Saygıdeğer blog ve iktidar sahipleri benim adıma , benim geleceğimi karartıcak, birer birer müstemleke valilerinin mübaşirliğini yapacak durumdaysanız; benim adıma sayın yargıçlarım konuşsun. Tek dertleri bizi hedef göstermeyin, hukuksal değişiklikleri AB komiserleri yerine bizle mütala edin olacak; iktidar erkini faşist hükümet ve davranışları içinde ele gçirdikleri gizli teşkilatlarla şantajla, rüşvetle yolsuzlukla ülkemi heba edecekelr. Konuşun yargıçlarım konuşun, blog sahibi sende bi sus, demokratik gözüküp demokratik olmıyan şahıs…
Şu şekilde, Agent in küfürlü konuşması, fikirlerine katıldığım halde, beni ilgilendir miyor..Ne demek bu Çekirge?Demek ki cümlelerinizi ve kelimelerinizi iyi seçerseniz, daha çok dinlenirsiniz, burası. bakkal defteri ya da günlük değil, üstelik bakkal bile kıvrilan defter kenarlarına ataç takıyor..
agentforistanbul DİYOR Kİ, (23 Mayıs 2008 13:49)@pillibebekkuyuda, küfrettiğim iki tane herif var biri sarmısak biri antika, diğer kimseler üzerine alınmasın 🙂
true DİYOR Kİ, (23 Mayıs 2008 13:50)@pillibebekkuyuda bakıyorum bakkallarla çok haşır neşirsin akrabalık derecen acaba nedir?
Bunların eğitim ve zeka düzeyleri bu. Fazlasını beklemen hata Pi’BeK. Kendilerini başka türlü nasıl anlatabilirler ki? Hayatları boyunca küfür yemiş bir insanın konuşma düzeyi de anca bu tarzda oluyor.Maslow demiş ya: “Sahip olduğunuz tek şey çekiç ise herşeyi çivi olarak görürsünüz”Bunların da hayat algısı bu düzeyde. Suç babalarının prezervatif kullanma alışkanlığı olmamasında. Bunun ceremesini toplum çekiyor sonra.Çok fazla yorum yaptım gene bu agent provokatör adlı ulusalcı görünümlü israil-amerikan maşası ve kankası hakkında.
israil-cia maşası sensin dingil, ne mal olduğunuzu cümle alem biliyor [pbk, kusura bakma bu herif böyle antikalıklarına devam ettikçe benden hakettiği cevabı her zaman alacak].
Geri zekalı :)Gerçekten tam bir embesilsin sen..Kıçımla güldüğüm tek insansın burda.(bu salak bunu da iltifat sanar şimdi. “komikim ben” diye.. salak.)
Dingil ağızlı salak, embesilin en dikalası sensin. Hiç bir işi becerememiş, elinle tatmin edemediğin mongolluğunu kelimelerle tatmin etmeye çalışıyorsun, sana tek lafım var s.i.e.
Senin için ne diyorum hep. Sen, laboratuvar ortamında klonlanarak türetilmiş defolu insancıksın. Kazara dünyaya geldin. Değişik organizmaların birleştirilmesi sonucu meydana getirilmiş bir hilkat garibesi yaratıksın. Klonlanmış olduğun için de, zaten kafatasındaki ceviz bir şeyler üretmiyor, boyuna copy-paste yapıyosun. Bu da deneyin hatalı sonuçlarından biri.Bu gibi deneyler sürdüğü sürece, senden daha tehlikeli şeyler de türeyecek. Hükümetler bunu yasaklamalı.(yırtık prezervatif kazası olduğunu, rencide olmayasın diye uydurmuştum. esasında sen zavallı bi deney faresisin evladım)
Bunların eğitim ve zeka düzeyleri bu. Fazlasını beklemen hata Pi’BeK. Kendilerini başka türlü nasıl anlatabilirler ki? Hayatları boyunca küfür yemiş bir insanın konuşma düzeyi de anca bu tarzda oluyor.
Maslow demiş ya: “Sahip olduğunuz tek şey çekiç ise herşeyi çivi olarak görürsünüz”
yavrucum sen ne okumuş adamsın böyle. ama beyin var içi boş yada yeni nesil serbest radikal 2. cumhuriyetçi beyni. ondan dolu gözüküp küf kokular salıyor.bu saçmalıklarınızı bir kenara bırakırsak ve tabi ki egolarınızı da bırakırsanız (kim okumuş? kim eğitimli? kim bilmem ne? takıntılarını ve sidik yarıştırmalarını bir kenara bırakırsanız)kim nasıl konuşursa konuşsun ister argo ister küfürlü. siz ne denmek istediğine işinize gelmediği için bakmayıp laf ebeliği yaparsanız…bu demektir ki; ne yaparsanız yapın. malsınız, maloğlu malsınız…
bir dakika biri ikinci cumhuriyet mi dedi? birincisi kesmedi, ikincisini de istiyoruz ne var bunda :)neyse konuya dönersek yargıtay bağımsız olmak zorundadır. bakınız tarafsız demiyorum, bağımsız diyorum. bugün falancanın tarafında olan yargıtay yarın bir başka tarafta olur. oysaki hepimiz için gerekli olan tek şey adalet. hal böyleyken bir parti gibi yargıtay’ın bildiri yayımlamasını nasıl onaylayabilirsiniz? bunları onaylamaya devam ederseniz MGK daha çok sivil darbeler yapar.durum budur. no problema no panik diye espri yapayım da ortam iyice gerilmesin.
Bu kanunlar ne icin konmus? Raydan cikmis hukumetlerin hukuk disi icraatlerini engellemek icin. Peki hukukun isleyisine neden itiraz ediyorsunuz? Bu ulke diktatorlukle degil , Cumhuriyetle yonetiliyor. Bu goreve geldikten sonra kanunlari ne curetle ihlal etmeye kalkarsiniz? Utanmadan TC’in onurunu bes paralik ettiginiz AB’den medet umarsiniz? Size ne denir? VATAN HAINI.
Nevdalist, sanırım demek istediklerini eksik anlattın diye tahmin ediyorum. Yargı en başta tarafsız olmalı. Ve tabi ki bağımsız da. Mahkemeler bu ikisini de asla mutlak manada yapamaz. Ama Türkiye’deki gibi devlet ideolojisini bireye karşı korur düzeyde olanı anca üçüncü dünya ülkelerinde yaşanır.Yanlış hatırlamıyorsam İdris Küçükömer 60larda 48 sonrasını ikinci cumhuriyet olarak nitelemişti. Önemli bir sol entellektüel olarak Menderes ve partisini devrimci olarak niteliyordu. Beni ikinci kesmez bu saatten sonra. Ben üçüncünün derdindeyim. Birinciye razı olanlar,birincilerin meskun olduğu toprak altında kendilerine yer beğensinler. Yargının dinazor üyelerini de kendileri ile birlikte götürerek. Arkadan gelmekte olan genç hukukçular da bunlar gibi yobaz değil, birkaç dil bilen, eğitimli, liberal ve demokrat dünyayı içselleştirmiş nesil arkalarından geliyor. Türkiye önümüzdeki 15 yıl içinde, öyle yada böyle AB’nin bir parçası olacak. Buna tahammül etmenin yolunu öğrensin yobaz softalar. Son direnmeler bunlar, fayda etmez..
“AB’nin bir parçası”Dikkatini eşek kulağı gibi çekiştiririm.İlla AB’li olacağız hülyasında değilim. Üstelik, o önümüzdeki 10-15 sene içinde buna ihtiyaç duyup duymayacağımız da ayrı bir konu.Ben bir parçası olmaktan bahsediyorum. Hayat standartları ve prensipler açısından. Siyasi vaziyet ve kültürel benzeşme olayından bahsetmiyorum.
Türkiye önümüzdeki 15 yıl içinde, öyle yada böyle AB’nin bir parçası olacak. misAB Turkiyeyi bir uye olarakIS TE MI YORama somurge olarak eyvallah! Bunu bir AB vatandasi olarak soyluyorum, ISTEMIYORLAR YAHU! Neden gercekleri saptiriyorsunuz? NEDNE YALAN SOYLUYORSUNUZ?ABden alacagimiz tek sey Insan Haklari, Bilim ve Kultur uzerine. Baska alacak hic ama hic bir sey yok. ABye girmeye can atanlara sesleniyorum, sizin aklinizdan zorunuz var sanirim. Sizin sosyal yapiniza, asabiyetinize, hayat tarziniza bu kadar aykiri bir duzeni istemek icin ya deli olmaniz lazim ya da gizli bir acendaniz. Sahip oldugunuz seyleri henuz gecen yuzyilin basinda milyonlarca Turkun hayatiyla bedel odenerek elde edildi, simdi kicinizi donup ABye teslim olmaniza ne denir?
hukuğun işleyişi nasıl oluyormuş acep? habire devlet kurumlarının bildiri yayınlayıp, gözdağı vermesiyle mi? o zaman hukuk noktasında senin kafan karışık.ayrıca ağzına acı biber sürerim. vatan haini varsa o da ülkesini hiç tanımayan, kadınların idolü olarak aysun kayacı’yı öneren sensin. hep bir hıyanet içindeyiz. bir türlü insanların sizden farklı düşünebileceğini idrak edemedin gitti yahu? ben anlatmaktan yoruldum, sen anlayamadın. ne olcek şimdi?
Sizin sosyal yapiniza, asabiyetinize, hayat tarziniza bu kadar aykiri bir duzeni istemek icin ya deli olmaniz lazim ya da gizli bir acendaniz. Sahip oldugunuz seyleri henuz gecen yuzyilin basinda milyonlarca Turkun hayatiyla bedel odenerek elde edildi, simdi kicinizi donup ABye teslim olmaniza ne denir?
biraz şu clicia ablanı dinle antrö, belki vizyonun genişler
Clicia x DİYOR Kİ, (23 Mayıs 2008 16:46)Türkiye önümüzdeki 15 yıl içinde, öyle yada böyle AB’nin bir parçası olacak. misAB Turkiyeyi bir uye olarakIS TE MI YOR
Ya bi okusana ablacım. Tamam Kop’ernik dostum atladı açmadığım için ama. Ne demek istediğimi açmışım ondan sonra di mi? Oku önce yanlışlamaya kalkmadan. Ben AB’nin 50 sene sonra var olup olmayacağından bile kuşkuluyum. Ben sadece önümüzdeki 10-15 sene içinde yapılması gerekenlerle illiyim. Kopenhag kriterleriyle ilgiliyim. Bu 1930 model bürokrasinin kıçına bir an önce tekme vurulması ile ilgiliyim. AB’nin geleceğini Fransa düşünsün, Almanya düşünsün.
Kopenhag kriterleriyle ilgiliyim. Bu 1930 model bürokrasinin kıçına bir an önce tekme vurulması ile ilgiliyim. AB’nin geleceğini Fransa düşünsün, Almanya düşünsün.
ollm öle işine gelen kriteri uygula gelmeyeni uygulamamayla olmaz buı işler.burda bile hükümet 2 yüzlü, yermiyiz ? yemeyiz tabi
hep bir hıyanet içindeyiz. bir türlü insanların sizden farklı düşünebileceğini idrak edemedin gitti yahu? ben anlatmaktan yoruldum, sen anlayamadın. ne olcek şimdi?
İşin garibi, ingilterede bunun gibi düşünenler ya conservative party’de yada ulusal parti’de yer edinebilirken kendisini her fırsatta liberal ve kapitalist anlayışta görmesini hiç anlamıyorum.
Anthro o zaman neden gavurlari kendi memleketinin sorunlarinda manipulasyon araci olarak kullaniyorsun ha? Senin bu dahiyane politikiani uygularsak ucuncu gunde bogazda ABD ve Ingiliz donanmalari demir atar! Yahu sen hic mi tarih okumadin ic islerinden dolayi karismis ulkeleri NE YAPARLAR biliyor musun ? Sen ISGAL nasil olur hic bilmiyorsun galiba! Senin dedelerinnienelrin dusman uckalarindan kacarken daglardatelef olmamis sanirim. Koyleri onklarca ke zyakilipates evermemis acliktan atini yememis sizinkiler. Cocuk yasta pitraklara bulanarak cephane tasimamis sanirim. Ya da Canakkale de isimsiz bir mezar olmamis dedelerin. Ben iceride kaos yaratacam sonra da ABli abilere “abi bu beni dovuyo” diyecem “aaa tabi evladim ben onu hallederim ama gel bakalim su koseye sana biraz seker vereyim” diyecekler. Senin kadar UBER SAF bir adam tanimadim Anthro.
Ne diyosun Clicia, ya! İngilizlerle Fransızların, Almanların birbirine yaptıklarını kim kime yaptı. Peki neden salaklık yapıp da diplomatik ve ekonomik çıkarları görmezden gelip bu denli yakınlaştılar. Hala çok mu seviyorlar birbirlerini.İçine kapanalım hı?. Küresel dünyada içimize kapanalım ve kazanan olalım?Sen Türkiye için yol olarak bunu mu sunuyorsun?
Avrupada hic bir hukumet ben 1930 modelini burokrasinin kicina tekme vuracagim diye bir iddiada bulunumaz. Zira o hukumetin, soyunu sopunu bellerler devlet kurumlari. Isin ironik yani sizin gibi anti-devlet, kovboy kanuntanimazlarin AB gibi bir MEGA burokrasi makinasindan medet ummasi! Celiskileriniz sizin hic de saglam bir dusunce yapinizin sahip olmadiginizi ayan beyan ortaya koyuyor. Gercekten bizi temsil etmeyen, dunya gorusu ve sagduyusu olmayan, milli kimligi sifir bir AYAKTAKIMISINIZ.
Isvicre cok mu icine kapali? Japonya? Canada? Bunlar dunya capinda ulkeler ve AB uyesi degiller. Guldurme beni! Biz cumhuriyet kuruldugunda kendi icimizde basli basina AB kadar buyuk bir guc olabilirdik ama yeterince istemedik! Eger yukselemezen ezilirizin. Dunyanin hzili gelimine ayak uyduramayan bir ulke somurge olmaya makumdur. Turkiye o kadar gucluymus ki hala karar hangisi olacagina verememesine ragmen hala kendi ayaklari uzerinde duran super bir devlet olma olasiligi var. Bu ulke Bizans+Selcuklu+Osmanlinin mirasini tasiyor ama binlerce yillik onurunun bes para etmez hale getirilmesi su son 7 yila sigdirildi. Verilen zararin boyutunu idrak etmek imkansiz.
İyi ama, o AB tüm kurumları ile bu yobaz ve tutucu bürokratik elite neden tepki gösteriyor? Bunu araştırmayı denedin mi? Ve de yaşadığın ülkenin yada Fransa’nın siyasi tarihini hiç okumadın sanırım. Fransa’da bizimkiler gibi muhafazakar ve geri kafalı bürokrasi için 6. cumhuriyet tartışmalarını sürdürüyor. Biz üçüncü cumhuriyeti aşalım hele bir. Fransanın 6. Cumhuriyeti denginde bir sosyal-siyasi denge kurarız. Bizi bir 50 yıl götürür bu. Ama sen bırak havadan nem kapmayı, yağmur altında ıslanmayacak kadar mumkağıdı kıvamındasın. AB bünyesinde yaşayıp da değerlerinden bu denli mi mahrum kalınır? Hayret bir durum.
Fransa’da 5. Cumhuriyet nasıl işliyor5. Cumhuriyet rejimini başlatan 1958 Anayasası, yürütme organını güçlendirip doğrudan genel oyla seçilen cumhurbaşkanına merkezi bir rol vererek cumhuriyetçi, liberal ve parlamenter geleneğe bağlılığa dayalı olmasını öngörür. Cumhurbaşkanı kurumların temel taşı olarak geçer ve devlet kurumlarının iyi işlemesini garanti altına alır. Orduların başı, ulusal bağımsızlığın sorumlusu olarak, ağır kriz dönemlerinde ayrıcalıklı yetkilere sahiptir. Anayasa’nın 16. Maddesi, “Cumhuriyetin kurumlarına, ulusal bağımsızlığa, ülke bütünlüğüne ve uluslararası yükümlülüklerin yerine getirilmesine yönelik ağır tehdit durumunda” ve “kamu gücünün düzgün işleyişi sekteye uğradığında” gerekli tedbirler almak konusunda cumhurbaşkanına olağanüstü yetkiler verir. Cumhurbaşkanı bazı kanun tasarılarını halk oyuna sunabilir ve meclis seçimlerinin yenilenmesine karar verebilir. Dış politikaları yönlendirir, başbakanı ve başbakanın teklifi üzerine hükümet üyelerini atar, Bakanlar Kurulu’na başkanlık eder.
6. Cumhuriyet taleplerindeki ana hatlar ise:1) Canlandırılmış yeni demokrasi: Cumhurbaşkanının Hakimler Yüksek Konseyi’ne başkanlık etme yetkisini kaldırmak ve konseyin bağımsızlığını garanti altına almak için parlamentonun 5’te 3’ü tarafından seçilmesi sistemini getirmek.Milletvekilliği ile birlikte birkaç görevi yapma hakkına son verilmesi. Halen başbakan dışında milletvekili ve senatörler aynı zamanda belediye başkanlığı ya da yerel yönetimlerde başka üst düzey görevler üstlenebiliyorSenato’nun veto yetkisinin kaldırılması. Halen Meclis’te kabul edilen bir kanun Senato’da onaylanmadan yürürlüğe girmiyor.2) Gerçek sosyal demokrasi: Sosyal olayların reformu öncesi mutlaka taraflarla müzakere edilmesi, sendikacılığın yayılması için çalışma, şirket yönetim kurullarında ücretlilerin bir temsilcisinin bulunması.3) Katılımcı demokrasi: Cumhurbaşkanının, çalışmalarıyla ilgili hesap vermesi. Bir milyon vatandaşın imzasını taşıyan her kanun teklifinin mecliste görüşülmesi. Bir halk jürisi kurularak halkın politikalarını geliştirmesi.4) Toprakların tamamında eşit demokrasi: Bölge yönetimlerinin, üniversite binaları ve rezidanslarıya ile cezaevlerinin yenilenmesini üstlenmesi. Vatandaşların aklına güvenen katılımcı demokrasi ve deniz aşırı bölgeler dahil olmak üzere Fransa topraklarının tamamında eşit demokrasi.
Biz hala, kendilerini o koltuğa oturtan siyasilere diyetini ödeyen, büyük bir kısmı yabancı dil bilmeyen, genel kültürü zayıf ve eski kafalı, baasçı zihniyetteki yargı mensuplarının ülke kaderini belirlemelerini bekliyoruz. Bunun adı cumhuriyetmiş, demokratik bir ülke imiş, hukuk devleti imiş.Bu hükümet bu zihniyeti ortadan kaldırmadığı sürece, bu ülke gelişmiş ülkelerin düzeyini yakalayamayacak.Bu hükümet AB standartlarını eğip bükmeden uygulamadığı sürece, bu gibi salak siyasi krizlerden başını kaldıramayacak.
100 senedir milletin haklarını gasp edenler hiç bu kadar kendilerini ifşa etmemişlerdir. Demek ki bizim arkadaş hakikaten doğruyu söylemiş.
Gebermenin verdiği anırtılar….
Ayrıca 3-4 saçma bildiriyle sevinenlere tekrar hatırlatayım ESKİ HÂL MUHAL…Biraz daha hukuk zorlanırsa bu işin sonu müthiş bir çatışmaya gider. Artık geri döndürülemez bir yoldadır Türkiyem, 3-5 çakala yâr etmeyiz bu ülkeyi. AKP olsa da olur, olmasa da.
“Y-Bildiri; “Ankara’nın Kaybedenleri”nin ne denli büyük bir sıkıntı yaşadıklarını ve “Çıkmaz Sokak”ta debelendiklerini gösteriyor:Daha önce vurguladığım gibi:”Dönülmez akşamın ufkunda”lar… “T.Korkmazın yazısından..
o zaman mahkemeye de gitme, orman kanunlarıyla hallet işini.yargıya emir verme küstahlığına göstermeden önce yargının yetkilerini, görevlerini öğrenmekte fayda var…
T.C. mahkemeleri Gri Türkler vasıtasıyla, Siyah Türklerin haklarının gaspının güya meşruiyetinin sağlandığı, Beyaz Türklerin bir taraflarının yalandığı ve haksız kazanç kaynaklarının merkezi olmuştur.Yargıyla, T.C. mahkemeleri ve gugukçularını yanyana getirmeyin. Hukuk ve yargı kelimeleri bu kadar hakareti kabul edemez.Ayrıca Şerif Mardin bakın neler demiş. Ama kimse gündeme dahi getirmiyor.”Prof. Dr. Şerif Mardin, Türkiye’nin gündeminde uzun süre yer alan, ‘mahalle baskısı’ sözlerine açıklık getirdi.Mahalle baskısı sözleriyle anlatmak istediğinin tam anlaşılamadığını kaydeden Mardin, medyanın Malezya örneğini çarpıttığını vurguladı. Bu ülkelere giderek yapılan sığ yorumların gerçeği yansıtmadığını anlatan Mardin, bu yaklaşımın basitliğine dikkat çekti. Mardin, Kemalizm’in kuru bir ideoloji olduğunu; ‘Yurtta Sulh Cihanda Sulh’ sözünün çok derin bir ifade olmadığını söyledi.Prof. Dr. Şerif Mardin, Harbiye’de bulunan Cemal Reşit Rey (CRR) Salonu’nda Sosyal Sorunları Araştırma ve Çözüm Derneği (SORAR) tarafından düzenlenen ‘Mahalle Baskısıyla Ne Demek İstedim’ konulu toplantıda konuştu. Mardin, Türkiye’nin gündeminde uzun süre yer alan, ‘mahalle baskısı’ sözlerine açıklık getirdi.”KEMALİZM, KURU BİR İDEOLOJİDİR”Prof. Dr. Mardin, konuşmasında Kemalizm üzerine eleştirilerde bulundu. Kemalizm’in ‘kuru bir ideoloji’ olduğunu öne süren Mardin, “Kemalizm hakkında uzun çalışınca ne kadar kuru bir ideoloji olduğunu rahatlıkla anlayabiliyorsunuz. Bu ideoloji topluma iyi, güzel ve doğru hakkında hiçbir şey verememiştir. ‘Yurtta Sulh Cihanda Sulh’ sözü çok derin bir ifade değildir.” ifadelerini kullandı.Türkiye’de Kemalizm’in tartışılmasının bugüne kadar mümkün olmadığını belirten Prof. Dr. Mardin, tartışan kişinin hayatının kalan günlerini hapishanede geçireceğini söyledi.”MALEZYA ÖRNEĞİNİ MEDYA ÇARPITTI”Konuşmasında ‘mahalle’ kavramını da irdeleyen Sosyolog Mardin, Osmanlı’da mahallenin gerçek bir bilim olduğunu ve toplumu temsil ettiğini ifade etti. Mahalleyi oluşturan unsurların başında camiinin geldiğini belirten Prof. Dr. Mardin, cumhuriyetle birlikte bu kültüre okulların rakip olduğunu aktardı.’Mahalle baskısı’ sözleriyle anlatmak istediğinin tam anlaşılamadığını kaydeden Sosyolog, medyanın Malezya örneğini çarpıttığını vurguladı. Bu ülkelere giderek yapılan sığ yorumların gerçeği yansıtmadığını anlatan Mardin, bu yaklaşımın basitliğine vurgu yaptı.”
İyi de Nebilim, mesele zaten o. Yargının görev ve yetkilerini bilmek gerekiyor. Herşeyden önce yargının kendisinin görev ve yetkilerini bilmesi gerekiyor. Milletin iradesine sarkıntılık edemeceğini bellemesi gerekiyor.Yasama ve yürütme, 367 gibi ucube bir kararı alırken, (bu konuda ek okuma) kimse bu hukuk dışı alınan karara dahi müdahale etmeye yeltenmiyorsa, (ki asıl problem de budur aslında, hukukçuların hukuk tanımazlığına hükümetin sessiz kalması) Yargı da, Yasamanın çıkardığı kanunlara ve Yürütmenin uygulamasına yetki aşımı yapıp müdahale etmesi söz konusu olamaz. Milletin iradesine bürokraside kadrolaşmış üç-beş yobaz tasallut edemez. Şu bir gerçek ki;Türkiye’de askeri darbelerin emrini alan askerler artık efendileri olan ABD’den bu emri alamayacağını biliyor.Türkiye’de akademik gelişmenin önüne engel olarak kurulan darbe mahsulü YÖK etkisiz hale geldi.Türkiye’de iş hayatı ve ticaretle gelişen yeni muhafazakar üst ve orta sınıf, Avrupa ile iş yaptığı için Avrupa’nın gelişmiş değerlerini içselleştirmiş durumda ve iş dünyasının çoğunluğu da bu zihniyete pirim vermiyor.Bu zihniyetin temsilcisi parti sittin seneye ana muhalefetten öteye gidemeyeceğini, bu zihniyetin siyasi kadrolarının seçim yoluyla iktidar olma olasılığı olmadığını biliyor.Geriye sadece bir yer kaldı. O da Yargı’daki kadrolaşmış son kalıntılar.Bu son kalıntılar da sökülüp atılacağı zamana kadar direnmeye çabalayacak.Ama kısıtlı bir dönem daha direnebileceklerdir.Karşısında ise iddia edildiği gibi ülkeye şeriat getirmek isteyen bir kitle yok; dışarıda Avrupa Birliğinin serbest piyasa anlayışına sahip, liberal-sol ve demokrat temsilcileri ve yine Amerika’nın tutucu olmayan kitleleri, İslam ülkelerinin reformcu ve gelişmeye hevesli kitleleri ile Türkiye’nin muhtemel gelecekteki pozisyonunda yanında olarak kazan-kazan mantığı ile ticari ve diplomatik ilişki kurmaya istekli olan diğer dünya ülkeleri temsilcileri var.Dışarıda Türkiye’nin reformlarını kösteklemek için çabalayan ve bu tutucu bürokratik kitlenin destekçileri olan kitleler kim peki?ABD’nin şahinleri ve Neo-Con’lar, evanjelikler, Avrupa’da Wilders yada Le Pen tipi faşist ve Türkiye’nin kendi içine kapanmasını isteyen gruplar, İslamofobik kitleler, dinci fanatikler. Demokratik yönetime eklemlenememiş diktatör ve kapanmacı liderler.Dünyayı kan gölüne çeviren bu ikinci kısımlar kazandığı sürece, bizdeki ikinci grup azınlık da umutlarını sürdürecektir. Ama bunların Türkiyedeki hakimiyet alanları gittikçe daraldı ve Türkiye bu zihniyetin yaşayabileceği ortam olmaktan gittikçe uzaklaşıyor.Türkiye’de önümüzdeki yıllarda tüm gelişmiş ülkeler gibi, -olabildiğince- şeffaf, demokratik ve katılımcı-özgür toplumlar arasında yerini alacaktır. Buna adapte olmakta zorlananlar ise sadece kendileri ‘kaybeden’ olmaktan öteye gitmeyeceklerdir. Kazanan başı açık, örtülü, inanan, inanmayan, kürt, eşcinsel, heteroseksüel vs değil, eşit rekabet koşullarında ve fırsat eşitliğinde yarışma becerisi gösteren her birey olacaktır.(Bu söylediklerim tabi ki bir rüya, kendi beklentim, arzum ama Türkiye’nin ve Dünyanın yakın geçmişindeki lastik izine baktığım zaman fazla da polyannacı olmayan ve çok daha olasılığı güçlü bir yakın gelecek beklentisi ve ütopya. Ama Türkiye, yakın gelecekteki göstereceği toplumsal performansı ile bunu az yada çok başaracaktır.)
Senin ne dediğin hiç önemli değil Anthro, önemli olan “TÜRKİYE LAİKTİR, LAİK KALACAK“. :)) Çok komik olmaya başladılar ama.. Hani ota b*ka deyince bir manası kalmıyor lafın..Şaka bir yana Yargıtay ve Danıştay’ın bile kullanılmasına karar verilmişse harbiden acaip sıkışmış demek ki bizim gençler. Bu aptalca bildiriler bu bakımdan fazlasıyla sevindirici.
Lozan’da doktora yaptıktan sonra Atatürk tarafından “Hukuk Reformu yapmakla” görevlendirilen Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, savcılar için “Cumhuriyet Savcısı” unvanının isim babasıdır.Ata’nın huzurunda “Hukuk Reformu” için fikir fırtınası yapılırken, Bozkurt’un tepesinde şimşekler çaktırılır: “Neden sadece savcılara Cumhuriyet Savcısı denilir?Cumhuriyet Başbakanı, Cumhuriyet Bakanı, Cumhuriyet Müsteşarı, Cumhuriyet Valisi, Cumhuriyet Büyükelçisi olmuyor da, neden Cumhuriyet Savcısı?Savcılara neden bu imtiyaz (ayrıcalık)? Atatürk, Bozkurt’a, “Ne diyorsun?” diye sorar.Bozkurt’un cevabı çok net olur:“Çünkü, öyle zaman olur ki, cumhuriyeti korumak için başbakandan, bakandan, müsteşardan, validen, büyükelçiden bile hesap sormak gerekebilir. İşte o Cumhuriyet Savcısı’dır.” Atatürk, gülümseyerek hoşnut kaldığını belli eder. “Devam et Bozkurt” der.Cumhuriyet Savcısı’nın bu cumhuriyeti korumak ve kollamak yorumu hukuk reformuna ve Atatürk’ün yorumuna kadar uzanır.
agentforistanbulun verdiği örnek duruma bir nebze de olsa katkıda bulunuyor.yargının görevleri arasında demokrasinin olmazsa olmazı (ki ben buna katılmıyorum) siyasi partilerin teşkili, seçimlerin denetmimi, siyasi partilerin faaliyetlerinin kanunlara aykırı olup olmadığının denetimi yer alıyor.anthoro: yürütme eğer sizin savunduğunuz gibi işlerse iktidara gelen marjinal (avrupadan yakın örnek nazi partisi) gibi oluşumları kim nasıl engelleyecek?Darbe marbe olmasın der durursunuz fakat hukuk içinde siyasi partilerin yaptıklarının sorgulanması, icraatlerin yargılanmasını, denetlenmesini (sırf %47 oyla iktidarda olduğu için) gayri hukuki görürsünüz. (ama %1-7 oy almış partiler o oyları Türk milletinden değil marslılardan almışlardır öyle değil mi?) bu yaklaşım Türk hukuk sisteminden bihaber olmanın aleni ortaya serilmesidir. Daha da açıkçası iktidar savunuculuğudur.Yargı görevlerini yerine getirdiği zaman ortaya juristokrasi, bürokratik elit darbesi, yargı darbesi veya y-muhtıra gibi yaklaşımlar sergilenmektedir.(ek olarak 367 kararı bence hukuki bir boşluğun kullanılmasıydı. Bazen hukuktaki bu boşlukların bilinçli olarak kapatılmadığı düşüncesine kapılıyorum. 367 gibi durumları aşmanın yolu hukuk kurallarını netliğe kavuşturup muallakta kalmalarını engellemektir)Kaldı ki gel gelelim iktidar partisi anayasanın 4.maddesini ve ardından da ilk 3 maddesini değiştirdi. Şekil şartları da tutturuldu 367 kabul oyu alındı. Ne olacak o zaman Cumhuriyetten, resmi dil Türkçe’den, Türk bayrağından vaz mı geçeceğiz, iktidar 367yi aşmaya muktedir diye? Anayasa Mahkemesi de şekil şartları uyduğundan değişikliğin esasına inemeyecek. Eee topyekun durup böyle bir rejim devrimini seyredecek miyiz? Yoksa askerin darbe yapmasını mı bekleyeceğiz? Veya yargının bu iktidar partisinin girişimine bir cevap vermesini mi bekleyeceğiz? Yoksa yoksa cumhuriyetçi insanlar olarak ayaklanıp meclisi mi basacağız?Hadi buna bir cevap verelim ne dersiniz?
Bir de sağda solda, köşelerde yazılan makalelere balıklama dalmadan onları kanın son damlasına savunmadan önce, madem yargının yetkilerinden falan bahsetme gereği duyuluyor; öncelikle T.C. Anayasası özellikle yasama, yürütme, yargı bölümleri, sonra Siyasi Partiler Kanunu, Ondan sonra Yargıtay kanunu ve de Türk hukuk sistemine vakıf olmak gerekir demiyorum bir göz atmakta fayda var diye düşünüyorum. Burada söz edilen bir çok düşünce hukuktan ziyade, söz edenlerin dimağlarının olmasını istediği ve şahısların görmeyi arzuladıkları durumları gözler önüne seriyor.İşte işin garip tarafı hukuk; kanunlarla ve yargı organlarının onları yorumlarıyla işliyor, vatandaşın iktidar lehine görmeyi arzu ettiğiyle değil…
bizzat atatürkün yaptığı 24 anayasası, cuntacıların yönetim usullerinibeğenmeyip 1 sadrazam 2 vezir hal ve katl ettikten sonra atatürkçü zannettiği fakat radikal sol çıkan ulemadan akıl alıp yeniden yazdığı 61 anayasası, yanlış adamlara yaptırdıklarını anlayıp memleketi kan gölüne çevirdikten sonra amrikanyanın verdiği akıllara göre yeniden yazdıkları 82 anayasası. yeni anayasa yapılabilmesi içün cuntacıların memleketi tekrar altüst etmesi gerekiyosa yandı gülüm keten helva. teklifimi tekrarlayayım: boşuna kendimizi kandırmayalım, enerjimizi boş yere harcamayalım, bırakalım bu siyaset, demokrasi oyunlarını, direk askeri yönetime geçelim, kafamız rahat etsin. bedenimiz biraz zorlanır lakin alışırız, ne olcakkine. zati ufukta iran talanıda var, belkim hazineyi bilem doldururuz!atatürkün anayasasında anayasa, yargıtay, danıştay mahkemeleri filan yokken 61 anayasasında balıklama bi giriş olmuş. atatürk yazmayımı bilmiyodu yoksam 27 mayıs ve 12 eylül cuntacıları anayasa yazmayı daha iyimi biliyo? atatürkün anayasasında
Madde 3- Egemenlik kayıtsız şartsız Milletindir.
iken 61 anayasasında
Millet, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organlar eliyle kullanır.
şeklinde bi eklenti yazılmış. cuntacılar kendi kendilerini egemen yerine koyup hükmetmeye başlamış. bu cuntacılar “hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” diyen atatürkten daha iyimi biliyorlar? yargıtay, danıştay filan masal hikaye, iktidarın tadını alan borukrasi iktidarı başkasına vermek istemiyor. aynı denetleme, dengeleme şişlerini kebaplarını atatürke yapsalardıda görseydim boylarının ölçüsünü. borukrasi kendi yazdığı anayasaya göre egemenlik mücadelesi veriyo, anayasa değişince görürüm ben onları. cunta anayasasını savunmak zordur, boşuna uğraşmayın derim.“kaldı ki gelgelelim” memleketi herkesten fazla sevmek başka, kendisinden başka hiçkimsenin sevmediğini söylemek başka. rejimi değiştirmeyi düşünenler başkalarınıda öyle yapıyo zannederler. bu memlekette ilhan selçuk, doğan avcıoğlu, vb. gibiler fiilen rejimi değiştirmeye çalıştılar, bugünde ulusalcılar aynı yolun yolcusu. rejim kanunla filan değişmez, kuvvetle değişir. bu kadar asker, polis varken buna kim cesaret edebilirki? boşuna korkuyor lakin iyi korkutuluyorsunuz derim. amerika bu kitle pisipisikolocisini iyi biliyo, medya üzerinden çok accayip korku pompalıyo. medyanın son 1 aydaki yalan haberlerini üstüste koyup toplayıp bide çarparsanız anlarsınız neyin ne olduğunu. gerçi korkmaya dünden hazır bi kitleye ne versen gider, ertu cum da öle yapıyo zati.şu anda mis gibi bir cuntasaldarbe sürecinin içindeyiz, tadını çıkaralım, bi daha nerde bulcaz böle eğlenceyi!
Öyle bir yazıyosun ki, Türkiye Cumhuriyeti kurulurken hukukunu, anayasasını Avrupa hukukundan ve Batılı değerlerden almamış, Osmanlı’nın devamı bir devlet sistemi ile devam etmişiz de şu an Batı’dan gelen kefereler, Avrupa’lılar bize kendi değerlerini zorla kabul ettirmeye çalışıyorlar. Satılmış hükümet ve hain liboşlar da bu keferelere destek veriyor. Atatürk yeni kurduğu ülkeye hangi ülkelerin yasalarını adapte etti. Zanzibar anayasası mı? Mali anayasası mı? Yoka Osmanlı anayasası mı?Bırak Türkiye Cumhuriyetini, bu topraklar Osmanlının 19. yy.’dan beri zaten Avrupa’nın değerlerini kendine tatbik etmek için bir taraflarını yırtıyor. Fakat ne yönden ve hangi değerleri alabilmişiz aşikar. Avrupayı geri kamış pozisyonundan kurtaran en temel özellik, “Fikir ve ifade hürriyeti” konusundaki ulaştığı durumdur. Tek tip düşünce ve kafa yapısında insan yetiştirmekten gına gelmiş skolastikler, bu geri kalmışlıklarını kırdıkları için yaratıcılıkları gelişti. Tabi kanlı katliamlar sonucunda.Sadece kafana bir şapka takmakla o şapkanın altındaki kafa Avrupai yaratıcılıkla fikir üretemedi. Neticede 10-150 yıllık Avrupalılaşma maceramızda ne bok yiyebildiğimiz de ortada.Bireyin hak ve özgürlükleri genişlemediği sürece de bir halt olacağımız yok. Sen ve senin gibi düşünenler, kendilerine devlet tarafından buyrulan hakikatler üzerine düşünmeye devam etsinler. Benim gibi düşünenler ise bizlere belletilmeye çalışılan hiçbir hakikatı kendi süzgecimizden geçirmeden ve kendi hükümlerimizi vermeden kabul etmemekte kararlıyız.Sen ataerkil zihniyetin mantığı ile devlet denen kurumun kendi adına karar vermesine razısın. Ben ise bireyin devletten daha üstün olduğuna ve birey yoksa devletin hiçbir önemi olmadığına kaniyim. Asıl mesele de işte budur.Atatürk’ün hukuk reformaları ve bağımsızlık ruhundan bahsediyoruz değil mi? Peki Atatürkün bu batılı hukuk sistemini ülkeye tatbik ederken hangi ağır şartları kabul ettiğini biliyor musun? Yoksa devletin sana bellettiğinden öteye gidemediğin için resmi tarihin öğrettiğinden ibaret mi biliyorsun olayları?İsviçre medeni hukuku ülkeye tatbik edilirken şu an yaşadıklarıızdan çok daha ağır şartları kabul etmişti Atatürk.
1) Hükümet en az 5 yıl süreyle, 2) “Derhal”, 3) Avrupalı hukuk danışmanlarını hizmetine alacak, 4) Yalnız bunlar savaşa katılmamış tarafsız ülkelerden seçilecek ve, 5) Milletlerarası Adalet Divanı’nın belirlediği bir listeden sadece ‘seçme hakkı’ bizde olacak, 6) Türk gibi muamele görecek, yani devlet memuru olacaklar ve maaşlarını biz ödeyeceğiz.Bildirinin 2. maddesi ise büsbütün şaşırtıcıdır. Bu bir kısmı İsviçreli, Alman ve İspanyol tabiyetli danışmanlar İstanbul ve İzmir’de görev yapacak, hukuk reformları komisyonunun çalışmalarına katılacak, Türk hukuk, ticaret ve ceza mahkemelerinin işleyişini izleyecek, gerek gördüklerinde adalet bakanına rapor gönderecek, gerek mahkemelerin yönetimi, gerekse ceza ve kanunların uygulanması yüzünden doğabilecek şikâyetlere bakacaklardır.
Sanırım başta bu anlaşmaya Atatürk’ün imza attığını söylemeseydim, bunu kabul eden liderin vatan haini olduğunu iddia edecektin. Avrupa’ya uyum sağlamak için vatanı sattığını. Ama işte toplumsal gelişme öyle senin yaptığın gibi hamasetle olmuyor. Ben bağımsızım diyerek bağımsız olunmuyor. Atatürk gibi bir insan, bu gibi ağır yaptırımlar altında kalmak pahasına hukuk reformlarını batıya adapte etmeye çalışıyor. O gün bu yaptıklarından dolayı Atatürk’e ‘kefere’ yada ‘vatan haini’ diyorlardı. Bugün ise Atatürk’ün yaptıklarını yapanlara ben Atatürkçüyüm diyenler kefere yada satılmış diyorlar.Şimdi anladın mı birey olmadan, resmi zihniyetin kafasıyla düşünerek hareket ettim mi ne denli kör bakıldığını?Bugün ülkeyi 1930 zihniyetinde tutmak isteyen insanlar herşeyden önce birey olarak kendisine güven duyan insanlar değildir. Anca bir kalabalığın parçası olarak var olabilecekleri korkusundadırlar. Onun için de devleti kontrolünde tutmak isteyen zihniyetin şemsiyesi altına sığınmaya mahkumdurlar. Birey olmaktan korkmuyorsan, kendi aklın ve tercihlerin dışındaki koruma duvarlarına ve hamilere ihtiyaç duymassın.Hani şu, din-diyanetten bihaber olan insanların, bizi hristiyan yapacaklarından korkmaları gibi. Ne için müslüman olduğunu bilmeyen, babasının inancını devam ettirdiğini düşünen bir insan elbetteki dinini zaaf içinde görür. Diğer dinden korkar. Ama inancına hakim kitleler nedense bu misyonerliklerden korkmazlar.Aynı onun gibi, Türklükten ve ülkesinin gücünden şüphesi olan ezik kitleler, her an birileri tarafından yok edileceği korkusu içinde yaşıyorlar. Çünkü sürekli ükenin yıkılacağından korkan insanlar, birey olarak kendi ayakları üstünde durmaktan korkan insanlardır. Ülkenin de kendileri gibi zaaf içinde olduğu fobisi içindedirler. İşte bu devlet içine kadrolaşmış bürokratik elit, bu korkak azınlıktan başka kendine hiçbir destek bulamıyor.
Hızımızı alamıyoruz Kebelek’cim. N’apalım.. Adamı öyle bir hırsa getiriyorlar ki, kaç paragraf olduğunu “gönder”e bastığımızda anlıyoruz.Ya, zaten takmayan okumuyor, ilgilisi de zaten uzun kısa demeden okur.
Evet, bence Türk demokrasisindeki damar tıkanıklığının nedeni de bu. Leziz yemekler yerken demokrasi ve hukukun sağlığını bozuyoruz. Damar tıkanıklığı beynimize giden kan oranını düşürüyor. Bu da sağlıklı düşünüp mantıklı karar vermemizi engelliyor.Ben geyiğine söylüyorum bunu ama bir Hafif kişisi bu gibi teorileri sıkça inanaraktan bilimselmiş gibi öne sürer hep. İsmini vermiyorum artık, bozuk atıyo.
Bozuk atıyo diyorum ya. Üstüne üstlük eleştirildiği anda hemen moderasyona şikayet ediyor artık. O sıkça hakaret eder ama kendisine hakaret edilmesinden hoşlanmıyor.
Ben sadece avukatlarından korkuyorum. Sarco’nun avukatı ile dost birisi kendisi. Adını versem bir daha beni bu sitede yazarken göremezsiniz bilene.Hem adamım da uyanmış Mak. Arpanın ve örovizyonun etkisiyle kendinden geçmişti.Ve de bu yazıyı da yeterince geyik cehennemine çevirdik zaten. Aynasız kop bi girerse bütün geyikleri vurar şinci. En iyisi bu blogdaki geyikleri susturalım.
Sezen in siyah elbiseleriyle rakkas eetigi,derinden derine gulucuk attigi “ne kavgam vardi ne sevdam” olacak ti ki bak gor o zaman Orovizyon fatiheligini… Run sezen Run
Web sitemizde size en iyi deneyimi sunabilmemiz için çerezleri kullanıyoruz. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, bunu kabul ettiğinizi varsayarız.Tamam
yorumlar
Saygıdeğer blog ve iktidar sahipleri benim adıma , benim geleceğimi karartıcak, birer birer müstemleke valilerinin mübaşirliğini yapacak durumdaysanız; benim adıma sayın yargıçlarım konuşsun. Tek dertleri bizi hedef göstermeyin, hukuksal değişiklikleri AB komiserleri yerine bizle mütala edin olacak; iktidar erkini faşist hükümet ve davranışları içinde ele gçirdikleri gizli teşkilatlarla şantajla, rüşvetle yolsuzlukla ülkemi heba edecekelr. Konuşun yargıçlarım konuşun, blog sahibi sende bi sus, demokratik gözüküp demokratik olmıyan şahıs…
burda bi şeylere hastir diyecem ama kime neye diyeceğime henüz karar veremedim, döncem ama…
e tabi, sürekli ”Hastır” diyen biri yorum yapınca daha okumadan böyle bu ihtiyaç duyuyor insan fikirleri iyi de olsa..
hocam, annamadım dediğini. biraz noktalama işareti kullansan yada hedefi belli etsen diyorum…
Şu şekilde, Agent in küfürlü konuşması, fikirlerine katıldığım halde, beni ilgilendir miyor..Ne demek bu Çekirge?Demek ki cümlelerinizi ve kelimelerinizi iyi seçerseniz, daha çok dinlenirsiniz, burası. bakkal defteri ya da günlük değil, üstelik bakkal bile kıvrilan defter kenarlarına ataç takıyor..
hah şimdi anladım hocam, teşekkür ederim cevabınız için
@pillibebekkuyuda, küfrettiğim iki tane herif var biri sarmısak biri antika, diğer kimseler üzerine alınmasın 🙂
@pillibebekkuyuda bakıyorum bakkallarla çok haşır neşirsin akrabalık derecen acaba nedir?
pbk, dediğim oldu bak şimdi bu yukardakine hastir demek istiyorum izninizle…
Anlıyorum Agent, ama daha sakin olursan süper olacak..:)True, akrabadan da öte..Atık kağıt toplarım onlardan da, İşim bu..
antrö nedir yavrum bu, okuduklarından hikaye mi yaratıyon
Bunların eğitim ve zeka düzeyleri bu. Fazlasını beklemen hata Pi’BeK. Kendilerini başka türlü nasıl anlatabilirler ki? Hayatları boyunca küfür yemiş bir insanın konuşma düzeyi de anca bu tarzda oluyor.Maslow demiş ya: “Sahip olduğunuz tek şey çekiç ise herşeyi çivi olarak görürsünüz”Bunların da hayat algısı bu düzeyde. Suç babalarının prezervatif kullanma alışkanlığı olmamasında. Bunun ceremesini toplum çekiyor sonra.Çok fazla yorum yaptım gene bu agent provokatör adlı ulusalcı görünümlü israil-amerikan maşası ve kankası hakkında.
Kop antikalar hep öyledir, ne deseler boş, antika olarak kalmaya mahkumlar…
israil-cia maşası sensin dingil, ne mal olduğunuzu cümle alem biliyor [pbk, kusura bakma bu herif böyle antikalıklarına devam ettikçe benden hakettiği cevabı her zaman alacak].
Geri zekalı :)Gerçekten tam bir embesilsin sen..Kıçımla güldüğüm tek insansın burda.(bu salak bunu da iltifat sanar şimdi. “komikim ben” diye.. salak.)
Dingil ağızlı salak, embesilin en dikalası sensin. Hiç bir işi becerememiş, elinle tatmin edemediğin mongolluğunu kelimelerle tatmin etmeye çalışıyorsun, sana tek lafım var s.i.e.
Senin için ne diyorum hep. Sen, laboratuvar ortamında klonlanarak türetilmiş defolu insancıksın. Kazara dünyaya geldin. Değişik organizmaların birleştirilmesi sonucu meydana getirilmiş bir hilkat garibesi yaratıksın. Klonlanmış olduğun için de, zaten kafatasındaki ceviz bir şeyler üretmiyor, boyuna copy-paste yapıyosun. Bu da deneyin hatalı sonuçlarından biri.Bu gibi deneyler sürdüğü sürece, senden daha tehlikeli şeyler de türeyecek. Hükümetler bunu yasaklamalı.(yırtık prezervatif kazası olduğunu, rencide olmayasın diye uydurmuştum. esasında sen zavallı bi deney faresisin evladım)
@anthro, @kopanisti hocam 🙂 sizinle polemiğine girmiyecem…@anthro
yavrucum sen ne okumuş adamsın böyle. ama beyin var içi boş yada yeni nesil serbest radikal 2. cumhuriyetçi beyni. ondan dolu gözüküp küf kokular salıyor.bu saçmalıklarınızı bir kenara bırakırsak ve tabi ki egolarınızı da bırakırsanız (kim okumuş? kim eğitimli? kim bilmem ne? takıntılarını ve sidik yarıştırmalarını bir kenara bırakırsanız)kim nasıl konuşursa konuşsun ister argo ister küfürlü. siz ne denmek istediğine işinize gelmediği için bakmayıp laf ebeliği yaparsanız…bu demektir ki; ne yaparsanız yapın. malsınız, maloğlu malsınız…
bir dakika biri ikinci cumhuriyet mi dedi? birincisi kesmedi, ikincisini de istiyoruz ne var bunda :)neyse konuya dönersek yargıtay bağımsız olmak zorundadır. bakınız tarafsız demiyorum, bağımsız diyorum. bugün falancanın tarafında olan yargıtay yarın bir başka tarafta olur. oysaki hepimiz için gerekli olan tek şey adalet. hal böyleyken bir parti gibi yargıtay’ın bildiri yayımlamasını nasıl onaylayabilirsiniz? bunları onaylamaya devam ederseniz MGK daha çok sivil darbeler yapar.durum budur. no problema no panik diye espri yapayım da ortam iyice gerilmesin.
Bu kanunlar ne icin konmus? Raydan cikmis hukumetlerin hukuk disi icraatlerini engellemek icin. Peki hukukun isleyisine neden itiraz ediyorsunuz? Bu ulke diktatorlukle degil , Cumhuriyetle yonetiliyor. Bu goreve geldikten sonra kanunlari ne curetle ihlal etmeye kalkarsiniz? Utanmadan TC’in onurunu bes paralik ettiginiz AB’den medet umarsiniz? Size ne denir? VATAN HAINI.
(:
litfen rahatsız etmeyindementieva’yı seyrediyom canlı
Nevdalist, sanırım demek istediklerini eksik anlattın diye tahmin ediyorum. Yargı en başta tarafsız olmalı. Ve tabi ki bağımsız da. Mahkemeler bu ikisini de asla mutlak manada yapamaz. Ama Türkiye’deki gibi devlet ideolojisini bireye karşı korur düzeyde olanı anca üçüncü dünya ülkelerinde yaşanır.Yanlış hatırlamıyorsam İdris Küçükömer 60larda 48 sonrasını ikinci cumhuriyet olarak nitelemişti. Önemli bir sol entellektüel olarak Menderes ve partisini devrimci olarak niteliyordu. Beni ikinci kesmez bu saatten sonra. Ben üçüncünün derdindeyim. Birinciye razı olanlar,birincilerin meskun olduğu toprak altında kendilerine yer beğensinler. Yargının dinazor üyelerini de kendileri ile birlikte götürerek. Arkadan gelmekte olan genç hukukçular da bunlar gibi yobaz değil, birkaç dil bilen, eğitimli, liberal ve demokrat dünyayı içselleştirmiş nesil arkalarından geliyor. Türkiye önümüzdeki 15 yıl içinde, öyle yada böyle AB’nin bir parçası olacak. Buna tahammül etmenin yolunu öğrensin yobaz softalar. Son direnmeler bunlar, fayda etmez..
dostum öğle yemeğini fazla kaçırdın heralde gaz yapmış, hayalle yaşayan isalle ölür derdi bizim mahhalledeki kahveci reşat amca
“AB’nin bir parçası”Dikkatini eşek kulağı gibi çekiştiririm.İlla AB’li olacağız hülyasında değilim. Üstelik, o önümüzdeki 10-15 sene içinde buna ihtiyaç duyup duymayacağımız da ayrı bir konu.Ben bir parçası olmaktan bahsediyorum. Hayat standartları ve prensipler açısından. Siyasi vaziyet ve kültürel benzeşme olayından bahsetmiyorum.
Türkiye önümüzdeki 15 yıl içinde, öyle yada böyle AB’nin bir parçası olacak. misAB Turkiyeyi bir uye olarakIS TE MI YORama somurge olarak eyvallah! Bunu bir AB vatandasi olarak soyluyorum, ISTEMIYORLAR YAHU! Neden gercekleri saptiriyorsunuz? NEDNE YALAN SOYLUYORSUNUZ?ABden alacagimiz tek sey Insan Haklari, Bilim ve Kultur uzerine. Baska alacak hic ama hic bir sey yok. ABye girmeye can atanlara sesleniyorum, sizin aklinizdan zorunuz var sanirim. Sizin sosyal yapiniza, asabiyetinize, hayat tarziniza bu kadar aykiri bir duzeni istemek icin ya deli olmaniz lazim ya da gizli bir acendaniz. Sahip oldugunuz seyleri henuz gecen yuzyilin basinda milyonlarca Turkun hayatiyla bedel odenerek elde edildi, simdi kicinizi donup ABye teslim olmaniza ne denir?
dikkatine turp sıkarım ve tekrarlamakta mahsur görmem, hayalle yaşayan isalle ölür ollm. az yürü de ense traşını görelim…
hukuğun işleyişi nasıl oluyormuş acep? habire devlet kurumlarının bildiri yayınlayıp, gözdağı vermesiyle mi? o zaman hukuk noktasında senin kafan karışık.ayrıca ağzına acı biber sürerim. vatan haini varsa o da ülkesini hiç tanımayan, kadınların idolü olarak aysun kayacı’yı öneren sensin. hep bir hıyanet içindeyiz. bir türlü insanların sizden farklı düşünebileceğini idrak edemedin gitti yahu? ben anlatmaktan yoruldum, sen anlayamadın. ne olcek şimdi?
biraz şu clicia ablanı dinle antrö, belki vizyonun genişler
Ya bi okusana ablacım. Tamam Kop’ernik dostum atladı açmadığım için ama. Ne demek istediğimi açmışım ondan sonra di mi? Oku önce yanlışlamaya kalkmadan. Ben AB’nin 50 sene sonra var olup olmayacağından bile kuşkuluyum. Ben sadece önümüzdeki 10-15 sene içinde yapılması gerekenlerle illiyim. Kopenhag kriterleriyle ilgiliyim. Bu 1930 model bürokrasinin kıçına bir an önce tekme vurulması ile ilgiliyim. AB’nin geleceğini Fransa düşünsün, Almanya düşünsün.
ollm öle işine gelen kriteri uygula gelmeyeni uygulamamayla olmaz buı işler.burda bile hükümet 2 yüzlü, yermiyiz ? yemeyiz tabi
vallahi anlamadim ne demek istedigin nevadalist. Bildiriyayinlanmasi hukumeti sukunete cagirmak icindegil mi? Yargi surecinde normal bir hukumet sakin bir sekilde prosedurun bitmesin bekler. Bu adamlar kah konusma dinliyor, kah yarginin onunu kesmek icin yasalari gelisiguel katlediyor, kah yargiuyeklerini tehdit ediyor, kah cikip mlleti kiskirtmaya calisiyor, elbette STFU! diyecek yargi. YAsadigim hic bir ulked ebukadar saygisiz, kanun tanimaz, hemde TERBIYESIZ bir hukumet gormedim!
İşte işine geldiği gibi uygulamanın bedelini gördüler zaten. Ankara kriterleri nasıl yapılırmış.. Artık sıkıysa bunu dikkate almasınlar.
İşin garibi, ingilterede bunun gibi düşünenler ya conservative party’de yada ulusal parti’de yer edinebilirken kendisini her fırsatta liberal ve kapitalist anlayışta görmesini hiç anlamıyorum.
Anthro o zaman neden gavurlari kendi memleketinin sorunlarinda manipulasyon araci olarak kullaniyorsun ha? Senin bu dahiyane politikiani uygularsak ucuncu gunde bogazda ABD ve Ingiliz donanmalari demir atar! Yahu sen hic mi tarih okumadin ic islerinden dolayi karismis ulkeleri NE YAPARLAR biliyor musun ? Sen ISGAL nasil olur hic bilmiyorsun galiba! Senin dedelerinnienelrin dusman uckalarindan kacarken daglardatelef olmamis sanirim. Koyleri onklarca ke zyakilipates evermemis acliktan atini yememis sizinkiler. Cocuk yasta pitraklara bulanarak cephane tasimamis sanirim. Ya da Canakkale de isimsiz bir mezar olmamis dedelerin. Ben iceride kaos yaratacam sonra da ABli abilere “abi bu beni dovuyo” diyecem “aaa tabi evladim ben onu hallederim ama gel bakalim su koseye sana biraz seker vereyim” diyecekler. Senin kadar UBER SAF bir adam tanimadim Anthro.
aç gözünü uyan artık uber saf antrö
Ne diyosun Clicia, ya! İngilizlerle Fransızların, Almanların birbirine yaptıklarını kim kime yaptı. Peki neden salaklık yapıp da diplomatik ve ekonomik çıkarları görmezden gelip bu denli yakınlaştılar. Hala çok mu seviyorlar birbirlerini.İçine kapanalım hı?. Küresel dünyada içimize kapanalım ve kazanan olalım?Sen Türkiye için yol olarak bunu mu sunuyorsun?
Avrupada hic bir hukumet ben 1930 modelini burokrasinin kicina tekme vuracagim diye bir iddiada bulunumaz. Zira o hukumetin, soyunu sopunu bellerler devlet kurumlari. Isin ironik yani sizin gibi anti-devlet, kovboy kanuntanimazlarin AB gibi bir MEGA burokrasi makinasindan medet ummasi! Celiskileriniz sizin hic de saglam bir dusunce yapinizin sahip olmadiginizi ayan beyan ortaya koyuyor. Gercekten bizi temsil etmeyen, dunya gorusu ve sagduyusu olmayan, milli kimligi sifir bir AYAKTAKIMISINIZ.
Isvicre cok mu icine kapali? Japonya? Canada? Bunlar dunya capinda ulkeler ve AB uyesi degiller. Guldurme beni! Biz cumhuriyet kuruldugunda kendi icimizde basli basina AB kadar buyuk bir guc olabilirdik ama yeterince istemedik! Eger yukselemezen ezilirizin. Dunyanin hzili gelimine ayak uyduramayan bir ulke somurge olmaya makumdur. Turkiye o kadar gucluymus ki hala karar hangisi olacagina verememesine ragmen hala kendi ayaklari uzerinde duran super bir devlet olma olasiligi var. Bu ulke Bizans+Selcuklu+Osmanlinin mirasini tasiyor ama binlerce yillik onurunun bes para etmez hale getirilmesi su son 7 yila sigdirildi. Verilen zararin boyutunu idrak etmek imkansiz.
İyi ama, o AB tüm kurumları ile bu yobaz ve tutucu bürokratik elite neden tepki gösteriyor? Bunu araştırmayı denedin mi? Ve de yaşadığın ülkenin yada Fransa’nın siyasi tarihini hiç okumadın sanırım. Fransa’da bizimkiler gibi muhafazakar ve geri kafalı bürokrasi için 6. cumhuriyet tartışmalarını sürdürüyor. Biz üçüncü cumhuriyeti aşalım hele bir. Fransanın 6. Cumhuriyeti denginde bir sosyal-siyasi denge kurarız. Bizi bir 50 yıl götürür bu. Ama sen bırak havadan nem kapmayı, yağmur altında ıslanmayacak kadar mumkağıdı kıvamındasın. AB bünyesinde yaşayıp da değerlerinden bu denli mi mahrum kalınır? Hayret bir durum.
bunların işi gücü devleti talan edip yıkıp kendi krallıklarını kurmak, devlet düzeni olmasın bunlar da at koştursun,
Fransa’da 5. Cumhuriyet nasıl işliyor5. Cumhuriyet rejimini başlatan 1958 Anayasası, yürütme organını güçlendirip doğrudan genel oyla seçilen cumhurbaşkanına merkezi bir rol vererek cumhuriyetçi, liberal ve parlamenter geleneğe bağlılığa dayalı olmasını öngörür. Cumhurbaşkanı kurumların temel taşı olarak geçer ve devlet kurumlarının iyi işlemesini garanti altına alır. Orduların başı, ulusal bağımsızlığın sorumlusu olarak, ağır kriz dönemlerinde ayrıcalıklı yetkilere sahiptir. Anayasa’nın 16. Maddesi, “Cumhuriyetin kurumlarına, ulusal bağımsızlığa, ülke bütünlüğüne ve uluslararası yükümlülüklerin yerine getirilmesine yönelik ağır tehdit durumunda” ve “kamu gücünün düzgün işleyişi sekteye uğradığında” gerekli tedbirler almak konusunda cumhurbaşkanına olağanüstü yetkiler verir. Cumhurbaşkanı bazı kanun tasarılarını halk oyuna sunabilir ve meclis seçimlerinin yenilenmesine karar verebilir. Dış politikaları yönlendirir, başbakanı ve başbakanın teklifi üzerine hükümet üyelerini atar, Bakanlar Kurulu’na başkanlık eder.
6. Cumhuriyet taleplerindeki ana hatlar ise:1) Canlandırılmış yeni demokrasi: Cumhurbaşkanının Hakimler Yüksek Konseyi’ne başkanlık etme yetkisini kaldırmak ve konseyin bağımsızlığını garanti altına almak için parlamentonun 5’te 3’ü tarafından seçilmesi sistemini getirmek.Milletvekilliği ile birlikte birkaç görevi yapma hakkına son verilmesi. Halen başbakan dışında milletvekili ve senatörler aynı zamanda belediye başkanlığı ya da yerel yönetimlerde başka üst düzey görevler üstlenebiliyorSenato’nun veto yetkisinin kaldırılması. Halen Meclis’te kabul edilen bir kanun Senato’da onaylanmadan yürürlüğe girmiyor.2) Gerçek sosyal demokrasi: Sosyal olayların reformu öncesi mutlaka taraflarla müzakere edilmesi, sendikacılığın yayılması için çalışma, şirket yönetim kurullarında ücretlilerin bir temsilcisinin bulunması.3) Katılımcı demokrasi: Cumhurbaşkanının, çalışmalarıyla ilgili hesap vermesi. Bir milyon vatandaşın imzasını taşıyan her kanun teklifinin mecliste görüşülmesi. Bir halk jürisi kurularak halkın politikalarını geliştirmesi.4) Toprakların tamamında eşit demokrasi: Bölge yönetimlerinin, üniversite binaları ve rezidanslarıya ile cezaevlerinin yenilenmesini üstlenmesi. Vatandaşların aklına güvenen katılımcı demokrasi ve deniz aşırı bölgeler dahil olmak üzere Fransa topraklarının tamamında eşit demokrasi.
antrö nerden buluyon yavrucum bunları, ülkeleri tanıyalım dersi kitabından mı
Biz hala, kendilerini o koltuğa oturtan siyasilere diyetini ödeyen, büyük bir kısmı yabancı dil bilmeyen, genel kültürü zayıf ve eski kafalı, baasçı zihniyetteki yargı mensuplarının ülke kaderini belirlemelerini bekliyoruz. Bunun adı cumhuriyetmiş, demokratik bir ülke imiş, hukuk devleti imiş.Bu hükümet bu zihniyeti ortadan kaldırmadığı sürece, bu ülke gelişmiş ülkelerin düzeyini yakalayamayacak.Bu hükümet AB standartlarını eğip bükmeden uygulamadığı sürece, bu gibi salak siyasi krizlerden başını kaldıramayacak.
hey dostum bu hükümetin bunları beceremeyeceğini, çünki becerirlerse kendi sonları olacağını anlayamamış gibi mi gözüküyoruz ekrandan,
Yaşasın teokrasi olduk! Bizim de artık Kardinaller Konseyi’miz var!ek bilgi içün bkz: kamalizm dini
100 senedir milletin haklarını gasp edenler hiç bu kadar kendilerini ifşa etmemişlerdir. Demek ki bizim arkadaş hakikaten doğruyu söylemiş.
Ayrıca 3-4 saçma bildiriyle sevinenlere tekrar hatırlatayım ESKİ HÂL MUHAL…Biraz daha hukuk zorlanırsa bu işin sonu müthiş bir çatışmaya gider. Artık geri döndürülemez bir yoldadır Türkiyem, 3-5 çakala yâr etmeyiz bu ülkeyi. AKP olsa da olur, olmasa da.
“Y-Bildiri; “Ankara’nın Kaybedenleri”nin ne denli büyük bir sıkıntı yaşadıklarını ve “Çıkmaz Sokak”ta debelendiklerini gösteriyor:Daha önce vurguladığım gibi:”Dönülmez akşamın ufkunda”lar… “T.Korkmazın yazısından..
o zaman mahkemeye de gitme, orman kanunlarıyla hallet işini.yargıya emir verme küstahlığına göstermeden önce yargının yetkilerini, görevlerini öğrenmekte fayda var…
T.C. mahkemeleri Gri Türkler vasıtasıyla, Siyah Türklerin haklarının gaspının güya meşruiyetinin sağlandığı, Beyaz Türklerin bir taraflarının yalandığı ve haksız kazanç kaynaklarının merkezi olmuştur.Yargıyla, T.C. mahkemeleri ve gugukçularını yanyana getirmeyin. Hukuk ve yargı kelimeleri bu kadar hakareti kabul edemez.Ayrıca Şerif Mardin bakın neler demiş. Ama kimse gündeme dahi getirmiyor.”Prof. Dr. Şerif Mardin, Türkiye’nin gündeminde uzun süre yer alan, ‘mahalle baskısı’ sözlerine açıklık getirdi.Mahalle baskısı sözleriyle anlatmak istediğinin tam anlaşılamadığını kaydeden Mardin, medyanın Malezya örneğini çarpıttığını vurguladı. Bu ülkelere giderek yapılan sığ yorumların gerçeği yansıtmadığını anlatan Mardin, bu yaklaşımın basitliğine dikkat çekti. Mardin, Kemalizm’in kuru bir ideoloji olduğunu; ‘Yurtta Sulh Cihanda Sulh’ sözünün çok derin bir ifade olmadığını söyledi.Prof. Dr. Şerif Mardin, Harbiye’de bulunan Cemal Reşit Rey (CRR) Salonu’nda Sosyal Sorunları Araştırma ve Çözüm Derneği (SORAR) tarafından düzenlenen ‘Mahalle Baskısıyla Ne Demek İstedim’ konulu toplantıda konuştu. Mardin, Türkiye’nin gündeminde uzun süre yer alan, ‘mahalle baskısı’ sözlerine açıklık getirdi.”KEMALİZM, KURU BİR İDEOLOJİDİR”Prof. Dr. Mardin, konuşmasında Kemalizm üzerine eleştirilerde bulundu. Kemalizm’in ‘kuru bir ideoloji’ olduğunu öne süren Mardin, “Kemalizm hakkında uzun çalışınca ne kadar kuru bir ideoloji olduğunu rahatlıkla anlayabiliyorsunuz. Bu ideoloji topluma iyi, güzel ve doğru hakkında hiçbir şey verememiştir. ‘Yurtta Sulh Cihanda Sulh’ sözü çok derin bir ifade değildir.” ifadelerini kullandı.Türkiye’de Kemalizm’in tartışılmasının bugüne kadar mümkün olmadığını belirten Prof. Dr. Mardin, tartışan kişinin hayatının kalan günlerini hapishanede geçireceğini söyledi.”MALEZYA ÖRNEĞİNİ MEDYA ÇARPITTI”Konuşmasında ‘mahalle’ kavramını da irdeleyen Sosyolog Mardin, Osmanlı’da mahallenin gerçek bir bilim olduğunu ve toplumu temsil ettiğini ifade etti. Mahalleyi oluşturan unsurların başında camiinin geldiğini belirten Prof. Dr. Mardin, cumhuriyetle birlikte bu kültüre okulların rakip olduğunu aktardı.’Mahalle baskısı’ sözleriyle anlatmak istediğinin tam anlaşılamadığını kaydeden Sosyolog, medyanın Malezya örneğini çarpıttığını vurguladı. Bu ülkelere giderek yapılan sığ yorumların gerçeği yansıtmadığını anlatan Mardin, bu yaklaşımın basitliğine vurgu yaptı.”
İyi de Nebilim, mesele zaten o. Yargının görev ve yetkilerini bilmek gerekiyor. Herşeyden önce yargının kendisinin görev ve yetkilerini bilmesi gerekiyor. Milletin iradesine sarkıntılık edemeceğini bellemesi gerekiyor.Yasama ve yürütme, 367 gibi ucube bir kararı alırken, (bu konuda ek okuma) kimse bu hukuk dışı alınan karara dahi müdahale etmeye yeltenmiyorsa, (ki asıl problem de budur aslında, hukukçuların hukuk tanımazlığına hükümetin sessiz kalması) Yargı da, Yasamanın çıkardığı kanunlara ve Yürütmenin uygulamasına yetki aşımı yapıp müdahale etmesi söz konusu olamaz. Milletin iradesine bürokraside kadrolaşmış üç-beş yobaz tasallut edemez. Şu bir gerçek ki;Türkiye’de askeri darbelerin emrini alan askerler artık efendileri olan ABD’den bu emri alamayacağını biliyor.Türkiye’de akademik gelişmenin önüne engel olarak kurulan darbe mahsulü YÖK etkisiz hale geldi.Türkiye’de iş hayatı ve ticaretle gelişen yeni muhafazakar üst ve orta sınıf, Avrupa ile iş yaptığı için Avrupa’nın gelişmiş değerlerini içselleştirmiş durumda ve iş dünyasının çoğunluğu da bu zihniyete pirim vermiyor.Bu zihniyetin temsilcisi parti sittin seneye ana muhalefetten öteye gidemeyeceğini, bu zihniyetin siyasi kadrolarının seçim yoluyla iktidar olma olasılığı olmadığını biliyor.Geriye sadece bir yer kaldı. O da Yargı’daki kadrolaşmış son kalıntılar.Bu son kalıntılar da sökülüp atılacağı zamana kadar direnmeye çabalayacak.Ama kısıtlı bir dönem daha direnebileceklerdir.Karşısında ise iddia edildiği gibi ülkeye şeriat getirmek isteyen bir kitle yok; dışarıda Avrupa Birliğinin serbest piyasa anlayışına sahip, liberal-sol ve demokrat temsilcileri ve yine Amerika’nın tutucu olmayan kitleleri, İslam ülkelerinin reformcu ve gelişmeye hevesli kitleleri ile Türkiye’nin muhtemel gelecekteki pozisyonunda yanında olarak kazan-kazan mantığı ile ticari ve diplomatik ilişki kurmaya istekli olan diğer dünya ülkeleri temsilcileri var.Dışarıda Türkiye’nin reformlarını kösteklemek için çabalayan ve bu tutucu bürokratik kitlenin destekçileri olan kitleler kim peki?ABD’nin şahinleri ve Neo-Con’lar, evanjelikler, Avrupa’da Wilders yada Le Pen tipi faşist ve Türkiye’nin kendi içine kapanmasını isteyen gruplar, İslamofobik kitleler, dinci fanatikler. Demokratik yönetime eklemlenememiş diktatör ve kapanmacı liderler.Dünyayı kan gölüne çeviren bu ikinci kısımlar kazandığı sürece, bizdeki ikinci grup azınlık da umutlarını sürdürecektir. Ama bunların Türkiyedeki hakimiyet alanları gittikçe daraldı ve Türkiye bu zihniyetin yaşayabileceği ortam olmaktan gittikçe uzaklaşıyor.Türkiye’de önümüzdeki yıllarda tüm gelişmiş ülkeler gibi, -olabildiğince- şeffaf, demokratik ve katılımcı-özgür toplumlar arasında yerini alacaktır. Buna adapte olmakta zorlananlar ise sadece kendileri ‘kaybeden’ olmaktan öteye gitmeyeceklerdir. Kazanan başı açık, örtülü, inanan, inanmayan, kürt, eşcinsel, heteroseksüel vs değil, eşit rekabet koşullarında ve fırsat eşitliğinde yarışma becerisi gösteren her birey olacaktır.(Bu söylediklerim tabi ki bir rüya, kendi beklentim, arzum ama Türkiye’nin ve Dünyanın yakın geçmişindeki lastik izine baktığım zaman fazla da polyannacı olmayan ve çok daha olasılığı güçlü bir yakın gelecek beklentisi ve ütopya. Ama Türkiye, yakın gelecekteki göstereceği toplumsal performansı ile bunu az yada çok başaracaktır.)
Senin ne dediğin hiç önemli değil Anthro, önemli olan “TÜRKİYE LAİKTİR, LAİK KALACAK“. :)) Çok komik olmaya başladılar ama.. Hani ota b*ka deyince bir manası kalmıyor lafın..Şaka bir yana Yargıtay ve Danıştay’ın bile kullanılmasına karar verilmişse harbiden acaip sıkışmış demek ki bizim gençler. Bu aptalca bildiriler bu bakımdan fazlasıyla sevindirici.
agentforistanbulun verdiği örnek duruma bir nebze de olsa katkıda bulunuyor.yargının görevleri arasında demokrasinin olmazsa olmazı (ki ben buna katılmıyorum) siyasi partilerin teşkili, seçimlerin denetmimi, siyasi partilerin faaliyetlerinin kanunlara aykırı olup olmadığının denetimi yer alıyor.anthoro: yürütme eğer sizin savunduğunuz gibi işlerse iktidara gelen marjinal (avrupadan yakın örnek nazi partisi) gibi oluşumları kim nasıl engelleyecek?Darbe marbe olmasın der durursunuz fakat hukuk içinde siyasi partilerin yaptıklarının sorgulanması, icraatlerin yargılanmasını, denetlenmesini (sırf %47 oyla iktidarda olduğu için) gayri hukuki görürsünüz. (ama %1-7 oy almış partiler o oyları Türk milletinden değil marslılardan almışlardır öyle değil mi?) bu yaklaşım Türk hukuk sisteminden bihaber olmanın aleni ortaya serilmesidir. Daha da açıkçası iktidar savunuculuğudur.Yargı görevlerini yerine getirdiği zaman ortaya juristokrasi, bürokratik elit darbesi, yargı darbesi veya y-muhtıra gibi yaklaşımlar sergilenmektedir.(ek olarak 367 kararı bence hukuki bir boşluğun kullanılmasıydı. Bazen hukuktaki bu boşlukların bilinçli olarak kapatılmadığı düşüncesine kapılıyorum. 367 gibi durumları aşmanın yolu hukuk kurallarını netliğe kavuşturup muallakta kalmalarını engellemektir)Kaldı ki gel gelelim iktidar partisi anayasanın 4.maddesini ve ardından da ilk 3 maddesini değiştirdi. Şekil şartları da tutturuldu 367 kabul oyu alındı. Ne olacak o zaman Cumhuriyetten, resmi dil Türkçe’den, Türk bayrağından vaz mı geçeceğiz, iktidar 367yi aşmaya muktedir diye? Anayasa Mahkemesi de şekil şartları uyduğundan değişikliğin esasına inemeyecek. Eee topyekun durup böyle bir rejim devrimini seyredecek miyiz? Yoksa askerin darbe yapmasını mı bekleyeceğiz? Veya yargının bu iktidar partisinin girişimine bir cevap vermesini mi bekleyeceğiz? Yoksa yoksa cumhuriyetçi insanlar olarak ayaklanıp meclisi mi basacağız?Hadi buna bir cevap verelim ne dersiniz?
Bir de sağda solda, köşelerde yazılan makalelere balıklama dalmadan onları kanın son damlasına savunmadan önce, madem yargının yetkilerinden falan bahsetme gereği duyuluyor; öncelikle T.C. Anayasası özellikle yasama, yürütme, yargı bölümleri, sonra Siyasi Partiler Kanunu, Ondan sonra Yargıtay kanunu ve de Türk hukuk sistemine vakıf olmak gerekir demiyorum bir göz atmakta fayda var diye düşünüyorum. Burada söz edilen bir çok düşünce hukuktan ziyade, söz edenlerin dimağlarının olmasını istediği ve şahısların görmeyi arzuladıkları durumları gözler önüne seriyor.İşte işin garip tarafı hukuk; kanunlarla ve yargı organlarının onları yorumlarıyla işliyor, vatandaşın iktidar lehine görmeyi arzu ettiğiyle değil…
bizzat atatürkün yaptığı 24 anayasası, cuntacıların yönetim usullerinibeğenmeyip 1 sadrazam 2 vezir hal ve katl ettikten sonra atatürkçü zannettiği fakat radikal sol çıkan ulemadan akıl alıp yeniden yazdığı 61 anayasası, yanlış adamlara yaptırdıklarını anlayıp memleketi kan gölüne çevirdikten sonra amrikanyanın verdiği akıllara göre yeniden yazdıkları 82 anayasası. yeni anayasa yapılabilmesi içün cuntacıların memleketi tekrar altüst etmesi gerekiyosa yandı gülüm keten helva. teklifimi tekrarlayayım: boşuna kendimizi kandırmayalım, enerjimizi boş yere harcamayalım, bırakalım bu siyaset, demokrasi oyunlarını, direk askeri yönetime geçelim, kafamız rahat etsin. bedenimiz biraz zorlanır lakin alışırız, ne olcakkine. zati ufukta iran talanıda var, belkim hazineyi bilem doldururuz!atatürkün anayasasında anayasa, yargıtay, danıştay mahkemeleri filan yokken 61 anayasasında balıklama bi giriş olmuş. atatürk yazmayımı bilmiyodu yoksam 27 mayıs ve 12 eylül cuntacıları anayasa yazmayı daha iyimi biliyo? atatürkün anayasasında
iken 61 anayasasında
şeklinde bi eklenti yazılmış. cuntacılar kendi kendilerini egemen yerine koyup hükmetmeye başlamış. bu cuntacılar “hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” diyen atatürkten daha iyimi biliyorlar? yargıtay, danıştay filan masal hikaye, iktidarın tadını alan borukrasi iktidarı başkasına vermek istemiyor. aynı denetleme, dengeleme şişlerini kebaplarını atatürke yapsalardıda görseydim boylarının ölçüsünü. borukrasi kendi yazdığı anayasaya göre egemenlik mücadelesi veriyo, anayasa değişince görürüm ben onları. cunta anayasasını savunmak zordur, boşuna uğraşmayın derim.“kaldı ki gelgelelim” memleketi herkesten fazla sevmek başka, kendisinden başka hiçkimsenin sevmediğini söylemek başka. rejimi değiştirmeyi düşünenler başkalarınıda öyle yapıyo zannederler. bu memlekette ilhan selçuk, doğan avcıoğlu, vb. gibiler fiilen rejimi değiştirmeye çalıştılar, bugünde ulusalcılar aynı yolun yolcusu. rejim kanunla filan değişmez, kuvvetle değişir. bu kadar asker, polis varken buna kim cesaret edebilirki? boşuna korkuyor lakin iyi korkutuluyorsunuz derim. amerika bu kitle pisipisikolocisini iyi biliyo, medya üzerinden çok accayip korku pompalıyo. medyanın son 1 aydaki yalan haberlerini üstüste koyup toplayıp bide çarparsanız anlarsınız neyin ne olduğunu. gerçi korkmaya dünden hazır bi kitleye ne versen gider, ertu cum da öle yapıyo zati.şu anda mis gibi bir cuntasaldarbe sürecinin içindeyiz, tadını çıkaralım, bi daha nerde bulcaz böle eğlenceyi!
Öyle bir yazıyosun ki, Türkiye Cumhuriyeti kurulurken hukukunu, anayasasını Avrupa hukukundan ve Batılı değerlerden almamış, Osmanlı’nın devamı bir devlet sistemi ile devam etmişiz de şu an Batı’dan gelen kefereler, Avrupa’lılar bize kendi değerlerini zorla kabul ettirmeye çalışıyorlar. Satılmış hükümet ve hain liboşlar da bu keferelere destek veriyor. Atatürk yeni kurduğu ülkeye hangi ülkelerin yasalarını adapte etti. Zanzibar anayasası mı? Mali anayasası mı? Yoka Osmanlı anayasası mı?Bırak Türkiye Cumhuriyetini, bu topraklar Osmanlının 19. yy.’dan beri zaten Avrupa’nın değerlerini kendine tatbik etmek için bir taraflarını yırtıyor. Fakat ne yönden ve hangi değerleri alabilmişiz aşikar. Avrupayı geri kamış pozisyonundan kurtaran en temel özellik, “Fikir ve ifade hürriyeti” konusundaki ulaştığı durumdur. Tek tip düşünce ve kafa yapısında insan yetiştirmekten gına gelmiş skolastikler, bu geri kalmışlıklarını kırdıkları için yaratıcılıkları gelişti. Tabi kanlı katliamlar sonucunda.Sadece kafana bir şapka takmakla o şapkanın altındaki kafa Avrupai yaratıcılıkla fikir üretemedi. Neticede 10-150 yıllık Avrupalılaşma maceramızda ne bok yiyebildiğimiz de ortada.Bireyin hak ve özgürlükleri genişlemediği sürece de bir halt olacağımız yok. Sen ve senin gibi düşünenler, kendilerine devlet tarafından buyrulan hakikatler üzerine düşünmeye devam etsinler. Benim gibi düşünenler ise bizlere belletilmeye çalışılan hiçbir hakikatı kendi süzgecimizden geçirmeden ve kendi hükümlerimizi vermeden kabul etmemekte kararlıyız.Sen ataerkil zihniyetin mantığı ile devlet denen kurumun kendi adına karar vermesine razısın. Ben ise bireyin devletten daha üstün olduğuna ve birey yoksa devletin hiçbir önemi olmadığına kaniyim. Asıl mesele de işte budur.Atatürk’ün hukuk reformaları ve bağımsızlık ruhundan bahsediyoruz değil mi? Peki Atatürkün bu batılı hukuk sistemini ülkeye tatbik ederken hangi ağır şartları kabul ettiğini biliyor musun? Yoksa devletin sana bellettiğinden öteye gidemediğin için resmi tarihin öğrettiğinden ibaret mi biliyorsun olayları?İsviçre medeni hukuku ülkeye tatbik edilirken şu an yaşadıklarıızdan çok daha ağır şartları kabul etmişti Atatürk.
Sanırım başta bu anlaşmaya Atatürk’ün imza attığını söylemeseydim, bunu kabul eden liderin vatan haini olduğunu iddia edecektin. Avrupa’ya uyum sağlamak için vatanı sattığını. Ama işte toplumsal gelişme öyle senin yaptığın gibi hamasetle olmuyor. Ben bağımsızım diyerek bağımsız olunmuyor. Atatürk gibi bir insan, bu gibi ağır yaptırımlar altında kalmak pahasına hukuk reformlarını batıya adapte etmeye çalışıyor. O gün bu yaptıklarından dolayı Atatürk’e ‘kefere’ yada ‘vatan haini’ diyorlardı. Bugün ise Atatürk’ün yaptıklarını yapanlara ben Atatürkçüyüm diyenler kefere yada satılmış diyorlar.Şimdi anladın mı birey olmadan, resmi zihniyetin kafasıyla düşünerek hareket ettim mi ne denli kör bakıldığını?Bugün ülkeyi 1930 zihniyetinde tutmak isteyen insanlar herşeyden önce birey olarak kendisine güven duyan insanlar değildir. Anca bir kalabalığın parçası olarak var olabilecekleri korkusundadırlar. Onun için de devleti kontrolünde tutmak isteyen zihniyetin şemsiyesi altına sığınmaya mahkumdurlar. Birey olmaktan korkmuyorsan, kendi aklın ve tercihlerin dışındaki koruma duvarlarına ve hamilere ihtiyaç duymassın.Hani şu, din-diyanetten bihaber olan insanların, bizi hristiyan yapacaklarından korkmaları gibi. Ne için müslüman olduğunu bilmeyen, babasının inancını devam ettirdiğini düşünen bir insan elbetteki dinini zaaf içinde görür. Diğer dinden korkar. Ama inancına hakim kitleler nedense bu misyonerliklerden korkmazlar.Aynı onun gibi, Türklükten ve ülkesinin gücünden şüphesi olan ezik kitleler, her an birileri tarafından yok edileceği korkusu içinde yaşıyorlar. Çünkü sürekli ükenin yıkılacağından korkan insanlar, birey olarak kendi ayakları üstünde durmaktan korkan insanlardır. Ülkenin de kendileri gibi zaaf içinde olduğu fobisi içindedirler. İşte bu devlet içine kadrolaşmış bürokratik elit, bu korkak azınlıktan başka kendine hiçbir destek bulamıyor.
allah rızası için şu ahkamları uzuuuun uzun yazmayın (ya da 2,3 e falan bölün) konsantre olamıyom yaa :))
Hızımızı alamıyoruz Kebelek’cim. N’apalım.. Adamı öyle bir hırsa getiriyorlar ki, kaç paragraf olduğunu “gönder”e bastığımızda anlıyoruz.Ya, zaten takmayan okumuyor, ilgilisi de zaten uzun kısa demeden okur.
hey ahbap! verdiğin cevap bie destan gibi yaw, tek satır ollm tek satırla annat derdini
“Anomie”
takarımda, okurumda, sızlanırımda anthrocum:)
De gedin beea!Ben böyle oylamanın da, komşuluk ilişkilerinin deÖrovizyon Birliğinin de..
7. mi olduk şimdi:(( ??
Amanın! Makaleci ile de karşılaştım bu gece.Ben küsüp gittiğini sanıyodum onun. Yemek tariflerini beğenmedim diye..
alemsin…kimseyi takmam ben, merak etme:)
Temam o zaman. Perde pilavı partisi düzenlediğinde cümbür cemaat geliyoruz Antalya’ya.
cidden? dur şimdi, hayatta hiç pişirmediğim bir yemek için çağırıp rezil olmayayım, bildik birşeyler yaparım, gelenler de idare eder artık…
Ben yüzsüz misafirim. Umduğum bu, ama neticede bulduğumuzla iktifa ediciiz. PBK ile senin mutfağınız meşhurmuş zati.
Fakat bunu da bir ara dene bence.Demokrasi ve hukuk konulu mim altında yaptığımız muhabbete bakar mısın ama 🙂
hiç uğraşma anthro;un margarin ve beyaz pirincin aynı yemekte buluşmasına ben bulaşmayayım:((bu ne damar tıkayıcılık ve abartı kaloridir yahu!
Evet, bence Türk demokrasisindeki damar tıkanıklığının nedeni de bu. Leziz yemekler yerken demokrasi ve hukukun sağlığını bozuyoruz. Damar tıkanıklığı beynimize giden kan oranını düşürüyor. Bu da sağlıklı düşünüp mantıklı karar vermemizi engelliyor.Ben geyiğine söylüyorum bunu ama bir Hafif kişisi bu gibi teorileri sıkça inanaraktan bilimselmiş gibi öne sürer hep. İsmini vermiyorum artık, bozuk atıyo.
kim ki?
Bozuk atıyo diyorum ya. Üstüne üstlük eleştirildiği anda hemen moderasyona şikayet ediyor artık. O sıkça hakaret eder ama kendisine hakaret edilmesinden hoşlanmıyor.
holli şiit!!!! yerim ben böyle yuro vizyonu,
anthro ne alemsin, perdeli pilavdan demokrasiye ondan sonra hafif dedikodusuna geldin, sen başak burcu değilsinnnn:)
Ben sadece avukatlarından korkuyorum. Sarco’nun avukatı ile dost birisi kendisi. Adını versem bir daha beni bu sitede yazarken göremezsiniz bilene.Hem adamım da uyanmış Mak. Arpanın ve örovizyonun etkisiyle kendinden geçmişti.Ve de bu yazıyı da yeterince geyik cehennemine çevirdik zaten. Aynasız kop bi girerse bütün geyikleri vurar şinci. En iyisi bu blogdaki geyikleri susturalım.
peki
Sezen in siyah elbiseleriyle rakkas eetigi,derinden derine gulucuk attigi “ne kavgam vardi ne sevdam” olacak ti ki bak gor o zaman Orovizyon fatiheligini… Run sezen Run
antrö bişey mi dedin canım, sen gel bakiim bi dakka dışara