Malumunuz son bir kaç yıldır ortalığı kasıp kavuran bir Jennifer Lopez olayı var. Kendisi J.LO kod ismiyle de herkes tarafından bilinmekte ve gençlerimiz tarafından hızla tüketilmektedir. Müzik dünyasına ya da popüler olan herşeye ne kadar uzak olursanız olun onu bilmemek neredeyse Mehmet Ali Erbil’i bilmemeye eşdeğer bir durum.

Bu hatun şahıs geçenlerde yeni albümünü piyasaya sürdü. Kimi müzisyenler albümlerinin arasına en az bir on yıl ve bir sürü cilt sıkılaştırıcı kozmetik ürün sığdırırken Britney Spears ve türevleride her altı ayda bir yeni albümleriyle gözlerimizi dolduruyor. Jennifer Lopez de bunlardan biri çünkü daha bu yıl içerisinde bir remix albümü piyasaya sürdü. E zaten bunun ardından da Enough filmi için yaptığı “Alive” 45’liği geldi. Bütün bu müzikal şöleni tam olarak sindirememişken yeni albümü “This is me and… then” ile karşımıza çıktı. Yeni yeni müzik kanallarında dönmeye başlayan klibi ‘’ Jenny from the Block’’ belki görmüşsünüzdür. Aman izlerken kalbinize dikkat edin!

Bu yazının amacı Jennifer Lopez’in müzikal kariyerini eleştirmek değil. Sigortacıların cebini dolduran dillere destan güzelliğini övmek de değil. Son yıllarda Amerika’nın belli bölgelerinde yoğunlaşan bir akım var. Kaynağını hip-hop ve hip-hopçulardan alan bu akıma kimisi “Gangsta Rap” diyor, biz ise arabeskin Brooklyn şubesi diyebiliriz. Nedir bu gangsta rap peki?

“Cebime koymuşum silahı, doldurmuşum Mustang’e güzel kızları, bizim Puffy Daddy’de albümü çıkaracak söz verdi, söyleyin kim getirebilir ensemi yere” gibisinden bir maniyle durumu özetleyebiliriz. Bu insanlar son moda arabalarla geziyor, çatışmalarda istediğini vuruyor, vurdurtuyor, fakat şarkıların sözlerine baktığımızda hala fakirlikten ve eziklikten dem vuruyorlar. Kliplerde geçen görüntülerin ve şarkı sözlerinin en uyumsuz olduğu müzik türününün hiç çekinmeden Hip-Hop olduğunu söyleyebiliriz.

Jennifer Lopez’de haliylen Bronx da büyümüş bir latin güzeli. Pek çok zenciyle birlikte çocukluk ve genç kızlık dönemlerini yokluk içinde geçirmiş. (Buna tam olarak da yokluk diyemeyiz aslında ‘’Kibritçi Kız’’ ve ‘’Külkedisi’’ alınganlık gösterebilir.) Zamanında yaşamış olduğu bu ‘’salaş’’ yaşamı ise avantaja dönüştürme konusunda son derece usta. Hiç şüphemiz olmasın ki asıl usta ona bu aklı verenler.

Herhalde Jennifer ve çevresinde ona yön veren yaratıcı ekip arasında şöyle bir diyalog geçmiştir.

-Jennifer, eskiden ne kadar hırpaniymişsin yahu, şu haline bak.

-Doğru diyorsun da parasızlık işte.

-Aslında bu elbiselerin benzerlerini felan giyerek eski fakir kız imajını koruduğunu gösterebilirsin. Halk böyle şeylere bayılır biliyorsun

-Haklısın valla. Eğer tutarsa bir de bu kıyafetlerin üretimine geçeriz.

-Geçeriz geçeriz de şu şarkılarının arasına da şöyle ağdalı, dokunaklı birşeyler koyalım. İnsanlar seni kendilerine yakın hissetsinler.

-Çok hoş olur valla. Bu devirde fenomen olabilmek için sadece açılmak saçılmak yetmiyor. Güzel bir de konsept bulmak lazım…

Peki ya bundan sonra neler oluyor. Lopez’in müzikal kariyerine şöyle bir bakalım. İlk çıkardığı ‘’On the Six’’ albümü müzikal açıdan soul, R&B gibi türlere daha yakın. Henüz belki de Bronx’lu kız imajı bulunamamış diye düşünebilirsiniz ama bu da yanlış çünkü albümün adı ‘’On the Six’’. Yani Lopez’in üçüncü sınıf mekanlarda dans ederken kullandığı banliyö treninin numarası. Sırf şu cümleyi yazarken bile göz pınarlarımın dolduğunu hissediyorum.

Asıl değişim ise J.LO albümüyle geliyor. “Love Don’t Cost a Thing” adındaki 45’lik müzikal açıdan hip-hop’dan etkilenmeye başladığının ilk sinyallerini veriyor. Şarkının sözlerinde ise Jennifer aşkını hiç bir maddi gücün satın alamayacağından, dünya nimetlerinin önemsiz olduğundan felan bahsediyor. Son derece mütevazi aile şarkıcısı imajı çizerken diğer bir yandan da BBC’de katılacağı bir televizyon programı için 12 tır dolusu eşya hazırlatıyor, gittiği otellerde envai çeşit sorun çıkarıyor. Pek çok olaydan dolayı sabıkası bulunan Puffy Combs’un sahibi Sean Puff’la (nam-ı diğer Puff Daddy ile) ise kısa süreli bir aşk yaşıyor. Ondan sonrasında ise ardı arkası gelmeyen düetler, filmler, kısa süren evliliği ile hiçbir zaman gündemden inmiyor.

Nas, Ja Rule, Lox gibi arka sokağın yaramaz çocuklarıyla düetlere imza atan Lopez, bu kliplerde eski yaşamına ait çeşitli sahneleri gözler önüne seriyor. Bir yandan da kendi adına çıkarmış olduğu giyim markasıyla da genç kızlara “hem pespaye hem de seksi olmak sizin elinizde” mesajını veriyor. Bütün bu zamana kadar yaptıklarının çok göze battığını düşünmüyorduk. Seksapelliğini de, arabeske çalan müzikal kariyerini de abartısız bir şekilde izleyiciye sunuyordu. Belki de ileride yapacağı büyük patlama için alt yapı hazırlıyordu. Kendini hazır hissetmiş olmalı ki hiç vakit kaybetmeden elinde ne kaldıysa geçmişten, bize tekrar sundu.

“Jenny from the Block” sosyolojik açıdan incelenmesi gereken kronik bir vaka. Şarkı sözlerine bakın ne demek istediğimi anlayacaksınız. Introdan sonra J.LO’nun hip-hopçu arkadaşları şarkının rap kısmına giriyorlar. Biz bu filmi daha öncede izlemiştik zaten diyoruz ama o da ne. Jennifer sözlerine başladı.

“From ‘In Livin’ Color” to movie scripts

To “On the 6” to “J.Lo” to this

Headline clips

I stay grounded as the amounts roll in

I’m real I thought I told ya (I’m Real)

I’m really been on Oprah (I’m Real)

That’s just me

Nothin’ phony don`t hate on me

What you get is what you see, oh’’

Bu pek çok sanatçı tarafından daha öncede yapılmış bir başlangıç: Müzikal anlamda ne yapmışsa ,hangi 45likleri çıkarmışsa şöyle hepsini bir saymak… Fakat şarkı boyunca sürekli duyacağımız bir kısım var ki o da Jennifer’in bir yolunu bularak mevlana felsefesini kavramış olduğu. Zenci arkadaşlarıyla yolun ortasında bir o yana bir bu yana salınırken ‘’ben neysem oyum’’ mesajını veriyor.

‘’ Dont be fooled by the rocks that I got

I’m still – I’m still Jenny from the block

Used to have a little now I have a lot

No matter where I go I know I came from (from the Bronx!)’’

Defalarca tekrar edeceği bir diğer kısım. Zaten literatürde bu kısma ‘’nakarat’’adı veriliyor. Tabii bilinçli tüketiciler nakarat ve beyin yıkama arasındaki farkı iyi bildiklerinden dolayı şarkının bu kısmını iki kez duyduktan sonra kilometrelerce uzağa depar atma ihtiyacı hissediyorlar. ‘’A canım benim şaşırma, şapşallaşma sahip olduklarıma bakıpta. Evet belki yatlara, katlara, en güzel imkanlara sahip olabilirim ama benim içimde hala aynı Bronxlu kız var ’’ diyor Jenny.

‘’ I’m down to earth like this

Rockin’ this business

I’ve grown up so much

I’m in control and lovin it

Rumors got me laughin’ kid

I love my life and my public

Put God first And can’t forget to stay real

To me it’s like breathing, yeahh’’

Bu kısmı dinlediğim zamanlarda ise Okan Bayülgen’in Jennifer’ı Zagaya çağırıp klip arkası yapması fikrinden kendimi alamıyorum. Şimdiye kadar hiç bir Unkapanı sanatçımızın yapmamış olduğu kadar bariz ve derinden keskin bir arabesk kokusu burnumuzu sızlatıyor… Jennifer sahip olduklarını inkar etmiyor, onları kendi iradesiyle kazanmış sözlerden bunu anlıyoruz. ‘’ Put God first And can’t forget to stay real ,To me it’s like breathing, yeahh’’ dendiğinde ise filmin sonuna gelmiş olduğumuzu anlıyoruz. ‘’Benim için önce Allah var ve önemli olan insanın kendisi gibi kalabilmesi, ben bunu iyi beceriyorum aynı nefes alır gibi’’ diyor Jennifer. Yorum yapmaya gerek var mı?

Bana kalırsa bir şekilde Jennifer’ı duymuş, izlemiş olan herkesin ona karşı bir insanlık vazifesinde bulunarak ona şunları demesi gerekiyor: ‘’Anladık, sen eskiden fakirmişsin, azmetmişsin, yeteneğini kullanmışsın şimdi de para içinde yüzüyorsun, anladık. Ama allahaşkına unut artık yoksul bir kız olarak geçirdiğin yılları. Madem paran var psikayatristin de psikologunda şahını tutarsın istersen. Şöyle bir çeki düzen ver de biz kendimize gelelim di mi ama’’.