Bir devletin, toplumun olmazsa olmaz ölçütü çağdaş olmaktır. Çağdaş olmayan toplumlar, sömürülmeye ve çağa ayak uyduran egemen güçlere köle olmaktan kurtulamaz. Bilimde, sanatta, sanayide, sporda, eşitlik ve özgürlükte vb. dünya ortamlarında boy göstermek, bu ortamlara ayak uydurmaktır çağdaşlık. Dogmatik düşüncelerle hareket eden toplum, çağı yaşayamaz, egemenlerin ayakları altında ezilmeye mahkumdur.Osmanlı devletinin gerileyip yıkılma nedenlerinden en önemlisi, çağa ayak uydurmada gösterdiği duyarsızlık, hatta reddetmesidir. Toplumu çağdaş yaşama götürecek adımları atamamış, cılız reform hareketleriyle yetinmiştir. Saltanatın, halkın yaşamında çağdaşlık seviyesine gelmesi işine gelmemiştir. İstenen ümmet ve tebaa toplumudur çünkü…Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’ni kurması, yaptığı devrimler, kazanımlar, çağa ayak uyduran hatta çağın ilerisine ulaşan bir toplum içindir. Büyük bir onurla çağdaş ortamda biz de varız demektir. I. Dünya Savaşı sonrası birçok ülke sömürge durumunda iken, “Atatürk Cumhuriyeti” saygın ülkeler içinde yerini almıştır. Kurulan “Milletler Cemiyeti”ne davet edilmiş, kurucu üyeler arasında yerini almış, çağdaş olduğunu kanıtlamıştır.Zaman geçiyor, çok partili 1950’li yıllar; Ülkenin “NATO”ya yaptığı başvuru iki yıl sürüncemede kalıyor. Çünkü Türkiye Batı uygarlığı içinde olamamıştır. Yine yıllar geçmiş, Türkiye “Avrupa Birliği” kapısında süründürülmektedir. Matematiksel bir kavram “teğet”. Oldukça da meşhur oldu hani… Bir dünyada yaşadığımıza göre; çağdaşlığı özümsememiş, kavrayamamış toplum birçok şeyin varlığını hisseder,”teğet” yaşar yani… İşin özü şu ki: çağdaş olmadan dünyaya ortak olunamaz. Dünya toplumuyla yaşam paylaşılamaz. Çağdaşlığı özümsemeyen toplum dünyadan dışlanır.21. yüzyıl toplumu için olmazsa olmaz bir ölçüt vardır, o da çağdaşlıktır.

Jeolojik çağlardan beri yaşayan hayvan nesilleri vardır. Avustralya yerlileri “Aborjinler” vardır. Dergilerde gazetelerde boy boy resimleri yayınlanan, dünyadan habersiz yaşayan insanlar vardır. Yurdumuzda da okuma yazma bilmeyenler, az okumuşlar, iyi okumuşlar var. Çağdaş dünyadan haberdar olan, ayak uyduran, milyonlarca insanımız da var. Kim, ne kadar çağdaş acaba?Bugün Müslüman olmayan Uzak Doğu ülkeleri, Çin ve Hint batının bilim, teknoloji, uygarlık verilerini, ortak olduklarını görüyoruz. Batı kültürünün kölesi olmadıkları da ortadadır. Çin, Hint, Kore fakirlik ve sömürge aşamasını geçmişlerdir. Bilim, sanat, spor vb. dünya ölçütleri üretmektedirler. Doğu Avrupa ve Güney Amerika’daki fakir ülkeler de kendilerini Batı uygarlığı içinde kabul ediyorlar. Müslümanlığın hiçbir engellemesi olmamasına rağmen, Ortadoğu ve Afrika ülkelerinin durumları ortadadır.

Türkiye, Atatürk’le birlikte, kendini tek bir evrensel uygarlığa ait insan olarak kabul eden milyonlar yetiştirmiştir. Doktorlar, yazarlar, sanatçılar, bilim adamları, düşünürler, besteciler, sporcular vb. başarılara imza atmışlardır. Bunlar sadece cumhuriyeti yaratmakla kalmadılar, geçmişi reddetmeden dünyaya, Türkiye’nin evrensel uygarlığa ortak olacak imgeyi kabul ettirdiler. Doğuda ve batıda bütün ulusların yapmaya çalıştıkları gibi kendilerini çağdaş uygarlığın üyesi olarak tanıttılar, Türkiye’yi temsil ettiler.

Batı kültür gelenekleri içinde yetişmemiş Müslümanlar, çağdaş ölçütleri özümseyemeyenler, geleneklerine aykırı olduğu düşüncesiyle yetiştiriliyorlar. Kendilerine göre bir uygarlık için, başlarken kaybedilmiş bir mücadele veriyorlar. İki tür bilim, iki tür sanayi, iki tür turizm vb. olmadığı gibi iki tür çağdaşlık da yoktur. Bir sürü kendini bilmez şakşakçılar ve kukla yöneticiler, emperyalistlere ve Atatürk’le girilen çağdaş dünyadan ayırmaya çalışanlara çanak tutmaktadırlar.Neye inanırsanız inanın, hangi hocaya, hangi tarikata giderseniz gidin tek bir çağdaşlık vardır. Uygarlık öyle bir şemsiyedir ki, her düşünceyi içine alacak kadar gölgesi vardır. Ancak; bilimden, sanattan, spordan, eşitlik ve özgürlükten yoksun olanları, 21. Yüzyılda bekleyen köleliktir.

Milyonları yaşatmak için yeterli üretim, yarım ve cahil bir nüfusla gerçekleşemez. Yaşam kadın ve erkek birlikteliğidir. Bugün toplum yaşamında kadını kurutmuş bir ülke olamaz. Bizde ve İslam ülkelerinde, kendilerini hala ortaçağ şovalyeleri gibi gören, dünyadan habersiz kahramanların yaşaması ne acıklı. Bir o kadar da şakşakçıların varlığı daha da acı bir olgu…

Eğer sporcularımızın nüfusa orantılı uluslararası başarıları yoksa (Yabancı sporcuları Türk vatandaşı yapmaktan başka.), enerjiyi teknolojiyle elde edemiyorsak, ele el açmadan doymuyorsak, uluslararası ortama sanatçı yetiştiremiyorsak, bilgi toplumu yetiştiremiyorsak, örgütlenmeyi sağlayamıyorsak ( hatta baltalıyorsak), bunları başaranlara köle olmak zorundayız demektir…Bir yanda birbirlerini iyi anlayan egemenler, bağımsızlar, bir yanda sömürülecek köleler vardır, hep olmuştur. Yüzyılımızın köleleri cehaletleri nedeniyle çağa ayak uyduramayanlardır. Irak savaşı, ABD destekli İsrail’in varlığı, Afganistan, Pakistan vb. zavallıların zavallılığı gözümüzü açmazsa, uyaracak davul zurna aramaya gerek yok diyorum…Çağdaşlık; giyimi, kuşamı, bilimi, sanatı, sanayisi, üretimi, kültürü, kısacası beyni ile çağa ayak uydurmak değil mi ki…