İnsan doğduğundan beri hayat denen okula başlıyor olsa da, milli eğitim ve YÖK eğitimine de gereksinim duyuyor. Hayatımızın büyük bir parçasını dolduran eğitim kurumları ve evlerinde geçirdiğimiz zamanı ne kadar gerçek yaşıyoruz?

Bu noktadan sonra çok genel konuşmayı tercih etmesem de, sadece birebir yaşadığım eğitim problemimin diğer bireylerdeki etkilerine de değinmeyi uygun buluyorum.

Öğrenmek amacı ile gittiğim her okulda nedense genel olarak bir boşluk hissetmişimdir. Söz konusu boşluk, kelime anlamıyla düşünüldüğünde farklı bir ideali gerçekleştirmesi beklenen, fakat bir türlü kendi anlamıyla birleşemeyen bir eğitim sürecinden doğar.

Amaçsızca gidilecek bir yer, gitmek zorunda olunan bir yer olmamalıdır. Gittiğim okullarda tanıdığım birçok öğrenci, öğretmen, akademisyen ve bazı profesörlerin bulundukları yerlerdeki statülerini, gerektiği gibi kullanmadıklarını gördüm. Bu durum aslında tam bir kaos gibi görünüyordu. Çünkü sistemi yaratanlar kadar bir de kendini sisteme dahil olmak zorunda hissedenler vardı. Bu gibi topluluklarda bazı insanların acı çektiğini görebilmemin sebebi, onların da sistemden rahatsız olmasıydı. “Böyle bir sistemede biz de eğitim istemeyiz. Ama n’apcan? Sıkcan dişini. Diplomanı alcan, kurtulcan. Köprüyü geçene kadar ayıya dayı demeyi öğren!” diyen zihniyetin ayıya, dayı kelimesinin bir süre söylenip sonra bir daha hiç söylenmeyeceğini düşünmesi benim, “bakın arkadaşlar, diplomayı alırken de ayı orada olacak. Sonraki hayatında ayıya ‘ayı’ demeyi öğrenemeyenleriniz nasıl ayıya ‘ayı’ der?” dememe sebep oluyor.

Kendi hakkını savunmayı tercih etmeyip, hakkını savunacağı zamanı bekleyen kişi boşuna bekler. Çünkü hayatta karşılaşılan her şeyde her zaman daha iyileri vardır. Daha iyi olmak için doğru yolda gitmek gerek. Kısaca bu günün işini yarına erteleme!

Daha e-mail’in ne olduğunu bilmeyip, grafik tasarım hocalığı yapan profesör, kültürü yerinde olup da paylaşmayan öğretmen, müzik dersinde flüt çalamayanı sınıfta bırakan müzik hocası, Leonardo da Vinci’yi Leonardo di Caprio ile karıştıran geleceğin heykel traşı, ben neden düşünemedim deyip sinir olan akademisyen, çıkmış kolu kesen doktor, milleti anlamayan devlet, vs vs vs…

olmasın isteniyorsa zor bişey değil. Olması gerektiği gibi davranmak bir çözüm.

Kişinin kendisini savunabilmesi, yaşanılan hayatın her daim hayat olduğunun ve aslında kaybedilecek bir çok şeyin bilgiden ve doğrudan

önemli olmadığını farketmesi ile olur. Beyin kabullenmek için değil düşünmek için kullanılır. Yoksa “Seni de koyunu yaratan mı yarattı?” diye sorarım.