Ders zili çalar ve öğretmen sınıfa girer (flütlerinizi çıkarın) işte çocukların müzikle ilk tanışması böyle başlar. Helvacıoğlu markası Milli Eğitim Bakanlığı ile 100 yıllık bir anlaşma yaptı yada çok yakın akrabalık ilişkileri var. Sınıfın bir köşesinde öğretmenin başında oturduğu, muhtemelen okulun ilk açıldığı tarihte satın alınan akordu bir defa yapılmış bir piyano durur ve ona dokunmak yasaktır, okul boyunca duyulan tek şey ses almak için duyduğumuz nota sesidir. Flüt eğitimi eskilerden gelen bir kültür olsa gerek (eğer hiç bir şey olamadın, çoban olursun) demeye getiriyorlar herhalde. Bende bu müzik derslerinde pek başarılı puanlar alan bir öğrenci değildim ama ortalama 15 senedir profesyonel bir baterist olmamın bununla bir ilgisi olduğunu sanmıyorum benim gibi bu sıralardan geçen ve bir şekilde müziğin farklı alanlarında çalışan insanların hepsi kendi başlarına aldıkları eğitim ve kültür doğrultusunda bir yerlere gelmişlerdir ama piyasaya baktığımızda bunun ne kadar sağlıklı olduğu ve devlet konservatuarlarının katı ve konserve zihniyeti de ayrıca tartışılır.Eğitim olarak alamadığımız müzik kültürünü, sokaklardan yada televizyonlardan almamız bu ülkede yanlış. Tabi burada dinleyicilerde suç aramak doğru olmaz, haftada bir gündemi değiştiren hiçbir bilgileri olmadan yabancı müzik tarzlarını ülkeye sokup birazda üzerinde oynayarak televizyon, radyo, dergi ve hatta giyim tarzını da mağaza vitrinlerine getirerek, sektör patronlarının yeni bir şey yaptıklarını zannetmeleri, konuyu uzaktan takip eden insanlarında doğrusunu bilmediklerinden buna haklı boyun eğmeleri, müzik sektörünün bu kadar çok yozlaşmasına bir sebeptir. Türkiye’de televizyonlar insanların hayatlarını yönlendiren bir araçsa bunu değiştirmek gerek, ama bunlar fantezi olur tabi, mesela M. Ali Erbil’in bir kuş belgeseli sunması, Seda Sayan’ın bilim programı yapması yada İbrahim Tatlıses’in jazz geceleri adlı bir müzik programı sunması gibi. Eğer popüler sanatçılar izleniyorsa, sabah programlarını izleyen ve katılan insanlarda bu programların sonunda Lois Armstrong ile Neil Armstrong arasındaki farkı öğrenmiş olacaktır. Popüler piyasadaki bir çok sanatçının, bahsettiğim bu tarz kültürel programları sunmaları hem onları daha zeki gösterir, hem de izleyicileri dışındaki insanlarında saygınlığını kazanırlar. Sponsor kaygısıda yapmalarına gerek yok, çünkü onları ilgilendiren malzemenin satıyor olması, alim olmaları değil.Türkiye’de her tür müzik tarzını doğru şekilde icra eden müzisyenler var, ama onları çok az kişi tanıyor ve bunun sebebi ise onların piyasaya girmek istemediklerinden değil, müzik patronlarının kendilerinden daha zeki ve işi bilen insanlarla çalışmaktan çekinmesinden kaynaklanıyor. Her zaman olan şey, çaresiz ve bilgisiz insanları daha kolay elinizde oynatabilirsiniz, eskiden beri konuşulan bir geyik vardır ‘’ seni büyük bir artiz yapacağım ‘’ aslında pek geyik değildir ve halada tutar bu laf, baktığımızda ülke artist den geçinmiyor. Bana bile kendilerine albüm yapmam için gelenler oldu, bunların içinde öğretmen, polis ve subay olan kişilerde vardı. Ünlü olma hırsı, ne sebeple olursa olsun kimseyi engellemiyor. Albüm yaptığım kimsede olmadı çünkü gelenlerin hepsi erkekti, Erol Köse’de Gülşen’i kapınca bize pek bir şey kalmadı doğrusu. Dünyadaki bütün müzik tarzları bir şekilde ülkemizde de yorumlanıyor ama insanlar isimlerinden başka bir şey öğrenemiyor, yapılan yabancı konserlerde 1-2 ay önceden döndürülen klip ve reklamla tanıtılıyor, müzik programı sunanlarda internetten aldığı bilgileri halka sunuyor, oda konu hakkında bilgi sahibi olmadığından başka programlarda da bahsedemiyor, gelen grup günü kurtarıyor eskiden takip edenler için ise unutamayacakları bir gece oluyor, devamı gelmedikçe ve bilgi verilmedikçe bu konserler boşuna yapılıyor. Kendi ülkende yapılmasına karşı olduğunuz müziklerin yabancı örneklerini getirmek sahtekarlıktan başka bir şey değildir. O zaman burada suçlu Helvacıoğlu değil onu bize zorla satan satıcıdır.