Bu küçük adam nasıl olmuştu da bir anda milyonlarca insanın sevgilisi oluvermişti? Bir kere, çok sevimliydi, kadınları güçlü kollarıyla değil kıvraklığıyla ve esprileriyle tavlayabiliyordu. Üstelik sıradan bir adamdı, bisikletiyle dolaşır, pizza servisi yapar, yamuk yapanı olay yerinde bir güzel pataklardı. Herhangi bir felsefesi yoktu, ancak Van Damme veya Arnie gibi hödük de değildi. Bir iş günü sonrası ara sokaklarda göreve hazır olarak dolaşır, yaşlı kadınlara veya sıradan insanlara sarkıntılık edenlere derslerini verirdi. Üstelik çok da hızlıydı, Hollywood senaristlerinin kırk yıl düşünseler bulamayacakları taktiklerle dövüşürdü.Hiç öyle ‘dışarıda hesaplaşalım’ numarası çekmez, süpermarketteyseniz alışveriş arabalarıyla, otomobillerin parkettiği bir ara sokaktaysanız yangın merdivenleriyle benzetirdi sizi. Kısaca suç oranının oldukça yüksek olduğu dünyamızda her şehrin ihtiyaç duyduğu bir kahramandı. Ancak tabii ki her efsanenin bir başlangıcı vardı…Komedi-aksiyon filmlerinin yıldızı olarak tanıdığımız Jackie Chan, 2 Mart 1952’de İstanbul Alibeyköy’de Yugoslavya göçmeni fakir bir ailenin 3 çocuğundan biri olarak dünyaya gelmiştir. Asıl adı Osman Kaan Işık’tır ve kütüğü halen Üsküdar’dadır. Şaşırtıcı değil mi? Ticari kaygılarla kimliğini değiştirerek yıllarca gizlemek zorunda kalan değerli aktörümüzün bilinmeyen hayat hikayesini İstanbul’da çektiği ‘‘The Accidental Spy’’ (Altın Yumruk İstanbul’da) filminin çekimleri sırasında keşfetmiştim. Disiplinli çalışmasıyla büyük takdirimizi kazanan abimiz, ara verdiğimiz kimi zamanlarda haber vermeden ortadan kayboluyordu. Birgün gizlice takip ederek Alibeyköy’deki teyzesinin müstakil evinin bahçesindeki ıhlamur ağacının altında kuzenleriyle Türkçe konuşurken yakaladım. Sinirlenmesini, bir metrelik bahçe duvarını aşarak kafama bahçeden kaptığı el süpürgesiyle vurmasını beklerken kocaman bir gülümsemeyle “gel, gel otur yanımıza” diyerek beni bahçeye davet etmiş ve sorduğum soruları içtenlikle cevaplayarak tamamen dumura uğratmıştı. Teyzesi ve kuzenleri de en az Jackie ya da oradaki adıyla Osman kadar sempatik ve dost canlısıydılar. Temizlik işçisi olan ailesi o kadar fakirmiş ki, yirmi altı liralıkhastahane masrafını ödemek yerine Osman Kaan’ı doğurtan -ki Osman ikinci adını doktorundan almış- Sayın Kaan Bey’e çocuğu satmaya çalışmışlar. Doktor çaresiz olan bu insanların tekliflerini kabul etmemiş. Yardım etmeyi çok sevdiğinden, iyilik ettiği başka bir hastası vasıtasıyla onlara Hong Kong’ta bulunan Pakistan Konsolosluğu binasında temizlik görevlileri olarak iş ayarlamış. Bu şansı iyi değerlendiren Osman’ın ailesi çalışkanlıklarıyla göze girerek bir süre sonra Avusturalya’daki Amerikan konsolosluğunda kadrolu temizlik işi bulmuş. 1957’de kendi işini kurmaya çalışan babasının Sydney’de açtığı kebapçı iş yapmayınca zor durumda kalan aile, altı yaşındaki Osman’ı Hong Kong’a geri göndererek yatılı bir okul olan ve ismini Pekin Operası Okulu’ndan alan, dövüş sanatını ve akrobatik hareketleri öğrendiği “Kırmızı Pantolonlar” okuluna yazdırmışlar daha doğrusu kullandıkları banka kredisini geri ödeyebilmek için satmışlar. Anlattığına göre; Çin operasında öyküler, ahenkli aksiyon, şarkı, pantomim, akrobatik dövüş ve dansın sentezi ile sergileniyor, ”Kırmızı Pantolonlar” ise bu opera türünün ”yük katırları” olarak kabul ediliyormuş. Böylece Osman; dans, şan, oyunculuk, akrobasi, dövüş sanatlarıyla, vb… ilgili çok katı ve acımasız bir eğitimin içinde bulmuş kendisini. “Çin işkencesi deyince ne anlıyorsan onun gibi birşeydi. Her sabah beşte kalkıyor, geceyarısına kadar çalışıyorduk. Artık ne o yoğunlukta antrenman yapabilirim, ne de çocuklarıma böyle bir eğitim aldırırım.” diye eklemişti Osman bir ıhlamur dalına uzanarak onunla kafama vurur gibi yaptığı sırada.Osman Kaan Işık’ı telafuz edemeyen eğitmeni “Young Shi Fu” ismini Cheng Lung diye değiştirmiş. Çeşitli gösterilerdeki performansıyla film yapımcıların ilgisini çeken eski Osman yeni Lung; daha 20 yaşına basmadan 25 filmde rol almış ki bu ilk filmleri gerçek dövüş sanatlarından yola çıkılarak hazırlanmış sahnelerle çekilmiş, kullandığı dövüş tekniklerinin en önemlileri olarak; kartal pençesi, maymun tekniği, zürafa boynu ve fil derisinini sayabiliriz. Bruce Lee’nin vakitsiz ölümünden sonra birçok varis adayı arasından seçilen Osman’ın günümüz dış görünüşü o zamanlardaki estetik ameliyatlarla oluşturulmuş, Jackie Chan ismini de estetik ameliyatlarının parasını ödeyen ilk film yapımcısı önermiş. İlk Bruce Lee ayarı filmlerinde soğuk ve ciddi karakterleri canlandırmaya çalışan genç aktör, sert erkek rollerinde tutunamayınca ya da sert erkek olabileceğine kendi bile inanmayınca komediye daha çok ağırlık vermiş ve kendi türünde bir komedi-dövüş filmi türü ortaya çıkarmış. Konu hakkındaki kendi sözleri: “Lee’nin yerini doldurabilecek tek aday okuldan yer minderi arkadaşım Yuen Biao’ydu ama O’da film yapımcıları için çok fazla dik kafalıydı”. Teyzesinin elini öperek çekim mekanına geri döndük, bir daha da konuyla ilgili konuşmadık.Filmlerindeki koreografiler, kimi filmlerinde şarkıları kendisinin söylemesi… bunları bir yana bırakın jenerik geçerken gösterdiği kamera arkaları bu adama hayranlığımı gizlememi engeller, oturup ağlamama sebep olur. Hani her türlü kağıt parayı balya balya yığdığını bilmesem halen çektiği ölüm tehlikesi olan sahnelerde dublör kullanmamasını anlayabilirim de… Mr Nice Guy adlı filmi; bir kovalamaca sahnesinde abim dev tekerlekli özel yapım bir aracın önünde koşmaktadır, zaman gelir tekerleğin altına düşer ve tek plan çekimde görürüz ki gerçekten ayaklarını tekerleğin dönüş hızında hareket ettirerek tekrlekle birlikte öne doğru gitmektedir. zaman gelir dönen tekerlekten destek alarak melun adamın bulunduğu direksiyon kabinine çıkar…. yine bu filmde pişirdiği erişteyi yaklaşık otuz metre ötede bulunan bir vatandaşın ağzına fırlatır tutturur, bu ilk sahneden sonra çevredeki diğer izleyenleri uzaktan beslemeye devam eder… hayrettir.
yorumlar
sarkacoglan sarkastik sarkacini sarkitmis da gelmis, bu sarkaci sarkaclasak da mi sallasak, sarkaclamasak da mi sallasak…
bir anasayfaya, bir oy bekleyen yazılara… konu şeysini bir tavsiye üzerine değiştireyim dedim de… sallayın sallayın.
eger milleti nasil kandirdim demek icin yazildiysa emeklerine yazik, ama eger aklina gelip oylesine bi hikaye olarak yazildiysa da saygim sonsuz. gercek olma ihtimalineyse ???
(bkz. konu) => sehir efsaneleri
Şimdi meraklandımmıyawwwwAraştırıcammyawwhayal ürünüysede gidip uyuycamm
Evet sarkac, tesadüfler kozmik şakacının bizlere kurduğu muzip tuzaklar mıdır? Bazen insanın buna inanası geliyor. Bana hafif’i tavsiye eden ve beni buraya müdavim eden arkadaşım şimdi Avusturalya’da. Sürekli maillleşiyoruz. Senin yazdığın bu yazıyı okuyup okumadığını sordum, okumadığını, çünkü artık hafifi takip etmediğini söyledi, çünkü internete fazla vakit ayıramıyormuş. Fakat ben sorunca merak edip okumuş. Bu gün cep telefonuma ondan mesaj geldi. Hemen mail’ime bakmamı istiyordu. Baktım, bana bir mail atmış ve bil bakalım neyle ilgili?…Osman’ın (Jackie Chan) Avusturalya’daki ailesiyle ilgili. Oradaki akrabalarından bir kısmı arkadaşımın komşusuymuş. Kendisi Jackie Chan’in kardeşi olduğunu söyler dururmuş öteden beri, “asla inanmadıydım” diyor. Arkadaşım, Port Macquarie adında, okyanus kıyısında büyükçe bir kentte yaşıyor. Eşiyle birlikte kendi restoranlarını işletiyorlar.Osman’ın annesi 1960 yılında bir kan hastalığından ölmüş. Hastalığının detayı bilinmiyor. Babası ise yeniden evlenmiş ve bu yeni evliliğinden iki çocuğu daha olmuş. Baba (Remzi),1969 yılında geçirdiği bir iş kazasında yatalak kalmış ve devletin özel bir bakım evinde 1965 yılında ölmüş. İkinci eşi ortalıktan kaybolmuş, ne olduğu bilinmiyor. Çocukları çok küçük yaştan itibaren teyzeleri büyütmüş. O çocuklardan biri bugün, arkadaşımın komşusu. Ron. (Adını yazdım ama soyadını buraya yazmayayım. Çünkü Ron’un soyadı, babası Remzi’nin soyadı ve çok rastlanır bir şey de değil. Türkiye’deki akrabalarını zor durumda bırakmak istemem, çünkü sarkac yazısında onların isimlerini gizlemiş ) . Ron, oraya Forster’dan gelmiş. Daha önce Sydney’de yaşıyormuş, jimnastik salonu işletiyor ve figüranlık yapıyormuş. Şimdi arkadaşımın restoranının yanında spor malzemeleri satan bir dükkanı varmış (komşulukları oradan). Ron’un kimliğinde babasının adı Remzi olarak görülüyormuş. Osman’ın varlığından teyzeleri sayesinde haberdar olmuşlar. Teyzeleri, kardeşi Remzi ile evlendiğinde, Türklerin bulunduğu çevreye girmiş. Osman’ın oğlunun Hong Kong’da olduğu bilinir ve konuşulurmuş. Türkiye’deki akrabaları ile de haberleşilir ve onlar vasıtasıyla Osman’ın durumu takip edilirmiş. Yani Babası Osman’ı manevi olarak her zaman takip etmiş ve unutmamış. Ron, Türkiye’deki akrabaları ile hiç görüşmemiş. Kardeşi Elizabeth’in bir kere Türkiye’ye giderek akrabaları ile görüştüğünü söylemiş. Osman’ı da hiç görmemişler ve karşılaşmamışlar. Elizabeth de evli, Sydney’de yaşıyormuş.Yani, Osman’ın Avustralya’da iki üvey kardeşi ve iki yeğeni var. Kendisi mutlaka bundan haberdardır. Çünkü senin söylediğine göre Türkiye’deki akrabaları ile görüşüyormuş.Ya, işte böyle. Daha neler görüp öğreneceğiz bakalım yaşadıkça…
şu tanrı’nın işine dememek elde değil… tek eklemem gereken elizabeth’in asıl isminin zeynep olduğudur. misafirlerini, özellikle balıkesirli türk misafirlerini ağırlamaktan mutluluk duyan zeynep hanımın sydney’deki adresine şuradan ulaşabilirsiniz, giderken hacı muhiddin ali bekir lokumu götürürseniz daha bir başka ağırlanırsınız haberiniz olsun. jackie chan’in gerçek hayatıyla ilgili daha detaylı bilgilere de buradan ulaşabilirsiniz.