Evden içeri adımımı attığımda bir farklılık sezmiştim ama tam olarak tanımlayamamıştım durumu; zira böyle bir ihtimal, ihtimal olarak bile yer etmemişti zihnimde. Biz babamızdan böyle görmemiştik ne de olsa, öyle bir babanın oğlunun da kendini aşıp yazısız kuralları alt üst edeceği, dedim ya zihnimde bir ihtimal bile değildi. İş bu yazım, bir süredir bende kalan ve “bana hayatta her şey mümkündür” dedirten erkek kardeşime ithaf edilmiştir…Efendim, elle tutulur hiçbir iş yapmadan geçen bir haftasonunun ardından Pazartesi sabahı salonu dağınık, mutfağı bir yığın bulaşıkla bırakıp erkenden okula gittim. Dersler, öğrenciler derken harala gürele bir okul günü geçirdik. Son zil çaldığında, çalışan kadınların makûs kaderine ortak olduğumdan, benim mesaim bitmiş sayılmıyordu tabii. Daha eve gidecek, dağınıklığı toplayacak, bulaşıkları halledecek bir de yemek işine girecektim. Günün ve bütün bu düşüncelerin yorgunluğuyla kapıyı açtığımda evde bir farklılık sezmiştim ama tam olarak tanımlayamamıştım durumu. Salona geçince yüzümde “Oooo bizim çocuk etrafı toparlamış, bazı eşyaların yeri yanlış olmuş ama sağolsun” tebessümü yayıldı. Eve girip de derli toplu bir yer görmek hoş olmuştu tabii. Ama mutfağa girince tam bir şok yaşadım. Neden mi? Bulaşıklar yıkanmıştı! Dağ gibi olmasa da ufak bir tepe niteliği kazanmış olarak bıraktığım bulaşıkları zannetmiyorum ki çoğu erkek yıkamak istesin. Ama kardeşim tencereden bardağa hepsini yıkamış, çöpleri bile bir poşete koyup balkona çıkarmıştı. Ve gözlerimle görmesem inanmayacağım bir şey daha gördüm mutfakta: Ocak tertemizdi! Elimizi vicdanımıza koyup söyleyelim lütfen, tamam, erkeklerin bulaşık yıkaması rastlanır bir şey de, ocağı temizlemeyi akıl edebilecek ve buna yeltenecek kaç er kişi vardır şu dünyada?

Yaşadığım şaşkınlığı ve bir gün için bile olsa ev işinin çoğundan kurtulma sevincimi kelimelere dökmekte zorlanıyorum. Bu yazım bana bu mutluluğu yaşatan kardeşime teşekkürüm olsun.