Özledim be can…Öyle titriyor ki içim. Nasıl bir hasret ya rabbim. Gözleri kapalı uçurumun kenarında bekler gibiyim. Ha düştüm ha düşeceğim…Gözlerim hep aynı noktada kilitlendi, öylece kaldı…Nefes almak mı? Bak işte o en zor olanı. Boğazıma düğümleniyor kelimeler. Konuşamıyorum be can. Özlüyorum, söyleyemiyorum…Susmayı da beceremiyorum. Kahrolası hayattan adam gibi defolup gidemiyorum. Adım atamadıkça ölümü özlüyorum…İnsan sevdiğini, değer verdiğini, önemsediklerini özlermiş. Merak ediyorum, ölüm benim için ne kadar önemli? Hani ben ölümü de sevmiyorum ki. Neden ona olan bu hasretim bilemiyorum. Ben annemi bile böyle özlemiyorum…Hep düşündüm, sevgili sevildiği için özlenir. Anneler vazgeçilmez olduğu için özlenir, hayatta özlediğimiz ne varsa bizi mutlu ettiği için, ya da ne bileyim bir şekilde etkileşim olduğu için özlenir. İnsan tanımadığını özler mi? Ben ölümü ne kadar tanıyorum ki? Sebebi nedir yarabbi, Senin verdiğin cana kıymaya olan hasretimin? Ben ölümü sevmiyorum ki…

Belki de özlediğim ölüm değil…Ölümün verdiği o muhteşem sükûnet. Dünya da bulunmayan, ihtişamlı bir huzur.Ey sükûnetin efendisi,Gitmelerin son durağı, şimdi sana gelsem gitmiş mi olacağım? Yoksa bir daha hiç gidemeyecek şekilde gelmiş mi olacağım? Sen söyle ey ölüm sana gelmek gitmek mi, yoksa bir daha hiç gidememek mi?Sen söyle sevgili, ben ölünce gitmiş mi olacağım?Dur, sen yorulma sevgili ben vereyim cevabı. Ben ölünce gitmiş olmayacağım. Sadece sendeyken bir kez ölüp, senden gidişlerime üç nokta koyacağım…Hani sana dedem ölünce bende ölecek miyim diye sormuştum ya anne. Sende bana sen daha çocuksun demiştin ya. Şimdi söyle anne, ben ölünce büyümüş mü olacağım?Dur, sen yorulma anne ben vereyim cevabı. Ben ölünce büyümeyeceğim. Sadece seni başka dünyadan, başka türlü özleyeceğim.