1231 yılında Papa IX. Gregorius tarafından kurulan ve daha sonraları İspanya ve Roma’da kabul edilen, katolik inancını korumak ve kurulu düzeni bozmaya çalışan kafirlerle mücadele etmek için çalışan engizisyon mahkemeleri, bugün bilir katoliklerce de kabul edilmiş bir kara lekedir.Sihirbazlardan bilim adamlarına, mucitlerden müslümanlara, protestanlardan yahudilere kadar her “tür” insana olmadık işkenceler yapıp, yıllarca hapiste tutan ya da diri diri halk önünde kazığa baglayıp yakarak cezalandıran engisizyon mahkemeleri 1486 yılında Alman engisizyon sorgucuları tarafından kaleme alındı. Cadıların Tokmağı isimli eser, tüm işkence metotlarını gözler önüne sermekte. Bu belge insanlık tarihi için çok önemlidir.Yıllar sonra azize ilan edilen Jeanne d’Arc ve bilim adamı Giordano Bruno, engisizyon mahkemelerinin kurbanlarındandır. Cinsellikten uzaklaştırılmış olan rahiplerin, papazların oluşturdugu bir nevi kadın düşmanlıgı barındırdıgı düşünülen engizisyon kanunları cadılara karşı çok ciddi bir şekilde mücadele etmiştir. Kitapta cadıların ortaya çıkarılışı itiraf etmeleri için nasıl işkence yapılacakları anlatılıyor.Rahiplerce kutsanan işkence aletleri, en ufak olayda bile cadı damgası vurulan kadınların üzerinde ustalıkla kullanılmıştır.Bir çeşit işkence klavuzu niteligindeki Cadıların Tokmağı, kitabında yakılan her cadı için ödenen ikramiyeler anlatılmakta, yaşanan her kötü olayın sorumlulugu bir cadıya yüklenirken, eskiden toplumlarda bilgin sayılan büyücülerin vebaya, salgınlara, savaşlara neden oldukları varsayılmıştır.

Tarihin en karanlık çağlarından biri olarak kabul edilen ortaçağ, savaş, hastalıklar, salgınlar, iktidar kavgaları, vahşet ve en önemlisi engizisyon mahkemeleri ile insana iyiki o dönem yaşamamışım dedirten bir dönemdir. Çeşitli otlarla sebze çorbası yapan bir kadının bile, cinlere yemek hazırlıyor yada sakat çocuk doguran birinin büyü yaptıgı iddiasıyla yakıldıgı yıllarda , kilise ayinin sırasında esneyen yada amin derken göz kırpan biri tutuklanıyor ,işkenceye maruz kalıyordu. Hiç bir şey yapmayanlar bile vaftiz suyuna atılıyor, suya batmayanlar hemen cadılıkla suçlanıyordu ve birine cadı denmesi şimdiki zamandaki gibi şaka yollu değil, kazıga baglanma yolunda kullanılan en önemli sözcüktü.Cadı yok demekse ayrı bir kafirlik ve ceza nedeniydi.Ortacagda herkesçe yapılan cadı avlarında 50 bin kişi katledilmiştir. İşkence altındakilerin ,işkenceden dolayı suçlarını itiraf etmeleri ise bu mahkemeleri her zaman haklı çıkarıyordu.İğneci adı verilen cadı avcıları, yakaladıkları cadı başına ödül aldıklarından dolayı önlerine gelen herkesi cadı diye yakalamaları içten bile değildi.Sayıları tam olarak bilinmese de belki binler belki milyonlarca kişi suçu yada suçsuz cadılıkla, cadılık dışında kafirlik suçuyla öldürüldü. Kafirlik suçuna incili latince yerine ingilizce okumakta dahildi. Cadıların diri diri yakılma sebebi (Kilise kan dökmekten nefret eder)isimli kilise yasasıdır.Cadıların Tokmağı isimli belgelerde ilginç örneklere bakacak olursak, çoraplarını çıkardıgı için yagmur fırtınası yarattıgı için 9 yaşındaki kızıyla birlikte yakılan bir ev kadınına, aşırı cinsel istek duyan kadınların yaşlı olmasının cadılık alameti olarak adlandırılmasına rastlayabiliriz. Cadıların Tokmağı tarihin en korkunç belgelerinden biri olarak kabul ediliyor.Kitapta akla gelmedik işkenceler ve uydurma suçlamalar yer alıyor.

kaynak 1