1915’in aralık ayında Belleville’de Edith Giovanna Gassion adında bir kız doğar. Dünya ilk büyük savaşını yaşarken küçük Edith de yaşam mücadelesini çok küçükken vermeye başlayacaktır. Zira sokaklarda şarkı söykeyerek yaşamını kazanmaya çalışan annesi, kızını anneannesine bırakıp İstanbul’a gittiğinde Edith daha çok küçüktür. Savaştan dönüp kızını almaya gelen babası ise onu, annesinin işlettiği bir geneleve bırakır. Orada üç yıl kalacak, gözleri ışığını kaybedecek ve ancak yedi yaşında tekrar görmeye başlayacaktır. Küçük bir çocuk için hiç de uygun olmayan bir ortamda yaşamasına rağmen hayatının en mutlu yılları olarak tanımladığı bu yıllar yine babasının müdahelesiyle son bulur ve cambaz olan babası ile birlikte bazen sirklerde bazen sokaklarda çalışmaya başlarlar. Baba gösterisini sunmakta küçük Edith de şarkı söylemektedir.

İlk aşkı P’tit Louis ile de bu şekilde şarkı söylerken tanışır, Edith 16, Louis 17 yaşındadır. Edith babasını bırakıp sevdiğiyle yaşamaya başlar. Oldukça yoksul bir hayat sürerler ve bir kızları olur. Ne yazık ki küçük kızı Marcelle iki yaşındayken menenjitten ölür. Kızını kaybetmesiyle de bedenini çürütüp çökerten içkiye başlar: “ Gerçek anlamda içmeye kızımı o kapkara deliğe sokmalarından sonra başladım. Bir meyhaneye gittim ve soluk bile almadan içtim. Sabahın erken saatlerinde kendime geldiğimde, alkolün her türlü acıyı azalttığını ve unutmaya yardımcı olduğunu fark edip yeniden içmeye koyulmuştum. Bu bana hiç de olağan dışı bir davranış gibi gelmiyordu. Benim doğduğum yerde herkes içerdi. Anneannem bana küçükken her sabah bir şişe şarap ve biraz su verirdi. … İçmenin unutturduğunu keşfettiğim gün, hayatın umutsuzluğunun uçsuz bucaksız derinliğinde kayboluvermiştim. Alkol bir mucize gibiydi ama şeytanın mucizesi.” (s. 87-88)Edith’in hayatı bundan sonra hep sokaklarda, ucuz barlarda geçer. Kendi deyimiyle o kadar batmıştır ki yukarı çıkmaya kalkışmaz bile: “On sekiz yaşındaydım ve toplumun sadece alt kesimini biliyordum. Ayrıca iğrençlik ve çirkinlik dışında pek bir şey görmemiştim. … Böylece Pigalle’deki barların, pezevenklerin ve fahişelerin tam ortasında buluverdim kendimi.” (s. 15)
Sokakta şarkı söylerken Louis Leplée

Louis Leplée
Louis Leplée

tarafından keşfedilene kadar erkek arkadaşı Albert tarafından bedenini satmaya zorlanacak, Edith buna direnince de Albert’e haraç vermek durumunda kalacaktır. Zamanla bununla yetinmeyen Albert, zengin kadınları soyma işinde de Edith’i kullanmaya başlar. Durumunun vehametini sezen ama elinden bir şey gelmeyen Edith, Albert’in fahişeliğe zorladığı bir kızın kendini Sen Nehri’nin sularına bırakmasıyla, kendi deyimiyle “şifa niteliğinde bir şok” yaşar: “Adeta bir kabusun ortasından sert bir yumruk yiyerek uyanmış gibiydim. O andan itibaren nasıl bir bataklığa saplandığımı anladım. O gün büyük bir utanç ve çaresizlik içinde bu haydutlar dünyasından kaçmaya ve bu uçurumdan tek başıma kurtulmaya karar verdim. Tekrar bir kadın olmak istiyordum, tıpkı başkaları gibi…” (s. 18). Edith, çekip gitmeye karar vermiş olsa bile Albert onun peşini bırakmaz, sonunda iş Albert’in Edith’e ateş etmesine kadar varır. Şans eseri kurşun Edith’e isabet etmez.Bundan sonra hayatının istikameti güzele doğru ibreyi gösterir gibidir. Gerny’s kabarenin sahibi Louis Leplée, Edith’i sokakta şarkı söylerken dinlemiş, onu kabaresinde şarkı söylemeye ikna etmiştir. Edith, La Môme Piaf adıyla başarıyı bir gecede yakalar. “Sonunda çile bitecek ve yeni bir hayat başlayacaktı. Nefesim tükenene kadar şarkı söyleyebilecek ve kendimi tamamıyla bu tutkuma adayabilecektim.” Ve kısa bir süre sonra Louis Leplée bir saunada garip bir şekilde öldürülür. “Louis Leplée ölü olarak bulunmuştu ve herkes zanlı olarak beni görüyordu. Neden mi? Herhalde geçmişim yüzünden, çünkü polise maalesef hiç de yabancı gelmeyen bir yüzüm vardı. … Polisler ellerinden geleni ardlarına koymadılar. Sinirli bir şekilde üzerime çullandılar, hapsettiler, suçladılar ve beni saatlerce sorguladılar. Sonunda delil yetersizliğinden serbest bırakıldığımda mahvolmuştum.” (s. 25-26)
Edith, çaresizlik içindeyken aklına bir zamanlar ihtiyacı olduğunda arayabilmesi için Edith’e telefon numarasını veren Raymond Asso

Raymond Asso
Raymond Asso

gelir. İçinden pek umutlu olmasa da onu arar, Asso’nun yanına gittiğinde ise yanında sesinden başka hiçbir şeyi yoktur. Ve o hayatını değiştirir: “Raymond beni dönüştürdü. … Önceleri delice, çamurlar içinde yuvarlanan bir hayvan gibiydim ve böylesine çirkinliğimden hoşlanıyordum. Şarkılarım ne kadar çok aptalca olursa, o kadar çok çirkin görüyordum kendimi ve o kadar huzur doluyordu içime. Yok etmekten, kendimi ve güzel olan her şeyi yok etmekten büyük zevk alıyordum adeta. Bu, çaresizliğimi kendimce ifade etme şeklimdi.”(s. 27)Edith ile Asso üç yıl çalışırlar, kendi deyimiyle Asso bir insanın nasıl olması gerektiğini ona öğretir. İkinci büyük savaş başlayınca Raymond Asso askere çağrılır ve Edith’in hayatında sevgili eksik olmaz, ünlü boksör Marcel Cerdan ile tanışana dek: “Onunla tanışmadan önce bir hiçtim. Oh, özür dilerim! Ben meşhur, hem de çok meşhur bir şarkıcıydım; İçindeki umudu yitirmiş zavallı bir kadından başka bir şey olmayan bir şarkıcı. … Marcel bana tekrar yaşamayı öğretti. Ruhumu ve bedenimi zehirleyen çaresizlik uçurumundan uzaklaştırdı beni. Dürüstlüğün, neşenin ve şefkatin halen var olduğunu keşfetmemde bana yardımcı oldu. Ve ondan sonra dünya benim için aydınlanmaya başladı.Birliktelikleri iki yıl sürer. Bu süre zarfında Edith hayatında hiç olmadığı kadar mutludur. 1949 yılının ekiminde Edith’in çağrısıyla New York uçağına binen Marcel Cerdan, uçağın düşmesiyle hayatını kaybettiğinde henüz 33 yaşındadır. Edith o gece New York’un seçkin kabarelerinden biri olan Versailles’te sahneye çıktığında kendisini kelimelerin ağızdan çıkmadığı cehennem ateşinin karşısında duruyor gibi hissetse de sonuna kadar dayanır ve şarkılarını Marcel Cerdan’ın anısı için söyler. Kendini tek bir cümle ifade etmektedir: “Artık sadece ölü bir kalbin etrafında birikmiş bir et yığınıydım.”(s. 48)

Marcel ve Edith
Marcel ve Edith

Edith, acısını bir türlü avutamadığı kaybından sonra uyuşturucuya başlar. Uyuşturucu bedenini iyice harap eder, onu tam bir enkaza çevirir: “Tam dört yıl boyunca bir hayvan gibi ya da uyuşturucu iğnesinin vurulacağı anı sabırsızlıkla bekleyen ve etkisiyle rahatlayan bir deli gibiydim. Arkadaşlarım beni yatağımın demirlerine tutunmuş, ağzı köpürmüş bir vaziyette morfin için çırpınırken sık sık görmüşlerdir. Onlar beni kulislerin arkalarında iğneyi telaşla ve etek çorap dinlemeden kalçama saplarken görmüşlerdir. İğnesiz artık ne sahneye çıkabiliyor ne de şarkı söyleyebiliyordum.” (s. 51-52) Dört yıl boyunca hayatını cehenneme çeviren uyuşturucudan kurtulmak için üç kez tedavi amaçlı bir hastaneye yatar. Sonunda tedavi olup hastaneden çıkınca sekiz ay evinde yapayalnız ve geriye dönüş yapma korkusuyla karanlık odasında bekler: “Ama bir gün bütün kapı ve pencereleri ardına kadar açtım, güneş içeri girdi ve ben tekrar yaşamaya başladım.” (s. 61)

Jacques ve Edith
Jacques ve Edith

1953 yılının mayıs aylarında Edith kendisi için bir şarkı yazan Jacques Pillsile bir araya gelir. Edith âşık olmuştur ve evlenme teklifini kendisi yapar. Aynı yılın ekim ayında New York’ta evlenirler. Ama çiftlerin mesleklerini farklı yerlerde icra etmeleri ve hep ayrı düşmeleri ilişkilerini zora sokar, dört yıl sonra boşanırlar. Edith için bundan sonra yine daldan dala atlayacağı bir aşk serüveni başlayacaktır. 1962 yılında Theo Sarapo ile evlenme kararını ise hiç de kolay veremez: “Aslında kendimi bir erkeğin kollarından başka bir erkeğin kollarına atmamın nedeni her desasında aynıydı: Bana iyi davranacak bir erkek bulmak… Duygusal, uysal ve sadık. Kinik davranışlarım ve çocuklara anlatılmaması gereken bir hayatım olmasına rağmen gerçekte, her zaman küçük bir kızın kalbini taşıdım. Ama bu adamla tanıştıktan sonra benden karısı olmamı istediğinde, ona evet diyebilmek, bana bugüne kadar karşılaştığım her şeyden; fakirlikten, hastalıktan ve hepsinden kötüsü, insanların bitmek usanmak bilmeyen kıskançlıklarından daha zor geldi. Bizi neyin beklediğini çok iyi biliyordum: bir skandal. Theo henüz 27 yaşındaydı, bense 47…”(s. 135-134)

Theo ve Edith
Theo ve Edith

Edith, sonunda Theo’nun teklifini kabul eder. Theo onu ailesiyle tanıştırır ve Edith aile sevgisini ilk orada görür. Bedenen güçsüz, hasta olsa da Theo ile mutludur. Fakat nikaha iki saat kala tekrar bir tereddüt geçirir. Sevdiği adamı mutlu edemeyeceğinden korkmaktadır: “Hayatım sadece ince bir ipin ucuna bağlı. Henüz genç, sağlıklı ve önünde yaşayacak onca güzel günü olan bu adamı kendime bağlamak haksızlık değil mi?”. Buna karşılık Theo’nun cevabı nettir: “Gençliğimin harcanmasını istemiyormuş! İnsan 27 yaşına geldiğinde birisi için yaşamanın zamanı gelmiştir. Ve bu kişinin sen olmasını istiyorum.”(s. 155)
Edith’in söyleyecek sözü kalmaz ve hayatının son yılını sevdiği adamla geçirir. 1963 yılının ekiminde karaciğer kanserinden öldüğünde cenazesine yüzbinler katılır.İşte bu, bedeni küçük yüreği büyük kadından geriye acı, hüzün, aşk dolu bir hayat ve unutulmaz şarkılar kalır: “Şarkılarım! Şarkılarım hakkında ne söyleyeyim ki? Erkekleri ne kadar seversem seveyim… Onlar hep başkalarını sevdiler. Oysa şarkılarım kalbimdi; kanım, ruhum, etimdi; onlar bendim. Evet, onlarla ilgili ne söyleyeyim ki?” (s. 121)

Kaynak: Hayatım, Edith Piaf, Arion Yayınevi, İstanbul, 1997