Yaşamak için çalışıyoruz. Çalışabilmek için okuyoruz (okurken öğreniyor muyuz o başka bir yazının konusu).Bir iş bulup başlıyoruz. Kimimiz çok üretiyor, kimimiz az. Bazıları ne yaptığını biliyor, bazıları kendisine söyleneni yapıyor, bazıları onu da beceremiyor. Bir de daha az rastlanan, ne yapılması gerektiğini belirleyenler var, ki ben bu gruptaki insanlara özenirim.Baktığımız da herkes yapabileceği işi yapıyor, iş yapmayana ekmek yok zaten.Sonra bir grup insan çıkıyor. Başımızı masamızdan kaldırıyoruz, ne isterler acep diye bakıyoruz.Derler ki bize, “Ey ordaki burdaki, daha ne bekliyorsun, ver ipleri bana, seni daha iyi yaşatayım, emek emek büyüttüğün çocukların güvende olsun, hakkını hukukunu bilsin herkes…, oyunu bana ver”.Ne de güzel söyledi, bu hayat içinde bir yabancının bana söyleyebileceği en güzel sözler diye düşünüyorum.Sormuyorum kendime, “bu adam nerden geldi, ne biliyor, ve neden bunu yapmak istiyor?”.Az ileriden bir tanesi sesleniyor, “Beni seçersen, daha güzel olacak”.Sonra bir başkası.”Kitap defter tutmayı bilmeyenler, nasıl götürürler beni bir adım ileriye?” diye sormuyorum yine kendime.Başımı çeviriyorum yine masamdaki işlere.Bir ne yapılacağını düşünenler var, bir de yap denileni yapanlar.