karınca
karınca

Eksilerimi okuyordum bir gece şimdi. Benden önce ve sonra yazılmışlarda. Kitaplar, not defterim bilgisayarımda akan yazılar, yarım kalmış okumalar yazmalar, müsvetteler soğumuş kahvem buzları erimiş su. Dağınıklıkta düzenim vardı da annem “ne dağınıksın” derdi. Bir arkadaşım da “aman kararsız olma” demişti dağınıklığıma bakıp. Hiç yoktan karar vermiştim şiir yazmaya. Taa ne zamandan desem kendime yuf derim. Hedef belliydi sebep yek. Geçelim. Çalan şarkı yoktu. Müzik dinlemek isteyerek oturmuştum bilgisayarın başına da dalmış gitmiştim açılan pencerelere ve odamın penceresinden süzülen rüzgarda çevrilen sayfalara.Eskilerimi okuyordum. “Hatalarım tarih olup da tekrar etmesin” dilemişim. Nerede okumuştum da “tekerrür eden tarih değil hatalardır” diye ve bir duaya çevirmiştim bunu kendimce. Peh! (neysem artık). Birinci katta oturuyorum villa tipi bir malikhanede. Yalan!Birinci katta oturuyorum.Rüzgarda perde dalgalandı soğumuş kahve bardağıma dolanacaktı. Hemen çektim perdeyi kenara. Bu vakitte kim benim şu pejmurde halime bakacaktı.Karınca yürüyordu perdede! Aniden telaşlandım. Bende bir heyecan. Karıncadan kaynaklandı. Acayip bıdır bıdır hızla yüyüyordu. Yavaştı da kalbim çarpıntısından hızını hızlı sandım. Nerden çıktın sen bizim kata hem de bu gecenin vaktinde şimdi. Perdenin ucunu kaptığım gibi karıncanın yürüdüğü taraftan acilen salındırıverdim pencereden dışarı ve bir iki pat pat vuruverdim perdenin arkasından. Aşağı düşsün istedim. Öldürmek istemedim. Daha önce eğlenceli bulduğum çocukluk incelemelerimde ve “bir karıncadan mı korkcan öldür gitsin” denilen -dedirtilen – büyüme dönemlerimde kah masumane kah ahmak bana ne haliyle öldürmüştüm de nice karınca saymadım. Ne korkusu! o zamanlar saymayı dahi bilmiyodum.Şimdi bu gece “göre” ve “rağmen”i bir kıyı kenarına bıraktım ve durup durduğum yerde hiç yoktan ne alemi vardı yolunu mu şaşırmış ne şu karıncayı öldürmenin.Perdeye baktım. Oh çok şükür gitmiş. Aşağısı toprak çim. Bide garip bi şekilde büyüyen ve bizim Hüseyin beyin sarmaşık gül dediği bi bitki var. – annem apartman “kapıcısına” bey deme der bana. Komik oluyormuşum.- Neyse eh işte bişi olcak değil ya benim karıncaya kademeli yumuşak düşüş bu havada ne ola başka. Çıktığı yoldan toprağa indirecek halim yok ya bu vakitte.Kahvem bitti çay hazırladım kendime bergamutlu. Döndüm geldim. Bi iki çizittiriyorum defterime. Gel zaman git zaman çay bitti. “Sen hala yatmadın mı?” dedi biri. Ya sabır!Çayımdan son yudumu yudumladım. Çay bardağım – ki Alev Ebüziyya tasarımıdır. Gerçek! daha çok okuyup yazmalıyım bu kadın hakkında. O ayrı– kül tablası, sigara paketlerim elimde bi de yatağımın üzerine yayılmış defter ve kitapları toplarken aaa! Karınca yatağın ayak ucunda dolaşıyor.Düşünce plan kontrol hareket. Başka duygu yok canım.Her şey çok garip bir hızda gelişti ellerimdekileri ne yaptım nereye attım bir anda karıncaya bir fiske vurdum gitti. Aşağıya baktım pencereden yere bakmadan önce perde hala açıktı. Sonra eğildim yere baktım. Güldüm halime. Karınca yoktu. Oh çok şükür gitti!Çay bardağım kül tablası ve sigara paketlerim elimde bi de yatağımın üzerine yayılmış defter ve kitaplarımdan biri yere düştü. Olamaz! Ayak ucunda minik bir karaltı. Yok canım o değildir. Miyop azalıyor bi zaman sonra da o zamana güven olmaz. Eğildim iyice yanına. Evet o! Öldürmüşüm. Kaybettim iyice.Neden bir fiske?Şarkı çalmıyordu.Rüzgarı kokladım sessizce.