C.Eren ÇELİKMütekait “Genel Yayın Yönetmeni” Serdar Turgut bu gün Akşam Gazetesi’ndeki köşesinde (02.12.2008) “TÜSİAD’I MÜSİAD’laştırma Operasyonu Mu Bu?” başlıklı bir yazı kaleme almış…Serdar Turgut yazısında özetle; hükümetin kriz ortamındak bilerek tedbir almayarak, krizlerde yaşanacak sermaye transferi sayesinde merkezdeki sermaye yapısını değiştirme ve kendi ideolojik ve siyasal hegemonyasının ardından, kendi sermaye sınıfını kurabilmenin alt yapısını hazırlamakta olduğuna ilişkin kuşkularını dile getirmiş.Lisansüstü doktorasını ABD’de ekonomi üzerine yapmış, Türkiye’de de bir dönem Ankara Üniversitesinde öğretim üyeliği görevinde bulunmuş olan Serdar Turgut’un bu yazısı ilk bakışta çok muhteşem bir tespitler silsilesi gibi dursa da kazın ayağı öyle değil.Birincisi Türkiye’de sermaye’nin el değiştirmesi yani Turgut’un tabiri ile “transfer olması” yeni başlayan bir olgu değil…Bunu ekonomist olan Serdar Turgut’un bilmemesi mümkün mü ? Tabii ki hayır…Peki Serdar Turgut bu sürecin yeni olmadığını, eskiye dayanan bir mazisi olduğunu bildiği halde bunu niçin şimdi köşesine taşıyor ?Serdar Turgut’un yazısında belirttiği üzere her kriz kendi içerisinde sermaye transferini ya da sermayenin el değiştirmesi sonucunu da beraberinde getirir.Bu krizde de yaşanan olay budur…Ancak Türkiye’nin yaşadığı 5 Nisan krizinde ve Şubat 2001 krizinde sayın Serdar Turgut böylesi bir tehlikeyi niçin gündeme taşımamıştır ?Bu sorunun yanıtı “Canım ozaman AK Parti mi vardı? Kimse kendi sermaye sınıfını oluşturmaya çalışmıyordu ki” gibi yüzeysel biçimde verilemez.Yukarıda belirttiğim ekonomik kriz süreçlerinde AK Parti iktidarının olmadığı doğrudur ancak, krizlerde yaşanan sermaye transferleri sayesinde kendi sermaye sınıfını kurma, kendi zengin zümresini yaratma fırsatına da hiç bir hükümetin “Boşver” demeyeceği ve demediği de açıktır.Serdar Turgut’un geçmişteki krizlerde yaşanabilecek olası bir tehlikeyi dile getirmemesinin nedeni o dönemde bağlı bulunduğu kurumla alakalıdır.Serdar Turgut 5 Nisan ve Şubat 2001 Krizlerinde Doğan Medya Grubu’na bağlı bir yazardı.2002 yılında Akşam’a geçti. Yani krizlerşin ardından…Peki o krizlerde ne olmuştur ?Evet o krizlerde de bir sermaye transferi söz konusu olmuştur. Bu 2 krizde de Anadolu Kaplanları batmış,büyümekte olan gelecek vaad eden pek çok şirket büyük sermayenin eline düşmüştür.Yani sermaye transferi merkezde konumlanmış bulunan büyük sermaye güçlerinin(İstanbul Dükalığının) istediği gibi gerçekleşmiştir.O dönemde Serdar Turgut’un patronu olan Aydın Doğan’ın da “merkezdeki statükonun” sermaye güçleri arasında en ön sıralarda yer aldığı aşikardır.İşte Serdar Turgut’un bunu o zaman dillendirememesinin nedeni budur.Şimdi akıllara “Ya arkadaş o zamanki patronu Aydın Doğan merkez sermayenin temsilcisiydi de şimdiki patronu Mehet Emin Karamehmet değil mi?” sorusu gelebilir.Ancak bu sorunun yanıtı da aslında Taha Kıvanç adıyla Kulis köşesini yazan Fehmi Koru’nun son 2 yazısında saklı…Ne yazmıştı KoruYine özetle söyleyelim; ilk yazısında 2. mesleği olan (MİT ajanı, MİT’ten para alan) gazeteciler konusunu didiklemiş hatta 2 gazeteciyi isim vermese de adını söylemekten beter deşifre etmişti. (Fatih Altaylı ve Tuncay Özkan)Hemen bir gün sonraki yazısında da “kafa karıştırıcı bir” dostunun kendisine bu konuyu deşmekle hata ettiğini, sessizce yürütülen bir operasyonu berbat edeceğini ve Turgay Ciner’in yeni çıkaracağı gazetenin uzun ömürlü olmayacağını ısrarla kulağına fısıdadığını ifade etmişti.Bu esrarengiz dost kriz ortamında gazete çıkarma fikrine takmış Koru’nun ifadelerine göre…Peki bir gün önce Fehmi Koru’nun isim vermeden MİT elemanı olmakla suçladığı 2 gazeteciden biri kim ?Fatih Altaylı.Fatih Altaylı kim?Ciner’in yeni gazetesinin genel yayın yönetmeniBu durumda ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor:Bu esrarengiz dostun “gizli operasyondan” kastı, MİT’,in Fatih Altaylı eli ile Turgay Ciner’i bu krizde büyük yatırımlar yaparak bir gazete projesine sevk etmesi ve sonrasında da Ciner’in iflas bayrağını çekerek hem medyadan çekilmesi, hem de medya yatırımlarındaki başarısızlık nedeni ile kendisine verilecek mali zarardan ötürü asıl iştigal alanı olan enerji sektöründe-ki Ciner enerji sektöründe halen Park Holding adındaki firması ile en önemli aktörlerden birisi- ya pasifize edilmesi, ya hükümete bağımlı hale getirilmesi ya da tamamen tasfiye edilmesi sonucu doğuracak bir planın olduğudur.Burada AK Parti bir taşla 2 kuş vuracak; hem medyada POAŞ’taki vergi usulsüzlükleri, Hilton Arazisi v.s gibi nedenlerle elini kolunu bğladığı Doğan medyasının ardından güçlü muhalefet yapabilecek (aslında tarafsız haberciliğe bile tahammülü yok) bir medya grubunu doğmadan öldürecek, ama asıl hedefini gerçekleştirerek enerji sektöründe Ciner’in boşalttığı alanı “Bizim Çalık” ile dolduracaktır.”Bizim Çalık” yeni süreçte (Sabah-Atv eli ile) medyanın AK Parti tarafından yeni dizaynının da temel direği haline getirilecek, Ahmet Çalık ise sistemin tepesindeki isim olarak gözükecektir.Oysa gerçekleşen her operasyonun arkasında AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan olacaktır.Yazının başındaki konudan uzaklaşmış gibi gözüksek de durum hiç de öyle değildir.Şu anda yaşanan krizle beraber sermayenin el değiştirmesine göz yuman AK Partinin, kendine ait yeni bir sermaye sınıfı yaratacağını, bunun da merkez sermayenin en önemli temsilcilerinden birisi olan Mehmet Emin Karamehmet’in hiç işine gelmeyen bir durum olduğunu gören Turgut durumdan vazife çıkararak saygı duyduğumuz ama biraz geç kullandığı ekonomi birikimi ile “Aman ha dikkat” tarzı bir yazı döşenmiştir.Çünkü gerek Serdar Turgut, gerekse patronu Mehmet Emin Karamehmet bilmektedirler yeni dönemde sermayenin dizaynı gibi yukarıda belirlediğimiz çerçeve esas alınarak (Piramidin en tepesinde Sabah-Atv ve Ahmet Çalık olmak üzere) medyanın da yeniden dizaynı gündemdedir.Ve yeni dizaynda Aydın Doğan tasfiye edilemese bile şimdiden pasifize hale getirilmiştir, karılaşılaşılabilecek en büyük engel olan Turgay Ciner yukarıda anlattığımız “sessiz operasyon” sonucu bitirilecektir. Ve tabii Karamehmet için de düşünülen iyilikler (!) vardır.İşte 2 ayrı yazarın ,toplam 3 köşe yazısının ortaya koyduğu Türkiye analizi budur.Peki hükümet bu planını gerçekleştirebilir mi ?Orası bilinmez ama gerçekleştirirse “Meclis, YÖK, RTÜK, TRT,Cumhurbaşkanlığı gibi sinir uçlarının ve yakında tamamen kazanılacak Anayasa Mahkemesi’nden sonra medya ve finans kapitalin kontrolünü de eline alan bir AK Parti hükümeti artık hükümetmidir yoksa çoğunluk tiranı mı ?” sorusudur bence tartışılması gereken…Bu soruya doğru cevap bulunamazsa korkarım başka soruların önemi kalmayacak…