Avrupa, bir coğrafyadan ibâret değildir sâdece. Ortak değerler manzumesi, beraber oluşturulan birikimler, ortak bir şuuru meydana getirmiştir. Avrupa, kendinden olmayanı “öteki” olarak tanımlamıştır. “Tanzimat intelijansıyasının meçhulü olan bu mefhum sonraları bir bayrak olmuş… Tarihlerinden kopan bir avuç şaşkının omuzladığı bir teslimiyet bayrağı. Avrupalılaştırmak. Giderek bu mefhum da fazla dar, fazla gurur kırıcı bulunur. Yerine yeni bir yalan bayraklaştırılır: Batılaşma, şuurlanan Doğu bu kelimeden de tedirgin olunca, modernisation sahneye çıkarılır.”Avrupa Tanzimat’tan beri aynı emelin kovalayıcısıdır. Türk aydınında mukaddesi öldürmek, mukaddesi yâni İslâmiyet’i. Avrupa’nın tahrip ameliyesi hiç değilse aydınlar kesiminde tam başarıya ulaştı. Batı’nın muharref Hristiyanlığa tevcih ettiği tenkitleri kendi dinimiz için de geçerli sandık. Hürendiş’likleriyle övünen nesiller türedi, hür endişler ananeye düşmandılar, tek mahutları vardı, teceddüt; tek mabedleri Avrupa. Celal Nuri, Abdullah Cevdet, Baha Tevfik ve Sabahattin Bey vs. sözde bir isyandı bu… taassuba, istibdada karşı zekânın direnişiydi. İzmihlâlin mes’uliyetini îmana yükleyen bu zavallılar bir asır önceki Fransız intelijansıyasının kiliseye karşı savaşını tekrarlayan şuursuz birer aktördüler.Pusuda bekleyen yabancı ideolojiler setleri yıkılan ırmaklar gibi yayıldılar ülkeye.21 Pusuda bekleyen yabancı ideolojilerin Türkiye’ye girişini Cemil Meriç üç başlık altında ele alır.”1. Hiçbir dünya görüşüne bağlı olmayan ve sırf ihraç maksadıyla uydurulmuş müstehese telkinler, bizim için uydurulduklarından onları millî diye vasıflandırdık. Bu tahripkâr telkinlerin mümeyyiz vasfı tarihe düşmanlıktı. Tarihe, yani millî birliğin, millî şuurun biricik mimarına. Osmanlı barbardı. İslâmiyet gericilikti, biz Hititler’in, Sümerler’in çocuğuyduk, vs.2. Bir nevi nasyonal sosyalizm. Alman milletine mahsustur ve ithal edilemez. Ancak karikatürü, yâni muharref bir nasyonal sosyalizm Türkleştirilebilir. Hayvanîyi, yâni biyolojiği ilâhîleştiren bir inancın, bütün kavimlere kucağını açmış bir câmiadan iltifat görmesi beklenemezdi.3. Sosyalizmler. Başka ülkelerin tezatlarını halletmek ve Hristiyan Batı medeniyetinin karşılaştığı engelleri ortadan kaldırmak için imal edilen sosyalizmler bize tarihî çerçevelerinden sökülerek, içtimaî muhtevalarından tecrit edilerek ezelî ve ebedî birer nass gibi takdim edildi.”Buna bir de son dönemlerde peydâ olan; dilini, muarızlarının (solcu, Marksist aydınların) ırkçı bir yaklaşımla oluşturdukları yapay bir Öztürkçe dilinden ithal edip dâvasını savunmaya kalkan; Anadolu’da yaşayan Türkler’in bin yılda oluşturduğu Müslüman geleneği ıskalayarak, Batı terminolojisi kullanıp, oryantalist bir yaklaşımla camii’den daha çok kilise kokan, İslâmî değerlerin içini uzak Doğu’dan, Hind’den, Mısır’dan alınan bilgilerle yeniden doldurmaya çalışıp, üstelik bilincin “özne” olarak küçük bir elit tarafından ele geçirilip işgal edilmesiyle birlikte İslâmî bilgiye âşinâ olup da, hakim olamayan kitleleri kontrol eden, hatta sömüren İslâmî aydınları da eklemek gerek. Özgürlüklerin otoriteye karşı savunulmasında bile, geleneği bir yana itip Batı’nın değerlerini hemence benimseyerek, o değerler üzerinden hareketle mücâdele vermeye kalkışan İslâm aydınları. “Bu hazmedilmemiş ve hazmedilmesine imkân olmayan inanç manzumeleri hep aynı iştiyaki cevaplandırmaktadırlar. Mâhiyetleri icabı hepsinin ilmihalleri, rahipleri, remizleri vardır. Hepsi de şuura değil şuuraltına hitap ederler. Tenkit ve münâkaşaya tahammülleri yoktur.Modern bilgi sosyolojisinde aydın, ideolojinin taşıyıcısı ve yerine göre yapımcısıdır. Fikirlerle soyut olarak oynamak ayrı bir zihin çapını gerektirdiğinden, o kadarına gücü yetmeyen Türk aydını için, çıkar yol kelimelerle oynamak, anlaşılır söz ve kelimelerin yerine anlaşılmazlarını koymak olmuştur. “Mefhumların kâh gülünç, kâh korkunç maskelerle raks’a çıktığı bir karnaval balosu, fikir hayatımız. Tanımıyoruz onları, nereden geliyorlar bilen yok. Fir’avunlara benziyorlar, kalabalığa çehrelerini göstermeyen Fir’avunlara ve aydınlarımız o meçhûl heyülâlar için ehramlara taş taşıyan birer köle.” Batı’nın sosyal ve politik tarihi bilinmeden ideolojileri kavranabilir mi? İdeoloji bir bütündür. “İdeoloji, iktisadî altyapının ifadesidir. Sosyal bir sınıfın çıkarını dünyaca geçerli bir hakikat diye sunar. Oysa mustağrip Avrupa fikriyatını bir ilmihal gibi ezberlemeye kalkar.”(c-p)