Oktay çok şaşırmıştı. Karşısında hem kendini hem de babasını tanıyan biri vardı. Önce ne söyleyeceğini bilemedi. Albay’ın kendi hakkında ki tespiti o kadar doğruydu ki, ister istemez inkar etme yolunu seçti.- Benim uzaydan korktuğumu da nereden çıkardınız. Üstelik annem de beni sizin söylediğiniz şekilde büyütmedi. Daima her konuda cesur olmamı söylerdi.Albay Çelik gülümsedi. Karşısında henüz on yedi yaşında olan, fakat içinde fırtınalar kopan ve büyük bir insan gibi davranmaya çalışan bir çocuk vardı.– Korkuyorsun. Hem de ölesiye… Uzay senin için büyük bir kara delik. Ve sen bu büyük delikten çok korkuyorsun.Oktay, Oturduğu sandalyeden ayağa kalktı ve Albay Çelik’e yaklaştı. Boyu albaydan kısa olduğu için başını kaldırmak zorunda kalmıştı. Gözlerini albay’ın gözlerine dikti ve kelimeleri üstüne basa basa söyledi.- Ben uzaydan korkmuyorum.Albay Çelik, Oktay’dan istediği tepkiyi almıştı.- O zaman bunu ıspatla.Oktay, Albay Çelik in kendisini tuzağa düşürdüğünü anlamıştı. Ya uzaydan korkmadığını ıspat etmek için kendisine verilen görevi kabul edicekti ya da korktuğunu kabul edip, yer hizmetlerinde çalışacaktı. Ve o uzaydan çok korkuyordu. Albay, Oktay’ın yaşadığı ikilemi fark etmişti. Çocuğun üstüne gitmeyip, biraz alttan almaya başladı.- Okuduğunuz dönem boyunca pek çok sınavdan ve psikolojik testlerden geçtiniz. Seni inceleyen psikoloji doktorunuz, senin uzay’a karşı bir anksiete geliştirdiğini bizlere anlattı.- Tüm öğrencilerinizle bu kadar yakından ilgilenir misiniz?- Tüm derslerini iyi bir puanla geçip te ısrarla yer hizmetlerinde çalışmak isteyen bir arkadaşımın oğlu olursa; evet.Oktay başını yere indirmişti. Bu adam nerdeyse onun ciğerini okuyordu. Üstelikte babasının arkadaşı olduğunu söylemişti. Babası hakkında bilmediği pek çok şeyi ondan öğrenebilirdi. Annesi, Oktay’a babasının uzay görevleri aldığı zamanları anlatmamıştı. “Sen zaten uzaya çıkmayacaksın. Öğrenipte ne yapacaksın,” diye hiç bir şey anlatmamıştı. Babasının görev başında neler yaptığını ve nasıl kararlar aldığını hep merak etmişti. Şimdi ise bu merakını giderebilecek bir fırsat doğmuştu. Bunu kaçırmak istemiyordu. Ama UZAY bütün haşmetiyle karşısında duruyordu. Kendisini onun yanında küçücük bir zerre gibi hissediyordu. Bu güvenli Dünya gezegeninden ayrılıp, uzayın karanlık bilinmezliğine doğru gitmek ona çok zor geliyordu.- Korkumu nasıl yeneceğim?- Bu konuyu düşündük. Uzay gemisine seninle birlikte okul psikoloğunuz da gelecek. Şu anda seni en iyi tanıyan psikolog o. Bu yüzden seni tanımayan biriyle çalışmayı uygun bulmadık. Üstelik arkadaşlarının da, doktor hanımın gemide bulunmasından fazlasıyla memnun olacaklarını sanıyorum.- Tamam. Gemiye bineceğim. Ama arkadaşlarımın benim korkumu anlamalarını nasıl önleyeceksiniz?- Gemiye doktorle birlikte bineceksin. Onunla birlikte muayene odasında duracaksın. Ne yapması gerekiyorse doktor orada seninle ilgilenecek. Arkadaşlarına da senin doktor hanıma yardım etmek için yanında bulunduğunu anlatırız.- Peki, tamam.Oktay’ın kalbi, demir bir yumruk tarafından sıkılıyor gibiydi. Kalp atışları hızlanmıştı. Soluk alıp vermekte sanki zorlanıyordu. Sandalyesine oturdu. Soğuk soğuk terlemeye başlamıştı. Albay Çelik, kapıya doğru gitmiş ve kapının hemen dışında bekleyen doktor Tülay ışık’ı içeri almıştı. Oktay’ı işaret ederek;- Ona ne yapman gerekiyorsa yap. Daha şimdiden korku tüm bedenini sardı.Doktor Tülay Işık, otuz beş yaşlarında, kumral, buğday tenli ve uzun boylu bir kadındı. Gülümsediği zaman ağzının kenarında hafif bir kayma oluyordu. Öğrencileri onun bu halinden hoşlanıyorlardı. Açık ela renginde ki gözlerini, badem şeklinde ki göz kapakları şekillendiriyordu. Doktor Işık, Oktay’ın yanına geldi ve ona elinde tuttuğu sarı renkte ki küçük ilacı uzattı.- Bunu iç.Oktay, doktor’un kendisine söylediği şeyi yaptı ve ilacı ağzına alıp yuttu. Doktor Işık, Albay Çelik’e bakarak fısıltılı bir şekilde konuştu. Oktay’ın söylediklerini duymasını istemiyordu.- Bunu yapmak zorunda mısınız? Bu çocuğu niçin bu kadar zorluyorsunuz? Eminim ki elinizde Oktaydan daha iyi öğrenciler vardır. Onları nıçın kullan mıyorsunuz?Albay Çelik, Işık hanım’a sert bir şekilde bakmıştı.- Lütfen doktor hanım. Herkes kendi işini yapsın.Doktor Işık, Albay Çelik’i ikna edemeyeceğini anlamıştı. Albay, Oktay’ın babasının kim olduğunu öğrendikten sonra ısrarla toplantılarda bu çocuk üzerinde yoğunlaşmıştı. Tüm uyarılara rağmen onun uzay gemisine bindirilmesini istemişti. Ve bu isteğinden de vaz geçecek gibi görünmüyordu.