Medyamızın elindeki büyüteç ile olaylara abartma sosu eklendiğinde “Ermeni Konferansı Sorunu”nda olduğu gibi durumlar ortaya çıkıyor. Daha başlangıcında, konferansın yapılacağı açıklandığında “Hayır! Yapamazsınız. Bu konferansı size yaptırmayız” şeklinde çıkışlar olmasa idi, daha hafif ve sakin bir zeminde gerçekleşecekti konferans.Öncelikle, Avrupa Birliği yasaları gereğince “ifade özgürlüğü” gibi bir olguyu kabullenmiş ve yaşayan bir hale dönüştürmek için yola çıkmış isek, konferans erteleme, durdurma gibi eylemlerde bulunmamamız gerekir. Ki şu son zamanlarda, Avrupa’da karşı seslerin arttığı dönemlerde (bkz: Türkiye-AB ilişkileri ve artan karşi sesler) “Buyrun, bakın, biz ne olursa olsun yine başımızın dikine gideriz” anlamına gelecek bir yaptırımda bulunmak akıl karı değil. Bir yandan birliğe girme isteğinizin üst düzeyde olduğunu belirteceksiniz, diğer yandan da gerekenlerin tersini yapacaksınız, bu daha başında sizi yarı yolda bırakır. Ki “Neden bizi istemiyorlar?” siteminin de cevabıdır.Karşıt görüşlere imkan verilmediği bir ortamda demokrasiden söz edilemez. Bu açıktır. Daha yakın bir zamana kadar “Düşünce Suçlusu” gibi absürd bir kavramı cezaevinde yatarak kavrayan bir çok yazar, çizer bulunmakta iken ve “Biz o günleri geride bıraktık. Artık tam bir demokrasi yaşıyoruz” söylevi ile hareket etme kararı almışken “Hayır! Konuşamazsınız. Yasaklıyoruz” tarzı bir zihniyetin kendi ile çeliştiği açıktır (bkz: Hiperdemokrat).Evet, Ermeni sorunu çetrefilli bir sorundur kabul. Türkiye’ye “Ermeni Katliamı” kabul ettirildiğinde hem maddi hem de manevi anlamda büyük kayıplar yaşatacağı açıktır. Bu da doğru. Fakat konunun bu derece nazik olmasına rağmen “katliam” kelimesinin de çağırıştırdığı gibi “sert” bir tutum izlendiğinde, “Bakın, işte bu sertlik ‘katliam’ zamanlarından kalmadır” şeklinde yorumlara engel olamazsınız. Bu tartışma programlarında görülen en basit öngörüdür; “Bağıran, höyküren, sinirlenen taraf haksızdır”.Bir de konferansı düzenleyen profesörlerin gözünden bakalım konuya. Acaba konferansın, Türkiye’nin geçmekte olduğu bu kritik dönemde yapılması bir tesadüf müdür? Bana kalırsa, tesadüfü bırakın, planlıdır. Evet düşüncelerinizi belirteceksiniz, güzel. Bildiğinizi söyleyeceksiniz, tamam ama ülkesinin menfaatlerini düşünen bir profesör sizce böyle bir dönemde, kargaşaya mahal vereceği kesin olan bir organizasyon hazırlıklarına girişmesi doğru mudur? “Gerçekler açığa çıkmalı!”, evet çıkmalı. Ona bir sözümüz yok. Bana göre ortada “katliam” gibi çok ağır bir kelimeyi kapsayan bir gerçek de yok ama, tamam en azından siz düşündüklerinizi belirtin buna bir itirazımız yok. Fakat bunu yaşadığınız, topraklarında doğduğunuz ülkenin en az zarar göreceği şekilde yapmanız mantıklı değil mi. Insan oturduğu dalı keser mi? Yok efendim “Yaygara çıkarmanın alemi yok”muş. Siz benzini döker, halkın eline kibriti verirseniz pek tabi yaygara çıkar. Eğer profesör mertebesine ulaşmış iseniz öncelikle münazaranın -ki münazara da değildir. tek bir görüş vardır- sıhhatini saglayacak koşulları oluşturmalısınız.Sözün sözü şu, yaşananlar bana başından sonuna kadar planlı programlı olarak yürütüldüğünü hissettiriyor. İster buna “dış mihraklar” değin, isterseniz “hainler”. Şu basit bir gerçek ki birileri Türkiye aleyhinde, kötü amaçlara yönelik icraatlarda bulunuyor ve başarıyor. Yemi atıyorlar ve biz de havada kapıyoruz.
______________
www.anafikir.com
fikrin kadar varsın…