Hani bazen öyle yorgun hissedersiniz ya kendinizi, işte öyle bir hal var üzerimde.Yanmış bir geceden arda kalan külleri savurmak gibi ortalığa. Gündelik sıkıntıları; geçim sıkıntısını, terörü, ab’yi, şarkıları vs.leri kaldırdım şimdilik bir köşeye.”bireyim” gazlamalarını da köpük yaptım üfleyebildiğim kadar üflüyorum.Geriye bir ben kaldı.Bana yetmeyen, yetmeyecek kadar bir ben.ucuzdur insanın hayatı; ekmek kadar, su kadar.ucuzdur hayallerim ucuz olduğum kadar.Sanırım bunlar, önüne set çekilmiş bir takım düşüncelerin aralarından akla galabe çalan abuk sabuk kelimeleri.Neden herkes yabancı görünüyor gözüme bilmiyorum.İstemesemde kendimi önemsiyorum galiba.Yoksa benimde pek farkım olmaması lazım onlardan.En azından dünyanın başka bir yerinde belki hemen dibimde böyle düşünen düzinelerce insan olsa gerek.Bana mı öyle geliyor yoksa hakikaten öyle mi bilmiyorum.”Bir tuhaflık olmuşDünyanın hali”varsın bu da binlercesi gibi okyanusa atılan bir şişe olsun.düzine, okyanus vs. bu gavurca laflar nerden takıldı dilime.biri italyan öteki yunan..
yorumlar
Benî candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mıFelekler yandı âhımdan murâdım şem’i yanmaz mıDeğildim ben sanâ mâil sen etdin aklımı zâilBana ta’n eyleyen gaafil senî görgeç utanmaz mı(Fuzûlî)
” yapayalniz bir kusyapayalniz bir kusayriliga aglarsaayriliga aglarsaayrilik onemseniryapayalniz o kusyapayalniz o kusbiliyorsa ki yarinsevgilisi geleceksevgilisi gelecekbak sarkisi dinlenirbak sarkisi dinlenir “
“Her annesi ölenle denize açılmayınKüser birgün bakarsın saksağan saksağanaBırak çoğul erisin tığ teber yürek yağınTere kaç kere batmış kapkara anakara…Oturmadı yerine lâf kocaman gedik darLatinci danışmanlar bi söylerse ikidirKöydekilerin aklı farza erene kadarTilki kümese girer gerisini sen getir.”(ismet özel)
KOCAKARI İLE ÖMERÜstad-ı necibim Ali Ekrem Bey’eYok ya Abbas’ı bilmeyen, kimdi?..O sahabiyi dinleyin, şimdi:”Bir karanlık geceydi pek de ayaz..İbni Hattâb’ı görmek üzre biraz,Çıktım evden ki yollar ıpıssız.Yolcu bir benmişim meğer yalnız!Aradan geçmemişti çok da zaman,Az ilerden yavaşça oldu iyan,Zulmetin sînesinde ukde gibi,Ansızın bir müheykel a’râbî!Bembeyaz bir ridâ içinde garîb,Geliyor muttasıl mehîb mehîb.Ben sokuldum, o geldi, yaklaştık;Durmadan karşıdan selâmlaştık.Düşünürken selâm alan sesini,O heyûlâ uzandı tuttu beni:Bir de baktım, Ömer değil mi imiş?- Yâ Ömer! Böyle geç zaman, bu ne iş?- Şu mahallâtı devre çıkmıştım…Gel beraber, benimle, üç beş adım.***Ne sadâ var, ne bir yürür bîdâr;Uhrevî bir sükûn içinde civâr.Ömer olmuş gezer, sıyânet-i Hak…Şu yatan beldenin huzûruna bak!O semâlar kadar yücelmiş alın,Çakarak sînesinden âfâkın,Bir zaman sönmeyen nigâhıyle,Necm-i sâhirde sanki bir hâle!Duruyor her evin önünde Ömer,Dinliyor bî-haber içerdekilerGeçmedik en harâb bir yapıyı,Yokladık sağlı sollu her kapıyı.Geldik artık Medîne hâricine;Bir çadır gördü, durdu kaldı yine.***Ocak başında oturmuş bir ihtiyarca kadın.”Açız! Açız!” diye feryâd eden çocuklarının,Karıştırıp duruyorken pişen nevâlesini;Çıkardı yuttuğu yaşlarda çırpınan sesini:-Durunda yavrularım, işte şimdicek pişecek…Fakat ne hâl ise bir türlü pişmiyordu yemek!Çocukların yeniden başlamıştı nâleleri…Selamı verdi Ömer, daldı âkıbet içeri.Selamı aldı kadın pek beşuş bir yüzle.-Bu yavrular niçin, ey teyze, ağlıyor, söyle?-Bu gün ikinci gün, aç kaldılar…-O halde, nedenBiraz yemek komuyorsun?-Yemek mi? Çömleği sen,Tirit mi zannediyorsun? İçinde sâde su varÇakıl taşıyla beraber bütün zaman kaynar!Ne çare! Belki susarlar, dedim. Ayıplamayın.-Peki senin kocan, oğlun, ya kardeşin, ya dayın…Tek erkeğin de mi yok?-Hepsi öldü… Kimsem yok.-Senin midir bu küçükler?-Torunlarım.-Ne de çok!Adam emîre gidip söylemez mi hâlini?Ah!Emîre öyle mi? Kahretsin an-karîb Allah!Yakında râyet-i ikbâli ser-nigûn olsun…Ömer, belâsını dünyâda isterim bulsun!-Ne yaptı, teyze, Ömer, böyle inkisâr edecek?-Ya ben yetim avuturken emîr uyur mu gerek?Raiyyetiz, ona bizler vedîatu’llâhız;Gelip de bir aramak yok mu?-Haklısın, yalnız,Zavallının işi pek çok zaman bulup gelemez;Gidip de söylememişsen ne haldesin bilemez.-Niçin hilâfeti vaktiyle eylemişti kabûl?Sonunda böyle çürük özrü kim sayar makbûl?Zavallının işi çokmuş!… Nedir, muhârebe mi?İşitme sen de civârında inleyen elemi,Medâne halkını üryan bırak, Mısır’da dolaş…Gaza! Gaza! diye git, soy cihânı, gel paylaş!Çocukların bu sefer yükselince feryâdı,Kadın, tehevvürü artık cünûna vardırdı;- Şu nevhalar ki çıkar tâ bulutların içine,Ömer! Savâik-i tel’in olur, iner tepene!Yetîmin âhını yağmur duâsı zannetme:O sayha ra’d-ı kazâdır ki gönderir ademe!”Açız! Açız! Bize bir lokma olsun ekmek ver… “”Susundu yavrularım, işte oldu, şimdi pişer!”Gidip de söyliyeyim hâ?.. Dilencilik yapamam!Ömer de kim? Benim ondan kerîm adamdı babam,Ölür de yüz suyu dökmem sizin Halîfenize!..Ömer vuruldu bu son sözle…- Haklısın, teyze!Avut çocukları, ben şimdicek gider gelirim.***Halîfe önde, bitik suçlu, münfa’il, nâdim;Ben arkasında, perîşan, çadırdan ayrıldık.Sabâha karşı biraz başlamıştı aydınlık.Köyün köpekleri ejder misâli saldırıyor,Bırakmıyor bizi yoldan, fakat kim aldırıyor!Medîne’nin dalarak münhanî sokaklarına;Dönüp dönüp hele geldik zahîre anbarına.Halîfe girdi açıp, ben de girdim emriyle.Arandı her yeri, bir mum yakıp ale’l-acele.- Şu tek Çuval unu gördün ya! Haydi yükle bana;Bu testi yağ doludur, elverir o yük de sana.Çuval Halîfe’de, yağ bende, çıktık anbardan;Kilitleyip geri döndük deminki yollardan.Mesâfe, baktım, uzun; yük yaman; Ömer yaralı;Dedim ki:- Ben götüreydim… Verir misin çuvalı?- Hayır, yorulsa değil, ölse yardım etme sakın:Vebâli kendine âiddir İbni Hattâb’ın.Kadın ne söyledi, Abbas, işitmedin mi demin?Yarın huzûr-i İlâhide, kimseler, Ömer’inŞerîk-i haybeti olmaz, bugünlük olsa bile;Evet, hilâfeti yüklenmiyeydi vaktiyle.Kenâr-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu,Gelir de adl-i İlâhî sorar Ömer’den onu!Bir ihtiyar kan bî-kes kalır, Ömer mes’ûl!Yetîmin, girye-i hüsrân alır, Ömer mes’ûl!Bir âşiyân-ı sefâlet bakılmayıp göçse:Ömer kalır yine altında, hiç değil kimse!Zemîne gadr ile bir damla kan dökünce biri:O damla bir koca girdâb olur boğar Ömer’i!Ömer duyulmada her kalbin inkisârından;Ömer koğulmada her mâtemin civârından!Ömer halife iken başka kim çıkar mes’ûl?Ömer ne yapsın, İlâhî, beşer zalûm ü cehûl!Ömer’den isteniyor beklenen Muhammed’den…Ömer! Ömer! Nasıl aldın bu bârı sırtına sen?- Sen almasan acaba kim gelip de senden iyi,İdâre eyliyecek düştüğün bu ma’rekeyi?Evet, adâleti “mutlak” hayâl edersen eğer,Ömer değil ya ne olsan bırak ki hepsi heder!Beşer, adâleti “mutlak” tahayyül eylerse,Görür ümîdini mahkûm her zaman ye’se.Sen ey Ömer, ne meleksin, ne bir emîr-i zalûm…Fakat elinde ne var? Fıtraten beşer mazlûm!Görür bürûc-i semânın bütün sitâreleri,Zalâm içinde, yük altında inleyen Ömer’i!Huzûr-i Hakk’a çıkarken bu unlu cebhenle,Değil zemîni, getir şâhid âsümânı bile!- Uzak mı yol? Daha çok var mı?- Ancak üç beş adım.Mecâli kalmamış artık zavallının… Baktım:Olanca azmini cebr eyleyip, nefes nefese;Yavaş yavaş yürüyor. Geldi bin belâ ne ise!Sokuldu haymeye, indirdi arkasından unu:- Bırak da testiyi yerleştirin kenâra şunu.Hemen çakılları çömlekten indirip attı,Uzandı testiye, yağ koydıı, sonra un kattı.Oturmak istedi, lâkin belâya bak ki: OcakHemen sönüp gidecek…- Teyze, yok mu hiç yakacak?Kadın getirdi beş on parça yaş diken Ömer’e;Ömer de yakmak için büsbütün serildi yere.Ocak tüter, Ömer üfler zefir-i hârıyle;Zemîni lihye-i beyzâ yı târumârıyle,Sücûd tavr-ı huşû’unda, muttasıl süpürür;İçinde rûhu yanar, cebhesinde ter köpürür!Döner muhît-i nigâhında tûde tûde duman;Bulut geçer gibi necmin hıyat-ı nurundan!Ocak tutuştu, yemek pişti;- Var mı teyze kabın?Getir de indirelim…- Var büyükçe bir kap, alın.Yemek sıcaktı, fakat kim durup da bekliyecek!Ömer çocuklara bir bir yedirdi üfliyereklKesildi haymede mâtem, uyandı rûh-i süıûr;Çocuklar oynaşıyorlar, kadın ferîh ü fahûr.Ömer bu âlemi gördükçe gaşy içindeydi…Dedim:- Sabâh oluyor kalkalım…- Evet, haydi!Yarın Emâret’e gel teyze, öğleyin beni bul;Emîr’e söyleriz elbette hayr olur me’mul.***Yüzü gülmüştü teyzenin, baktık,Biz de çıktık vedâ edip artıkHiç görünmeksizin gelip geçene,Doğru indik Halife’nin evine.”Şimdi nerdeysegün doğar, kalıver.”Diye, koyvermiyordu, çünki, Ömer.Etti az sonra subh-i velveledarUyuyan şehri kamilen bidarÖğle geçmişti, çıktı geldi kadın.-Galiba, teyze, uykusuz kaldın!İşte bağlanmak üzredir nafakan,Alacaksın her ay gelip buradan.Şimdi affeyledin değil mi beni?-Böyle göster fakat adaletini.Mehmet Akif ERSOY
kendin pişir kendin ye.sen buna layık değilsin.hiçbir şey düşünmese bile insan,yazının hürmetine yazar be…
Evet kendin pişir kendin ye oluyor benimkisi.Aslında bu sayfayı sırf bunun için düşünüyordum ama siz yazmışsınız.Hoş gelmişsiniz.Hürmet; müsafire layıktır.Kafam karışık bu aralar.Düşünüyorumda hangisi daha büyük? Halit Ayarcı mı, Selim Işık mı? yoksa Hayri İrdal mı, Turgut Özben mi?Sanırım bu soruya baby700 cevap verebilir.
kısa pantolon, paslı çakı, dizde kabuk bağlamış yarakısa çakı, paslı pantolon ,gözde yarası kalmış kabuk
(tutulanmamış bir sözün vesikasıdır)ölse kimin umurundakimsesi yok garipaynı benim durumumdakimsesi yok garipyüzünde yaş izleri varhayal dolu yüzleri varne karanlık gözleri varkimsesi yok garipdünyası yok ahreti yokhiçbir yerde kısmeti yokyüreğinde dertleri çokkimsesi yok garip gariphem diyarbakır’da kiralık bisiklete binmek kolayfilistin’de elleri kalem yerine taş tutan bir çocuk olmakdaha da kolaykar yağarken sokaklara mahkum olmak zorkar!garip!çocuk…
Bende sığar iki cahanBen bu cahane sığmazımGövher-i lamekan benimKövn-ü mekane sığmazımAzeri yazar İmadeddin Nesimi
kaside-i bür’e
Hüve’l-habibüllezî türca şefaatühü, Li külli hevlin mine’l-ehveli mügtehamiMevlâye salli ve sellim dâimen ebedâ, Alâ Habibike hayri’l-halki küllihimi.”O öyle sevgili bir peygamberdir ki, (kıyamet günü) dehşetli korkulardan herhangi biri hücum ettiği zaman onun şefaati umulur.Mevlâm! Dâima ve ebediyen salât ve selâm eyle; bütün varlıkların en hayrırlısı olan habibine.”İmam Bûsîrî’nin “kaside-i bür’e”sinden.Hastalara şifa içinde okunur bu kaside.
Telhis kitabına geçen, istiare-i musarrahayı mürekkebeyi izah eden bir şiir var.heveye meğerrakbil yemaanine müsidü diye okunuyor.Şair hapistanenin penceresinden bakarken sevgili yemene doğru giden bir kaç kişiyle uzaklaşıyor.Şair burada “benim mahbubem yemen binicileriyle beraber gider oldu” demiş.fakat biz şairin halinden anlıyoruz ki şair bu kelamı “inni mutehazinün” manasına kullanmış.muhakkak ki ben hüzünlendim, mahzunum diyor şair.Öyle ya kendisi parmaklıkların arkasında ve mahbusesi yemen binicileriyle beraber gidiyor.Şair hüzünlenmesinde kim hüzünlensin. şairin haberi yok belki ama başka bir şair de “ma küllü maa yetmennel meru” demiş.yani insan her istediğine sahip olmaz, her istediğini elde edemez(mecmugul efrad).Tabi ben bunu şaire söyleyemez, onunla beraber hüzünlenirdim..
kış
Yine kış,Yine şems-i mesâda, ah o bakış,Yine yollarda serseri dolaşanAşiyansız tuyûr-ı pür-nâliş…Tehi kalan ovalarSükût eder sanılır mevsimin gumûmuylaHarab olan sarı yollarda kalmamış ne gelen,Ne giden,Şimdi yalnız kavâfil-i evrâkMütemâdi sürüklenir bir uzakUfk-ı pür-ıztırâb u nevmide.Yine kış, yine kış,Bütün emelleri bir ağlayan duman sarmış…(ahmet haşim)
gönülleri binlerce yumruk düzeltirneredeyse binlerce rüyanın dibindebirkaç öpücük zihinlere sürülürben şuursuz sanrıları düşünürkenbütün sokakları gözlüyor yerlerdeki sorunlartoprakta sayısız su yaşarkaçışır yüreklerbeynimde yüzlerce tümce tüm pençeleri kirletirkenbir bordo zihni parçaladığım içinşahlanır kanlaryüzlerce rezil canavar dökülür göllerebirkaç anlam topraklara düşerben geri kafalı cümleleri düşünürkenbinlerce ihtimal sokağa saplanırtakriben binlerce ummanın dibindetüm dağları açıyor yollardaki izlerDijital müteşair
‘kar gib örttün üstünüiçindeki tüm çiçeklerbirer birer titredileruykusuzluğundan belliydikafandaki birikintilerteker teker döküldülersen kendine hep önlemler aldınben kendime yasaklar koydumönümüzde barajlar varbu su iç durmaz!’
Doğuda bir baba vardıBatı gelmeden önceOnun oğulları batıya vardıBirinci oğul batı kapılarındaBüyük törenlerle karşılandıSonra onuruna büyük şölen verdilerSöylevler söylediler babanın onurunaGece olup kuştüyü yastıklar arasındaOğul masmavi şafağın rüyasındaBir karaltı yavaşça tüy gibi daldı içeriÖldürdüler onu ve gömdüler kimsenin bilmediği bir yereBaba bunu havanın ansızın kabaran gözyaşından anladıÖcünü alsın diye kardeşini yolladıİkinci oğul Batı ülkesindeGezerken bir ırmak kıyısındaBir kıza rastladı dağların tazeliğindeBal arılarının taşıdığı tozlardanAyna hamurundan ay yankısındanSamanyolu aydınlığından inci korkusundanGül tütününden doğmuş sankiAnne doğurmamış da gök doğurmuş onuSaçlarını güneş destelemişYıllarca peşinden koştu onunKavuşamadı ama onaBatı bir uçurum gibi girdi aralarınaSonra bir kış günü soğuk bir rüzgârAlıp götürdü onuVe ikinci oğuluSivri uçurumların ucundaBuldular onulmaz çılgınlıkların avucundaBaba yağmurlardan anladı bunuYağmur suları acı ve buruktuİşin künhüne varsın diyeYolladı üçüncü oğlunuÜçüncü oğul BatıdaÇok aç kaldı ezildi yıkıldıAma bir iş buldu bir gün bir mağazadaAçlığı gidince kardeşlerini arayacaktıFakat batinin büyüsü ağır bastıİş çoktu kardeşlerini aramaya vakit bulamadıSonra büsbütün unuttu onlarıŞef oldu buyruğunda birçok kişiKravat bağlamasını öğrendi geceleriGün geldi mağazası oldu onu parmakla gösterdilerPatron oldu ama hala uşaktıRuhunda uşaklık yuva yapmıştı çünküBir gün bir hemşehrisi onu tanıdı bir gazinodaOndan hesap sordu o daSırf utançtan babasınaBir çek gönderdi onunlaBaba bu kağıdın neye yarayacağını bilemediYırttı ve oynasınlar diye köpek yavrularına attıBu yüklü çekiİyice yaşlanmıştı amaVazgeçmedi koyduğundan kafasınaDördüncü oğlunu gönderdi BatıyaDördüncü oğul okudu bilgin olduKendi oymak ve ülkesiniKendi görenek ve ülküsünüGünü geçmiş bir uygarlığa yorduKendisi bulmuştu gerçek uygarlığıBatı bilginleri bunu kutladıO da silindi gitti binlercesi gibiBaba bunu da öğrendi sihirli tabiat diliyleKara bir süt akmıştı bir gün evin kutlu koyunundanBeşinci oğul bir şairdiBabanın git demesine gerek kalmadanGeldi ve batının ruhunu sezdiBüyük şiirler tasarladı trajik ve ağırBatının uçarılığına ve doğunun kaderine dairTopladı tomarlarını geri dönmek istediÇöllerde tekrar ede ede şiirleriniKum gibi eridi gitti yollardaSıra altıncı oğuldaO da daha batı kapılarında görünür görünmezAlıştırdılar tatlı zehirli sularaİçkiler içtiKaldırım taşlarını saymaya kalktıEv sokak ayırmadıGeceyi gündüzle karıştırdıKendisi de bir gün karıştı karanlıklaraBaba ölmüştü acısından bu araYedinci oğul büyümüştü baka baka ağaçlaraBaharın yazın güzün kışın sırrına ermişti ağaçlardaBir alınyazısı gibiydi kuruyan yapraklar ondaBir de o talihini denemek istediBir şafak vakti Batıya erdiEn büyük Batı kentinin en büyük meydanındaDurdu ve tanrıya yakardı önceKendisini değiştiremesinler diyeSonra ansızın ona bir ilham geldiVe başladı oymaya olduğu yeriBaşına toplandı ve baktılar BatılılarO aldırmadı bakışlaraKazdı durmadan kazdıSonra yarı beline kadar girdi çukuraKalabalık büyümüş çok büyümüştüO zaman dönüp konuştu :Batılılar !BilmedenAltı oğlunu yuttuğunuzBir babanın yedinci oğluyum benGömülmek istiyorum buraya hiç değişmedenBabam öldü acılarından kardeşleriminRuhunu üzmek istemem babamınGömün beni değiştirmedenDoğulu olarak ölmek istiyorum benSizin bir tek ama büyük bir gücünüz var :Karşınızdakini değiştirmekBeni öldürseniz de çıkmam buradanKemiklerim değişecek toz ve toprak olacak belkiFakat değişmeyecek ruhumOnu kandırmak için boşuna dil döktülerAçlıktan dolayı çıkar diye günlerce bekledilerO gün gün eridi ama çıkmadı dayandıBu acıdan yer yarıldı gök yarıldıO nurdan bir sütuna döndü göğe uzandıBatı bu sütunu ortadan kaldırmaktan aciz kaldıHâlâ onu ziyaret ederler şifa bulurlarEn onulmaz yarası olanlarTa kalplerinden vurulmuş olanlarYüreğinde insanlıktan bir iz taşıyanlarSezai KARAKOÇ
zülf-ü kâküllerin amber misalibuy-u erguvan dan güzelsin güzelkızarmış gonca gül gibi yüzlerinşah-ı gülistan dan güzelsin güzelyüzünde yeşil ben aşikar olmuşçekilmiş kaşların zülfikâr olmuşgözlerin aleme hükümdar olmuşmihr-i süleyman dan güzelsin güzelkurulmuş göğsünde bahçe-i vahdethatmolmuş kadrinle tûbayı hikmetcemalin seyreden istemez cennetsen huri gılman dan güzelsin güzelgözlerin velfecri benzer imrân ‘eseni seven âşık olur divaneyanakların şûle, vermiş cihanayüz mahı taban dan güzelsin güzelçiğ düşmüş çayıra benzer yüzlerinâşıkın öldürür şirin sözlerinmısrın hazinesi değer gözlerinzühre-i rahşan dan güzelsin güzelsıdkı der suretim hattın secdegâhcümle güzellere oldum pişegâhgüzeller tacısın yüzün padişahyusuf-u kenan’dan güzelsin güzelsıdkı baba
The Charge of the Light BrigadeAlfred, Lord Tennyson1.Half a league, half a league,Half a league onward,All in the valley of DeathRode the six hundred.”Forward, the Light Brigade!”Charge for the guns!” he said:Into the valley of DeathRode the six hundred.2.”Forward, the Light Brigade!”Was there a man dismay’d?Not tho’ the soldier knewSomeone had blunder’d:Their’s not to make reply,Their’s not to reason why,Their’s but to do and die:Into the valley of DeathRode the six hundred.Koşturdu altıyüz.3.Cannon to right of them,Cannon to left of them,Cannon in front of themVolley’d and thunder’d;Storm’d at with shot and shell,Boldly they rode and well,Into the jaws of Death,Into the mouth of HellRode the six hundred.4.Flash’d all their sabres bare,Flash’d as they turn’d in air,Sabring the gunners there,Charging an army, whileAll the world wonder’d:Plunged in the battery-smokeRight thro’ the line they broke;Cossack and RussianReel’d from the sabre strokeShatter’d and sunder’d.Then they rode back, but notNot the six hundred.5.Cannon to right of them,Cannon to left of them,Cannon behind themVolley’d and thunder’d;Storm’d at with shot and shell,While horse and hero fell,They that had fought so wellCame thro’ the jaws of DeathBack from the mouth of Hell,All that was left of them,Left of six hundred.6.When can their glory fade?O the wild charge they made!All the world wondered.Honor the charge they made,Honor the Light Brigade,Noble six hundred.———————————–HAFİF SÜVARİ TUGAYININ SALDIRISIAlfred Lord Tennyson1.Yarım fersah ilerde, yarım fersah ilerde,Yarım fersah ilerde,Hepsi Ölüm vadisindeAt koşturdu altıyüz.“Hafif Tugay İleri!”Dendi: “Toplara Saldırın!”Ölüm vadisineKoşturdu altıyüz.2.“İleri, Hafif Tugay!”Korkan bir tek kişi mi var?Yok, bilse bile AskerHatasını birinin:Onlara düşmez cevap vermek,Onlara düşmez sormak neden,Onlara düşer bir tek şey yapmak ve ölmek:Ölüm vadisineKoşturdu altıyüz.3.Sağında top,Solunda topÖnünde topGürledi yaylım ateş;Fırtına gibi yağdı gülle ve mermi,Koşturdu atını güzel ve yürekli,İçine ölüm çenesininAğzına cehenneminKoşturdu altıyüz.4.Parladı süvari kılıcı çıplak,Parladı dönerken havada,Kılıçtan geçirirken topçuları orada,Saldırırken koskoca bir orduya, o sıradaBütün dünya merakla bakıyordu:Daldılar batarya-dumanlarının içersineKırdılar doğruca hattın dibine;Kazak ve RusPüskürdüler kılıç saldırısından geriyeDarmadağın olup ayrıldılar ikiyeSonra atlarını sürdüler geriye, fakatAltıyüz değil.5.Sağında topSolunda topArdında topGürledi yaylım ateşFırtına gibi yağdı gülle ve mermi,Yere düşerken at ve kahramanO kadar güzel dövüşenÇenesinden geçip ölümünGeri geldi cehennemin ağzındanHepsi onlardan geri kalanGerisi altıyüz’ün.6.Bütün dünya merak ettiOnların şanı ne zaman sönebilir?Ne kadar çılgınca saldırdılar!Şeref ver yapıkları saldırıya,Şeref ver hafif Tugaya,Soylu altıyüz.Çeviren: Vehbi Taşarhamiş:Küçük bir İngiliz süvari tugayının 25 Ekim 1854 tarihinde Kırım savaşı sırasında yanlışlıkla verilen bir emir üzerine Rus ordusunun toplarına karşı yaptığı bu saldırıyı, Tennyson “Hafif Süvari Tugayının Saldırısı” şiiriyle sonsuza kavuşmuştur.
Ne anlatamaya calisiyorsun arkadasim?
Bir şey anlatmaya çalışmıyorum,bu sayfada kendi halimde bişiler yazıyorum,o kadar.Sevdiğim şiirleri, vesair şeyleri yazıyorum.Eğer rahatsız olduysanız; pas geçebilirsiniz bu sayfayı.
İyi ki yazıyorsun Suphi.Yoksa ben Sezai Karakoc’un dogu ve batı ile ilgili yazdığı şiiri nasıl öğrenecektim.Müthiş bir şiir.Hiç duymamıştım.Çok teşekkür ederim…
Yusuf’u kaybettim Kenan ilindeYusuf bulunur Kenan bulunmaz…Bu akl-ı fikr ile Leyla bulunmazBu ne yaredir ki çare bulunmaz…Aşkın pazarında canlar satılırSatarım canımı alan bulunmaz…Yunus öldü deyu sela verirlerÖlen beden imiş aşıklar ölmez…
aşkımyanmak(vecd ile)istekler hep çocuksupaylaşım,yaratım adınasınırlar bilgi,baskılar gerçekyazı eski mevzu,amaçlar ortakne kadarını alabilir insanne kadar çırpınabilirzamana meydan okumalıbir şiirdün yazdığını okurken bir başkası gibiölümü görmek belkide…
Yiğidi gül ağlatır gam öldürürNice namert ava çıksa, tuzak kursa, kurşun atsa;Yiğidi çökertmez kahır.Bir dem yar hüzünle baksaBir gönül gözüyle baksaYiğidi gül ağlatır, gam öldürür.Düşman yılan olup soksa,Dokuz kavim taşa tutsa;Yiğidi çökertmez kahır.Bir dem yar hüzünle baksa,Bir gönül gözüyle baksaYiğidi gül ağlatır, gam öldürürÖmer Lütfi MeteHamiş: Hallacı mansuru taşlarlarken hiç sesini çıkarmayan Hallac, şiblinin gülü kendisine isabet edince feryad-u figan etmeye başlar.Gönlü acıtan; düşmanın, taşı,sopası değildir.Dost gül bile atsa yakar yüreği..
ve rüzgar bizi taşıyacakYoldan korkmuyorumTadına varmak, görmek gerekecekGöğüs boşluğunda zikzaklarVe herşey iyi olacak…oradaRüzgar bizi taşıyacakBüyük Ayı’ya mesajınVe yarışın yörüngesiKadifeden, yumuşak kısa bir anHiçbir şeye yaramasa da…gitRüzgar onu götürecekHerşey yokolacak amaRüzgar bizi taşıyacakOkşayış ve mermilerve bu felaket bizi çekip duranBaşka günlerin sarayıDünün ve yarınınRüzgar onları taşıyacakOmuzdan geçmiş genetikAtmosferdeki kromozomlardanGalaksilere giden taksilerdenVe benim uçan halım der kiRüzgar onu götürecekHerşey yokolacak amaRüzgar bizi taşıyacakÖlü yıllarımızın bu kokusuBirgün kapını çalabilirKaderlerin sonsuzluğundaBiri ortaya konur, peki karşılığında ne alıkonur?Rüzgar onu götürecekDeniz yükseldiğindeve herkes kendi hesabını yaptığındaGölgemin derinliklerineSenin tozlarını götüreceğimRüzgar onları taşıyacakSen yokolacaksın amaRüzgar bizi taşıyacak
Gözümü kapayıp winamp listemden bir şarkı seçeyim dedim.İşte seçtiğim şarkı;anladım sonu yok yalnızlığınhergün çoğalacakher zaman böyle miydi bilmiyorumsanki dokunulmazdı çocukken ağlamakalışır her insan, alışır zamanla kırılıp incinmeyeçünkü olağan yıkılıp yıkılıp yeniden ayağa kalkmakyalnızlığım yollarıma pusu kurmuş beklemekteacılar gözlerini dikmiş üstüme nöbettebekliyorum bekliyorum bekliyorumhadi gelin üstüme korkmuyorumyalnızlığım yollarıma pusu kurmuş beklemekteacılar gözlerini dikmiş üstüme nöbettebekliyorum bekliyorum bekliyorumhadi gelin üstüme korkmuyorumbulutlar yüklü ha yağdı ha yağacak üstümüze hasretyokluğunla ben başbaşayız nihayetbulutlar yüklü ha yağdı ha yağacak üstümüze hasretyokluğunla ben başbaşayız nihayetSezen Aksu
“Her annesi ölenle denize açılmayınKüser birgün bakarsın saksağan saksağana”Ne masum bir yürek, ne tertemiz duygularNe gözyaşların para eder, ne de dua’n.Ben şiir yazabilseydim,Ve şiirin bir kıymeti olsaydı eğer,Ağlamazdı çocuklar.
Ay!karanlık,gece.Vurulmuşum,Faili meçhul,bir cinayetinortasında,kalmışımkimsesiz.*Kurşunyaramda,tuzlu,gözyaşı kadarveod oluryakar beni,bu duvar.***Uzaklardaağlıyorbir kız çocuğu;altın saçlarıvegözleri asi.*Gördüm,kimseler görmezdenevvel,içindekiayan olan;vealeminterekküb ettiğicevheri.(17 Ocak 2007)
Muazzez Hanım’a ve Güller Açan Gül Ağacı’na,Monna RosaMonna Rosa, siyah güller, ak güller.Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak.Kanadı kırık kuş merhamet ister;Ah senin yüzünden kana batacak.Monna Rosa, siyah güller, ak güller!Ulur aya karşı kirli çakallar,Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa.Monna Rosa bugün bende bir hal var.Yağmur iğri iğri düşer toprağa,Ulur aya karşı kirli çakallar.Açma pencereni perdeleri çek,Monna Rosa seni görmemeliyim.Bir bakışın ölmem için yetecek.Anla Monna Rosa ben bir deliyim.Açma pencereni perdeleri çek.Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi,Bende çıkar güneş aydınlığına.Bir nişan yüzüğü bir kapı sesi.Seni hatırlatır her zaman bana.Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi.Zambaklar en ıssız yerlerde açarVe vardır her vahşi çiçekte gurur.Bir mumun ardında bekleyen rüzgar,Işıksız ruhumu sallar da durur.Zambaklar en ıssız yerlerde açar.Ellerin, ellerin ve parmaklarınBir nar çiçeğini eziyor gibi..Ellerinden belli olur bir kadın,Denizin dibinde geziyor gibi.Ellerin, ellerin ve parmakların.Zaman ne de çabuk geçiyor Monna.Saat on ikidir söndü lambalarUyu da turnalar girsin rüyana,Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar.Zaman ne de çabuk geçiyor Monna.Akşamları gelir incir kuşları,Konarlar bahçemin incirlerine.Kiminin rengi ak kiminin sarı.Ah beni vursalar bir kuş yerine.Akşamları gelir incir kuşları.Ki ben Monna Rosa bulurum seniİncir kuşlarının bakışlarında.Hayatla doldurur bu boş yelkeni.O masum bakışların su kenarında.Ki ben Monna Rosa bulurum seni.Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.Henüz dinlemedin benden türküler.Benim aşkım uymaz öyle her saza.En güzel şarkıyı bir kurşun söyler.Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.Artık inan bana muhacir kızı,Dinle ve kabul et itirafımı.Bir soğuk, bir mavi, bir garip sızıAlev alev sardı her tarafımı.Artık inan bana muhacir kızı.Yağmurdan sonra büyürmüş başak,Meyvalar sabırla olgunlaşırmış.Bir gün gözlerimin ta içine bakAnlarsın ölüler niçin yaşarmış.Yağmurdan sonra büyürmüş başak.Altın bilezikler o kokulu tenCevap versin bu kuş tüyüne.Bir tüy ki can verir gülümsesen,Bir tüy ki kapalı geceye güne.Altın bilezikler o kokulu ten.Monna Rosa, siyah güller, ak güller.Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak.Kanadı kırık kuş merhamet ister;Ah senin yüzünden kana batacak.Monna Rosa, siyah güller, ak güller.Sezai Karakoç
Vardır elbet bilmedikleri.Vardır kapılar ardında yahut satır aralarında görmedikleri veya idrak edemedikleri.Yoksa geçerlermiydi öylece önünden.Kimisi ilginç buldu seni.İlginç bulunmak haddizatında belki o kadar kötü bişey değildi.Kimi de kendinden bildi.Sanki onlardan bir cüzdün.Bir cüz yani bütünden noksan olan, yani mevcudiyeti çokta önemli olmayan.Ve fakat parçalanamayan bir cüz vardı hakikatte.parçalanamayan, yani “cüzüllezi la yetecezzaa”.Onu iptal için deliller getirdi, felsefeciler.Seni var güçleriyle ikna etmeye çalışırlarken sen, vav’dan bir kayık yapmıştın okyanusa.bazen bir mim’e tutunuyordun düşmemek için.Bazende öylece bakıyordun.Kelimeler akmalıydı damarlarından.Muhtevası meçhul tarifler geçiyordu önünden.Efradını cami ayarını mani olmayan tarifler.Uyduruk birinin uyduruk bir mesele hakkında söylediği uyduruk tarifler.İlmi hiç bir kıymeti olmayan fakar zamanı fuzuli bir şekilde işkal eden tarifler.Binbir oda var kalbinde.Her odada farklı kimseler, farklı canavarlar, farklı mefhumlar ve her mefhumun karşısında farklı hükümler.hüküm yani; dırdır..peki ya bu insanların derdi ne?İşte beynini kemiren bir soru daha…
dedim;hanım dur bi şiir yazayımdediki; aman gel falına bakayımdedim;hanım,yapma etme günahtırdediki;sus hele,benim boynumadırdedim; yap bi kahve tadına bakayımdediki; bey geç oldu hemen yatalımdedim; var bi iş bunda dur bakalımdediki; yoh yoh..
23 Nisanneşe doluyor insan…
suphi özür vallahiyazının yorumlarına bakmadan yazı tarihine takılıp güya espri yaptım abicim… ayıp ettiğimi yorumlara baktığımda gördüm… yalnız değilsin. şöyle sakin bir kafayla inceliyeceğim söz yazacağım sana…
Şiir, kadınlara benziyor.Sevince esiri oluyorsun.Şiir, aşk ve kadın..Bazen hiç bir farkları yok.Irzını teslim etmeden önce bir kere daha düşün!
Herkesin kendini şair zannettiği bir zaman dilimindeyiz, ne garip, ne üzücü.”Bütün öyküleri tüketti, bir tek kendi öyküsü kaldı içerde” diyor, Gülten Akın. Kendi öyküsünü anlatmayan hakkı teslim edilmeyen bir şair var. İsmi Soysal Ekinci. Bütün şairlerin hep yalnız olduğunu bilmiyordu. Sonra bu yalnızlığı dayanamayıp, canına kıydı. Oysa intihar şairleri, sanatçıları bir şekilde popülerleştiriyor da. Çünkü biz ölümlerden de rant elde ediyoruz. Velhasıl o öldüğünde de yalnızdı.Şiiri yasaklamak da, herkesin kendini şair zannetmesi kadar üzücü ve acı.
Siz sıcak odalarınızda diyalektik okurken, ben tırnaklarımla kazıyordum beynimi.Yaşamak için binlerce şey öldürdüm yüreğimde.Ve bir baktım ki yaşamak için bir sebep de kalmamış.Hani avucunuzun içi gibi bilirdiniz bunları, hani bu hayatlar sizin taaccubunuza gitmeyen, ve şöyle olur diye yafta vurduğunuz bir zaman aralığı idi.Anlıyorum dediğinizde bile yalancı idiniz.Anlasaydınız, hiç bişey söylemez ve ağlardınız.Oysa hükümler verdiniz.Akibeti mechul hayatlar üzerine, gündelik hükümler.Alemler dürülmüştü onun içinde, bilmediniz.Yolunu aydınlatan yüreğinin ışığıydı bilmediniz..Çocuk dediniz.çocuktu; tecrübesiz.Ve siz tecrübeyi mağrifet bildiniz.O acemi olduğu için hissediyordu,yaşıyordu.Siz tecrübeli olduğunuz için ölüydünüz..o kadar uzak kalmıştınız ki samimi kelimelerden, sahibini şair zannediyordunuz.Oysa o sadece konuşuyordu.Sıradan bir insandı.Sıradan olmayan bizlerdik.sıradan olmak…Kendi şahsiyetini milletin, diğerlerinin şahsiyetinde eritmek.Şahsiyetsizleşmek mi? Hayır.Belki bir parça anlamlı olmak..
Şizofren bir kadını seven hasta çocuk.Çocuğun elleri küçük, kadınsa büyük.Büyük hayaller, dünya ise küçük.Küçücüksün, daha toy, daha fidanfidan; daha yeşermemiş insaninsan; hayvanlaşmayanhayvan; duyularıyla yaşayan.Yaşam; kalpte.kalbimse; kırık…
hoppala beni, cuppala beni! ne bu şimdi?!?ulen, yeniyiz meniyiz (evet, meniydim bi zamanlar) amadönen dolapları da anlamaya yetecek kafamız var.naylon vicdan diye biri ece ayhan’dan derleme bir şiirimsi yazıp göndermiş. moderatör abiler, bizde şiir yok, başka yere, demişler.bu naylon da, yazısının başına cinsellik tozu attırmış ve yazısı hoooppacıık diye yayınlanmış.ondan sonra da kıyamet kopmuş! en son 120 yorum vardı o yazısında!eee, suphi arkadaşın yazısı bal gibi “şiir tadında”.ama yayınlanmış. hızını alamamış. yorumlarına da ŞİİRleri döşemiş de döşemiş. afferin! itirazım yok!ama ne demeye naylon adamı harcadınız diye sormazlar mı adama. en azından ben sorarım. ve miktir olup defolurum.kimseye evvallahım yok çünkü!bu moktan dünyada hz ömer adaleti ne zaman gerçekleşecek??? cevap falan vermeyin.içine edeyim bu ikili oyunların. tamam mı!az buçuk şiir okumuşluğumuz vardır. “cesur körfez”lerdepek çok çelik çomak oynadım. ölümü yaladım yuttum.bilen bilsin. hiç de penisimde değil artık!burası da dünya gibi ayakoyunlarıyla doluymuş.suphi arkadaş belli ki, şiir seven bir beydir.ne oldu, şiir yassah hemşerim, otoritesi???yedirdiler mi afiyetle!!!suphi bey, şiirsel, şairane yazısına bi sürü şiir ekleyerek”yassah hemşerim”ci moderasyonu maymuna çevirmedi mi?çevirmiş.yasahlamak yassahtır hemşerilerim ve de hemşirelerim!sözde yasak oyum oyum oyulmuştur.afferin olm ulen suphi!
vox nihili, anlıyorum ki demokrasilerde çare tükenmiyor,karar uygulayıcıların/müdürlerin önce kararları/konsepti belirlemeleri gerekiyor,amaç insanları küstürmek ve uzaklaştırmak değil, barış içinde bir arada tutmak olmalı,yöneticiler/müdürler bu alemin gardiyanları olmamalı, bu aleme yazı üretenlere servis veren, imkan yaratan, saptanmış kuralları uygulayan kişilikler olmalı,yani müşteri odaklı hizmet ve %100 müşteri memnuniyeti.Once kurallar konacak, yazı da denetlenebilen şiir yazmama kuralı ahkamda denetlenemiyorsa ve şiirler ahkamlarda yayınlanıyorsa böyle işlemeyen kural uygulanmayacak,uygulanırsa yayınlanmayan şiirlerin sahipleri rencide olur,efendim şiir konseptimize uygun değil yayınlamadık?eee ahkamlarda yayınlanıyor dendiğinde buna cevap yok, yani işlemeyen kural var ortada ,yada akıllı ol onaya kısa bir yazı gönder, sonra altına doldur şiirleri ahkam olarak.Bahsettiğiniz Naylon Vicdan bunu anlatmaya çalıştı, olmadı.
aynen and why nen!konulmuş olan “kural” hiçbir şartta delinemeyecek şekildekurallaştırılmalıdır sayın kopanisti.deline deline süzgece dönen şeye kural denmez de :))
bittabi,
göte girmiş şemsiyenin açılamaması gibi
suphi’ye verilmiş söz…hayyam’dan…Akılla bir konuşmam oldu dün gece;Sana soracaklarım var, dedim;Sen ki her bilginin temelisin,Bana yol göstermelisin.Yaşamaktan bezdim, ne yapsam?Birkaç yıl daha katlan, dedi.Nedir; dedim bu yaşamak?Bir düş, dedi; birkaç görüntü.Evi barkı olmak nedir? dedim;Biraz keyfetmek içinYıllar yılı dert çekmek, dedi.Bu zorbalar ne biçim adamlar? dedim;Kurt, köpek, çakal, makal, dedi.Ne dersin bu adamlara, dedim;Yüreksizler, kafasızlar, soysuzlar, dedi.Benim bu deli gönlüm, dedim;Ne zaman akıllanacak?Biraz daha kulağı burkulunca, dedi.Hayyam’ ın bu sözlerine ne dersin, dedim;Dizmiş alt alta sözleri,Hoşbeş etmiş derim, dedi.
@loriennTeşekkür ederim..Hayyam akıllı adam.Biz ise aklımızı ayağımızın altına almışız.Şiir nasıl yasaklanabilir.Bu anlamsız olduğu kadar, rahatsız edici. “Özgürlükler ve rüyalar sitesi” diye tanımlanan hafif org’da şiirin yasaklanması; sitenin kimliğini kaybetmesi anlamına gelir.Bırakalım şiir, serbest bölümünün içindeki binlerce meseleden sadece biri olarak kalsın.Bizim siteyi şiirlerle donattığımız ve kendi kimliğinden uzaklaştırdığımız gibi bir şey söz konusu değildir.Burada paylaştığım şiirleri bir blog altına toplamamdaki gaye ise budur.Kaldı ki diğer yönü de tartışılabilir. Yani bir şiir yazılabilir, tahlil edilebilir, şairin fikirleri tartışılabilir.Şiir sadece kafiyeden ibaret değildir. Şiir aslında bir zekanın ürünüdür.Bazen de akılsızlığın( misal; benimkiler). Kişilerin gündelik sıkıntılarından ve değer yargılarından daha mühim ve saygıdeğer bir şeydir.Şemsiye ise insanlığın belki en ilkel ama en faydalı ihtiyaçlarından biridir. Kişinin makatında bir işi yoktur.Dur dedi adam!Buradan öteye yol yok!Olmaz dedi yolcu,gideceğimve sizinkorktuğunuz şeyleriMüşahede edeceğim..
bazen hissiz olur insan,durgun,yalnız,karanlık ne mekan önemlidir ne ses ne seda ama nefes alabildiğin sürece yasıyorsun yinede.
Bu güne dünya şiir günü demişler.Tasvip etmiyorum.Tağrifin bile bir tağrifi olduğuna göre şiirin de bir tarifi vardır elbet..Eminim çoğu ağızda aynı lakırdılar olacak; “şiir bizi gündelik sıkıntılardan kurtaran ve insanlığa yani ebediyete açılan bir kapı.”Şiir bir mahzen.Kadın gibi dedim ya. Tutsaksın ve kurtaramıyorsun kendini..
Dedin, “Bir başka ülkeye, bir başka denize gideceğim.Bundan daha iyi bir başka kent bulunur elbet.Yazgıdır yakama yapışır neye kalkışsam;ve yüreğim gömülü bir ceset sanki.Aklım daha nice kalacak bu ülkede.Nereye çevirsem gözlerimi, nereye baksamhayatımın kara yıkıntıları çıkıyor karşıma,yıllarımı kıydığım boşa harcadığım.”Yeni ülkeler bulamayacaksın, başka denizlerbulamayacaksın.Bu kent peşini bırakmayacak. Aynı sokaklardadolaşacaksın. Aynı mahallede yaşayacaksın;aynı evlerde kır düşecek saçlarına.Bu kenttir gidip gideceğin yer. Bir başkasını umma,Bir gemi yok, bir yol yok sana.Değil mi ki hayatını kıydın burada.bu küçük köşede, ona kıydın demektir bütün dünyada.Diyorsun ki, bir başka ülkeye,bir başka denize gitmek istiyorum ;bundan daha güzel bir başka kent vardır kuşkusuz,ama kötü yazgım peşimi bırakmaz ne yapsam,ve kalbim gömülü bir ceset sanki burada.Ruhum daha ne kadar katlanacak bu çoraklığanereye çevirsem yüzümü,nereye baksamhayatımın kara yıkıntıları çıkıyor karşımabunca yıllarımı boşa tükettiğim şu ülkede..?Yeni bir ülke bulamazsın,arama;bulamayacaksın başka denizler de;nereye gitsen bu kent ardından gelecek senin,aynı sokaklarda dolaşıp duracaksın yine,aynı hep aynı mahallede yaşlanacaksın,aynı hep aynı evlerde ağaracak saçlarınve dönüp bu kente geleceksin sonunda;yanılma sakın,bir başka şey umma,seni bekleyen bir gemi yok,bir çıkar yolun yok…Ömrünü nasıl tükettiysen burada,bu köşecikteöyle kıydın demektir ona,bütün yeryüzünde.Konstantin KavafisÇeviren: ismet özel
Çocuk öldü hanımgetir bir parça çarşaf dakanıyla gömelim*Anamın nasırlı ellerianamın sıcakvecömert elleridokunsalar saçlarımasiyahvekaramsar saçlarıma( Anamın yüreğinden kopup saçıma konan telinin anısına)
Aniden hasret bağına konduysa kelebekDurma,koş gel sevgilimseninle çamlıcaya gidelim( bir yudum umut, unut mu? hayır; umut )
Beni bekleyen; sonbaharın kirli soğuk elleriYürdükçe kamburlaşan sırtında yeşil entarisiSeni bekleyen; ilkbaharın toz pembe büyüsüYaşadıkça anlayacağın hakikatlerin üzüntüsüSeni bekleyen bir hayat var önündeBeni ise bekleyen bir gemi yok ufukta
“serbest”e şiiir yollamak “yassaaahh” ya…ahkamlar/yorumlar bu yasağı ufalar mı diyorsunuz?ama ne ayıp suphi beyefendiciğim, ne ayıp!modereyşın’la dalga geçmek… cık cık cık…ki, o modereyşın’ın içinde şiir blogları bile düzenlemişler varken…serbest kürsüde şiir is-te-mi-yor-lar!nedir bu yasağı delme gayreti, anlamıyorum vallahi!posta var, gidiniz orada neşrediniz şiirlerinizi…tövbe tövbe!bakınız bana, nasıl da mıçtılar ağızcığıma…şiir ne de devrimcidir di mi abiler?şiiri seven, hayatında şiire yer ayıran herkese şiir gibi bir ömür diliyorum, sağlıklı mı sağlıklı!
“tekrar yüzseksen kere de olsa güzeldir” departmanından..Şiirin muhtevası insan, yani mechul bir dünya.Şairler bu alemi yüzyıllardır aydınlatmaya çalışan ateşböcekleri.Şiir, bizi dışarıdaki lağım kokusundan, araba uğultusundan, gri beton yığınlarından, güncel dertlerimizden kurtaran, küresel dünyanın, sapık tarikatların ve politik yargıların arasında bize kendi dünyamızı kurmayı, maddi esaret altında bir nebze ruhi hürriyet imkanı veren ve bizlerin ruhi bunalarımlarına ortak olan bir dert ortağı..Şiirin yasaklanması ise boyna geçirilen bir zincir.Allahtan zincir ruhumuza vurulmamıştır..korkuyorum anne burası karanlıkyüzündür son gördüğüm aydınlık
çocuk ve allah’ı tek geçerim!hala okumayan varsa şiddetle, hararetle öneririm!
Burası küçük bir oda ve dışarıya açılan yanlız buğulu bir pencere.Hakikati arıyorum diyorsun.Hangi hakikati.Ellerin küçük, filler ise çok büyük.Dışarda erguvan kokuları, çakal uğultuları ve birbirine girmiş insan sesleri.Dışarı çıkmaya korkuyorsun.Hiç karışmadın aralarına hepsi yabancı, hepsi dev ve hepsi canavar görünecek sana.Tutsaksın ve korkuyorsun.Fakat içersi emin.İçersi sıcak.Küçük bir oda fakat bildiğin tanıdığın duvarlar ve tavan da tanıdık binlerce ayrıntı. Çocuk diyorlar sana. ve sen karar veremiyorsun; iyi bişey mi çocuk olmak.her gün binlerce harami yolunu kesiyor ve aklının bir köşesinde sıkışıp kalıyorsun. İmdat diyemiyorsun.Pencere önünden geçip giden eller.Tutacaksın lakin utanıyorsun…
“Tut ki alem gülistanmış neylesin sensiz gönül,Hande-i gül, nale-i zencirdir divaneye”
Yine bir kefen biçemedin kendineyine kandın gülün sahte rengine
sufi mecaz anladı yare muhabbetimalemde kimse bilmedi gitti hakikatim
“Herkes, birşey sanarak sevdi beni;gel de, içimden dinle esrârımı!Sırlarım, iniltimden ayrı değil,fakat, anlıyacak göz, kulak var mı?”(Mektubatı Rabbani’den)
Binlerce canavar kesti yolumuher adımda her nefesteKorkunun ecele faydası yokyürüyeceksinkaranlıklar okşayacak teninive seni her adımdayani her nefestebaşka bir karanlık karşılayacakGideceğin yönün önemi yokGökte ne bir kutup yıldızıne de karıncaların ayak sesiUfuk yok, ışık yokgöğün rengi ile yerin rengi aynıgöğe doğru yürü o haldebir adım dahayani bir nefes daha..Pusulan yokağlayan o kız yokhangi tarafa gideceksin.bir adım öteyle bir adım berinin ne farkı varDurmalı mı?Hayır bir adım dahayani bir nefes dahaileri..Bu yollar tanıdıkhep aynı koku.yağmur yağsatuzuyla inse yaralarının üstünedurmamalısınyorulmak haram sanahaydibir adım dahayani bir nefes dahayaşama!
@suphi bey. yazınızın 1. yıl dönümü münasebetiyle şöyle küçük bir eğlence düzenleseydik aslında, nasıl olurdu?
Ben acı çekiyorum, sizse eğlenelim diyorsunuz..
Göz yaşlarım, yüreğimin kanıyla kan kesildi de o güzelim, o sevgilim bana “aziz dost, gözüne ne oldu?” dedi.Hafız Şirazi
Nereye sevdiğin benim , inandığım nereye ,Rüyaların yarasalar gibi uçuştuğu geceler içinden.Dalgınlığımla hareketlerini seçemiyorum ,Varlığının altın kafiyesini arıyorken ben .Hangi dünyaları dolaştıktı bilmiyorum ,O nasıl bir adaydı , nasıl bir deniz .Gök , bir söğüt dalı gibi eğilmişti sulara doğru ,Ve eğilmiştik o dal gibi hayata doğru ikimiz .Kim ellerini alnımda gezdirirken o ten , ses ile ,Bana kalbin musikisini verecek , haberi olmadan.Geceyi avuçlarımda siyah bir gül gibi duyuyorum ,Ve sen misin bilmiyorum bu gülü bırakan .Nereye , ey göz yaşlarımın sıcaklığı ,Ki başka birisi yok beni duyan .Rüyalar nereye gidiyor , anlamıyorum ;Ve sen nereye gidiyorsun , hatıralardan .Fazıl Hüsnü Dağlarca
GÖZLERİNE YAZILMAMIŞ BİR DESTANbu şiirde iki göz varbiri senin; biri onunSenin o karanlık, küf kokulumatem gözlerini terkediyorumbiliyorum; saçlarının sarısıgözlerinin yeşiline karışmışbiliyorum; sana benzemek içinmelikeler birbiriyle yarışmışfosforlu ve derin bakışlarınaçağlar boyu nice destanlar yazılmışoysa ben görülmedik bir lale yaprağınagökleri kıskandıran bir destan yazıyorumgözlerin değişip kaplasın karanlığıbütün ufukları sarsın gözleringene de hep bende kalsın gözlerinlkapama gözlerini; karanlıktan korkarımatlılar kaybeder yolunu, hasretiminposta güvercinleri geri dönmez ülkemeyaslı dereler gibi mutsuzluğa akarımkapama gözlerini; karanlıktan korkarımllateşten ve köpükten sıyırıp ellerimimekanımı gülistan eyleyendir gözlerinisyanıyla ihtiras ve gerilim yaşayanKabil’in ruhunu kan eyleyendir gözlerinvuslat aşkını Leyla düşürmedi çöllerearzı Mecnun’a hicran eyleyendir gözleringözlerinde başladı tarihin macerasıAdem’i Havva’ya ram eyleyendir gözlerinKerem dağlar ardında aradı gözleriniKamber’i bile viran eyleyendir gözlerinFerhat dağları deldi yolunu bulmak içinsevmeyenleri giryan eyleyendir gözlerinsuların emzirdiği muamma bir çocuğuyedi iklime hakan eyleyendir gözlerinlllgözlerin göklerindeher yüzyılın başındabirer akkor olmuş gözlerinçekip çıkarsam da mısralarımıben yalnız gözlerinin şairiyim aslındahangi rüzgara verdiysem aşkımıbeni alıp yangınlara götürdümuştu beklediğim bütün yelkenlilerdenateş düştü içimelVyüreğimden fışkıran bir “ah” mıdır gözlerinbeni benden koparan “eyvah” mıdır gözlerinBu gözler, o aydınlık o güzel gözler değilyoksa yalancı mıdır, günah mıdır gözlerinses midir, aynalarda çarpan kulaklarımakürdili hicazkar mı, segah mıdır gözlerinArif Bey’i Itri’yi ömür boyu inletennihavend mi, sultan-ı yegah mıdır gözlerinkubbesinde yitirdim zaman duygularımıakşam mıdır, gece midir, sabah mıdır gözlerinruhumu baştan başa acılarla dokuyanbeynimi kurşunlayan silah mıdır gözlerinher köşede zifiri bir silüet bırakangönül memleketimde seyyah mıdır gözlerinrenkler avare; sitem başıboş kuytulardamavi midir, yeşil mi, siyah mıdır gözlerinyoksa yalancı mıdır, günah mıdır gözlerinVnihan kıldı gözlerin bana kapılarınıoysa ben gözlerinden girerdim yüreğineher bakışın bir damla ab-ı zindegan idihicranlı her gülüşün bin yıllık figan idiiçime, soluşundan sonra koyu renklerinbirer şirpençe gibi düştü gözbebeklerinferyadıma gök bile bigane değil şimdisöyle, kurtuluşun mu, harabın mı gözleringözlerinde mi mehtab; mehtabın mı gözlerinVlçağlayanlar bile hararetlidirbuğday başağının açlığıdır ufuklarsiperleri aşıklar mı doldurmalıydızalimler mineden böyle hıçkırıklı, umutlarVllbeni hangi urganla bağladın gözlerinebeni hangi ırmağa karıştırdın yenidensenden kopamıyorum gözlerin var oldukçasensiz yapamıyorum yüzün bahar oldukçagözlerine baktıkça duruluyor yüreğimölse de, gözlerinden soruluyor yüreğimindirme kirpiğini; tutuşmasın kainatnazar kıl; ferahlasın; kavruluyor yüreğimsensiz küle dönerek savruluyor yüreğimVllldiyorlar ki ağlaağla ki dumanı dağılsın yollarınağlamayı denizlere bıraktımyalnız gözlerindir hayatta kalanuğruna adandığımmahşeri sularla çevirip dört yanındangönlümde sakladığımaynalarda arayıp bulamazken günboyugölgesinde konakladığımgözlerindir ufkumda dalgalananRüstem’in kanını döktüm yerlereİstanbul’u kuşattım gözlerin içinAzrail’e koştum siperlerimdengözlerine baka baka dirildimniçin kızıl kıyamettir gözlerin bu günniçin heyelan var eteklerindeİsrafil’den işaret mi almışsınyanaklarında mahşer kalıntısıdudaklarında mizanbütün gamlı hüdhüdler Belkıs’le döner sanayıldızlar vuslat için her gece iner sanarengini, gözlerinde kaybolan bilirlXgözlerin uğrak yeridir bestekarlarınşairler hüzne dalar yeşil okyanusundaeşiğinde ölümsüz dilencilergözlerin gecenin intiharıdırsen gözlerine mahkumsun; gözlerin banaben şiir yazmasam, kim tanır gözlerinigeçerken yalnızlık sokağındanhangi demirci indirir parmağına çekicihangi berber yanağını keser müşterisiningözlerine bakmasam, doğar mı güneşXgözlerin boşluğa akan bir ırmak değilgözlerin sadece ölmek, yaşamak değilgözlerin tükeniş doruklarındabulunmayanları aramak değilgözlerine aşina olduğum günden beriben artık her gece sesleniyorumdüşe kalkayorgun argınderbederyapayalnızduruyorum; yanlış anlaşılıyorher hücremde bir inkılabher gönlümde bir mahitabevim harab; ömrüm harabne ay kaldı, ne de mehtabgök bulanık; ufuk silikgene de mağrur ve dimdikyürüyorum; mezarım oluyorsun ansızınXlbu son şiir, o küflü gözlerine yazılanbu son mezar kalbimde hicranla kazılansenin gamsız gözlerin kahkahalar atarkenbenim gözlerim viran; ağlamaya değer miher cilven bir ıstırab; her nazın kapkaranlıkyorgun kuraklığında ıslanmaya değer mihiç güzel olur muydun gözlerin olmasaydıateşlere girmeye ve yanmaya değer mibir kevser ırmağında serinlemek dururkensellerine karışıp bulanmaya değer miaydınlığın gözleri çağırıyor kalbimizehir bakışlarınla boyanmaya değer migözlerine bir ömür dayanmaya değer miNURULLAH GENÇbir nebze de katkımız olursa sevinrim….
eğlenmek acı çekmenin bir göstergesidir!
M.Ö. 2037 – 2029
ÇÖZÜLMÜŞ BİR SIRRIN ÜZÜNTÜSÜYaşamaktan öte özür bulamayınca aşkasonuçları bir bir gözden geçiriyorumpulluklarla devrilen toprağın ıslaklığındaki canmadenlerin buharından elde edilen büyübazı yasak kitapların verdiği dinç duygularnelerse ki yaşamak sözünü âsi kılannelerse ki lekesiz, umutlu ve budala.Denedim. Soğuk sular dökünüp fırladım sokaklarasorular sordum nice kara sıfatları üstüme alaraktanipte boynum, ağzım şehvet yalaklarındaçapraştım, and içip ayna kırdımdoğadan bir vahiy bekledimse boşunabaktım akşam herkesin kabul ettiği bir akşamdıhiçbir meşru yanı kalmamıştı hayatımın.Sözlerimin anlamı beni ürkütüyorböylesine hazırlıklı değilim daha.Bilmek. Bu da ürkütüyor. Gene de biliyorum:Kapanmaz yağmurun açtığı yaralarçocuklarda.(İ.Özel)
Bulmak Bir an kayboldun gibi! yaşadım kıyametiYoruldun ama buldun ey kalbim emanetiYeniden su yürüdü dalıma yaprağımaBir bakışın can verdi kurumuş toprağımaÇiçeğe durdu kalbim içtim parmaklarındanGöz çeşmem suya erdi sevda kaynaklarındanBir aydınlık denizin sonsuz derinliğindeYüzüyorum gözünün yeşil serinliğindeBir ışık bir kelebek biraz çiçek biraz kuşYeni bir ülke yüzün ellerimde kaybolmuşSoluğum bir kuş gibi uçuyor ellerineKapılıp gidiyorum saçının sellerineGözlerinden göğüme sayısız yıldız akarBir gülüşün içimde binlerce lamba yakarBir kurtuluştur o an çağrılsa senin adınSesin ne kadar sıcak sesin ne kadar yakınTabiat bir bembeyaz gelinlik giymiş gibiYüzüme kar yağıyor sanki elinmiş gibiSensiz geçen zamanı belli yaşamamışımSensizlik bir kuyuymuş onu aşamamışımBir yol buldum öteye geçerek gözlerindenİşte yeni bir dünya peygamber sözlerindenÖlüm bize ne uzak bize ne yakın ölümÖlümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm(Güzlek, 1971).Erdem Beyazit
Benim ellerim uzun İstanbul’dan Bağdat’a kadarSenin gülüşün sahtekar gülümseyen ay kadarBen kelimelerimi kazıyarak yazdım dağa taşaSenin sözlerin sakız çocukların ağızlarında(yolda)
ÜZÜLMEKaybolan Yusuf döner gelir Kenan’a;Üzülme.Bir gün döner hüzünler kulübesi gül bahçesine;Üzülme.Ey gamlı gönül;İyileşirsin nasıl olsa.Getirme aklına kötü şeyler.Bu perişan başın da gelir hale yola,Üzülme.Ey güzel sesli bülbül;devam edersen çimen tahtında kalmaya,yine başına çiçekten güneşlik takarsın;Üzülme.Şu kısa ömrümüzde felekdönmezse bir iki gün muradımızca,gerçekleşmezse arzularımız,devam etmez ya bu hep böyle;üzülme.Umutsuzluğa kapılırım deme!Gayb âleminin sırlarını bilmiyorsun çünkü.Perde arkasında,nice gizli oyunlar var.Üzülme.Hey gönül;söküp götürse de yokluk seli varlığımızı,Üzülme.Nuh gibi kaptanın var;Üzülme.Batarsa deve dikenleri her yanınaGiderken Kâbe yolundaÜzülme.Olsa da konak yerleri tehlikeli,Olsa da menzilin uzak,bitmeyen yol yok,Üzülme.Bir yanda dosttan ayrılığın acısı,Bir yanda rakîbin rahatsız edişleri.Biliyor bunların tümünühalleri değiştiren Tanrı.Üzülme.Ey Hâfız,Düşmüyorsa dilinden dua, Kur’ân,Çekilmişken fakr köşesine, halvete,gerçekleşecek arzuların;Üzülme,üzülme,üzülme.Sadi Şirazi (Hafız Şirazi)
“terk et dünyayı; terkrar ve terkrarterk et, terkisine aldığın cüzzamlı hayatlarıtap onlara diye sunanlaraver kurtul izbe ruhunu aç götlü doymazlaraver kütür kütür kültürünü kiralık otlaklardamudileri sıska, apışaraları etli şu udi kılıklı patronlaramacunculara roman denmezdi ora’lardaroman, nobel’e sırnaşırken düzdüğüm ovalardaçingene palamutu fingirdeşirdi fiyordlardaamerika salata olurken filolarla rusya’yacemil bey tam burada kanatıyordu melaliterk etmeye can verdiğimiz köhne genelevi”(ofiste)
Mücerred, mücerred, mücerred..kapının ardında hep beni bekler;cinnet.Susadım, su verin banakanayım.Kanayan yarama tuz basayım.umut,çile,umut,çileKaçıncı baharı beklersin yine.gelmez,kaf dağına küsmüş,gelmez, zümrüdüanka”kapanmaz yağmurun açtığı yaralar çocuklarda…”(boş boş bakarken)
ölmelisin çocuk.Yaşamak için önce ölmelisin.sonra hayat ve idrak yaratılmalı senin için.Sonra bin yıllık kitapların bin yıllık hakikatleri..Yirmi küsür yıllık bakire nasıl doğuracak! Olmazsa neşterle parçalayacaksın karnını..Yaşamak için önce ölmek gerekiyor ve ne yazık ki ben katil değilim…
SuphiBayaaa bi yanmışsınız. Ateşinizden belli.Şiir aşk işi, zeka işi, edeb işi, hem işveliKabul etmez ortak kendine, olsa bile kendisiSöz tükense bile tüketemez hiçbirşey şiiri
ve son söz”kusmuğu beyninde kaltak şehrinkirletilmiş aşklarıdır yaşanan şimdi”mc 1994
kusmuğu beyninde kaltak şehrin kirletilmiş aşklarıdır yaşanan şimdiSızlamaz kalbinde gavur illerin mantıksal aşklarıdıryaşanan şimdiMantıksal aşk; ne kadar da yabancı bize.Aşk bizim için ilahi kitaplar kadar kutsal ve büyülü.bazıları için hormonal fonksiyonlardan ibaret.kiminin sofrasında azık, kiminin ağzında sakız.aklına yatmayınca çekip gidenin yaşadığıda aşk, Derdinden ölen özre kabilesinin gençlerinin adı da aşk.Ne yazık, bu dünyanın insanları gibi kelimeleri de yalancı.Ne yazık…
Bu kaçıncı boranDaha kaç defa tarumar olur bir gönül.Çocuklar ardın sıra koşarken ardındanyani isimsiz, mermersiz bir mezarınDaha kaç gece dahatoprak örteceksin üstüneKaç bahar daha bekleyeceksinkaç güneş doğmalı, kaç yıldız saymalısınGelmez;sıkılacak birkaç dişin kalmışGelmez; küsmüş “saksağan saksağana”(21 Haziran 2007)
HoşgeldinArtık soluk alıp vermenin tadına varıyorum.İstanbul’un yürek basılmamış hiç bir yeri kalmadı. Yanımdasın…Sokaklar havalandı, insanlar güzelleşti bir bir…Elimi uzatsam erebileceğimsin artık.Elimi uzatmaya o kadar çok sebebim var ki.Zamanı uzatsam ölebileceğimsin…Sana dokunmaya öyle birikmişim ki,parmak uçlarımdan akıyorum tenine. Senelerdir su yüzü görmemiş topraklar gibisin.Sana aktıkça yutuyorsun beni, aktıkça içine ekiyorsun… Bitmem ki…Çağlıyorum diyorum. Sesimi, susumu, usumu tüket! Ama senime dokunma sakın.Beni gözlerimden başla öpmeye.Senden başla sevmeye beni. Öleceksen, benden başla ölmeye…Hoş geldin. Ayağının tozuyla al beni..a.u.k.
“Aynı” başlıklı yazımın içinde bir şiirimsi olduğu için serbestte yayınlamadığı veya yayınlanması uzun sürdüğü için buraya yazmayı uygun buldum.Moderatörlerden bir açıklama beklemekteyim.————————————————————-Kalemi elinde aldı ve bir şeyler karaladı. Sonra da altına “hayat” yazdı. Yine utandı ve yırttı mektubu. Gözlerinden süzülen yaşa inat gülümsemeye çalıştı ve sarı dişleri göründü. “Bir yol” dedi ve üzerine basarak ekledi;”ıstırap”.Devamlı bir şeylerden dert yanardı. Pencereden dışarı amansızca bakar ve ağlardı. Benimle çok az konuşurdu.”Selim” derdi, “dostum anlıyorum seni”…Bense umutlandırmak isterdim; “bir gün başka bir ülkeye, başka bir şehre gideceksin, denizler, insanlar göreceksin”.Her zamanki ürkek sesiyle cevap verirdi; ”Aynı mahalle, aynı sokak.. Aynı karlar yağacak üzerime, aynı gülüşler, aynı nefes, aynı can, hep aynı…”AynıAynı acıların büyüttüğüAynı şehrin çocuğuyuzAynı gece, aynı duman, aynı sesAynıdır ikimizi boğan bu ummanAynıdır gül dalında kanayan bülbülAynıdır durmadan sızlayan yaramAynı kan, aynı koku, aynı tatAynı yalan, aynı dolan sanmaAynı mecnun, aynı LeylaAynı acı, aynı sızıAynı heceAynı.
“Şu Sineme Aştı Onulmaz Yara”Bu da kahpe dünyanın kahpeliğine bir hatıra kalsın.
benim kelimelerim yok hayata dairbin defa da sıksam gırtlağımıdilimden dökülen anca budurbudur şiir diye yazdığım;kafiyesi bozuk hayatımınadı saklı yarası
upuzunsun, incecik, başsız ve sonsuzgirmiş “ya” araya, ki, sen olmazsın onsuzlamelifin ötesinde remzim âşikârâşikârda gizli bir remzim daha varYusufluk cürmüne gönül, mübtelâ olduâğuşunda zindanın ol Züleyha’yı buldu(mç 1994)
kendine yabancı kalan insana herkes yabancı görünür.. kendini tanıdıkça da herkes tanıdık…
ellerinde çocuk ellerindebaşka bahara kalmazkorkma;yarınaellerimde ne kırmızı güllerne de kır papatyalarıne de en çetin ikliminkavak yelleri başımdagidiyorum gündüz gecene başım dumanlıne içmişimşarhoşum belkibelirsiz hayatların ve ayrıntılarınsarhoşuilk defa kelime düğümlenmiyorboğazımdane altın saçlarıyla bir kız var yanımdane de ağlayan, kaldırım kenarında bir çocukNedir bu hal!Anladım..Kulağımda yankılanan ses..Yazık kandırıldık yine…( 22.08.07)
zaman bazen boşuna akıyorakibeti mechul kelimeler kadar boşunaâti ne istiyor bizdenmazi gibi bir miras bırakmışkenkelime odanda yanan çıra gibisonra yine karanlık, yine sukut”önce sukut vardı” diyor şairevetönce sukutve sonrayinesukut…
Sufi karnın tok, sırtın pekDön de bir etrafına bakBırak şiiri, kasideyi, gazeliŞu gelen güzel acep nireliGaşları keman, gözleri kara mıdır bilemedimÇok uğraştım emme ben bu sırra eremedim
AZ NAZA TEKE TOSAKilidinki geberikse dilinin çözüldüğü akrebin aşikârKörün uçkur saplantısı görümcenin zülfü olduğu kadarKırk boğumlu boğazın zıvanaya naziresi de çanakZamanında odun çekiyle alınır alınan çeki ıslatarakTodori’yi zengin edenler reklamcılıkla uğraşırdıVitesi alarm sanıp düz yolda güpegündüz şaşırdıSandırdım imalılardandır İstanbul’da papağan sürüleriBir Pakistan gemisinden kaçmışlar veBu herşeye rağmen hafiBu herşeye rağmen namütenahiBu herşeye rağmen bilâfasıla TürkŞehrin nesinden desem ileriYaz kış bizim oralarda halen heyecanla uçmaktadırlar.Tut niyet tesbih et kaşa sinTulum çıkarıp kaş yapar taze kaşarKi her hıyar indirim günlerini fırsat bellesin(i.Özel)
Bir faciadan arda kalan, sessiz çığlıklardır çoğu zaman.Sessiz çığlık, ıssız oda, bitmeyen düşler..Sonra yine sinsi gülüşler ve tedirgin duruşlar..Bir faciadan arda kalan; yitik duygulardır çoğu zaman.Öyle ki; kelimeler bile kaybolur avucunda. ve avucunda akan tuzlu pınar, usulca karışır toprağa.Usulca toprak olur acıyla beraber bir yığın et.Sonra yine aynı sessizlik ve netice.hangi netice?…
Kaç gündür ararım bir usb bellekBu cihetten bir kere gülmedi felekBol copy paste yazı aradım yazdımKendime ait bir cümle kuramadımYazık sana adam iki mısra üç satırOlmadı bu şiir ister gül ister katıl
Emmi nassın eysin, beni bilesin?yoh yeğenim kimlerdensin?aşağı köyde, yoncalığın kenarıbiter kenarında azıcık darıbilirim emme gidemem eskisi gibigüzeldir koca kayanın dibidibi değil emice yeri yerihee evet yeğenim evet.işi çoktur bunun yörün gidelimVarınca uzaklardan selam edelim
Sunam bak bizim oğlangözleri dane danesözleri gözel oğlanSunam bak ırmak akarneşemize neşe katarDeli oğlan bu ne iştirbilmez misin şiir;bütünüyle haysiyettir.
Yarada açan tomurcuğu görünceadamyüreğine attığı kör düğümlerdenbirini çözü verdivedile geldi;umut! umut! umut!(03.09.07)
Şiir; şairin çektiği acı.İyi niyetlerle iyi şiir yazılmaz.Kelime her zaman manayı bulamaz.Çatlasa da damarların çıkmaz kekemenin ağzından iki hece.Aradım, istedim, ağladım..Bulamadım mehtaplı bir gece de parlayan iki hece.
Bir varmış bir yokmuş, tuzlamadığım derdim çokmuş ve kokmuş.Gecelerden bir gece; binbir gece; dün gece; sakladığım zamanında samanı, alev aldı yüreğimin harmanı.Alev alev yanan saçların değil bendim, çığlığımı duyamadan vaktim doldu geberdim.
Bir varmış bir yokmuş,tuzlamadığım derdim çokmuşvekokmuş.Gecelerden bir gece;binbir gece; dün gece;sakladığım zamanında samanı,alev aldı yüreğimin harmanı.Alev alev yanan saçların değil bendim,çığlığımı duyamadan vaktim doldu;geberdim.
Neden ısıtmaz beni anne bu ıssız geceNeden anne nedenNeden çırpınır da çırpınırım daDudağımdan düşmez bu lanet heceSoğuk pençelerinde hayatındüşerse aklıma sıcak elinkehkeşanlar doğururkısır bedenim
Bana sorma neden bu acı ve feryad eden gönlün çektiği bunca sızı.Bana sorma ben bilmem, derin derin bakmayı ve usulca hayale dalmayı.Bana sorma, ben bilmem leyla sevmeyi ve sevdiği için ölmeyi.Bana sorma ben bilmem ardın sıra koşmayı ve kavuşmayı.Bana sorma ben bilmem melodiyi ve dramı.Bana sorma ben bilmem aşkı, şiiri, gazeli.Bana sorma ben bilmem, yar ile gezmeyi, muradına ermeyi.Bana sorma arkadaş, ben bilmem savaşmayı ve yaşamayı
Zehi can kim münevverdir bugün nur-u tecellâdan,Zehi dil kim muattardır hava-yı aşk-ı Mevlâdan!Harabat içre uşşakı görüp ta’netme, ey zâhid!Ki ol rüsva-yı aşk olmuş, yanıptır derd-i Mevlâdan.Gönül dildare verenler cihanda kılmadı ârâm,Budur avare sergerden, geçer dünya-vü ukbadan.Tamaşasın duyan aşkın nazar kılmadı ağyare,Ki daim aşk-ü şevk ister, usanmaz ol bu sevdadan.Cihanın maveresinde kuruptur haymeyi âşık,Bu âlemde haber bilmez dahi hem arş-i âlâdan.Hudanın âşıkı çoktur veli Ak Şemseddin gibi,Kani bir dertli âşık kim yana aşk-ı dilâradan!..AK Şemseddin
sokakKim bilir en son hangi yolcu geçmişbu kendini bilmez nahoş sokaktanKim bilir en son hangi çocuk düşmüşyol boyu uzanan kırık dökük kaldırımlardanKim bilir en son hangi yazılar yazıldıkirli, boyasız ve eski pütürlü duvarlarınaKim bilir en son hangi çığlıkla irkildiMaziden habersiz yaşayan şu sakinlerEy benim kan kardeşim, ey benim yoldaşımgeceleri sırdaşım, gündüzleri arkadaşımsahipsiz, kimsesiz ve sessiz sokağımseviyorum ve özledim seni…
GeldimGeldim, buradayım iştehani bin bir fırtınadan sonra açaryatomurcukGeldim, buradayım iştehani sahipsiz geceler doğururyaçocukGeldim, buradayım iştehani elleri anadan doğma nasırlıkadınGeldim, buradayım iştehani uzansan değecek ellerinyüreğimeGeldim, buradayım işte..
MERDİVENAğır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak…Sular sarardı… yüzün perde perde solmakta,Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta…Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller;Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?Bu bir lisân-ı hafîdir ki ruha dolmakta,Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta…Ahmet HAŞİM
Gece olunca,Çökünce hasretlikyüreğime…feryadı kalırgül dalında sararanbülbülün…kimse bilmezson baharındadır;ömrümNisan’da dokunurseher yeliŞahdamarımaçimlerde kalırboynu bükük, sahipsiz,gözyaşımkimse bilmezkimsebilmez…18.10.07
ömer hayyam-kimse bilmez
tebrikler bildiniz.Aynı mısraları uzun süre okuduktan sonra anca bu oldu.Çoğunlukla anlık oluyor tüm bu satırlar…
boşver..olsun iyidir öyle olması..ne demiş üstad;anlamak yok çoçuğum anlar gibi olmak varakıl için tek tavır saçlarını yolmak var
kara mısra kara mastar, verme cahile astarzübbe çocuk sırtını babasına yaslarkumar oynar godoman babası gelsin aslarelinde bir silah altıpatlar, vur der adam; altıpaslarkaramastar, kara kara mastar.21.10.07
pek bi inan6666 vari olmuş 🙂
İsyanİsyan mevsiminde her yürekCezası hakimin boynumda; kürekAldırma gönül; yıkılacak şu binlerce duvarYıkılmazsa eğer, bunca hatıra bizi boğar.İsyan; nisyan ile başlar.ve sineye değil, sıgaya çekilmeli kelimler.Bulunur elbet bize uygun bir vezinYahut münasip bir çukuru mastarınalnımdaki karamastarın.Tutki ellerimden ben şu feleğin çarkınıdişleri yüreğime takılmış, kanlı çarkınıVerdiği şevk ile isyanın ve nisyanınparamparça edeyim.Tut ki; fırtınada ummanın ortasında,yahut bir uçurum kenarında kalmışbir çocuğun elleri, ellerinde.Yüreğinde ise, bir hüküm;beni yanlızlığıma, öfkeme veşu karanlık insanlara mahkum kılanbir hüküm; acıMa!”Vurun ulan vurun”tanımıyorsanız eğer beni,Anneme sorun.Bir kasım ikibinyedi tarih düşüldüYine aldandı yürek; yol göründü.
Mayası çekmiş çocuğun çeker kahrınıçeker sineye kaderin çileli oyunlarınıÇekerek saklamış yılların hatırasınıhatırası boynunda, izleri alnında kalmışkalakalmış bükük iken boynu bir başınagariban, katamamış bir kuru ekmek aşına.Yazık…
bencede yazıık…
Gül dalında açmış ayva kokulu narınbahar mevsiminde sağnak yağan karınadı, sanı, tadı..Izdırabın ardında bekleyen sevginin,-sevgilinindokunamadığım saçlarının kokusunda-hayatınanlamsız gelen ayrıntılarının yarattığı-melekekesvedeceğim gündür, Yaşadığım gün;bugün.
insanın,içinden kurduğu cümlelerin ağırlığını omuzlarında hissettiği vakitleri iyi yaşaması gerekiyor.içimiz:büyük şansımızdır çünkü…(pakdil)
Yedi kıta dolaştım,yedi yüzyıl bekledimyedi tepeli şehrinyedi kapısından girdimhani yedi daldan düşer yayedi gölesonra açar ya tomurcukhani yedi düğüm açılırsonra saçılır yaboncukanlasana be kadın, canım istemiyor sucukcanım istiyor…
Saki doldur kadehleri yenidenFikrim yok, aklım gelir geridenZaman aksak bir merkep,İpi boynumda.Boynumda vebalı(i);Binlerce hatıra.Saki, bilmezsin senGözleri yeşil kadar yeşildiSözleri, umutYüreği, hayat..Yemezler aslanım,bu numara bayatİsmi bir çiçek;Baharda açarya..Kaderdir, hepBenden kaçarya…Nedendir, bilmezsin senBu zindan şehrin adı; Sakarya.09.11.2007 saat 00:35
Bu mısralar, yitirdiğin hafızandan arta kalan, bir kaç hatıra.Hakikatleri, kimbilir hangi şairin kafasında.
“Ey kağ dağının geyikleribenim leylam sizden midiryoksa insan cinsinden midir”(arabi beyt tercümesi)
Tahlillerin ötesinde bir tanı var hakim bey,Tellerin ötesinde bir deli var hakim bey.Yazdığınız reçete; boynumda kararilaç deyu verdiğiniz,ruhuma zararÖl dedi, bana ölüm biçen bilir kişiOlmazmış kattiyyen bu fakirin işiöl dediler öl! gündüz ve geceölmeliymiş insan, böyle sevince…
Saat oniki,birazdan kudurur deryabirazdan aklına takılır,yıllanmış yılık bir koşmaSaat oniki,Düşürürler bir çocuğu yüzünkoyuSanırsın sanki, soysuzun,gavur yurdundan frenk soyuSaat oniki,Alıp başın gidersin..gidersen, yamyamlara kalacaktıranayurdun,toprağın, bilesin..24.11.2007 saat oniki değil.
zannetmeki cennetle cehennem çok uzaktabeklenmedik an mevt bizi bekler bu tuzakta(m.f.BAKİ))
Hocası İmam-ı Azam hazretleri olmadığı zaman O’nun makamına oturup saygısızlık yapan İmam-ı Züfer hazretleri, bir gün hocası İmam-ı Azam Ebu Hanife hazretleri, bir yanında İmam-ı Muhammed ve diğer yanında İmam-ı Ebu Yusuf olduğu halde yürür iken hocaları İmam-ı Azam hazretlerinin talebelerinin yanında boyu kısa kaldığı içinامامنا بينا كا لنّون لنا ” İmamuna beynena ke’n-nun-i lena”( Bizim İmamımız bizim yanımızda lena’nın ” لنا ” nunu gibidir demiş.Talbe arkadaşının hata ve saygısızlık ettiğini anlayan İmam-ı Ebu Yusuf hazretleri de karşılık olarak;إن لم يكن نون لنا يكون لا İn lem yekün nun-i lena, yekünu la! (Eğer lena’nın nunu olmasaydı La ” لا ” (hiç) olurdu buyurmuşlardır.
Hafız der ki;Düşman yanlış bir söz söylerse aldırış etmeyiz,Doğru söylerse zaten doğru söze darılmaz, savaşmayız.Doğru söze ne denir ey suphi, Bilmukabele.
Maza ala men şemme türbete AhmedinEn la yeşümme mede-zzemani gavaliyaNe var,Ahmed’in toprağından koklayanaZaman boyunca gelmez dert burnunaSubbet aleyye, mesâibü lev ennehâ.Subbet alel eyyâmi sırna leyâlehâ.Üzerime yağan musîbetler bellidir herkesce,Eğer gündüzlere yağsalardı, hepsi olurdu geceHz.Aişe Validemizin Fahr-i Kainat Efendimizin irtihalinden sonra söylediği ağıt/şiir…
Şehirler arası yolculukların güzel taraflarından birisi de, İnsanın şehirle olan birlikteliğine daha bi anlam kazandırması ve şehrin ruhumuz üzerindeki te’sirlerini biraz daha belirginleştirmesi olabilir.Başka bir güzel yanı da şehirle ilgili cümeleler kurmak olabilir.”Şehrin şehriye satan dükkanları…” gibi mesela..
“Bana öyle geliyor ki bu giriştiğim yolculuk, bilgi merkezi dedikleri yerden dünyanın çöllerine açılan, bana rahat yüzü göstermeyecek birçok yolculuklar zincirinin yalnızca bir başlangıcıdır.” Ian Dallas-Gariplerin Kitabı
Bu şehrin geceleri hergün güneş doğururVe her gecenin ardında nice insan boğulurHer batan güne inat yaşamakVe yaşamak; nedir bilmiyorumDerdi hep ahmak!Umursamadığınız tozpembe yaralarınızDeğildir, lütfen bakınız.Vurduğunuz ve fakat öldürmediğinizZavallı boynun bükerNe gelir der elden; Kader..Sürgün edilmiş, umudu ve hayaliAcıyla kavrulmuş naciz bedeniMahbubesi, kervanla giderken Yemen’eElleri kelepçeli ve hüzünlüdür kendinceBu şehrin geceleri de hergün güneş doğururVe her gecenin ardında nice insan boğulurHamiş: Çözülememiş bir sırrın üzüntüsü
Giden sevgiliye ağıt, isyan, hicivSislidir gece, aklım kalır mazideHatıralar çoktur ve uzar gider geceYemen’e giden yiğit döner mi geriHem de isteyerek evlenmişse sevdiğiİsyan tomurcukları açar gönüldeAçar da artık ne kalır eldeNisan yağmurlarında yitirdiğim,Biricik sevdiğim, göz bebeğim…Hangi kanalizasyonunHangi foseptik çukurundasınSevgilim…Bir değil bin can verseydim; boşunaAnan haram lokma katmıştır aşınaBen şimdi bitmez bir anın inhisarındaSense isimsiz bir adamın kollarındaGönlümün tipisine yakalanmış beynimHakikat bu ya;Ya divane bir aşık gibi delireceğimYa da saralı bir hasta gibi gebereceğim…
Yitirmeyince gönlündeki biricik ateşiHüküm giydirdiler; çocuk…Yüce dağın eksik olmaz dumanıEksik olmaz gönlümün boranıŞu bozkırın çağla bitmez yemişiBitmez hiçbir yerde gözlerinin yeşiliYalnız gönlümde açar tomurcukO Vakit dersin ki bana; çocuk..Çocuk, gözünün yaşında arar hayaliYorgun olsa da kalbi ve kederli, elemliDüşümde gördüm seni; mutlu, umutluSonradan fark ettim ki, kafam bulutluİşte bu manasız ve anlamsız şiirin tadıElini hiç tutmadığım sevgilimin adı…
Kimseye faydası yok şiir’inYok var diyorsanız eğer;durman sakınsevdiğimi bana geri verin
şiirin kimseye faydası olmaz mı? baksana yorumlara; şiir denizi olmuş… belki sevdiğini değil de seni seveni verir Rabbim, birgün…
Hala kokular, renkler ardında mısın?Çirkinle güzel seçmek kaydında mısın?Oldun diyelim zemzem ya da ab-ı hayatBir gün öleceksin ya, farkındamısın?Ömer HAYYAM
Kan dolu mataramdan bir yudum daha içtim.Hatırımda kalmış yüzlerce hatırayı biçtim.Unutmak, tarihi, zamanı ve sevdayıUnutmak; sanki hiç yaşamamak…Bir defa olsun yazmak isterdim adınıKarbon monoksit kokan bu şehrin griVe kimliksiz duvarlarına..Bir defa olsun anarşist bir militan ruhuylaAdını doğru bile telaffuz edemediğim adınıRuhumun tüm sancılarında hissedercesine..
ÖlürümYaşayamamKahrolurumÜzülürüm…
Ayrı iklimlerin ayrı dünyalarında dünyaya gelmişizBenimkisi karın güneşe duyduğu özlemdir.Yok olacağını bile bile..Çetin bir kışın ortasındaBir aylık noksanlık ile gelmişim dünyaya.Fikrimin eksikliği bundandır..“ölür bu” demişler “yaşamaz” diyeHüküm giymişim daha doğar doğmaz.Ve inanır mısın; hiç ağlamamışım..Teşbihte hata yok ise “el kadar” bişey mişim.Kırk gün kimse gelmemişNe bir göz aydınlığıNe bir hediye vermemiş.Yani, insan olduğumuzunYani, yaşadığımızınAnlaşılması içinkırk ikindi saymışım.Daha küçük bir bebek ikenHalden ahvalden anlamaz ikenFeleğin sillesini yemişimAnamın nasırlı ellerindenVe kekeme kalmışım..Ben küçükkenbu şehrin sokakları daha gri idi.Ben küçükken eldivenden korkardım.Ben küçükken aşık olmazdım.Aklımın yitik köşelerindeYüzlerce hatıra kalmışÇocukluğuma dair.Bir iki satır yazayım dedim.
Bu garip hayatın daElbet bir hikayesi vardırVardır elbet;Az buçuk bildiğimiz bir şiirBeşikten kalma türküdürNinnimiz.Açamadığımız gönlümüzünKapılarının ardındaVardır elbet;Bizim de bir sevdiğimiz.
Gökyüzünü deniz sanan zavallı çocukZannederdi ki;Sağnak ve karanlık yağmurlar yağacakO sebeptendir ki;Her gece yorgan çekerdi üzerine.
Bizim evin küflü, küfürlü ve nasırlı duvarlarıKorkutmuş hane halkınıDeprem demişler, gidelim demişler.Ve çocukluk hatıramı tarumar etmişler..
Kızılırmak’ın soğuk fakat samimi suyunu yüzüme çalarak uyandım.Geceden kalma tabirini bilemediğim birkaç rüya ile boyandım.Kızıldağ’ın rüzgarı değince yanağıma, karı gördüm.Çetin olur Sivas elinin karı.Bu memlekete bir defa kar düşmeye görsünSenelik uykusuna burada yatar.Derler ki, kış Erzurum’da konaklar Sivas’da yatarmış.
Hassas bir terazinin bir kefesinde benDiğer kefesinde sen.Kanburum semaya deyecek diye başımSeninse ayakların basıyor toprağa.Kıpırdama sakınDüşeceğim yoksa kefeden
Düşmesin toprağa tuzlu gözyaşımŞeftali ağaçlarını özlerim sonraBaşka bahara kalsın yağmurlarAğlarım da uyuyamam sonra
Şu gönlümün bahçe-i hazanındaNe bir ot biter, ne de bir çalıVe acep bin tohum atsam daNe acep bir tomurcuk açar mı”Kotrumani mikanier piytosNumiswai triuastis asiamin?”
Kafamın ortasında durmadan tekrar eden o sancıGetir bize hatıraları en kesin unutturan şarabıhancıKaçmak için bir yer aradım ruhumun isimsiz yansımalarındaHep seni buldum, sonra yine seni buldum yanlızlıklarımdaUnutma! vefasız, kimseye etmez matemyoktur hiç bir sevdiği gerçekte zatenŞu kısacık hayatında sevenin olmadı mademO zaman şairin değil senin hakkındır matem.”tüfengim dolu saçmasevdiğim benden kaçma”gel senin yiyelim açmabu laf oldu çok saçma
Adamın kendini bilenini severimGel seninle yiyelim açma,Bu laf oldu çok saçma..Suphi Suphi, sen birtanesin..
Perde kalktı;Ayan oldu her şey.Cismin, cevherin olduğu kadarSevdalarda ayan oldu.Ayan oldu, aksak, araz ruhum..Perde kalktı;Soldu saksıda çiçeğimVe yalan oldu her şey.Hangi ezeli hakikat kaldıZulamda..Sabahı olmayan şu geceninEfkarı yaramda..
Suyun bazı kere çorak topraklarda kuraklığa galebe çalması gibi, aşkta bazı kere bana galebe çalışıyor. Hem çalıyor hem söyletiyor.Aşktan ileri bir menzilde bulamadı ruhum konacak bir köyOl menzile eremediysen ey beyhude insan, otur da dizini döv
Dokunma bana; köz oldu yüreğim. Küllerini savurma gecenin üzerimden, alışık değilim ben ışığına. Deli oldum, divane oldum. Senden gayrı görmedi gözüm; kör oldum. Lal ve soğuk gecelerde bir parça umut kaldı avuçlarımda; ısındım, yarama; bağrıma bastım. Sesin umut iklimlerinde çağlayan bir ırmak kadar serin ve bülbüle ağlayan gülün “ahh”ı kadar derindi.Sesin, hala kulaklarımda yediğim ekmek kadar taze…hamiş: yediğim ekmeğin taze olmadığının farkına vardım.Son kısmı “aldığım nefes kadar taze” diye değiştirebilirdim belki.Belkide sesi gerçekten de yediğim ekmek kadar tazedir.bilemiyorum.
Bu ne ya.
Kar yağmadan gel ne olurSonra kapanır yollar, bacalarKapanır gönlümün aheste kapılarıKar yağmadan gel ne olurÜşürüm, titrer elim, sesimHaykıramam sonra adınıAvuçlarıma…Kar yağmadan gel ne olurNe olur çiçeğim solmadanDalda yaprak kurumadan gelGel ne olur…Ve kar yağıyor..”sen gelmez oldun”
Haykırabilseydim isminiGönlümün kırık duvarlarınaAkmazdı gözümün kanlı çeşmesiBulutları pare pare gökyüzününYağdırmazdı üzerime sağnak sağnakMusibetleri..Toprak çekmezdi kanımıDamarlarımın ince kıvrımlarındanKara bağrına..Etraf o kadar karanlıkVe başım dumanlı kiŞu parıldayan ışıkAy mıdır?Yoksa gözlerin mi?Bilemiyorum..Bilemiyorum, hangi ikliminEbemkuşağı sarılmış belineVe hangi meltemin;Tatlı melteminkokusu sinmiş tenine..
Acıyla yaşamaya o kadar alışmıştı ki; yediği bal bile kestane balıydı.
Zehiri tadınca küsersin balaBir meçhul çağrıyla düşersin yolaSensizliğe mahkum harabe kulaÇaldığın yılları ver sevdiceğim
Kardan adam öpmez ki çöllerin dudağınıDeliler sultanıyım, hüzne diyet ödeyenGökler niye yazmamış gözlerinin çağınıAşkı nereden bilecek bir kerecik ölmeyenKardan adam öpmez ki çöllerin dudağını…
Bir bulut çizdim.Pencerenin camınaBir bulut çizdim,bir bulut;körpe, toy,kolları kısaçıplak ayaklarıgözleri buğuluve ıslak bir bulut.uçurdum sonra,ayyuka değdi başı.Son eğildi, eğildiKondu pencerenin pervazına,solmuş bir menekşenin yanınaBir bulut çizdim.bir bulut;yani zor günümdeyani bugünümdebeni taşıyacak bir bulut;yani bir umut…
23 sentlik askere dairmister dallas,sizden saklamak olmaz,hayat pahalı biraz bizim memlekette.mesela iki yüz gram et alabilirsiniz,koyun eti,ankara’da 23 sente,yahut bir kilodan biraz fazla mercimek,elli santim kefen bezi yahut,yahut da bir aylığınayirmi yaşlarında bir tane insanerkek,ağzı burnu, eli ayağı yerinde,üniforması, otomatiği üzerinde,yani öldürmeye, öldürülmeye hazır;belki tavşan gibi korkak,belki toprak gibi akıllı,belki gençlik gibi cesur,belki su gibi kurnaz,(her kaba uymak meselesi)belki ömründe ilk defa denizi görecek,belki ava meraklı, belki sevdalıdır.yahut da aynı hesapla mister dallas,(tanesi 23 sentten yani)satarlar size bu askerlerin otuzbeşini birdenistanbul’da bir tek odanın aylık kirasına,seksen beş onda altısını yahut,bir çift ıskarpin parasına.yalnız bir mesele var mister dallas,herhalde bunu sizden gizlediler.size yirmi üç sente sattıkları asker,mevcuttu üniformanızı giymeden önce de,mevcuttu otomatiksiz filan,mevcuttu sadece insan olarak,mevcuttu,tuhafınıza gidicek,mevcuttuhem de çoktan mı çoktandaha sizin devletin adı bile konmadan.mevcuttu, işiyle gücüyle uğraşıyordu,mesela mister dallas,yeller eserken yerinde sizin new york’un,kurşun kubbeler kurdu o,gökkubbe gibi yüksek,haşmetli, derin.elinde bursa bahçeleri gibi nakışlandı ipek.halı dokur gibi yonttu mermerive nehirlerin bir kıyısından öbür kıyısınaebem kuşağı gibi attı kırk gözlü köprüleri.dahası var dallas,sizin dilde anlamı pek de belli değilken henüzzulüm gibi,hürriyet gibi,kardeşlik gibi sözlerin,dövüştü zulme karşı o,ve istiklal ve hürriyet uğrunave milletleri kardeş sofrasına davet ederekve yarin yanağından gayri her yerde,her şeyde,hep beraberdiyebilmek için,yürüdü peşince bedrettin’in…o, tornacı hasan, köylü memet, öğretmen ali’dir,kaya gibi yumruğunun son ustalığı,922 yılı 9 eylülü’dür.dedim ya, mister dallas,herhalde bütün bunları sizden gizlediler.ucuzdur vardır illeti.hani şaşmayın,yarın çok pahalıya mal olursa sizebu 23 sentlik asker,yani benim fakir, cesur, çalışkan milletim,her millet gibi büyük türk milleti.nazım hikmet ran16.7.1953
Yüzüme vuran karanlığıntürban sesi midir!bu beyhude,bu bölücü,bu şuursuz kalabalıklar daneyin nesidir!”Sanma şahım herkesi sen…”sanma ki senherkes hoyratherkes merttir.Kuyruğuna basınca kedi bile serttir.”Bir ülke ki..” Tagor!boynu bükük insanları,Düşünce yasalarla bölünmüş,sloganlar nefretle fışkırır ağızlardan,emeğin karşılığı yoksulluk,Aklın ırmağı, kuruyup gitmişAç gözlerde..Yalvarmak, yakarmak faydasız ve boş,Katılmak istiyorsan kervana sen de koş.
Affetgöz kaptırdığım renkten, kulak verdiğim sesten,affet senden habersiz aldığım her nefesten…Necip Fazıl Kısakürek
Trıl trıl trım trımTırmala ekmeğiKara sobalarındaKömür,Beyaz peteklerindeMoskof gazı,Doğal kazığıYansın.Ve geceleriKirlenmiş geceleriVur patlasınÇal oynasın.Patlasın bir yandasarhoş kadehleribeyazı Türk’ünPatlasın bir yandaKirli elleri“amele” Kürd’ün.Ve adalet dağıtsınKör fahişeAdliye önlerindeBir elinde teraziBir elinde kılıç.Bağırsın bir çocukBurnunda kokusuylaBir torba balinin,“Durun! Durun!”Ve durduk yerimizdeDurduk ve halaBiçtiğimiz hayatlarınKanı elimizde.TelevizyonundaDili ayarındaÇağdaş, medeniAhkam keserElleri ojeliİleri geri.Durur mu haykırırFakir, hamile kadın“geliyor çocuk”Bir yanda telaşlı kocaSırtında gocuk.Büyür ekmek ile su ileBüyür umut ile gam ileAç gözlü patronunElinde kırbacıAğzında küfrüİzleri sırtındaVe bağrındaBakir hayaller ileÖlür çocuk..Ve sen!Uyu ey ülkem.Mırıl mırıl, mışıl mışıl
Hiç mi yorulmadın gezdin her yeriİller gel diyorsa, bir sebebi var…Aşka tutulanlar dönemez geriDiller gel diyorsa, bir sebebi var…Ben yokluğu kırdım ben hasret içerBu deli yüreğim bir seni seçerKavuşmanın sırrı, ateşten geçerKüller gel diyorsa, bir sebebi var…Görmedin mi? ateş suyla barıştıVuslat için nice atlar yarıştıGözündeki yaşlar sele karıştıGöller gel diyorsa, bir sebebi var…Serdar Tuncer..
Kaydım kaydırak yollu yollarınKarınca kararınca karanlıklarındaVardım varılacak yerli yerlerineBeyazı, mavisi, sarısınca kaderinBoynumda vebali, masum bir kadınınVe omzumda yazılıdır baş harfi adınınManalı olsun diye kalın, italik kaşlarınınKıvrımında tutunduğun bahtsız hayatımınHangi özre varan telli türküsüBin yıllık şarkımın ülküsüKaybettim seniUnutma beni.
Denizleri gömdüm yüreğimeLakin dinmiyor anne rüzgarıparmak uçlarımı yalıyor havasıGıdıklanıyorum anne :)Bir gemi geçse hüzünleniyorumGözlerimden akıyor dalgasıYazık oldu, mehtabaYazık oldu, ay gecesi yakamozlara
Epeydir sonu gelmeyenBir türkü var dilimdeYaşlanmışım;elim belimdeOnca seneYardan ayrı çektiğimGarip gönlüme gam ektiğimOnca yılın,Yaşamasaksa adıYaşıyoruz işte…
Aldırma bu dünyanın cefasınaHiç kanma kimsenin sefasınaElbet bir gün yatacak herkesTeneşir tahtasına..Ne mülk kaldı ne servet ne SüleymanGideceksin sen de anadan doğma üryanLakin bir hikmet olmalı bu gidişte;Çün baki kalacaktır seda’n..
Ve “bittik biz!!”tükendi herşeytükendi enine boyunatükendi boylu boyuncatükendi nihayetparça parçaumudunca.ey benim sevdiğimey benim ömr-i azizimbiliyorumgüneş bir dahadoğmayacak üzerimebiliyorumyüzün bir dahagülmeyecek yüzümeNe adımız yazacak bir duvardane şarkımız kalacak semadaNe deOzanın sazına değecek sevdamıznamütenahi..
üzerimize çöken feleğin yazısıkara yazısı,kara bir tufan gibi vurduparamparça ettiaşkı, sevgiyi, umudubilemedim yolumugöremedim sonumukayan bir yıldızım gözlerindeve gözlerin,ayaklarıma prangalar vurandilimi lal eden gözlerin..Gözlerin kavga, gözlerin kederyanlızlığın kuytularında,gözlerin asi.Bir başka baharın mı meltemiyahut hangi afakın yıldızıyüreğimin gözesine kan mı akıttıngözlerin neden kırmızı?Kaç cana kıyıldı uğrunakaç gönül yandıkaç çiçek soldudaha dalında taze..
SANA, BİZE.koştukça yorulmak sanakandıkça susamak aşkınaokşadıkça okşamak ormandan saçlarınıve taramak parmaklarımla gözyaşından deryalarını.kalkmak kancık yataktan sonundagözlerini dikip de ta tavanabeyaza ülfet, griye çalan o duvaradüşünmek sonsuzu elde bir sonladoğrulamamak, belki apalamaktüm yalnızlığımıza.
Zamanlı zamansız saklandığı yerden hortlayıp ruhumu ele geçiren zihin sancılarımı bu tümce üfledi gitti adeta..
dejavuu88evet çok ilginçdir ki belki bu cümleciklerimi sarf etmekle mesul olan cümleyi tesbit etmişsin. hani bazen birşey yaparsında neden yaptığını dahi bilemezsin. işte bu yazılanda böyle birşeydi. ta ki o cümleciği yazana kadar. çünkü o cümle beni devamlı sarmalayan ve düşündüren bir cümleydi. sonunda bu yazılanlarla çıkageldi…
Rica ederim efenim.Sizi tebrik ediyorum, ifade kabiliyetiniz takdire şayan. Çünkü bazen öyle bir bütünlük olurki anlatılanlarda, belki sıradandır mahiyeti duyguların, hislerin ama tek bir sihirli kelime veya cümle iliştirirsiniz araya ve herşey değişiverir.
Yoruldu içimde sonsuza akan ırmaklarTabiat entropiyle ördü paradoksunuTematik bir yalnızlıktı sonbaharBahara çalan ihtiyarlığımla döndüSerseri bir başkaldırıştı tüm çiçeklerSoğuğun kâlasına son darbeyi vurduEritti dağın taşın üstündeki kardan yorganıAkarsular, çağlayanlar bu bir emre uyduYalnızlık bir çukurdu gamdan dünyadaTabiat kanunu fiziğe çanak tuttuAkıttı güm gamını yalnızın çukurunaÇatlak dolu yüreğimde kuraklık tek umuttuDağlar yüklendi dünyanın tüm yükünüAtmosferinde dolu kara buluttuBir şair geçti bir dağın yüreğindenBir şair kainatı dizeleriyle uyuttu.Not: bu “şey”e bir isim bulamadım.
Neden yorumlar tutulmuyor ki..
Sus!Söyleme, bilmek istemiyorun; niçin?Gideceksen git yine, kendin için,ve kalacaksan kal, yine kendin için.Hiç olmamış, doğmamış benim içinhayaldi belki,belki serabın büyüsüve belki söylediklerin sevda şarkıları değildibelki de onlar yalnızlığın türküsüYani yalnızlık oyunlar oynar bazen adamaAcısı başkasından çıksada sonunda…Haydi acele et.Ve şimdi gözümü açacağımve bakacağım;şu yalan dünyada yalnız mıyım?..
MAYIS SIKINTISIMayıs!Yağmur yağıyorIslanıyor düşlerimYalın ayak koşuyorumve fakat alnımdan süzülen damlalar değil;terim.Korkuyorum,Çünkü yağmur yağıyorve çünkü ıslanıyor düşlerim.Sahipsiz bir kulübe görüyorumTedirgin bir edayla giriyorum içerive bir köşeye siniyorumve sineye çekiyorum, yağmuru.Sabah!serçelerin sesini bastıran bir tahtakurusu sesine uyanıyorum.Yağmur dinmiş..Düşlerimi ısıtacak bir güneş arıyorum.Yaralarım sızlıyor..Yağmur dinmiş ve fakat ben korkuyorumÇünkü biliyorum;”kapanmaz yağmurun açtığı yaralar çocuklarda “..
BEN ŞAİR DEGİLİMBahriye nazırı iken babamElma ile armut toplardı ellerimNe tekmil takardım ne tüfenkŞeftali ağacının ince dalındaAsumana değsin diye başımİlle de göğe doğru zıplarkenRahat bırakmazdı dadımDüşlerim küçüldükçe büyüdümEllerimdeki elma armut lekesiGöğe doğru uçtu sankiİlmik ilmik yumağım çözüldü birdenLeyla sevdim,Mecnun oldumİlle de yazdılar adımıMezar taşıma..
Bak bir etrafa diyorHerşey her yerdeBir şey hiçbir yerdeOysa güzeldi diyor, oyunlar herşey büyük sen küçükkenCanını yakmıyordu bahçelerde doyasıya koşarken,dizine batan taş parçası, yüreğininki kadarKaf dağının ardına inanırkenhayallere tutunmak yürekliliktikıvrımlarına takılmıyorduk şeytanın
“Göz yaşlarım, yüreğimin kanıyla kan kesildi de o güzelim, o sevgilim bana “aziz dost, gözüne ne oldu?” dedi.( Hafız Şirazi )Kan damladı artık; akacak!Bilmem ki, şu felekDaha kaç gün, kaç gece, kaç nefesBoynum bükecek..Sevgilim; bir giz, bir aşikarBir ateş olur, bazen bir rüzgarHem içimdesin, hem dışımdaDertte sensin, derman daSen susarsın, ben susarım.Sustukça sana susarım..İster sus, istersen bağırÇare yok;Kan damladı artık.
”Sen susarsın, ben susarım.Sustukça sana susarım..”Kelimelerin anlamları kaymışAnlam verdikçe kaybolmuş,Bu özlem kime yaramışMecnun Leylasını bulmuşta nolmuş.Bulmuş da Ölmemiş mi..Ölmüş de sevmemiş mi..Sevmiş de bitmemiş mi..
HazıranDalda elma biter, dalda ayva, dalda narSımsıcak bir rüzgar eser, elveda baharHaziranda geçen uçakları seyrederimYa bundadır, ya şundadır derim.Sen beyaz bulutlar arasından geçerkenİçimde buruk bir sevinç, seni beklerimBu topraklara çok sonra gelir gerçek;Ne beyaz bulutlar vardır ne uçakBir can daha almıştır, ölüm denen kaçakYürüyordu adam, geri dönüşü olmayan yoldaÇizgiler kayboldu, yol yoktu, uçurum göründüArdından Haziran diye tarih düşüldü.
Haziran en hazin ay,Haziran en hain ayYaza heveslendirir..Kışın hüznünü alır gibiAylar yaşanır giderBir ömür, işte böyle biter
bahçelerde mor meniverem ettin sen beninasıl verem olmayimeller sariyor seniben sana yandım gelinyanağı allı gelingaziantep yolundaöldürdün beni gelinbahçelerde melemeyar göğsün düğmelemeölürsem kanlım sensingözlerin sürmelemebahçelerde saz olurgül açılır yaz olurben yarime gül dememgülün ömrü az olurben sana yandım gelinyanağı allı gelingaziantep yolundaöldürdün beni gelin(Kaynak: Ahmet Yamacı)
vay vay vay ne güzel şiir, miş..Benim adım, Gül serenGeçiyorken, bahçe denElime battı, diken,Yüzüm gülmez, sevmeden..
Her sabahHayatın alışkanlıklarına karş ı durarakEn yakın ve uzak mesafeleriBirlikte tarayarakBaşlarız güneAşk ve ölüm iki yanımızda dururBirlikte ve iç içe yürürler hayatın yokuş larındaBiri sonsuza kadar alınganDiğeri cesurSen meydanlarda büyümüş çocukCaddelerde ve sokaklardaHer söze açıkBir yapraktın belkiEsen rüzgârlarca kımıldayanHava kararır ve gökyüzüBütün yükünü boş altırken üstümüzeUnutulmuş bir zamandanSesler ve sözler hatırlatan ellerinleDikkatli ve tedirgin basıyorsun hayatın tuş larınaSen hangi aş kları içinde taş ıdın daŞimdi ölümünYorgun tayını gözlüyorsunKalabalıklardaydın senDudaklarındaBaşkaları içinSana ait olmayanTebessüm provaları yaparkenBen seniMeydanlardan kitaplara çağırdımAntenler telefonlar zincirler tükenip biterkenToplu sesler çıkardım içimdenDağlarda yankılandıMeydanlarda uğ uldadı daSen duymadınSanki biz göçebeydikO insan bu insanHepsinin içinden geçtikDuymadılarŞimdi bize sunulan yırtık resimlerVe parçalanmış binlerce hayatÇok alıngan bir çocuk oluyor gökyüzüDokunsan ağ layacakKadınlarınBir mendilde kalıyor gözyaş larıSokaklarBizden daha özgür ve telaş lıBenseHer şeye rağmenVe herkese aykırıEllerimde bir demet karanfilYine sana geliyorumMustafa ÖZÇELIK
YaşlılıkYavaş yavaş öne doğru düştü başımAnsızın bir kar yağdı; yaşlandım***BaharGitti serseri rüzgar, gitti ölümlü karAçtı dalda çiçek, hoşgeldin bahar.***AymazBahar gelmiş, güneş açmış neyimeBaharımda güneşimde sensin …….(şirine)***SobaKışın tüten sobanın yanında bir kürekİçinde kömür yanar, üstünde ekmek***YeşilAçtım gözümü; ağaç yeşil, elma yeşil cami yeşilSevdiğim, yarimin gözleri yeşil..***MemleketimSensin hem ana hem baba hem de yarmemleketim, memleketim, memleketim.***ŞiirMeramım arzettim fakat uymadı haleAnlamış olacak ki beni almadı kaale.
Sebeb-i Telifbaşkalarının aşkıyla başlıyor hayatımızyaprakla yağmurun aşkı meselâkim olsa serpilen coşturuyor biziimreniyoruz başkalarının mahvına.yağmur mahvoluyor çarparakkendini parçalıyor mâşukunun açılan kıvrımındayaprak dirimle irkiliyor nazlı mağrursilkiniyor vuran her damlayla.başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımızbakıp başkasının başkayla kurduğu bağlantıyaaşka dair diyoruz ilk anı bu olmalıilkönce damarlarımızda duyuyoruz çağıltısınıuzak iklimlerinkokusu gitmediğimiz şehirlerin öncedenbir baş dönmesiyle kabarıyor hafızamızdasonra ayrılıklar düşüne dalıyoruz:bize ait olan ne kadar uzakta!başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımızbaşkalarının düşünceleriyle değil.”üstümde yıldızlı gök” demişti könisberg’li”içerimde ahlâk yasası”.yasa mı? kimin için? neyi berkitir yasa?ister gözünü oğuştur, istersen tetiği çekidam mangasındasın içinde yasa varsa.girmem, girmedim mangalarayer etmedi adalet duygusuiçimde benimçünkü benömrümce adle boyun eğdim.yıldızlı gökten bana soracak olursanızkösnüdüm ona karşıonu hep altımda istedim.başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımızve devam ediyor başkalarının hınçlarıyladüşmanı gösteriyorlar, ona saldırıyoruzsiz gidin artıkdüşman dağıldı dedikleri bir andaanlaşılıyorbaştan beri bütün yenik düşenlerleaynı kışlaktaymışızincecik yas dumanı herkese ulaşıyorsevinç günlerine hürya doluştuğumuzdatek başınayız.diyorum hepimizin bir gizli adı olsa gerekbelki çocuk ve ihtiyar, belki kadın ve erkekhepimiz, herbirimiz gizli bir isimle adaşızyoksa şimdiye kadar hesapların tutması lâzımdıhayatımıza kendi adımızla başlardıkbilmediğimiz bu isim, hesaptaki bu açıkbelki dilimi çözer, aşkımı başlatırımaşk yazılmamış olsa bile adımın üzerineadımı aşkın üstüne kendim yazarım.(İ.Özel)
anti eksenalbin iki binkalimeler ; kel imlerbu benim baş kaldırmımsiz üstünde sekemezsiniz lütfen,bu senin ek-seninherkes her an-ti ye alabiliranti eksenal dokunuşla kelimelerkelleşmiş dua imlerine döner,Misan
Madem iyisinAnladık iyisin,Ama neye yarıyor iyiliğin.Seni kimse satın alamaz,Eve düşen yıldırım daSatın alınmazAnladık dediğin dedik,Ama dediğin ne?Doğrusun, söylersin düşündüğünü,Ama düşündüğün ne?Yüreklisin,Kime karşı?Akıllısın,Yararı kime?Gözetmezsin kendi çıkarını,Peki gözettiğin kimin ki?Dostluğuna diyecek yok ya,Dostların kimler?Şimdi bizi iyi dinle:Düşmanımızsın sen bizimDikeceğiz seni bir duvarın dibineAma madem bir sürü iyi yönün varDikeceğiz seni iyi bir duvarın dibineIyi tüfeklerden çıkanIyi kurşunlarla vuracağız seniSonra da gömeceğizIyi bir kürekleIyi bir toprağa.Bertolt Brecht
BezirganbaşıAklında tek hesap,tek dert, tek tasaelinde bükülmez maşaardında aşılmaz yasaİçtikçe susarbezirgan başı.Ben anlamam kârdan, yasadanne altın saat isterim ne de bilezikisterim ki şarkım; “yadigar olsun, yadigar olsun”
Belki beno gündençok daha evvel,köprü başında sallanarakbir sabah vakti gölgemi asfalta salacağım.Belki beno gündençok daha sonra ,matruş çenemde ak bir sakalın izisağ kalacağım…Ve beno gündençok daha sonra:sağ kalırsam eğer,şehrin meydan kenarlarında yaslanıpduvarlarason kavgadan benim gibi sağ kalanihtiyarlara,bayram akşamlarında kemançalacağım…Etrafta mükemmel bir geceninışıklı kaldırımlarıVe yeni şarkılar söyleyenyeni insanlarınadımları…
Anahtar kapının üstündeKapı yüzümün önündeYüzün kapının ardındaÖteler ki dilimi kuruttuğumsevgimin pınarında
Sonsuzluğa adanan bir aşk varGözlerinin ardında saklananürkek bakışlarınİçime üflediğim düşüncelerim varTüm tabiatımı yakan yıkanKöşebaşlarında hep adın
çok güzel olmuş şiir bahçesine dönmüş burası emeği olanların emeğine ve yüreğine sağlık.
Bu sayfanın çok önemli bir yeri vardır bende.Yaşadıklarıma tanıklık etmiş..Bazen abartıp tüm yazdıklarımı buraya yazmak bile istiyorum.Fakat abes..
niye abes olsun ki?abes iş yapanlar bile böyle düşünmezken siz neden böyle düşünüyorsunuz?bence güzel bir düşünce tek başlıkta hepsine ulaşabilmek.
Hikayenin evveliyatını anlatmayı uygun görmediğimden ortadan başlayacağım.Nasır tutmaya başlamış eller, taşıdığı yükü kaldırmakta zorlanan ayaklar, susuz ve yorgun bir beden..Bir elimde poşet; içinde kirli bir tulum, t-shirt ve bir çift çorap.Yolda rahatsızlık vermesin diye iki ayrı poşete koymuşum. Güneş batmaya yüz tutmuş ama hala yakıyor.Hava sıcak, dudaklarımı dilimle ıslıyorum.Az ilerde güvenliğe yaklaşıyorum,önce su istemeye çekinip ilerliyorum fakat susuzluğun tesiriyle geri dönüp tekrar yaklaşıyorum. Memur meraklı gözlerle yaklaşıyor yanıma.O daha bir şey demeden “Çok susadım da suyunuz var mı?” diyorum. “Şu karşı ki binaya gir içerde köşede su var” diyor memur.Teşekkür edip suya doğru gidiyorum. İçeri giriyorum,bina boş.Sesleniyorum; “kimse yok mu!”.Ses yok.Köşede damacanayı görüyorum.Ve su..Alnımda ter damlacıkları, oda serin, su soğuk..Bir bardak daha içiyorum.Bir bardak daha içebilirim fakat çekiniyorum.Neden, kimden? Ben de bilmiyorum.Dışarı çıkıyorum. Memura tekrar teşekkür edeceğim fakat yok.Gitmiş anlaşılan.Durağa çıkıyorum. Bir otobüs geliyor; benim bineceğim değil.Aslında çokta fark etmez ama binmiyorum işte. Bekliyorum.Farklı bir otobüs, bir diğeri derken deminkinin aynısı bir daha.Bekliyorum.Başkaları da geliyor durağa.Sonra onlar biniyorlar.Benim bineceğim otobüs gelmiyor.Bekliyorum ilk giden hattın dördüncü arabası geliyor. “Bineyim mi?” diyorum kendi kendime. “İlk gelene binmedin, ikinciye de binmedin, üçüncüye de binmedin” diyorum.Kendime kızmamak için olsa gerek binmiyorum.Yarım saatten fazla bekledim galiba ve nihayet otobüs göründü! Biniyorum. Oturacak yer yok.Ortada bir yerde, bir elim poşette bir elimde otobüsün tutunma yerinde bekliyorum.Belkide en fazla zevk aldığım şeylerden biri otobüste insanları ve dışarıyı seyretmek..Karşımda iki kız, kardeşler galiba.Birbirlerine çok benziyorlar ve ikisinde gözleri yeşil.Yanlış anlaşılmasın diye başka yöne bakıyorum. “Yanlış anlaşılmak”..Merak ediyorum hangisi daha kötüdür; hiç anlaşılmamak mı? Yoksa yanlış anlaşılmak mı?.. Az sonra yine başka bir yöne bakıyorum.Gözüm dışarıdaki dükkanlara takılıyor.Ne çok dükkan var.Hepsi de farklı alanlarla ilgili.Yanlız en çok dürümcüler ve dönerciler..Sonra tekrar insan.Zaman nasıl akıyor, insan nasıl değişiyor. Yoksa yerinde duran ben miyim?Nedense birbirinden farklı giyinen ve aslında bu farklılıklarıyla birbirine benzeyen insanlar görüyorum. Bir elbise ne kadar insanın kendisini yansıtır? Merak ediyorum.Düşüncelerimi ayaklarımın ağrısı bölüyor. Oturacak bir yer arıyor gözlerim.Boşalan yerlere hep başkaları geçiyor.Tetikte bekleyen başkaları.Anlıyorum ki, durduğum yer namüsait.Siper alıyorum ve iki durak sonra nihayet oturuyorum.Gözüm tekrar dışarda.Dükkanlar, satıcılar,ilanlar; sezon sonu,kapatıyor,indirim..Kapitalizm. Derken bir başta otobüs sertçe yanaşıyor yanımıza.Tam sürttü,çarptı derken ani fren.İrkiliyor yolcular.Yolcuların gözü dışarda, bense yolcuları seyrediyorum.Hepsinin ortak vasfı meraklı olmaları. Yandaki otobüs bir hamleyle hızlanıyor ve şoförü bizim şöfere bağırarak bişeyler diyor.Bakıyorum yanında, otobüsün içinde polisler.Onlar da bizim şoföre kızgın.Bizim otobüste de bir polis. Durur mu hiç. Tam “onlar haksız” diye hareketleniyor ki mevzu kapanıyor, herkes kendi işine bakıyor. Terliyorum, sağ ayak serçe parmağım su toplamış.Üstüne basamıyorum. Daha yarım saat yol yürüyeceğim.İneceğim durağa yaklaşırken, “keşke uzun yolda olsaydım” diyorum.İniyorum.Karşıdan karşıya geçiyorum. Bu da anlatılır mı demeyin.Çok çetin bir iştir karşıdan karşıya geçmek.Yürüyorum.Aklıma “hayata gülümsemek” tabiri takılıyor.Nasıl acaba diye merak ediyorum. Hafifçe gülümseyip, “böyle mi acaba” diye soruyorum kendime.Tekrar caddeden karşıya geçiyorum.Ayaklarım ağrıyor. Yürümesem mi?Minibüs durağına yaklaşıyorum. Karar vermeliyim?Ayağım bastırıyor.Mesele “birmilyondörtyüzbin.tl” meselesi değil artık. Durakta kuyruk var, minibüs yok.Ve yürüyorum.Neyse ki yokuş aşağı yürüyeceğim.Hem teselli, hem hakikat.Yürüyorum, ayağım ağrıyor, yürüyorum, serçe parmağım ağrıyor, ökçemin üstünde yürüyorum..Son bir cadde kaldı geçilecek. Önce sol, sonra sağ, sonra tekrar sol, sonra sağ,sol,sağ,sol ve zor da olsa koşarcasına geçiyorum.Az kaldı fakat topallıyorum.Topallıyorum ve nihayet ev.Merdiven çıkarken babanneme rastlıyorum.Selam veriyorum.Öpüyor.”İşten mi” diyor.”Evet” diyorum. “Allah yolunu izini açık etsin,Allah iyilerle karşılaştırsın” diyor.”Amin” diyorum ve eve çıkıyorum..( yazı blog olarak yollandı fakat bir kopyası da burada bulunsun )
Seni tanımadan öncedipsiz bir kuyuydu geceÜrkektim, korkuyordum;çocuktum.Ne elimde bir pusula vardıNe de sığınacağım bir limanSeni tanımadan önceHer kitapta ya aşık oldumYa uğruna dövüşülecekbir mesele buldum.seni tanımadan önceSustum,boş kaldırımlara ıslık çaldımbağırdım acımı kendimceağladığım da oldugüldüğüm de..seni tanımadan önceVarlık sancısıyla kavruldum..
”Seni tanımadan öncedipsiz bir kuyuydu geceÜrkektim, korkuyordum”Hayat zaten dipsiz bir kuyu dostum..Sadece farkı güneş alan kısımları var..
Zahirden düştüm zelîleBir tufan çalımıyla dolandım şehirleriKorku bilmez gözlere ürkeklik serpmek,Belki biraz da.Nefsim eline düşüp kibirlenmek..İstiyordum.Türkülerle yaşamak vaktini aştım çoktanHayalleri pembelerle süsleyipIssız bir adada yek-pareVe yek-vücud iken aşk ileSade bir siluetti yaşamakKuyu diplerinin kokusuyla ciğerimdeCümlesi renk yoksunu bir tabiatın esiriyimSekineler bîkarar hücrelerime dolmuş daSükûneti zerk etmiş gibi avuçlarımaBakışlarda hep o hengameVe elim bir son’a doğru tirek dizlerleKoşmakgibi.Kaçmakgibi.Gerisin geriye.Hece hece bir tutunuşu resmetmekİnsan kılığındaki yalan âbidlerineya da solmamış bir gül yaprağında,Peygamber nidası hissettirmekamacıyla sadeceBirkaç bakış değdirdim sefil ama halisaneZahirden düştüm zelîleBir tufan çalımıyla dolandım şehirleriŞimdi sade bir ışk kaldı yüreğimeŞimdi sade bir aşk kaldı yüreğimeGerisin geriyeSonDemde
Kendime Gelmek içinyirmi yedimden gün aldýmyirmi yetimden gül.bir bilseniz Efendimiçin için atese verdim içimdeki beniah benihangi vadiler istedi de gitmedimkiskandým da ne oldu hayattan kendimi.ah Efendim, sorar durur can;nasil bir sondur bu,kaçtikça yakinlasankaçtikça yakinlasan…derdimi anlattým Efendimderdimi anlattim, sözü yormadan.oturup dua ettim, yalvardim;AKIL, GIT BASIMDAN.anonim
Kimi kâğıtlarAydınlığa tutsanızÇizgi, resim, bir şekil.Ya da gizli mürekkeple yazılmışBoş görünen sayfaOkunur ısıya yaklaştırınca.Kimi şiirlerOkunur arkasındaKendi ateşiniz varsa.Behçet NECATİGİL
Eski ülkücülerden, hapis yatmış, işkencenin türlüsünü yaşamış bir taksici abimin ilk dört kıtasını söyleyince tüylerimin diken diken olduğu aşağıdaki şiiri paylaşmak istedim.Kendisi bana Abdulvahap Kocaman ismini yazdırdı.Ben de ona İsmet Özel ismini…KURTARDIKİstiklâl Harbi’nde biz bu vatanıBaşı başa vere vere kurtardık.İnanmazsan git konuştur atanı,Kara günler göre göre kurtardık.Unuttun mu emeğini atanın?Deden yok mu, senin şehit yatanın?Bütün çevresini nurlu vatanın,Cesetten ağ öre öre kurtardık.Türk kadını koştu kazma kürekleMermi çekti kucağında bebekleKara barut ile dolma tüfekle ,Topa karşı dura dura kurtardık.Devletlerle açılmıştı aramızDövüşmekten başka yoktu çaremizİlaçsız, doktorsuz kendi yaramızGömlek yırtıp sara sara kurtardık.Pes demedik devletlerin birineNöbet tuttuk subayından erineTop, tüfek, mermi ve süngü yerineDeğnek ile vura vura kurtardık.Sırrımızı yad ellere açmadıkCandan geçtik, yurdumuzdan geçmedikKurşundan, süngüden dönüp kaçmadıkGöğsümüzü gere gere kurtardık.Yedi iklim dört köşede, her yandaKim duymamış Türk’ü ulu cihandaKars’ta, Erzurum’da, Bitlis’te, Van’daYüz bin şehit vere vere kurtardık.Mehmetçik çarığı çekti sıladaKaldı düşmanların başı belâdaSakarya, İnönü, Dumlupınar’daÜçer, beşer kıra kıra kurtardık.KOCAMAN, Türklerin aslı nereli?Fatih, Yavuz, Alparslanlar sıralıHedefiniz Akdeniz’dir ileri!…Domuzları süre süre kurtardık.
sağol
Süper eline saglik Üstad’im.
Düzeltme: Kaside-i bür’e değil “Kaside-i bürde” olacak doğrusu.
meyve ham, başak sarıykenefil efildi deniz, sana hasrettibak yine aynı iklimyıldırım yüklü bulutlar…yağmura aç, sevgiye muhtaçkengülen göze, sevinçten ağlayan bebeye medetaynı pazartesiydi küller savruk, yürek korkenufka doğru volta atarkenve sen yokkenaynı vakitti…tek taraflı yenilgiydi, kahramansız
Düzen bozanlarlakuranlar aynı oluncabiz yap-bozun kara bir parçasıyız kamil!Ne söyleyecek bir şarkımız varNe ağzımızda sakız bir sloganne bir fikir, ne bir çizgi.Son gemi de kalktı limandankamil!İki ihtimal var artık;ya isyan, ya intihar.İkiside beyhude,gidenlerin gözünde kara.dedimya kamil!Gidenlerde aynı, düzen koyucular da aynı, bozucular da..Bir başınasın bu limanda, bir başına ve toy.çığlında dalgalar boğulmaz; çocuksun.Yağmur yağar ıslanırsın.inler bir yerlerin.inler kendince..Sonra yine güneş doğaryeniden doğdum sanırsın,fakat her şafakla aynı acılar yeninden başlar.İsyan; yanmak, bir kıvılcım olmak ve onların tenine konmak.bir “ah!” hepsi bu.olsun, nelere kadir değildir bir “ah”intihar; kıvılcımın ayaklarının dibine düşmesi.Sessiz.ne olurlu ne gurulu..
“Madımak oylum oylumGeliyor selvi boylum”Bense gidiyorumakıntıya karşı..
Aşkı öldürecek kadar taşkınMakul bir ölümü olmalı aşkın
Çarh-i felekin sa’dına vü nahsına la’netKevkeblerinin sabit üs seyyarına hem yuf
“Bâğ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüzBiz neşâtın da gamın da rûzgârın görmüşüz “( Nâbî )
Bunca gün, ah, bunca güngörmeyi seni böyle kırılgan, böyle yakın,nasıl öderim, neyle öderim?Uyandı kana susamışilkbaharı koruların,çıkıyor tilkiler inlerindençiylerini içiyor yılanlar,ve ben gidiyorum seninle yapraklardaçamlar ve sessizlik arasında,sorarak kendime nasıl, ne zamanödeyeceğim diye şu bahtımıBütün gördüklerim içindeyalnız sensin hep görmek istediğimdokunduğum her şey içindesenin tenindir hep dokunmak istediğim:seviyorum senin portakal kahkahanıhoşlanıyorum uykudaki görüntündenNe yapmalıyım, sevgilim, sevdiceğimbilmiyorum nasıl sever başkalarıeskiden nasıl severlerdi,yaşıyorum, bakarak, severek seni,aşk tabiatımdır benimHer ikindi daha da hoşuma gidiyorsun.Nerde o? Hep bunu soruyorumkaybolduğunda gözlerinNe kadar geç kaldı! Düşünüp inciniyorum,yoksul, aptal, kasvetli duyuyorum kendimigeliyorsun sen, bir esintisinşeftali ağaçlarından uçan.Bu yüzden seviyorum seni, bu yüzden değilo kadar neden var ki, o kadar az,böyle olmalı aşkkuşatan, genelüzgün, müthiş,bayraklarda donanmış, yaslı,yıldızlar gibi çiçek açan,bir öpüş kadar ölçüsüz.Pablo Neruda
Hüzün ve SerseriAgathe, uçtuğu var mı ruhunun arasıra,Büyülü, mavi, derin ve ışıl ışıl yananBambaşka denizlere, bambaşka semalara,Şu kahrolası şehrin simsiyah havasından?Agathe, uçtuğu var mı ruhunun arasıra?Hey trenler, vapurlar beni burdan götürün!Ne var gözyaşlarından çamurlar yuğuracak?Arasıra der mi ki Agathe’ın ruhu, üzgün,’Nedametten, azaptan ve ıstıraptan uzakHey trenler, vapurlar, beni burdan götürün.’Ne kadar uzaktasın ey mis kokulu cennet,Ey, sadece sevincin, aşkın ürperdiği yer,Ey, her ruhun içinde bulunduğu saf şehvet,Ey bir ömür boyunca gönül verilen şeyler!Ne kadar uzaktasın ey mis kokulu cennet!Ah o yeşil cenneti, çocuksu sevdaların,O koşuşlar, şarkılar, o demetler, buseler,İnildeyen kemanlar arkasında sırtların,Akşam, korkuluklarda şarap dolu kaseler,- Ah o yeşil cenneti çocuksu sevdaların!O bilinmez zevklerin yüzdüğü masum beldeÇok daha uzakta mı yoksa Çin’den, Maçin’den?Beyhude bir arzumu inildeyen dillerde,Canlanan bir hayal mi billur sesler içinden,O bilinmez zevklerin yüzdüğü masum belde.Charles Baudelaire
Bunun için çekiyorum isyan bayrağınıKüçük perdenin altındaÖküz gibi oturan halklar adınaDostluğu büyük kaşıklarla içen halklar adınaDeveler gibi yük çeken halklar adınaGün doğusundan gün batısınaYük çeken deve gibi.Sudan ve arpadan başka hakkı yokHasreti yok emirin karısınınEmirin dişi köpeğininBerberine ait olmaktan başka..Yaşasın bir demet yoncaYaşasın tek ilah diye Allah’a yalvaranHalklar adınaNIZAR KABBANI
Suphi üstadın bu yazıyı yazarkenki ruh halini şu vakitlerde paylaşmaktayım. Uyku dilenciliğinden, hukuksuzluğun kural olduğu bu coğrafyadan, mahkeme duvarı misal insanlardan firar ettiğim demlerdeyim…Eyvah sır sır eyvah, şiire kandımMansûr gülü dermiş, güle mersiyeHem darağacından bıktım usandımHem her dem haykırdım, şiirim diye !
Haykırır sükûtu, surdadır nöbetÖlüm kement atıp, güler ölümeSon durak ezelde, ilk nasıl ebet?İç kendi kanını, çıldır kelime!Akıl sudan kova, hakikat kuyuÇözdüğüm her suâl, cevaba perdeYaktım da suları yıkayan suyuGüneşi ıslatan o ateş nerde?Ara dur kendini belâ hastasıSen varsın yokluğu çıldırtan yoktaRûhun bedenine deli yaftasıYay sensin kendine çevrilen okta!
Handan,hamamdan geçtikGün ışığındaki hissemize razıydıkSaadetinden geçtikÜmidine razıydıkHiçbirini bulamadıkKendimize hüzünler icadettikAvunamadıkYoksa biz…Biz bu dünyadan değil miydik?O.Veli
Uzanmış koca burun açık denize doğru,Lacivert ve gri gecenin değerinde.Karanlıkla başlar bir dünya sevgisi,Deniz feneri parlar,Talihe aldırmadan kayalar üzerinde.Bulutlar birleşir alaca düzlüklerde,Çöker uzak limanlardan bir sis.Bir sıkıntı başlar karanlığında kaderin,Bildirir, yanınca yanınca,Ömrün neresindesiniz, aşkın neresindesiniz?Yüreğin mi daralıyor, yıldız ışığında,Bırak anılar gitsin biraz daha geri.Ruhu götürmeden vakit yürüyebilir,Düşün nasıl durmuş sabırla yüzlerce yıl,Hep bu benekte bu deniz feneri.Bak deniz savaşlarına, yaşlı korsanlara,Uçan dalgalara, uyuyan rüzgara bakmış,Bir tek göz kadar kara ve mavi,Enginle boş,Kısmetsiz balıkçılara bakmış.Saçlarında tuz kokan, ölü kokan bir serinlik,Yüzünde bir fırtına tadı.Durursun yorgun, umutsuz,Birden bir daha yanıp söner, sevinçle titrersin,Bir şey, belki de yaşaman uzadı.Yaşlıdır dulların ölçülmez özleminde,Güçlüdür kocaman geceleri taşır.Delidir, konuşmaz, uyumaz,Sonrasızlığın iyiliğini bekler, kötü günlerden,Akıllıdır.Sarhoş gemilerimiz sallanır sallanır,Gömülmüş kasırgaların uykusuyla belli,Kayalar mezarlara benzer enginlerden,Duyulur sudan göğe kadar,”Ölüsü kandilli.”Vakit yok olur, zamandan boşalır varlık,Düşmez burçlardan haber.Bir uğursuzlukla ağır ve yorgun,Bütün insanlar bitti sanırsınız,Deniz feneri gülümser.
Ülkem kötüye gidiyor bendeki aşk iyiyeBir yanda aymazlığım çılgınlığım bir yandaÇölde çiçek açıyorken kopuyor dalından yaprakAynı anda yaşıyorum iki değişik duyguyuAşk bahsinde cesurumÜlke bahsinde korkakÜlke diyorum uçurum, aşk deyince köprülerBirine düşüyorken tutuyor beni ötekiDengelemek konusunda yetersiz kalıyorumAşkımı ve ülkemiKolay mıdır suları ateşlerle söndürmekElinde harita yoksa yol gostermek kolay mıDağların arasında rastladığın bir nehreÜlkeysen yavaş yavaşAşıksan birdenbireÜlkem de aşkım kadar iyi olsun isterdimKuğuyu özlemiyor havuzu çekilmiş deÜstesinden gelirdi yangınların, depreminAşkım kadar güçlü olabilseydi ülkeAbdülkadir BUDAK
Nedir bu yüzyıldır karanlık bakışlarını görürüm ayınbaşımı çevirip duyarım kokusunu bir güz günü korkulusabahınserinliğini taşır derin duygularınpınar tadında duru çimen kokanyaşlı ağaçlarda salınır gizemli ışınlarıOmega’nınnedir bu onulmaz bir yara gibi yüzünbırakırım artık ne olursa olsunköprülerin oradaçökmüş toprak mıyoksa yiten deniz mi içimizde uğuldayanağzın mayıs ağzıkuşkundur gövden, amabir zamanlar gülde gözükmüştü tanrınice güller böyle gövdenden yaprak dökerkennedir bu kuşkun kısır topraküstünde binbir dansı onaylamayan rüzgaruçup giden yaz içindirdokunmayın ayın tenineyanar parmak uçlarınız, teniniz sonranedir bu yüzün uzak yaşam taraçalarındaA.İLHAN
sese geldim..
gel sed gel..Bir tohum verdinçiçeğini alBir çekirdek verdinAğacını alBir dal verdinOrmanını alDünyamı verdim sanaBende kalAziz NESİN
sessizlikteyim bu gece.. oturmuş kalmışım viran nefeslerde… içim ezilmekte..kanım çekilmekte..efkarım kendime… alayına gider desem ne çıkar….okuyorum sadece gözler muktedir..
Can çekildi deniz sustuHicranlı bir geceye teslim olduKandı rivayet döküldü sonaHangi demevi dayanmış buna..
nerden bilirdim vefasızlığı can-dan görmeyi…. tavrına hayran … bir ben mi kaldım kirli, nur himayelerde….
ey gece oleydim nolurkor hancerini sapladin kalbimeadaletin boyle mi olur.Son yagmurda gectitukendi umutlartukendi yarali kalbimey gece sen boyle sessizcegecerken uzerimdenoldum ben.oldum de duyan olmadi..
cenazemi kaldirin ey sabahlarsoguk ruzgarla yikayin benisonra sahipsiz bir kor kuyuya birakinkabul etmez beni kara topraklarIstemem kimseyi,ne gul isterimne dalimda bulbul
Ne basimda hicaz yeline elimde sirma teliKolayca unutulsun adimunutulacaktir ki zatenyoktur oyle bir sanimetrafta gezen cocuklarinattigi bir kac cakil tasiduserse kuyuma bahtiyarim.
sen simdi derin uykulardaseyrederken emsaligorulmemis alemleritutun sariyor bir yerde kadinlarkomur yaniyor sobalardabir adam gocugunu cikariyoraci aci miyavliyor bir kediSokakta bir adam yuruyor yalnizbir kadin saclarini tariyoragliyor bir cocukusuyor bir cocuksusuyor bir cocukBir seylere kufrediyor copculerkaryolanin son taksidini denklestiriyor bir kadinkafasinda yasak dusunceler kitap okuyor bir delikanliPatliyor bir yanda sampanya siseleribir yerde muzik caliyorson trende coktan gitmisuykuya cekiliyor iscilersen simdi derin uykulardaseyrederken emsaligorulmemis alemleritavan akitiyorkedi bana bakiyorben siir yaziyorum.
Anlasildi efendim, yetmeyecek nefesimiz.Dar agacina asilsin sozumuz.Yazsin yazilmis olani yine kalemler.Itirazimiz yok lakin.. Her lakinle basliyor lakirdimiz.Budur efendim ne yapalim bizim farkimiz. Fark dediysem, kendimize musahhas bir yer indigimizi sanmasin zabitlar.Vergiden muaftir halimiz.Halimiz anlatsin derdimizi, dar agacindaysa kaalimiz. Lakin demistim efendim, siz efendiler, beyler, bayanlar.. Yuruyen merdivenlerle yol alanlar.. Derdimizden baska servetimiz yok. Vazgectim, anlatmayacagim.Servetimi dagitmayacagim. Parayla alinamayan seyler de varmis ogreniniz. Ama ne olur beni diyalektik ile izah etmeyiniz. Incinir bir yerlerim sonra. Dusersem tutmayiniz.Bir tekmede siz vurunuz.Teselli bulursunuz sonra.Siz kafaniz yastiginizda misil misil uyurken, ben bakir hayaller kuruyor olacagim.Efendim?
çok güzel yazdıklarınız size mi ait?
özellikle de dokundu.
Alintilari genelde tirnak arasinda ve kaynak belirterek yapiyorum. Orijinal seyler degildir elbet yazdiklarimiz. Daha cok kendi kendimize anlattiklarimiz..
çoğu tırnak içinde olmadığına göre çoğu zaten sizin demektir ve harika paylaşımlarınız olmuş.tebrik ederim.bu güne kadar görmediğim için hayıflandım doğrusu.
evet çok güzel ben de yeni gördüm.
”soguk ruzgarla yikayin benisonra sahipsiz bir kor kuyuya birakin”Hoşgeldin Suphi, yalnız değilsin..
kendini yalnız hissedemeyecek kadar güzel paylaşımları var.
Kuyuya geldiğine göre, yalnız, onun için dedim..
çok umutlu ve derin bir söz.aşağıya inmektense kurtarmayı düşünmek çok güzel bir yaklaşım.
gönül, ipini çekeni iplemez..
evet kaçan kovalanır.
ipini bıraktığın an ilk kapıda kalır..
olur mu o zaman daha kıymete biniyorsun.ne zaman suyuna gideyim dersen o zaman kendini kapının önünde buluyorsun.
kor bir kuyudasin.elinde ip, boynunda ip.elindeki ipi cektikce nefesin kesiliyor.Anliyorsun ki, elindeki ip; boynundaki ip. Ve sana kurtulus diye sunduklari intihardan baskasi degil. Ne yapacaksin, ya kor kuyunda yasamaya devam edeceksin, ya kendi ipini kendin cekip intihar edeceksin..
🙂
Suphi ben sizin ahkamı görmeden Sevdalımhayat’a gülümsemiştim, yanlış anlaşılma olmasın.gönderdikten sonra sizin ahkamınızın benim ahkamımın önünde çıktığını görünce ben de şaşırdım.kimsenin kimseyi kör kuyuya attığı yoktur, kendi rızamızla seçeriz gibi düşünüyorum.
Olur mu, alacaksın eline bir kutu cevizli baklava, sıcak sıcakkuyu önemli değil nerede olursan ol yiyeceksin tıka basa..Ne intiharı ne ipi yaw..
aynen sıcak baklava gibisi var mı?canım çekti şimdi.
Üstüne de bir soğuk su kana kana..Hey, yeniden gelmek istiyorum dünyaya..Bu gün hafif te cenaze mi var, haberimiz yok..
Dedim, kızılcık şerbeti değildir ağzımdakikan!Dedi ki, gün gelir kan bile şerbet olurinan!
BekliyorumÖyle bir havada gel ki,vazgeçmek mümkün olmasın!Orhan Veli Kanık
……………………………………koverdun gittun beni!zigana dağınailk kırağı düştüğünde miözgür |bir| polentoprağı öptüğünde mibaşladı tarih…….hiç savaşmadıo günden bu yanaarılarla ağaçlar…sûmela’datanrı yakarmaları yokken deuzatıp boynunu göğeşakırdı aynı şarkıları kuşlarkurutulmuş karayemişganzilis fındıklasaklanmadan daha seranderlereve zağana deresindeve solaklı’dave yoroz’dabalıklar yüzerken ıssızlığagece karanlığına binipsadece karatavuklara öykü yazankaful yüzlü bir semtti…milet’ler|belki de millet olmak için|üstünde tarih yazacaklarıadına “trapezus” dedikleri kentti………./karınyeşile yığdığı uğultuyla koşupksenefon’un“yenilmek ölüm değil ya” dediğikumandan kurus’ave kaçarken cunaxa’danbinlerce atdöşlerinde tekme yarasıhohlayıp avuçlarınabozgunun kan kokan faciasınınal izlerine yol sordularağlayarak…misafirleri karşılarbir ayağı denizdebir eli göğdedağlarve limanda soğutupaklın gemilerinidöndülerkaderleriyle ölmek içinkendi yurtlarınasağlarbu defa yalınayak!…../pontus romalı’ları beklertarih kendini söktürür kendindenkalın bir damar daha kesilirgırtlağın boyuna değdiği yerden-….. hadi tarih; ayır şu kanı terden-…..ve romalı hadrianussiler günlerce|çocuklar ve ışık görmesin diye|kanıkaranlıktantoplayıpt/onbinlerce taş çevirir etrafınıincir ve dut ağaçlarınınve zeytinege’den bir seyyahın sırtındagelin olur karadenizesavaşa aldırmadan…..bizansbaşını uzatır soluk soluğainsanyumuk elli çocuklar doğuranyumuk elli çocukları katlin adı:sefero zamanın diliyleöldürenikahraman yapıp her sefer…devralır “zulmün” nöbetini erktenkommen’lerve onlara da aynı kemençeyleöğretir ölmeyifatih’ler……..ekimdiryeni yekimdir/yıkımdırduvarlar ve kaleleryirmidir üstüne altıdırbin dört yüz altmış birdir|yavuz sultan selim valisüleyman daha bebek|hiç durmadan sökülür geçmişhiç durmadan yamanır gelecek……/iki derebileklerini kesertrapezus’unve dağlarkopup akar oluk oluk denizeyalın bir tahrif!..|gizli geçmişinbitmez sanılangelecek yanılsamasıydıanlattığım tevâtür|şu meşrû (!) tarih…Bürran SAKATrapezus; masa…
kar yagiyor burda, biliyor musun?kar; beyaz bir oyuncak cocuklar icinve hos bir manzara belki sevgiliyeellerin, ayaklarin yalin basmadiysankara anlamazsin derdimi.Anlamazsin, neden insanlarimin karaolum dediklerini.Usuyorum, biliyor musun?insan usurken, ne hurriyet takiyorne analitik ne mantik.Usurken, sicak bir sobanin hayalini kuruyorum ancak.Raziyim ben umutlarimi yakmayaustunde kestane pissin yeter.yanaklarim kizarsin, uyuklayayim.kar yagiyor burda, biliyor musun?usuyorum.ellerim, ayaklarim yalin..hayatta kalmak icin son care;seni dusunuyorum..
gozyasim topraga dustu de harab dedileryarin cemalin gordum de serab dediler
“bil ki,sıtkımdandır isyanım.meşakkat mi olmak gerek sevda her dem?mahkumu olurum muttasıl nisyanın.özge ben, içre ben,bedenim ruhuma yük neden?bir feveran, bir hafakan, bir ah,çığlıklar yankılanır içimde her an,arafta akşam, arafta sabah.yalnızım,bir kılıç gibi yalın ve yalnız,gölge avcıları yine sürekte,kalimden bihaber müşteki halim.devşirme hisler kol geziyor yine,dicle kenarında işim ne benim?sarayburnu’nda sinsice demirler,ihanet zincirleriyle mel’anet gemileri.ve sararır umutlar,dikilen hürriyet ağaçlarında.sen her şeysin, herşey senden.kül olur küllünde,ademin ademiyeti lif lif.ezelden savrulan hakikattir sarkaçebedin mekiğini dokur muttasıl.ahımsın, penahımsın elif.ol ve uyan!bir varmış, bir toprak,bir yokmuş, eye kemiğimdeki sızı.dikilir iskeletler,ve bürünür nurdan libasa.alfa ve omega,sema sürgit kısır,sürgündeyim, sürgün bende sürgünneyleyim vakitsiz vuslatı?say ki erguvana dönmüş gözlerinde nurve uzletine ramak mesafede zulmetkanım yazıldı sana,ölüm gibi süzülmekse sevda:hür ve derin.uçmaksa hüznüne varoluşun,hüsnün tuğlarına göçeden seferlerin.duyup karşı gelmek miyüreğine içirildi?taşlar bilirim ki simsiyah,sular fışkırır ırmak olur içinden,senin gözlerinden yaş sızmaz niye?gel, yine gel,düşünmeyi nasıl unuturum öğret!sarhoşum ben, sensiz bir hoşumhali mazide aradım hepistikbali böyle kaybettim haldeyoruldum.bu kokoreç kokuları,yağmurunkine karışan,kulaklarımda bu izdiham.cankurtaran ki, canıma teğet geçip,savrulur zıpkın gibi karanlığa,çığlık çığlığa feryatlarıçisil çisil bir akşam vaktikaldırım taşlarında kovalaşırrahmet mi, sefalet mi?gofer ağacından gemide bir güruh,yarılır enginin kaynakları.göklerin kasesisidir,ve fanusudur asumanın göğüskafesimöfkenin soluğuyla sular yığılırderinlikler denizin ortasındagözlerinde çakırdikeni,öfkenin soluğuyla sular yığılır,denizleri ablukaya alır derinliklersen de doğar gün,benimle batar akşam sıladave doğasın diye ak dalgalarbaşını kayalara vurun ağıtlarlaak pak halılar serer ayaklarına.bir busedir ölüm toprak dudaklarındatoprak gibi bakir ve münbit,gökkuşağı kemer olur beline.yüzünde dolaşan iklimlerdekaybolmak da varve kavrulmak semazen anafordacehennemi saçlarından dudağına üfleyensevdadır secdegahım.güzel değilsin sen,kendisisin güzelliğin.hayatın gölgesidir rüya,ne bu toprak insanıın özündetoprağa dönüldüğü zaman,şahikalara ram olunduğu zaman,anlar bilirim,aksimi aynada lal eden anlarkaranlıkla gölgemin hemhal olduğu anlarbir ihtilaç bir silkiniş bir sükun,gözüm kapalı gönlüm açık,gözbebeğimde saklı sırlar bilirim.salınır kirpikler, depreşir huşu,ve zamanın ebede muttasıl akışı…lakin,ne yaşamaya mecalim var,ne ölmeye cüretim.”
Metruk bir vahda kaybetsemde kalbimiSizlar yine bir yerlerim bilir misin?Ince bir kelam ederler saka yaparlarparmaklarimin ucuna dikilirimsonra arzederler ki sen degilsinsizlar yine bir yerlerim bilir misin?Seni gordum dusumdedustum gozun onundeondandir belkisizlar bir yerlerim bilir misin?Kavlim fasih olmasadaSozum baki kalmasadaAskim seni yakmasadasizlar bir yerlerim bilir misin?
suphi keyf alarak okudum.emeğine vaktine yorumlarına sağlık
Oyle bir yerdeyim ki;“yildizlari sonmus gecenin”Havada taze et ve kan kokusuGolgeler keser yolmuIsiga ve sana ac golgelerKac gecedir uykusuzumBilmezsin.Bilmezsin neden tirnaklarim sokulmusNeden yuzum gulmezNeden tenim dokulurOysa ben ninniler soylerimGolgelerden besiklere..
aydim,ayin rengi vurdu yuzumeaydinliklar ardinda kaldimmehtabin adini bilmezkenzevat-i murteza’yakamoz oldumdenize daldim.gozununpariltisinda yasadim.omrumun en corak yerindeyagmuru beklerken bensen geldin.her damlan yuregimde bir yara acti.sana verecek ciceklerim yoktu.ne bir ot bitti bendene bir yesil.omrumun yesili gozlerinde sakliydi.baska bir kimse de gormedim.baskalari golgeydi,muglak, isimsiz ve yabanci golgeler.
Anilarim su alan bir gemiZamanla beraber kayboluyor ufuktaVe o anilarla beraber sende uzaklasiyorsunGittikce bir nokta gibi kaliyorsun ufuktaSonra kor oluyor o nokta ve yuregime dusuyorSende herkes gibi dunyasi genisZihni pekbiri sandiysan beniYanildin!Oysaki kalbim bir goz odadir benim.Sevinc ve ofke yanyana durmaz.Askla nefretHayalle gercek.Sen!Hangisiydin bilemedim.Soylemedi bana gercegi kitaplarVe inan ki siir,Hic bir seye derman degil.
Zanni sui ve sairi hakiki degilimbelki yasamayi bilmeyenbahtsiz bir bedeviyim.
Gece uzungece sogukhavada ayazusuyor ellerimyildizlara takiliyorgozum,aklim, fikrimGece uzungece sogukbomba seslerinin ardindanaglasan cocuklarin sesleri geliyordudaklarim buzuluyoragliyorumelden birsey gelmiyorgece uzungece sogukhepbirazdan dogacakmis gibi gunesumutla bekliyorumfakatne aglamasi kesiliyorcocuklarinne de ayazi geceningece uzungece sogukkavalimin sesine degip geciyorsunO an kesiliyoraglamasi cocuklarinne ayaz kaliyor ne ruzgarsonuyor bir bir yildizlartam diyorum”doguyor gun”sonra irkiliyorum birdengece uzungece soguk..
“yokluğunun ardı alfasilin..”bazi sozler vardirgaste kagitlari gibidir.Hosuna giderbir koseye koyarsinsararir,sonracope atarsin.Bazi sozlerde vardir kiyuregine kazir onu adamolunceye kadar kalirayni canli ve kanli.Yanliz olunceye kadar mi!..
Yillar aymaz bir cocuk gibi karsimdaDillerinde farkli iklimlerin turkusuMevsimler farkli, lisanlar farkliSeninde bunda bir dahlu tesirin olmaliNasil dersen,Yani;Gazeller arasinda kuslar civildamaliVe ben duymaliyimIscilerin kardaki gicirdayanyalin ayak sesiniGuc elbette,Umut etmek bizimkisiHic gelmeyecek baharlaraYa sen sevgilim,Kaybolurken benGecenin ayazindaAklinda hangi dusunceler var.Dalgalarin sesimi yoksa seni oyalayanHangi lugata sorayim seniHangi manalarda bulmaliyimSende egermerak edersen beniSairin dedigi gibi;e harfine yaslanmisUyuyor olacagim..
Sehir insani kandiriyoranlamiyorsun.Kenara gecmis,seyirten insanlari seyredipkendince ahkam kesiyorsun.”Suru degilim artik,fikri hurriyetimi kazandim”derken etrafindaki suruyufark ediyorsun.Ve ben sabrina inatbir kez daha soruyorum sana”farkinda olmak”akil kari midir?Yoksa..-yoksa ne!yoksa bu bahar hic gelmeyecek mi?
Olu bir adamin gozlerini andiriyor gozlerimSoguk sizlatiyor elimdeki catlaklariPihtilasmis kan kokusu var burnumdaPihtilasmis kan ve curuyen insan.Sehir gozumde resimlerdeki harap bir sehirIsiklar, kor odami aydinlatan cira gibi yaniyorIsinmak icin ellerimi koynuma sokuyorumsolugum hizlaniyor, buyuyor gozlerimUzaktan katarlar geciyoruzaktan kervanlaruzaktan kurt suruleriuzaktan goruyorum seniuzaktan seviyorumuzuyor uzaklarOlum cekiyor beni icinesessiz bir ciglik gibikulaklarim patlayacak gibikafamda balyoz sesleribir insan oluyortopluma bir beden daha katilacaktoplum diyorum cunkubu cesetler kafilesininbu oluler sirkininbaska bir adi yoktur yanimdahala anlamadin mine demek isteyip, istemedigimianlamadin mi yoksaduzensiz atan bir kalbinsu garip sevgisini.kelimenin ask ile ilgisini..
ruhumun aynalarinda gorurum seniruhum en sade en kir tutmaz aynalarindaOlulerle yasanmaz diyor psikologlarolulerden dost olmaz..Oysa aynada gordugumsaksida suladigim senheybemde hic bir sey kalmadiuryan gelsem yaninaiceri alir misin?@@@komur sobasinda yakilmadan once elimyorganin kenarindan dag tepe yapardimkekeme kalmasaydi dilimsana siirler okurdumgozlerim, kulaklarimonlarda sekiyor bazenbazen bulutlu geziyorum gunesli havadabazen sukut iniyor trafik ortasindahicbiri dokunmuyor daayrilik koyuyor adama…@@@Nisan yagmurlarini ozledimparmak uclarimdan damlayanbilmedigim yollardakaybolmayikirik dokuk kaldirimlaraseni sormayiSayisiz yildizlar doguran gecebana da bir isik ver.Bir isik, bir isim, parlayan bir cift gozbir cift el, bir yurek.bir tipa, kalbimdeki deligi tipayacakbir zindan; icimdeki cocugu hapsedecek.Yoruldum ben artik, kaybetmekten.Fakat sehrin isiklarina vermektense irzimiyuregimin dehlizinde olmege raziyim.
Bu sehre kar yagdiginda sen yoktunbelediye ekipleri, kar kazicilar yoktu.Usuyen ellerime soguk nefesimikanayan yerlerime buz bastim.Daha dagda kar erimemistiyani daha su altinda kalmamiskenyoktun sen.yollarda asfalt, penceremde panjur yoktu.saysam koca bir tespih dizerdim sana yokluktan.Ne gokte yildiz vardi,ne odamda isik.Cira yakardim, cira kokardim.sen yoktun ama yokluk vardi.Anla ki;neden kisik sesim,neden titrer elimneden cumlelerim yarim,neden soguktur kanimnedense yuregi metrukondandir boyle cocuk.
neden gokyuzu mavidirneden gozlerin yesilmehirler neden denize akargonlum neden sananeden oynarlar cocuklarlaneden hemen sonra bikarlarneden aska kiyarlarsaclarin neden sarineden hala komur yanar sobadaellerin neden uzakneden kurumaz gozumun yasineden dokunamam hayalineneden ellerimdeki nasirneden papatya kokar resminneden dilim kekemeneden yüzün dönük bana
Baska yerlere kacmak istiyordunuzaklara gitmekyuzundeki aciyikalbindeki siziyigormeyecekbilmeyecekinsanlarin diyarinagocmek istiyordunYanildin.
Yazmak diye buna denir işte…
Suphiii suuuphiii, biir acayiip aadaaaam….
Anlamaz derdimi kalpsiz kariNerden bilsin yanmayinca caniyuregime sapladilar gozu kor hanceridamla damla akti da kanimcikmadi bir turlu canimOyunlar oynadim oyalanacakHayaller kurdum hic olmayacakHer dusumde seni gordumde,dustugumde yoktun.Yasamam icin oldurmemgerektigini soyledileryani;yasamaksa adi,sensiz hayatin.birakin!cakili kalsin kalbime o pasli cividesokmem bir civiyibaska bir civi ile..
Sevdigim..Cocuk oluyor.Elimden bisey gelmiyor.Ekecek umut kalmadi.Bundan sonrasi kis.Beyaz bir olum yani.Cocuk oluyor.Kimseler farkinda degil.Onu tanidigini sandinHayir! Aldandin.Elleri nasirliydi,Topuklari sis,Gozleri yasliYuregi sevdali.Sense hep uzaklardaydin,Hic ulasilmayan,Hic ulasilmayacakUzaklarda.Ozre dedimMasal sandin.Oysa ben kactirAsklaridan olenKardeslerime aglarim.Sen uyuyorsun simdiBaska kollardaBense sir yaziyorumCocuk oluyor,Kimsenin umrunda degil.Hatirlanmak mi derdimFarkedilmek mi?Hayir.Dedim ya,Cocuk oluyor…
Sehir yagmurdan sonra kendi haline burunmustu.Yollarda birikmis su obekleri,yikik kaldirimlardan sizan camur ve insaat onlerinden gelen kum ile karismis.Aksam ustu, hava kararmaya yakin, hala komur yaniyor sobalarda.Yoldaki camurlu suyu dagitan bir kac otomobil geciyor.Uzakta otoyolun isiklari,bazen konuk oluyorum gecip giden arabalara,arka koltukta onlardan habersiz gidiyorum uzaklara.Kisa suren yolculugumu yalnizlik boluyor.Tahtakurularinin konusmalarini dinliyorum.Derken gozum masanin uzerinde acik kalmis arapca bir kitaba takiliyor.vav harfinin sirtina biniyorum.Ti’dan kurek yapip, okyanusa aciliyorum.Firtina cikiyor, dalgalarla bogusuyorum,kayigim bir kiyiya vuruyor.uzerim sirilsiklam, sular suzuluyor pacalarimdan,yukum agir.Safak sokuyor ve gunes..Yuzum gunese donuk,isiniyorum.Cocuk sesleriyle kahkalar ve bagirislar birbirine karisiyor.Uzerimdekiler kuruyor ve fakat dinmiyor yalnizligim.Ait olmadigim bir yerdeyimBiliyorum. Aksam olunca bosaliyor sahil bosaliyor.Geceyi yaran isiklara bir kez daha bakip, kayigima atliyorum.Sonra yine firtina..Kayik paramparca bir elif’e tutunup hayatta kaliyorum.Kiyi beliriyor aniden ve fakat hic bir isik yok.Yikik dokuk binalarin arasindan siginacak bir yer ariyorum.Yagmur sicim gibi yagiyor.Aglayan bir bebek sesi duydugumu ve saniyorum ki simsek cakiyor.Aydinlaniyor bir anda her yer ve hayaletler ulkesinde oldugumu anliyorum.Az sonra gokyuzunde parlayan isilar ve silah sesleri.Az sonra yagmur diniyor.Bebek artik aglamiyor..Kitabi kapatiyor ve pencerenin karsisina geciyorum.Kemanin sesi piyano ile karisiyor.Gozum otobandan giden arabalarin isiklarinda bekliyorum yaklasmakta olani..
Neler gordum bilir misin?Mevsimler gordum,Acmadan solan gullerAci feslegenlerKararmis papatyalarGozu yasli yalanlar.Gozu yasli yalan mi olur adam!DemeSaf adam aglamazsa yalanlaraBelki yalanlar aglar ona..Omrumden seneler calanAnlarim da olduO anin icinde omrumce yetecekAnilarim da..Yoksa diyorum bazenSen de mi?Bir sey sanarak sevmistin beni?Ya da de bir liman sandin,Sonra da o limandaDalgalardan gayriBir sey olmadigini anladin.Limandim belkideHer dalganin bir izi kaldi bende.Her gelen gitti.Ben hep kaldim yerimdeGitmedim, gidemedimHic bir yere.Bazen “aldirma” diyorum kendime.Curuyen etimin kokusu sariyor havayi“aldirma” diyorum kendimeUtaniyorum;Kafiyenin ardina gizlendimOluyorum ve fakatAldirmiyorum..
ANNELER VE ÇOCUKLARAnne ölünce çocukBahçenin en yalnız köşesindeElinde bir siyah çubukAğzında küçük bir lekeÇocuk öldü mü güneşSimsiyah görünür gözüneElinde bir ip nereyeBilmez bağlayacağını anneKaçar herkestenDurmaz bir yerdeAnne ölünce çocukÇocuk ölünce anneSezai KARAKOÇ
Anlat banaAnlatmaya utandiginButun cocukluk hikayeleriniAnlat.Adina yazgi denilen su kor talihi anlat.Anilarini calan Ali baba’yiKirik ayakli perileriEllerinde yildirim tutan cuceleriPadisahin kor kiziniAksak efeyiAsik cocugu anlat..Yaz bitiyorRuzgar, yagmur buralar.Ask sardi heryanimiUsumuyorum.Seni ariyorum her yuzdeSeni bekliyorum, her kirmizi isikta.Yuru diyorlar sonra,YurumuyorumDiretiyorlarYuruyorum.Bu kadar iste direncimNasil olmam isteniyorsa oyle oluyorumBacak bacak ustune atiyorumGuluyorum ara sira.Lafa karisiyorum bazenBazen de dalip gidiyorumAgliyorum bir yandanBir yandan da mutluymus gibi yapiyorumIyi bir oyuncu degilim ama idare ediyorlar
suphi, değişik insan vesselam..
Bir Kökte Uzamış Sarmaşık GibiDökülmüş Gerdana Saçların GüzelUfukta Gözlerin Bir Işık GibiKara Bulut Gibi Kaşların GüzelHer Güzel De Eda İle SalınmazHuri Misin Melek Misin BilinmezArasan Dünyayı Eşin BulunmazFirdevs-İ Alada Eşlerin GüzelGörünce Derdimi Arttırdın Kat KatCan Alıcı Gözler Sanki Bir CellatVeysel’i Kapından Eyleme AzadBana Yastık Olsun Döşlerin Güzel
Gül Kuruttum Gül KuruttumYâri Sinemde UyuttumYâr Söyledi Ben UnuttumAh Akabinde Düştü GönülYârdan Ayrılması MüşkülGül Ezerler Gül EzerlerGülü Tabağa DizerlerGüzeli Candan SeverlerAh Akabinde Düştü GönülYârdan Ayrılması Müşkül
Ucsuz bir denizdi gozlerinVe ben bir damlaydim o deryadaNe afet gordum ne felaket.Kirlangiclarin kanatlarinda uctumUctum o sonsuz deryadaEbedi karargahimdir sanirdim gozlerinSen sevdaya dusmezden once..Bir gun bir sey oldu.Koptu sandim kiyamet,Bir bosluga dogru aktimAktim gozlerinin kenarindanSuzulurken yanaklarindanAnladim olum yakin banaVe anladim ki;Kuru topraga degdi basim.Olum cekerken beni icineGozlerine degdi gozlerimBir can da ben oldumBicilen Ask’a..
“Ölmek değildir ömrümüzün en feci işiMüşkül budur ki ölmeden evvel ölür kişi”Yine yagiyorsun uzerime sagnak sagnakBir anim olmadi sensiz,(ah) olmayacakAcimali mi garib asigin divane halineAglamali yoksa beraber bi care derdineDusumde gormusum seni, uyandim yoktunKac uykusuz gece saydim, yoktun.Saclarina dokunmak istedi ellerim, yoktunGozlerini aradi gozlerim, yoktunYokluk sardi her yanimi, yoktun.Yok oldum yoklugunda, yoktun.
Perdeler indi uzerimedemirden daha sert perdelerkanatlanip ucardim bilirsinkanadimdan vurdu avciKabahati avcinin degilyuksekten ucandaSimdi cok sakin buralarne bir damla yas duserne de eser bad-i sabaeskiden gozlerini dusundukcebahar gelirdi gonlumesimdi ise yalniz sararan yapraklarbilmiyorum yaklasmakta olanibekliyorum..zifiri karanlikta kosmak gibiher adimda dusecekmisim gibiarada haykirislar varArada vicdanin seslerigozlerin diyorumyuregimi isitanbeni kavuran gozlerinbuz tuttu heryerimkonusacak mecalim yok”iyi misin” diyorsun ya…
Yitirdi anlamini kelimelerimKelimeyle beraber anilarim..Susmak bazen cok sey anlatirmisAnlamini kaybedince kelimelerVe yitince anilarSusarmis insan..Suskunluk tuhaf bir aciya burunurSonra acisini tahlile calisirmis insanSuskunluguna bir sebepKelimeye bir manaArayarak gecermis omur.Nasil ki sinek doner kandilin etrafindaSusan insan da oyle mananin etrafindaNasil ki sinek dokunsa kandile yanacakYanar insan da bulunca manayi.Hep yanmis cunku bulanlar onu.Zavalli insan.Yanliz,suskun,manasiz..Geriye kalan tek teselli;Masum olmakHeyhat ki,Onun da kiymeti yok.
Sonuyor yine isiklari geceninBirbir uykuya daliyor insanlarInce bir sis kapliyor her yaniSonra hayalin beliriyor karsimdaGuluyorsun banaDelirdigimi dusunuyorumSonra geceye karisiyorsun sende
Her gece aglarim benHer gece beniBin parcaya ayirirlarBagirmaya mecalim yokturHos olsada yardim edecek kimse yokturHer sabah kapinin onunu gozetlerim gizliceHaberin olmaz seninGuvercinlerle beraber gelirim kapinaSen ekmek atarsinBenim gozlerim gozlerindeSenin gozlerin guvercinlerdeSen gulersin ben aglarimAdetidir bu dunyaninBiri gulerken biri aglarmis hepZira kimine agla demislerKimine gul..Dumanlanir gozlerim sonraPerdeler inerKaybolur yuzunHayalin kalir aklimdaHadi derim bazenBinsen ya sirtimaDaglari gostereyim sanaGokyuzunu,MaviyiDeniziParildayan isiklarini sehrinVe garipleriInleyen asiklariBilirim olmayacak hayaller bunlarBilirim hayat cetindirKucuk bir cocuk icinYa sen hakikatenAki akKarayi karaBildigin gibiBilirmisin aski?Yahut askinAdama neler yaptigini?
mesnedi yok bu askindili yok bu asiginanlatmak istese de derdiniyazamaz cun, kiriktir kalemibeni divane kilan bir, gozu ahuselvi gibi boyu, mahtir yuzufelegin tuhaftir, acidir isiolmaz derler, na mumkunbu asigin isi.mesnedi yok bu askindili yok bu asigin.
Birazdan bir ruyaya uyanacaksin,Uyandiginda beni arayacak gozlerinBakinacaksin sagina ve solunaEllerini yoklayacaksinEllerimi arayarakSonra yoklugum dolacak icineVe usuyeceksin.Hemen sarilip yorganaGozlerini yumupGozlerimi, ellerimiHatirlayabildigin her ayrintiyiHayal etmeye calisacakVe belkide o hayale gark olupOlmek isteyeceksin.Fakat gelmeyecek olumBekleyeceksin, gelmeyecekHer yanin bosluk,Bekleyeceksin olumuFakat gelmeyecek.Yataktan kalkipNe yapacagini bilemezkenPencereden gelen isiga ve seslereTakilacaksin,Ve umuda burunecek o andaO kiymetsiz siradan pencereUsulca ve urkek urkek yaklasipDisaridaki hayata bakacaksinVe ben o kadar isterim kiDisarda ayazda olsa kardaYagmurda, borandaKarsina cikip“iste burdayim”Diyebilmeyi..
eğer var ise öyle bir seçenek, hiç durma, çekinme, ayıptır, günahtır, gururdur velhasıl ne kadar takıntı var ise,at hepsini çöpede diyeceğini.ruhunda kurumayan derin bir yara olsun istemiyorsan…
Ne ismimiz kaldi ne hayallerimizYenik dustuk her mevkiinde aleminSevdigimiz bile “cocuk” dedi bizeYandik, eridik, kurudukIslanacak bir toprak gozyaslarimizlabir gokyuzu islanacagimiz askiylayeserecek umutlar,isteriz ya rabbel alemin.
Olum bile gelecekse basasessiz gelmeli imis.Yani gecirip dislerini etinesusmaliymissin.Yani varsa az cok bu isten anladigimiki nakaratyahut yakacak atesibir tasi cakmaksusmak azizim;hakikatte nehirler gibi caglamak imis.Dersen ki, takatimiz yoktur susmayabize bir yol gerek, usul gerek yasayacako zaman tek caredir;kopek gibi havlamak..
bak simdi iki gozumbu bosluk varyadunyanin orta yerindekihani icine dustugun durmadanhani sana ortada kuyu varyandan gec dedilerdesende dilinde genclik lakirdilarihadi gulum yandan yandanderken boyladin bir kahpe zindaniOyle bir zindan kine kilit varne de parmakliklakin cikamazsin, kosamazsin, ucamazsinoyle bir zindan kihayali var lakinyoktur hakikati Leyla’nin.Benden daha gozyasi bekleyen topraksen nakis nakis islenirken uzerimetuz degil, ates bulacaksin gozlerimdekahkahalara karisacak sarkilarimharamilere teslim etmeden irzimiaski yasayacagimyasar gibi omrumun en son anini.
tuhaf, bişi değişmiyor buralarda..
Kuyuya düşmüş diye,Sevinirsin uzaktan.Bak bir kendi haline,Dünyaya düşmüşsün sen deDünya kuyuda değil mi,Güvenme güneşineAşkını tutabildin mi.Bir mum sakla cebine,Yakarsın gözlerinle…
Güle güle, yine yolculuk var sanırım..
doğru söyle bananedir gözlerindekikanın sebebineden ıslak saçlarınnerde düşürdünyıldızları avuçlarındaniklimlere ayak uydurmadanbir kumaş pantolon ve gömlek ileburnunu çeke çekeyaşadın.oysa yaşayanlar böyle sevdalık olmaz dedilerböyle şakımaz güle sevdalı bülbülböyle çıkmazmış aşkın sesiböyle olmaz dedilerya ayak uydur bizeya da geber.
sen büyüdüğünde bengitmiş olacağım çocukgülüşmelerimiz,ağlaşmalarımız,konuşmalarımız,sayıklamalarımız,hepsi gitmiş olacak.sen büyüdüğünde çocukyeşil nedir bilemeyeceksingöğe baktığında gözlerin yaşarmayacakher deniz dalgasında kıyıya vurmayacaksınseni getirmeyecek balıklar ağızlarındakuşlar almayacak artık kanatlarınasen büyüyünce çocukyaşamak nedir diye sorduklarındaverecek bir cevabın olacak.derununda cinler susacakbir daha konuşmamacasına.
yılma,düştüğün yerden kalkkorkma,hayaletler kesmeyecek yolunuaç gözlerini,acıya rağmen ışığa bak
ışığa rağmen karanlığı özleyenlerkondurun tebessümü dudaklarınızakara bulutlar yaklaşmakta…
mevsimler geçtikızardı derim,ve üşüdüm,ve sabah dişlerimi sıkarak uyandım.mevsimler geçtiaçtığın yara geçmedi.kelimelerin kafamın orta yerindedağınık.atamadım bir türlü.unutmak için,savaşacak bir şeyler aradım durdum.gözlerimin önünden geçti bir hayat.bir hayat ki;hatırlanmaya değecek bir şeyi yok.sahi! gök yüzü mavi değil miydi?!
Güneş tutulduÇizgiye bastımYandım.Yarım yamalakÇocukça bir düştüUyandım.KöprüaltındaKör bi şafak vaktiDokuz yerimden bıçaklandım.Dallarımı kırdılarTomurcuklarımı sakladımVe bir bahar günüBir parça güneşleUyandım
bir vakitti ömrüm,nasıl geçtiğini bilmediğim.teneke kutular peşinde seğirttim,bir dilenciye ağladım,sevdim fakatnasıl sevileceğini öğrenmedendamarlarımda özre kabilesiningençleri dolansa da akan kanyine kırmızıydı.Konuşmak istedimsöz hakkı vermediler.sıram geldiğinde biletim yanmıştı.hayatım;kaçan trenleri kovalamakla geçtidiyemem,üşüdüm, titrededimamahakkım değil bunu söylemek.benim de seyrettiğim manzaralar oldu,gezdiğim yerler oldu,ama gezdim diyemem.askerde istikamet yedim, süründüm,topal gezdim,bunu da diyemem.ama sevdim diyebilirim.çünkü ben yanmış ciğerin kokusunu aldım.çünkü; ruhum göğsümü parçalarcasına çıkmaya çalıştı.çünkü ağladığımda gözlerimde kan vardı.en azından bir şeyi adam gibi,erkek gibi yaptık.
(İ.Ö)
iki vakit arasında geçerken ömrümbir trafik lambasında durdumve seni düşündüm.kafiye değil bu anlattıklarımgerçek.kimse bilmez;gönül defterimdedalgınlıkla karalanmış sayfaları.o sayfalarda seni görmez kimse.kaç kere dağ keçilerine şiirler okudumduyan olmadı.geç bunları dediler fakatiki vakti geçmedi ömrüm.sarı boyalı evler üzerine düşen güneşi sevdim.yağmur yağınca kaldırım boyunca koşan bir çocuk gördüm.ama bunları geçelim.ezip geçelim.yıkıp geçelim.koşarak geçelim.sonra saçımızı okşasın rüzgaruykumuz gelsin.uyuyalım.madımak oylum oylumgeliyor selvi boylum.
gün ağarken büyüyorumiçimde doğmamış çocukların sancısıyüzüm dünyaya dönük,ayaklarımda toprak,hani yönden eser rüzgar?bilmeden yaşıyorum.
öfke kında durmazçektim öfkemi sabrın kınındanvurdum yollaraacı tuttumsafak söktümkan bağırdımve bağırdıkça benbinalar caddelere yıkıldılarbüyüdü karanlığın iğrenç gözleriyumruklar sıkıldılarkorkmadımvazgeçmedimkaçmadımgüldüm sadeceve onlargülen gözlerimin gökyüzündebirer yıldız kadar ufaktımuammer hacıoğlu
seni düşündüğüm andakim bilir neler oluyor dünyadaöğlen yemeğine çıkıyorbeyaz yakalılarterini siliyor bir çinlibir asker mayına basıyorkadehler tokuşturuluyorşarkı söylüyor bir çocukbir çocuk ölmüş babasının başındane yapacağını bilmiyorkitap okuyor bir kadınbir adam müzik yapıyorbenzine zam geliyorborsada bir kargaşabanka kuyruğunda insanlarinsanlar açlıktan ölüyorbir yaşına daha basıyor çocuklardoğum günü pastalarıkurabiyler yeniyorsarı yanınca kornaya basıyor taksicilerminibüs şoförü sağ sola bir bakış daha atıyorgöğe doğru açılıyor ellereller karıncalanıyorgözler yaşarıyorsusuyor dillerseni düşündüğüm andayetmiyor sözler..
anca farkettim kiunutmuşum şarkı söylemeyiçocuk seslerine karışıpokul önünde yürümeyigökyüzüne bakmayıaylar olmuşyorgan altında ağlamayalı.peki ya o olanlarhangi devrinde hatırlanacak bu alemin?Hatırlanmayacak..Bir hatırlatan olmayacak.kıyıya vuran bir dalga gibigeldi ve gitti.öyle mi gerçekten!öyleyse neden her yağmurda yaraların sızlıyor?nedeni yok yaşadığımız bu dünyada.nedeni yok sebepsiz ayrılıklar.sebepsiz ağlamaklar”bir nedeni yok” deyivererekaklanıyor insanlar.
kış geliyor amirim.çatlamış dudaklarıyladökülmüş saçlarıylatitreyen elleriyleaşk geliyor..adımımı attığımda saplandığımkaldırımlar geliyor.boşluklara koştuğumbağıra bağırauçurumlardan uçtuğumgünler geliyor.
aynı yıldızlı göğün altındaaynı rüzgara karışır nefesimizlakin aynı çizgiye düşer mihayalimizin gölgesio gölgede uzanır serinler mi ruhumuz”ol” deyiverince olurmuş her şeybizim yerimize “ol” denir mi hiçmaddeye ağırlığını veren şeytanırsa senibunca sene ahret gözümle gördüğüm sengörünür müsün dünya gözüme.
Kara kalem yazılmış yazımız.Karaya kalan saçlarım ağardıkçaÖlümün ışığı ağartıyor geceyi.görmediğim yerler geliyor aklımatutmadığım eller.bağıra bağıra söyleyemediğim şeylerve faydasız sözler..başka bir baharda yeşermeyecek ümitler ektim yüreğime.Yaz gelecek diye beklemekle geçti ömür.Ne yaz geldi, ne de sen.Sen gelmeyince yaz da gelmedi.Şimdi hep vakitsiz yağıyor yağmurlar.Vakitsiz ıslanıyorum.Üşüyorum vakitsiz.Susuyorum vakitsiz.