Turuncu pembe bir akşamüstünde çokta kalabalık olmayan bir kumsalı düşünün. Turuncu, pembe ve deniz yeşiliydi her şey, insanlar bile. Güneşe bakıyordum. Son bir iki saattir gözlerimi kitaptan ayırmadığım için, güneşi ve günü kaçırdığım telaşıyla bakıyordum gökyüzüne yattığım yerden. Gözlerim kısılmış ve yorgunken, birden gördüklerimle canlandılar. İlerde bir adamı gördüm. Turuncu kısa saçları ışıldıyordu. Sanki arka fonu özellikle onun için turuncu ve pembe tonlarına boyamışlar. Deniz tuzunun yaktığı dudakları pembeydi. Fonun geri kalan kısmı deniz yeşili… Adamın gözleri ıslak ve yeşil… Tıpkı güneş gibi ışıldayan yeşil cam parçaları gibi… Turuncu-pembe bir akşamüstü gibi güzel hisler hissettiriyordu gülümsemesi. Sanki her şey bir fotoğraf karesi için özellikle birleştirilmişti. Ya da bir film setinde miydim? Her ayrıntı bu kadar mı güzel olabilirdi? Belki de güneş çarpmıştı.Hayat bazen güzelliğini görmenize izin veriyor. Dudaklarını büzüp karşınıza geçiyor ve siz ‘vay canına! Mükemmel!’ diyorsunuz. İşte bu anlar bana kalırsa hayatın poz verdiği anlar. Fotoğraf çekinirken pozumuzu verir ve ‘peeeyniiir’ deriz ya! Tıpkı öyle! Hayatın peynir dediği an, işte o an çoğumuz ‘vaaayy canına’ derken şaşa kalır, yakalayamayız o pozu. Ama kimisi de çok iyi yakalar. Fotoğraf sanatı da buradan doğar zaten.Tüm bunlar aklıma siyah beyaz bir fotoğrafı getirdi. Bir kedi yavrusu kendi gölgesine büyük bir şaşkınlıkla bakıyordu fotoğrafta. Arnavut kaldırımı üzerinde gölgesine şaşkınlıkla bakan kedi hayatın gülümsemesiydi, ‘peyniiir’ demesiydi. Benim turuncu tonlarında bir akşamüstünde turuncu tonlarındaki o gülümseme de gördüğüm şeyi, kim bilir kedicikte kendi gölgesinde gördü belki de. İkimizde o sırada ‘vay canına’ diyorduk sanırım. Hayatta ‘peyniiir’ diyordu bize. Çektim, hayat. Bu sefer pozunu yakaladım.-peeeyniiirrr de!-peyniiir!-çektim, çok güzel çıktın, bak ne güzel gülmüşsün!- =)- vay canına!