Bu entariyi yeni aldım biraz büyük ama tezgahçı, yıkayınca çeker dedi.’ O halde dedim ‘yıkayınca çeken şeyleri satacağına önceden yıkasan da biz ne kadar çekcek acaba diye merakta kalmasak’. O da dedi ki ‘Zaten temiz olan bir şeyi niçin yıkayayım’. ‘Haklısın’ dedim ve entariyi ani bir hareketle ağzına tıktım. Salyalarıyla kirlenmiş olan buluzu göstererek ‘İşte şimdi yıkayabilirsin herhal’ dedim. Hatasını anlamıştı. Entarinin yanında bir çift de çorap hediye etti. Ayakkaplarımı çıkararak onları da denedim. Tam oluyorlardı. Demek ki çorapları yıkamaya gerek yoktu. Yine de haftada bir, her değiştirişte yıkamak lazımdı. Pis olmamak lazım.
yorumlar
Sayın duy, siz çelik bilek’deki ingilizlerden misiniz? Saygılarımla.
giriş güzel hatta süper, özellikle yakaladığın ayrıntı beni bu uzunu okumaya kışkırttı.Ama devam ederken biraz kasmışsın hikayeyi sanki yazılmış olmak için yazılmış gibi kalmış ve böyle bir başlangıca yazık olmuş.
bende sonunu sevdim hikayenin.
Giriştien iki cümle,sondan bir cümleyi sevdim.
Bu bolum ‘uzun’ ismini aldigi icin burada "nicin kisa?" sorusuna ‘boyu degil islevi’ gibi geyik bir cevap uygunsuz kacar. Simdi soruyorum… Nicin ‘uzun’ da?
dürtülerden ötürü sanat attırmaları, kişisel şeyleri, içinde link mink olmayan şeyleri buraya alıyorum,.. hatta duy blog diye atmıştı da ben yana aldım bunların bi kısmını.. blog kolonuna linkli şeyler istiyoz.