Gürül gürül akan suların şappadanak durduğu noktadır… Neden duruyo bu sular derseniz işte bu grubun yaptığı müziği dinlemek için… ahhh ahh markus burada olacağıdı… Hikâyemin başına sarıyorum… Ortam filen buğulanıyo böyle… Ben bi gün içmişim kederliyim böyle şiir filen yazmaktayım derkene sokaktan duydum seslerini demek isterdim ama ülkemizde seveni sayanı yoktur pek… Yani sokaktan duymadım, pek sevgili bi arkadaşım, yağız bi delükanlı geldi dedi ki; sen bilir misin empyrium diye bir grup var, çalar söylerler böyle, iliğine kemiğine işlerler… Dedim de git… yok dedi ille anlatacağım… Git-anlatçam, git-anlatçam derkene iyi dedim anlat kim miş bunlar neymiş bunlar…grubu ilk tasarlayan herifcağız yapacaklarının farkında değilmiş henüz… Ulf Theodor Schwadorf (ah ülen almanca bilmeyen bu ismi nasıl telaffuz etsin sorarım size) isimli gençmiş bu…. çocuk zavallı böyle, kendi içinde yaşayan, yalnız, asosyal bi tipmiş… Dolayısıyla kendini aşmak farklı bişeyler yapmak istemiş durmuş… e tabi insan onca yalnız kalırsa bolca düşünme fırsatı olur… Kendisinin bi de arkadaşı var mış Andreas Bach (baçş diye değil bah diye okunur sakın görgüsüzlük yapayım demeyin )Bu ikisi demişler ki: eee arkadaş iki başımıza mı yapacağız bu işi yok mu dahası… Hey hat! Temelde bi asosyallik olduğundan bulmaktada zorlanırlar tabi… ilk demoyu nasıl çıkarsak etsek derkene zar zor işte biraraya getirmişler bir kadroyu onlar da provalarda birbirlerini yiyince Ulf YETER artık ! demiş ve bitirmiş.Sonra bu ikisi yine baş başa kalmışlar… Andreas sadece klavyeleri Ulf ise geri kalan tüm enstrumanları üstlenmiş(ne biçim bi arkadaşlıksa… Yakıştıramadım Andreas a hain… iki işin ucundan tutuverse noolur…)Neyse bu ikisi gerçekten iyi anlaşıyorlar mış ve birlikte zor da olsa 95 senesinde ilk demolarını ucube, kokuşmuş, ikincisınıf bir stüdyoda kaydetmişler…”Die wie ein Blitz von Himmel fiel” koymuşlar adını demonun … tabi müthiş yetenekli gençlermiş bunlar… ve demo da son derece iyiymiş… Keşfedilmeleri, yıldızlarının parlaması uzun sürmemiş. Prophecy Productions gelin demişler sizi himayemize alalım… çok da sıcak davranmışlar bunlara… o sıra demo tabi almanyada baya bi başarı elde etmiş bi çok firma aynı taleple gitmiş bunlara… Ama kadir kıymet bilmişler ilk eklif edende karar kulmışlar Prophecy Productions ile anlaşmışlar…Çok da geçmeden hem firmanın hem grubun ilk ciddi albümleri olan “A Wintersunset” 96 senesinde ortalığa çıkmış… Tabi beğenilmiş… Hatta bu albümden sonra Ulf un o müthiş yalnızlığı son bulmuş çünkü çoook büyük bir hayran kitlesi oluşturmuş bu albüm.(arkadaşım en iyisi olduğunu idaa ediyor ama bence çok büyük yanılgıda kendisi… Çok daha güzel albümleri var… Tabi o anlatırken ben bilmiyodum ondan karşı çıkmadım izin verdim devam etsin)Tabi yarattıkları bu wintersunset fırtınasının içine iki kişi girememişler ve bir de Nadine isimli gence demişler ki sen de eşlik et… o albümde konuk sanatçıymış bu… Sonra tabi Ulf kendisini sevmiş, sehirci de sevmiş daha ne olsun deyip onu da almışlar…96 senesinde tutturmuşlar konser vericez diye… vermişler de fakat öyle acı bi konsermiş ki… bi çok insan ölmüş… Yazık günah haşat ettiniz adamları yok size konser monser demişler… Bırakın kardeşim bu işleri mındar ettiniz insanları demişler… Ama tabi grup yılmamış ve hemen tekrar stüdyoya girmiş ve bütün dünyanın kendilerini duymasını sağlıcak bi albüm yapmışlar( bütün dünya aynı anda değil tabi)”Songs of Moors & Misty Fields” miş bu da… Öyle hüzün sırf hüzün şeyler adama zarar verir aslında bulaşmamak lazım ama etkisine giren çıkamamış bunların… Kapışmaya başlamışlar bize gelsin, bize gelsin diye… Son konserlerindeki felaketten sonra biraz tırsmışlar tabi zaten de yasak mış bi de o kadar enstrumanı tek başına Ulf çalıyormuş e tabi konserde on beş eli ayağı olmadığından mümkün olmuyomuş bu eleman lazım mış yani… Sizin anlayacağınız kahramanımız bi andan hala yalnızlık çekiyormuş…(yazııık…)”Where at night the wood grouse plays” 99 senesiymiş… Grup önceki albümündeki ode to melancholy nin ardından daha vurucu birşeyler yapmak istemiş… ve albümü yine aynı firmadan kaydettirmişler bunlar…Thomas Helm isimli adam eşlik etmiş onlara… Çift klasik gitarla, bateri ve brutal olmadan çok daha soft ama yine de vurucu birşey olmuş bu albüm (ismini yazması her ne kadar zor olsa da…)”çocukluğumdan beri hayalim olan kuzey avrupa destanlarından esinlenerek onları sade bir biçimde anlatmaya ve aktarmaya çalıştım” dedi Ulf ve dinleyecilerinin onları anlayacağını ekledi… Dinleyici farklılaşmış olan empyriumu da sevdi bağrına bastı… Albümde sattı tabii… (Paraları da indiregandi bu arada onu hiç söylemiyorum)Buraya kadar herşey güzeldi tabi… sonra nooldu …Ulf elli milyon yere farklı farklı gruplara gitti onlarla çalıştı… tabi bu arada kendi grubu Empyrium u boşladı… Andreas da yeter artık ben annemin evine gidiyorum dedi ve dönüp sırtını gitti… Böyle bir dostu kaybettikten sonra aklı başına nihayet geldiğinde artık Andreas yoktu… Grup yine 3 kişilik kadroya düşmüş fakat 2 tane solist barındırıyordu… (yazık ya hep eleman eksikliği hep eleman eksikliği… Ulf de bişey var… Kesin bi uğursuzluk var) ” Drei Auszüge aus Weiland” isimli bi EP çıkardılar sonunda… (tabi klavye yok…)ardından 2002de “Weiland” isimli albüm çıktı… ikisi de ağır eleştirildi… Tarzlarından uzaklaşmışlardı… Artık eski Empyrium yoktu… ki; bu da grubun sonu oldu… Ulf Tekrar diğer çalışmalarla ilgilenmek için Empyrium a son verdi… Bence bu bitişin adreasla alakası çok fazla… Helm batı müziği eğitimi almış klasik bi vokaldi ama Andreas Ulf’ u gruba bağlayan tek herifti tabi Nadine de çok hoş bi hatundu ondan ne kadar etkilendi bilemeyeceğim… Bu arada Ulf e herkes Markus diyor… Biz onu o müthiş sözleri müthiş müzik kişiliğiyle Markus olarak tanıdık… Ama bu grubu noktalandırma noktasına gelen kısmına gelin biz Ulf diyelim…Neyse o gün bana bu öyküyü anlatan arkadaşıma minnettarım ben beni pamuk helvadan doom diyarlarına adım atmaya zoraldığı ve kişiliğimi değiştirmeme, bana öz kazandırma işine neden olan bu müzik türüne ve bu güzelim gruba beni bağlayan arkadaşıma gerçekten büyük saygı duydum sonra… Bir dağın başını okşayan bulut, okyanusun köpüğü gibidir empyrium… dokunamassın ama varlığının farkındasındır… Hissedersin en derinden… Bu hikâye de burada bitsin Empyrium’un girdiği her ortamda olamayacağı gibi mutlu son olmadı ama idare edin…