işte aynen böyle:mangal içinki kömürün yeşili ateşe boyadığını göstermekten sakınca görmeyen bir reklam,uygunsuz yerde pikniğe devam!
işte aynen böyle:mangal içinki kömürün yeşili ateşe boyadığını göstermekten sakınca görmeyen bir reklam,uygunsuz yerde pikniğe devam!

Yeşile çok daha farklı bakıyorum artık…Onların aldıkları nefesin farkında olup ilgi alakaya da muhtaç olduklarını göz ardı etmememe rağmen,hiç bu kadar insancıllaştırmamıştım onları.Öldüklerini gördüm,öldüm…Bir orman yangınına ilk şahitliğimi gerçekleştirdim geçen gün. Piknik heyecanıyla çıktığımız yolda,tam da piknik alanımızın ortasında uzaktan bizi selamlayan ateşin küstah sırıtışı, ateşe kinimizi ön plana çıkarttı önce. Alana yaklaşıp,her zamanki gibi kendine izleyecek bir şey bulabilen kuru kalabalığın arasına karışıp da yok olan birşeylerin çıtırtılarının kulaklarımda her yankılanışı,o gün benim de sonum oldu sanki…Ateşin galibiyetini ilan edercesine bir yerden bir yere sıçrayışına duyduğum kin yerini gözyaşlarımla birlikte koca bir şevkate bıraktı,bir derin üzüntüye,yalnız bir insana besleyebileceğimi sandığım o güne dek…Hiç bilmezdim ben,bir ağaç bir çocukmuş. Bu kadar bilmezdim,bu kadar sanmazdım yanan bir ağacı gördüğümde bu kadar yanacağımı…Koluyla başıyla karşımda duracağını,her bir yaprağının çıtırtısının bir çaresizlik haykırışı olarak kulaklarıma yansıyacağını…Ve hiç bu kadar yardım etmek,kurtarmak istememiştim tam karşımda bana bakan birşeyleri…Şevkatim tekrar yerini kine,nefrete ve hırsa bıraktı,fakat bu sefer ateşe değil,görmekten bıktığım manzaranın sahibi, ilgiliymiş gibi gözüken ilgisiz insanlara, karşıda tutuşanlara kıyasla daha az insan görebildiklerime…Kendimden bile… Duruyordum çünkü işte onların arasında…İşe yarayacağına fazlasıyla inandığım,yangına,en azından ulaşılabilinecek yerlere müdahele edilebilineceğine dair etrafa öneriler savursam bile,başta ailem olmak üzere kuru kalabalık tarafından nakavt edilmem hiç de uzun sürmedi… Herşey nasıl da aynı düzenle sürdü gitti…Ta ki dağın yamaçlarına çıktığını,annesinin ve babasının karşıdan ona bağırıp geri çağırmasından anladığım bir gencin,orada kendi mücadelesini verdiğini öğrenene kadar…Çok isteyip de olamadığım o yerde,bizden birinin bulunabilmiş olması nasıl iyi geldi anlatamam…Karşıda kararmakta olan yeşille gelmemek için gözgöze,başımı indirişim yere..Hafifledi yaram..Var dedim…Birileri var…Bir yangın olasılığına karşı,itfaiye geçisinin ihmal edilmesi ve ormana giden yol üstüne arabaların arka arkaya park edilmesi rezilliğini,dünyaca bilenen oksijen kaynağı Kaz Dağları’nda kendi çabalarıyla minimize etmeye çalışan insanlar var…Daha biz gelmeden önce çağrılan fakat gelmesinden neredeyse umudun kesildiği baştan bir,sonradan iki olan helikopterler alana nihayetinde ulaştı,baştaki taktik hatalarından süresi uzayan sönme işlemi sonunda gerçekleştirildi….Derin bir nefes alındı…Oksijenin ortadan ikiye yarıldığı…Ama işte aslında herşey bu coğrafyada olması gerektiği gibi oldu…Yani bilinmez ki fazladan kaç ağaç öldü,ve beraberinde götürdükleri kaç kuş,böcek,kaç hayvan…Gözümünüzün önünde,ağlayarak,çığlıklar atarak…Bir ateşin çıtırtısının zafer seslerine hiç bu kadar şahit olmamıştım,mağdurların haykırışlarına…En önemlisi kalabalığın sessizliğine,aynı kafalara…Hep duyup farkında olduğum o ihmalkarlıklara ve onlara karşı yükselemeyen seslere hiç bu kadar değmemiştim…Sonucu bu kadar ağır olan birşeyin acı süreçleri hiç bulmamıştı beni…Ben,kendi ellerimle,hiç,bir çocuk öldürmemiştim…Ve içimdeki bir umursamazlık kalıntısını da gözü dönmüş bir alevle…