Daha önce gazeten kuponla bir belgesel seti almamıştım. Şimdi ise elimde 49 kupona aldığım National Geographic’in “Doğa, Mucizeler ve Büyük Göçler Koleksiyonu” var. Ümitle beklemek ve sabretmek güzeldi. Bu setin içinde otuz dvd, onların kitapçıkları ve iki tane üç boyutlu gözlük var. Bu dvdler deniz canavarları 3d, büyük göçler bir, iki, üç, leoparın gözleri, çöküş, Akdeniz’in kayıp gemileri, Gelibolu karanlıktaki sırlar, kayıp filo, ikinci dünya savaşının bilinmeyen hikayeleri, mavi balina krallığı, Mısır ölümsüzlüğe giden yol, olağanüstü öyküler vampirler, anne karnında ikizler, üçüzler, dördüzler, anne karnında hayvanlar, muhteşem makine insan vücudu, Afrika’nın ölüm makinaları, Hindistan’daki on iki öldürücü hayvan, Amazon’un katil hayvanları, Okyanusların ölümcül hayvanları, Şehirdeki canavarlar,Manş tüneli, Petronas kuleleri, Airbus A380, cruise gemisi, çarpışma rotası, zaman bombaları, yıldız kapıları, evrende başka canlılar var mı ?, uzay fırtınaları başlıklarını taşıyor.Oldukça büyük bir kutunun içinde yer alan seti eve getirirken taşımakta zorlandım. İlk önce kitapçıkları inceledim. Ardından dvdleri inceledim. Çoğu dvd, kutularının içinde sabit durmuyordu. Hepsini açıp tek tek düzelttim. İlk önce üç boyutlu olan deniz canavarları dvdsini izledim. Ardından ölümle yaşam arasında büyük göçler bir dvdsinin ilk yarısını.
Üç boyutlu deniz canavarları isimli dvdde görüntüler güzeldi. Üç boyut hissini yaşatıyor. Eski çağlarda kıtalar henüz bugünkü şeklini almamışken okyanuslarda yaşayan deniz canlılarını anlatıyordu. Kansas’ta bir paleaontolog ekibinin bulduğu kemiklerden yola çıkılarak günümüzden seksen iki milyon yıl önce yaşamış büyük deniz canlılarının yaşantısı anlatılıyordu. Bu zamanda yaşamış ender bulunan bir Dolikorinkops’un kısa adıyla Doli’nin hayatından bahsediliyordu. Bu canlı geç kretase döneminden bir deniz sürüngeniydi. Hızlı yüzen ve yunusa benzeyen bir deniz canlısı.
Yalnız dvdde ses konusunda bir problem vardı. Ses hafif kesik kesik geliyordu. Bu setin içinde yer almayan bir dvd ile denedim. Bu derece bir sorun yaşamadım. Bilgisayarımdaki bir program eksikliğinden mi kaynaklanıyor acaba diye düşünmüştüm.
Büyük göçler serisinin Türkçe dublajını ise Tarkan yapmış. Şarkıları hoş ama bu şekilde bir belgeselde onun sesini duymak benim dikkatimi dağıttı. Üstelik seste bir problem yaşıyorken. O yüzden İngilizce olarak Türkçe altyazılı izledim. Daha önce BBC’nin Planet Earth isimli belgeselini izlemiştim. Beş dvd’den oluşuyordu. Muhteşemdi. Dağlar, ovalar, mağaralar, çöller, ormanlar, buzullar, okyanuslar, yeryüzü son derece etkileyici görüntülerle inanılmaz bir çalışmanın ürünü olarak bize sunulmuş. Mevsimlerin büyüleyici değişimi, hayvanların göçleri, doğanın muhteşem güzelliği, otların, çiçeklerin büyümesi, hayvanların yaşantısı, içinde hepsini bulmak mümkün. Bu belgesel serisinin çekim aşamalarını izlemekte en az belgesellerin kendisini izlemek kadar güzeldi.
Rengarenk kuşların ormandaki dansı, maymunların eğlenerek nehri geçişi, penguenlerin zor kutup koşullarındaki mücadeleleri,
bir kar leoparının yavrusunu yetiştirmesi, burada her halde hiç hayvan yaşamaz denen çöllerdeki rengarenk yaşam, insanların ayak basmadığı ormanlardaki canlılar, mağaraların ve okyanusların dibindeki ilginç yaşam türleri aklıma gelen konu başlıklarıydı.
İzleyeli çok uzun süre oldu. Mutlaka izlenilmesi gereken bir belgesel serisi olduğunu düşünüyorum.
National Geografic setinde yer alan büyük göçler bir isimli belgeselin ilk kısmında ise ağırlıkları elli tonu bulan, balinalardan daha hızlı yüzebilen ve daha derinlere dalabilen kaşalot isimli devasa bir canlı, Afrika antiloplarının göç yolculukları sırasında Mara nehrini geçişleri, kırmızı yengeçlerin yaşamlarını sürdürme mücadeleleri ve kral kelebeklerinin zorlu göçleri anlatılıyordu.Yavru bir kaşolot annesinin yanında on yıl kalabiliyormuş. Dünya okyanuslarında kendi başına gezmeye başladığında ise yaşı kırkı bulabiliyormuş.
Yavru ilk zamanlarda annesi gibi derinlere dalamıyor. Annesi onu günde kırk dakika kadar yalnız bırakıp yüzelli kilo ahtapot ve mürekkep balığı yakalamaya gidiyor. Üç kilometre derinliğe dalabiliyor. Yönlerini bulmak için sonar sistemini kullanıyorlar. Çıkardıkları gıcırtı sesleri okyanus tabanından yansıyor.
Afrika antilopları ise nehirden geçerlerken kocaman timsahlarla mücadele etmek zorundalar. Timsahlarsa kıtlık zamanlarında dayanabilmek için antiloplar geçerken karınlarını iyice doyurmaya bakıyorlar. Kocaman dişli ağızlarını büyük bir iştahla açıyorlardı. Karada dişi antiloplar doğum yaptığında da yavruları hemen ayaklanmak zorunda. Çitalar ve akbabalar yeterince güçlü olmayan ve hemen ayağa kalkamayan yavrular için hazırda bekliyorlardı.
Dişi kırmızı yengeçlerin okyanus kıyısında ay ışığında, keselerine topladıkları yumurtalarını okyanusa bırakmak için yaptıkları dans ise gerçekten görsel bir şov gibiydi. Erkek kırmızı yengeçler dişlerden önce, sarı deli karıncaların olduğu, dik kayalıklardan indikleri yollardan geçerek zorlu bir yolculukla okyanus kıyısına varmışlardı. Bu sarı deli karıncaları da kargo gemileri adaya tesadüfen getirmişler. Sonradan çoğalan bu karıcalar yengeçlerin gözlerine ve ağızlarına asit püskürterek onlara saldırıyorlar.
Kırmızı yengeçler sahile ulaştıklarında kaybettikleri suyu ve tuzu okyanustan karşılamak isterlerken bir kaçı boğularak balıklara yem oldu. Kalanlar ise çiftleşmek için dişileri bekleyerek yuva kazdılar. Dişi Kırmızı yengeçlerin ay ışığındaki muhteşem danslarından sonra kırmızı bebek yengeçlerin okyanustan karaya doğru sürüler halinde ilerleyişlerini izlemek de muhteşemdi.
Hayvanlar yönlerini genetik kodlarına, dünyanın manyetik alanlarına, ay ve güneşe göre buluyorlar. Göçler, buluşmalar hep bir düzen içinde. İnsanlar gibi düşünemez denilen hayvanların böyle mükemmel bir düzen içinde hareket etmeleri çok etkileyici gerçekten.
Bir de kral kelebeklerinin Meksika ormanlarından Kanada’ya yolculukları beş ay üç nesil sürüyordu. Amerika’nın kuzeyine varan bu üçüncü nesil kral kelebekleri ipek otlarına konuyorlardı. Bu otlar zehirli. Kral kelebekleri de parlak turuncu renkteler onlar da zehirliler. Dişi kelebek ipek otlarına 200 yumurtasını tek tek bırakıyordu. Bu doğacak nesil ise dördüncü nesil olup süper nesil olarak adlandırılıyor. Çünkü bu nesil anne babalarından on kat daha uzun yaşıyor ve daha fazla dayanıklılığa sahipler. Ataları üç nesilde buraya gelmişken süper nesil, tek bir nesilde geri dönebiliyor. Bir tırtılın kelebeğe dönüşümünü izlemek çok güzeldi.
Meksika’ya geri döndüklerinde ise bu yolculuğu başlatan ataları gibi ağaçlar konarak baharın gelmesini bekliyorlardı. Görüntüleri çok hoştu. Dallara konan turuncu renkli kral kelebekleri baharda çiçek açan ağaçları hatırlatıyordu. O kadar çoklardı ki ağaç sanki kelebek ağacı gibi gözüküyordu.
İzlediklerimden ilk aklımda kalanlar şimdilik bunlar. Doğayı, hayvanları, bitkileri çok seviyorum. Belgeseller yoluyla doğayı keşfe çıkmak hayranlığımı ve sevgimi kat be kat arttırıyor.
yorumlar
Yazını okurken kaptan Kusto nun sessiz dünya isimli belgeseli geldi aklıma. Belgeselin yayınlanacağı günü sabırsızlıkla beklerdim.Denizler alemini onun sayesinde öğrenmiştim.
Çıkıp bi dağın tepesinde yaşasam…
hah chat noir bööle şeylerden bahsediyoduk
Yorumlarınız için teşekkür ederim, beğenmenize sevindim. Dağın tepesinde yaşamak şehir hayatına alışmış bir insan için cazip gelebilir. Şehirde yaşamının da dağ başında yaşamanın da kendine göre avantajları var. Ben doğayla başbaşa olmayı çok seviyorum. Doğa yürüyüşlerine çıkmayı. Doğayla başbaşayken, içimi tarifi imkansız bir sevinç, coşku ve huzur kaplıyor. Ağaçlar, çimenler, çiçekler sanki konuşmadan birşeyler anlatıyorlar. Konuştukları dil ise yabancı bir dil değil aslında sevginin dili. Bir oraman tarafından sevildiğinizi hissediyorsunuz. Bir kuş sizi mutlu etmek için şakıyor. Karıncalar size asla vazgeçme her zaman azimli ol, güçlükleri yen, çalış mesajını veriyor. Güneş ümitli ol diyor.Hiçbir gece sonsuza kadar sürmez. Ben yarın yine doğacağım. İçini ısıtacağım diyor. Rengarenk çiçekler ben senin için bu kadar güzelim diyor. Seni mutlu etmek için. Denize baktığındaysa engin ufuklarda kayboluyorsun. İçin ferahlıyor. Bulutlara bakıp en azından bir kere anlam çıkarmaya çalışmışsınızdır. Bir günkü halleri diğer güne benzemiyor. Her gün farklı bir şekle bürünüyorlar. Bir resim tualindeki son fırça darbeleri gibi. Şehir hayatının stersinden uzak olmak, belki ömrümüzün kalitesini arttırabilir. Ancak çok uzun süre şehir hayatından uzak kalınca da insan buradaki rekabeti özlüyor. Başardığını, kazandığını hissetmek istiyorsun. Yeni zaferlerle kendinle yeniden gurur duymak. Çalışmak, bazen kalabalığın arasında kaybolmak. Sessiz bir tatil yerinden şehire geldiğinizde arabaların ve insanların kalabalığı artık daha fazla dikkatinizi çekmeye başlıyor. Göz zevkinizi tırmalıyor. Ama zamanla şehrin karmaşası tarafından yutuluyorsunuz yine. Şehirdeyken de insan doğayla daha çok başbaşa olabildiği huzurlu tatil mekanlarını arıyor. En iyisi şehire yakın büyük bahçeli, müstakil bir villada oturmak. Hem doğayla başbaşa hem de istediğiniz zaman şehrin içinde.
bu dergiyi karıştırırken de dikkatimi çekmişti ve şu soruyu yine sormuştum; “Tarkan seslendirince ne oluyor?”
tarkan iyi bir şey yaptım diyerek mutlu oluyor.
bende evvelden 1500 kupona, ki içinde bir sürü super ,ultra ve hyper kuponda vardı ansiklobedi seti almıştım vitrin için.okumadım kalın kitaplar ama vitrindeki görüntüsü çok enfes
Ben de çocukken bulmacaları çözüp çözüp hediye kazanmak için verilen adrese yollardım. Havamı alırdım tabii.Her haftanın şanslı çocukları Ahmet, Mehmet, Ayşecan filan olurdu ve ben onları seri şekilde katletsem yeriydi.Verilen hediye de ilginçti. Nasıl birşey olduğunu hala merak eder dururum. Küçük pullar var, suya atıyorsun, şişip hayvan şeklini alıyorlar.
Evet haritametotdefteri, artık internet kullanımı yaygınlaştığından ansiklopediler çok sık başvuruluan kaynaklar olmaktan çıkp, vitrini süsleyen biblolar haline geldi. Bizde de o kalın ansiklopedilerden var. Onun dışında kütüphanem ve yatak odasındaki kitaplık tavana kadar kitap dolu. Yatağımın kenarındaki dolabın içi, üstü kitap dolu. Artık yer bulamıyorum kitaplar için. Artık çocuklarım olduğunda onlar yararlanır. Biz hiç bir kitabı atmayız. Hepsi çok değerli bilgiler taşıyorlar. İnsanın ne zaman ihtiyaç duyacağı belli olmuyor. Örneğin üniversiteye hazırlanırken tümay matematik setini kullanmıştım. Şimdi ales’e çalışmak için onları buldum. Çalışacağım. Sevgili kuduz maymun, yorumun için teşekkür ederim. olsun hediyeyi alamamış olsanda, bulmacayı çözerken eğlenmek,heves etmek, hediyeyi hayal etmek de tatlı bir heyecan olmuş. Güzel bir anı olarak kalmış. Ben de daha önce pullu,suya atınca şişip hayvan şeklini alan bir oyuncak duymadım. Ama benim de küçükken yüzen bebeklerim vardı. Leğene su doldurur, kurar,bahçede yüzdürürdüm 🙂
hey gidi.. lamalar.
Ya develer lütfücüüm, ya develer.
kediler de fena dadandi bana, daha arabayla gelirken görüyorum kosarak geliyorlar viyak viyak.
besle onları.belgeselde çıkınca ünlü olacaklar.
hee haklisin şeerdeki canavarlar belgeseline koydurtayim onlari. birine isim de taktiydim. akilopolopilihontolohilis. kisaca akil.
sadece dostları onu akil diye çağırabilir ama. bir ben, bir sen, birde kendisi.
yaa o değil de bir şarkı vardı hatırlar mısın tosun paşam, hayvanlarla ilgili.
en çok bi sevdiğim şarkılardandır lütfücüm. iyiki hatırlattın. acayip hayvanlara benziyirsen diyor sevdiğine.
hah. iyidir hayvanlar, güzel güzel.