini hayatını bu yıl Mart’ta kaybeden Natasha Richardson ise filmde gerçek hayattada annesi olan Oscar ödüllü Vanessa Redgrave‘in kızını oynamıştır.
Aynı isimli kitabından farklı bakış açısıyla anlatan filmi kitabını okumuş olanlara süpriz yapabilir. Ne de olsa Attonoment gibi kitabınına adanmış bir film değil.Aynı erkeğe aşık iki en iyi arkadaşın arasındaki ilişkiyi aşık, oldukları erkeği ve aslında haberleri bile yokken yanı başında onlara aşk besleyenlerin hikayesi.