Çaba harcamak nedir bilir misiniz? Hem de çabayı hak eden kişinin bundan haberi yokken. Çok meşakkatli bir iştir, bu.

Ama zevklidir de bir yandan. Sürprizinizi görünce nasıl bir tepki vereceğinin hayallerini kurarsınız kafanızda. Daha doğrusu vermesini istediğiniz tepkileri. Aklınızda bir iki fikir vardır ama hiçbiri yeteri kadar özel değildir. Ama durup dururken o içinizdekileri -güzelce- yansıtacak bir şey bulmak da imkansızdır. Çünkü ona ne türde bir değer verdiğinizi bilmemektedir. Belki koridorda karşılaştığı –iyi- bir arkadaş zannetmektedir, sizi. Gerçi sizde neler olduğundan pek emin değilsinizdir ya. Belki sadece sevgiyi biriyle paylaşma isteğinizin doruklara vurmasından kaynaklanıyordur her şey. Veya karşınıza çıkan her muhtemel insana potansiyel -el uzatma- durumuna kadar gelmiş, sefil bir halde yaşayan İÇİNİZDİR, tüm bunlara sebep. Fakat emin olduğunuz şey konuştuğunuz her dakikanın bir saniye gibi geçtiğidir, koridorda. Ve dünyanın en iyi terapisi gibi geldiği kesindir de, onun yanında olmak. Huzurdur bu işin özeti. HUZUR. tüm kaslar gevşer. Bu bildiğiniz en kesin şeydir. Ve bu dakikaları saatlere çevirmek istiyorsunuzdur, isterdiniz. ona aşık olduğunuzu çok belli etmeyecek hem de bir yandan sanki çıtlatır gibi yapacak bir şeyler olmalıdır onun uğruna katlandığın zahmetlerin eseri.
Bu saatlerce yazılan bir mail olabilir mesela.Yazar yazar , sonra okur okur silersiniz. Çünkü hep yavan kalıyordur cümleler. Günlük şeylerden yazmak istemezsiniz. Ve sizi yansıtan, onun beğeneceği bir şeyler olmalıdır bu. Ama ne olabilir ki bu yazının konusu. Durup dururken izlediğiniz film konusundan girip dünyanın anlamını keşfedemezsiniz ya. Sonra da eserinize bakıp ‘amma da döktürmüşüm be!’ gibi bir şey de olmaz. Hem cool olmalı hem de içten. İşte özel bir şeyler olmalı. Onun dikkatini çekecek, bir daha okuyup yazı hakkında değil sizin hakkınızda düşündürecek bir şeyler olmalı. Tabi ‘bu ne zırvalamış’ diye değil. Sonra tam yolla’ya basarsınız bir hata mesajı gelir sayfaya. Hay! lanet olası, başka yere de kayıtlı değildir ki bu meret, geri tuşuna basarsın acaba kompozisyon bölümünde yazdıkların duruyor mudur diye, Hee! duruyor bekle…. İşte ben buna emek derim, Haa! sor bakalım……… İşe yardı mı? Onun bu saçma sapan hikayeden haberi olup da bir anda Buffy ile Angel’in yerini mi aldınız? Hayır tabiki…
Başka bir örnek, favori şarkınızın bulunduğu kaseti ona vermeyi planlarsınız. Tabi kaset eskidir ve sizde bir tane vardır. Şimdi orijinal kaseti verip kalan ömrünüzde şarkınız olmadan yaşamak istemezsiniz. Öyleyse boş bir kaset alınır ve müzik setinde ses sonuna kadar açılıp kopyalanır. Sesin sonuna kadar açılmasının sebebi daha iyi kaydolsun diyedir. Bir nevi evstüdyo. Lakin birtakım yan etkiler çabanızın gittikçe büyümesine ve bunun altından kalkılamayacak bir hal almasına sebep olabilir. Müzik setinin kaseti sarması, ve sonra o lanet olası bantları, kaset yerinden temizlemek için bir elde küçük bir makas bir elde cımbız, kafada da ‘ah salak iyi oldu sana’ nameleriyle kapının çalındığını duyarsınız. Aaaa! Kim gelmiş, ev sahibi, ‘kızım olmaz ki! bu ne ses’. ‘Şey Abdullah amca ben birine aşık oldum da ona kaset dolduruyordum, şey için….’ diyemeyeceğinize göre. İşte size onun haberdar olmadığı başka bir çaba.
En son örneğim ise en sevdiğim, yarası hala içimde taze olan, kitaptan en sevdiğin yazı bölümünü hediye etme olayı. Bunun manası şu: “anla be artık, seviyorsan bir şeyler söyle, yada artık bana öyle melek gibi davranma çünkü ben üstüme alınıyorum. Senin bu arkadaş iyiliklerin artık bana iyilik değil katlanılmaz bir ‘aman sabret sakın bir şey söyleme, ya o seni hiç öyle görmüyorsa salak gibi kalırsın.’ işkence” halini aldı. Bu gayeyle daha önce okuduğum 2 kitabı baştan okudum ve içinden iyi bir parça bulmaya çalıştım. Üstüne üstlük okuduğum kitaplar ingilizce idi ve bir hafta sonra işe girmek için baraj olan ingilizce sınavı vardı. Şimdi düşünüyorum da ne çocukça. Yani gidip elinde Penguen yayınlarının hikaye kitabı ile ne yapabilirsin ki. Hani kitaplarda doğru dürüst bir şeyler değil ki. Ama okumasını isteyeceğim bölüm; durup dururken koridorda çantandan çıkarıp ‘Aaa! Bak yanımda da Penguen serisinden bir kitap varmış, ne tesadüf! hani hazırlıkta okuduklarımızdan. Aaa! bak bak! Ben bu bölümü işte çok severim, al oku, sonra bana ne düşündüğünü söylersin’ diyeceğin bir şey olamaz de ki. Ya da ‘Ahan! al, oku, işte o hikayedeki kızla oğlan aslında biziz diye kastetmeye çalışıyorum anladın mı?’ diyeceğin bir şey de olamaz. Çünkü burada amaç çaktırmadan yaklaşıp onun da seni , senin onu gördüğün gibi görmesini sağlamak. Çünkü açıkça belli edince olmuyor nedense?