Bu his beni bulmuş muydu daha önce…Böylesi bir cam kenarını beklemişim demek ki.Annemlere derdim hep şu masayı camın önüne alalım diye; yılbaşında süsleyelim evimizi, kar yağsın o gün diye dua edelim hepbirlikte. Madem masayı camın önüne almıyoruz, yere bi sofra kuralım kabasından… Örtüyü üstüne değil de altına serelim masanın, birileri şaşırıp üstüne kondursun da gülelim.Saralım etrafını işte, yakın olalım birbirimize. Çok mu zor ki … Zor değil ama gerek yok… GEREK. Ne mühim kelime.Gerek var ise yaparsın birşeyi, gerek yoksa yapmazsın. Çocukların en nefret ettiği kelimelerden biri; çocuğum, bilirim. Belli olmaz, bakarız , yarın öbürgün, az kaldı geldik, hele bir yarın olsun da, ve saire…Unutmam… Ya beş ya altı yaşındayım, sabah çizgi film kuşağını yakalamak için kalkmışım kargalardan önce, televizyonu açmadan önce telefona sarılmışım. Dedemi aramışım, içim rahat, erken kalkar o, kalkar sobayı yakar odunları tutuşturup, babacan bir koku yayılır etrafa ellerinden, ağır temkinli adımları ‘ acelem yok ,ömrüm daha çok’ der gibidir , o çakır gözlerini kısar ateşten tarafa, şöyle bir süzer alevleri, ateş mi azdırır alevleri gözlerinin kaybolunası maviliği mi bilinmez; öyle derindir gözleri, her bir korun etekleri tutuşur; öyle bir bakar ki dedem, mavisini değdirdiği her yeri yakar.Kızaran ekmeklerin kokusu sonra, babanemin saçları tepeye dikilmiş, dişleri henüz ağzına geçirilmemiş. Mutfaktaki telaş…Öyle bir sabahta aradım muhtemelen o gün de, sabah kalktım da ilk dedeme sarıldım…‘Ne zaman geliceksiniz kalmaya?’Unutmam cewabı:Bir hafta on gün sonra.Bir hafta sonra mı, on gün sonra mı, yoksa bir hafta artı on gün sonra mı? Hangisi olursa olsun, hepsi çok fazla. Sabah telaşıyla beklenen cevap ‘yarın’ en fazla.Şimdi çakırım, ne kadar beklesem de nafile. Beklentilerim değişti , bir iki ay sonraya, birdahaki seneye razıyım. Cevapları bilince anlayışlı olmak çok kolay, gelmeyeceğini bilince beklemek kolay.Seni uğurlayışım dün gibi aklımda, gidemeyesin diye kapıyı kilitleyip anahtarları sakladığım günlerden çok sonra, sadece kuru bir elvadayla… El salladım arkandan, ve sen gittin. Birdaha hiç dönmedin. Neye el salladığını bilmediğin zaman, el sallamak çok kolay. Ne için veda ettiğini bilmediğin zaman ayrılmak kolay.Ve işte, sadece bir hafta sonra; annemin acı çığlığıyla…Yokluğun varlığına kavuştu, daha kokun duruyorken duvarlarımda…Benim canım dedem, çakırım. Saatlerce dinlerim seni olsan şimdi, gözlerimi bir an olsun ayırmam gözlerinden, sık sık temize çektirdiğin telefon defterine en özenli harflerimi döşerim, öperim, koklarım, sığdıramam seni içime!Birtanem benim. Öyle çok özledim ki seni…Düşünmek istemiyorum şimdiki halini, düşünmek istemiyorum seni başka türlü. Etinle kemiğimle karşımdasın, bacaklarıma vuruyorsun gene kahkaha atarak, babaannem kızıyor sana gene,vurma kızıma diyor. Vuruyorsun , ben acımıyor diorum, dedeeemmm diyorum, koca kızım diyorsun…! Kıyamıyorsun bana dedecim, kıyamıyorsun.Bu yazıyı bitirince yeniden gidecekmişsin gibi sanki… Şu an tam karşımda parmaklarımın ucundasın sanki… Bu akşam uğradın bana, hissediyorum seni biliyorum, hissettiriyorsun kendini bana.Hadi bu akşam sen yatır beni yatağıma ve uzan yanıma;Ayakkabısı olmayan o adama nasıl yardım ettiğini anlat kulağıma,Ve ben uyuduktan sonra usulca uzaklaş bir öpücük kondurup yanağıma…Özledim dedem, özledim!