Söyleyecek bir şey bulamamak ne kötü değil mi? Ne kadar sık bulamayız söyleyecek şeyleri. Yada ne kadar sık söylediğimiz şeylerin söylemememiz gereken şeyler olduğunu söyleriz. Ne kadar çok özür dilersek o kadar cesaretimiz artar o kadar yavşaklaşırız işte… Sıradan olmamak için çabalarken ne kadar sıradanlaşırız oysa. Geleceği yaratmak için geçmişten oluruz ve ne kadar kafamız karışır bu karmaşada biz ne yaptığımızı bildiğimizi iddaa ederken. İnatla ve ısrarla eleştirilmekten nefret ederken ne kadar çok eleştiride bulunuruz. Ve her ikisininde hiç bir şeyi değiştirmediğini ne kadar geç farketmeyiz. Yanlışın yanlış olduğunu anlamak ne kadar felsefik bir hüzün taşır irade için. Bu durumlarda susmayı tercih ederim genelde. Ve sustukça o kadar çok yalan söylerizki kendimize. Başkalarına söylenen yalanları tercih eder oluruz ve alışkanlık haline getiririz bunu…- Gitmeni istemiyorum. Hani hiç bir şey değiştirmezdi para senin yaşamında? Hani gerekli olanı temin etmek bir kedi yavrusunu sevmek kadar kolay olurdu senin için? beni yalnız bırakmak zorunda değilsin.. Gitme.. Tekrar geri dönemeyeceksin. Söz veriyorum seni bir daha üzmeyeceğim. İçkine de karışmayacağım hiç bir konuda baskı yapmayacağım sana.. Lütfen diyorum bak. Ne kadar nefret etsemde bu kelimeden söylüyorum işte… Lütfen…Bir şeyi yapmanız gerekmesi ne kadar kötü değil mi? Ne kadar yorgun oluruz yapmamız gereken bir şeyi yaptıktan sonra. Ne kadar çaba harcarız kendi kendimizi iknaya “ben bunu yapmak zorunda değilim” diyerek. Defalarca yönlendirilmişken hep özgürlüğümüze düşkünlüğümüzü anlatırız kendimize. Hatta özgürlük istemek için bile yönlendirildiğimizi unutarak. Değişim deriz bir şeyi elde etmek için başka bir şeyden mahrum olmaya. Ve farketmediğini söyleriz .. farketmediğini söylememizin farkettiğinden kaynaklı olduğunu bilmeden. Ve o anlık karar mekanizması! Seneler sürsede bir anda karar veririz neye karar vereceksek. Hiç geç kalmak istemeyiz erken gitmekten ve bu yine bizim elimizde değilken suçlu bulunuruz kendimizce bile.- Söyleyecek bir şey olmasını dilerdim!Ve tüm elimizden gelen budur. Söyleyecek bir şey bulamamak. Mücadaleden , bağımlılıktan , mutluluktan , yaşamaktan kolay olanıdır söyleyecek bir şey bulamamak. Ve söyleyecek bir şeyiniz olmadığında o kadar çok şey söylemiş olursunuzki. Hepsi düşündüğünüzün aksi istikamette… Her şeyi söylemem gerekirdi. Diye not edersiniz kendinize…Ben notun tarihini 4 sene sonra ya kurmuştum.- Alo naber?- Sen…! İyi ama hehehe hayırdır Seko?- Söylemem gereken bazı şeyler var. Bak fazla konturum yok buluşmamız gerekiyor. Haber vercem sana…”Yakın ama uzaktı. Oldukça hoş ve büyümüş gözüküyordu. Ve evet o hayal gücünün tarlasında yetiştirdiği küçük kız, hiç solmadan saklanarak sadece onun geri dönüp koparmasını bekliyordu. Masaya oturdular. İnanılmaz gözüken şeylere bakarmış gibi baktılar birbirlerine. Ne var ne yoktu? Her şey eskisi gibi dedi çiçek nerede bıraktıysan ordayım ben. Çok mevsimler değişmişti. Ve ikiside bunun sorumlusunun bahçıvan olduğunu biliyordu. Ben dedi bahçıvan.. Hata ettim kurallarını şartlarını anlayamadım seni bırakmak istemezdim. Ama suyum kalmamıştı. Sana söylemem gereken buydu. Sana su getirmek için uzaklaştım. Ve şimdi geri döndün dedi çiçek. Evet ama söylemem gereken bir şey daha var hiç su bulamadım ben. Özür dilerim dedi sonra. Nasılsa kavuştuk birbirimize yalan söylemek yok artık sana. Bulduğum su’yu başka çiçeklere döktüm ben. Ama hiç biri senden vazgeçiremedi inan bana…!(Sesimiz ezikleşir ya söyleyecek bir şeyler bulunamadığında) Güldü çiçek. Önemli değil dedi. Kızgın değilim sana. Hem su’ya hasret kalmadım ben üzülme gelen giden suladı beni. Sonra koparıp koparıp diktiler. Bahçıvan olmak zorunda değilsin artık bana.. Mevsim değişti artık şimdi biliyor bütün çiçekler. Çiçek, çiçek olduğunda herkesin bahçıvan olabileceğini. Geri dönmene sevindim. Ama ben bahçıvan gitmeden önceki açmamış çiçek değilim. Ama.. dedi bahçıvan.. Şöyle olduğunda böyle olmalıydı. Böyle düşündüğümden şöyle yaptım. Şöyle yapmak isterken böyle yaptırdılar. Güldü çiçek. Ve sen dedi ben açmadan önce söyleyecek söz bulamayan bahçıvan değilsin. Baksana ne çok konuştun. Hadi artık sulayacaksan sula… Bunu gerçekten istiyormusun diye sordu sevinerek bahçıvan.. Güldü yine çiçek. Farkedeceğini mi sanıyorsun artık…”Söyleyecek bir şey bulamamıştım şimdi buldum….ve farketmedi….Ne uzun hikayeler yazmak isterdim sana çiçek. Ama sende üstün değilsin benden. Ben kolay olanı seçtiğim gibi sende yanılmışsın beklerken.. Sen diğer çiçeklerden farklı değilsen ne ben suçluyum başka çiçekleri sularken. Ne diğer bahçıvanlar suçluymuş seni sularken…. (9 yaşındayken bir gecekondu mahallesinde oturuyorduk sonra yıktılar gece kondu mahellesini. Orada bir erik ağacı dikmiştim. yıllardır görmüyorum o erik ağacını ama biliyorum onun benim sevgimle hala orada ayakta kaldığını ve hala aklıma gelebiliyorsa hiç unutmayacağımdır demek çocukluğumun erik ağacını… )Bu açıklamayı kendimi delirmediğime ikna etme amaçlı yaptım bir şey anlamamış olabilirsiniz belki her zaman bir şey anlamak zorunda değilizdir…