Kapı aralığında kalmış istekler, denize ulaşamamış hedefler, ertelenen duygular ve aman boş verler… Ne için? Her şey ne için?Güneşin her güne yeniden misafir oluşu, mehtap ve deniz; bu güzellikler ne için? Yaşadığını sanmak mı? Yoksa yaşamak mı?Ne için arkadaş? Sorular senin için mi? Yoksa benim için mi? Söyle aradığın aşkı buldun mu? Ne için buldun? Seviştin mi dorukta, ne için? Bulabildin mi tüm sorularının cevabını, ne için?Böyle soruları eminim arkadaş çevreniz de veya başka çevreler de sormuş veya duymuşsunuzdur…Sabahın dördü ve bu saate kadar dayanılmaz sorularla; dört arkadaş, inanılmaz bir çıkmazın içine sokuyoruz birbirimizi. Yaş 25’ti o gece ve yığınla sorularla uğraşıyorduk.Birden aklıma gelmedi, geçmişteki o gece. Yine, o arkadaşlarla bir aradayız bu akşam. İnanılmaz bir şekilde aynı sorular dönüyor ağızlarda ve hiç bıkmadan cevaplanıyor, aynı repliklerle. Kaderden tutun da ölüm, aşk ve neler…Bu sefer dinliyorum. (Ki ben yaş 25’te deli gibi hatta ve hatta konunun, o gece sabaha kadar sürmesine sebep ben, susuyorum ve sadece dinliyorum.) Arkadaşlar biraz şaşkın gözlerle baksalar da bana; lakin hararetli konuşmaları sürüyor.Bir tanesi, ‘Kader varsa ne için yaşıyoruz? Madem kaderimiz A dan Z ye belli, ne için yaşıyoruz.’Suskunluğum yine devam etti. On takla attılar ben de tık yok.(Gerçekten bu akşam susmak geldi, içimden.)Bu sefer sohbetimiz sabaha kadar sürmedi. Saat birde bitti. Sonunda arkadaşımın biri, ‘Pes buklet, bütün gece biz konuştuk. Eskiden savunduğun fikirlere ne oldu?”E be arkadaşım eskiden savundum, ne için?”Peki, şimdi deli gibi konuştunuz, ne için?”Ben, onun için sustum, ne için? İçin.’Güldüler ve tabi ki anlamadılar. Yine, kapı aralığında kalan sözlerle gittiler.Bazen takılırım ne içimlerime. (Aldırmayın olur bana böyle şeyler, arada sırada.) Aynen, bir bayanın kocasının başını tık tıkladığı gibi, takıntım olur; ne ile başlayan sorular. Hep ne ile başlayan sorularım, ne ile cevaplanır; bir varmış ve bir yokmuş, ne için varmış ve ne için yokmuş. İşte, sorun bu soruları tüm insanlara; bazısı hemen dine dayandırır, ya da kendim için, ya da senin için, ya da onun için, ya da bunun için gibi cevaplar gelir, en teorisinden. (Bu teoriksel cevapları ben de veririm, ara sıra.)Bir arkadaş da sormuştu giderken, ‘Bugün çok karamsarsın herhalde, bu suskunluk sana yakışmıyor.’ Karamsarlık beni teğet geçer, bunu da çok iyi bilirler.Bu akşam arkadaşlarım gitti. Ben, her gece mehtaba bakarım var mı, yok mu diye; muhakkak bakarım, gecenin kara bulutlarına teslim olmuş gökyüzüne. (İçlerden yani, nedir bu güneş, ay gibi takıntılar falan gibi sesler, alınmasın; ben doğa’yı izleyerek yaşarım.)Yıldız sayma alışkanlığım yoktur. Sadece, izlerim komşu yıldızların birbirine göz kırpmasını. Eğer, mehtabım ışıklarını bana döndürmüş ise gecenin kuytu karanlığında, keyfime diyecek yoktur. Açarım perdemi, yok öyle 2 cm değil, tamamını. (Kat yüksekliğim bu keyfime elverdiği için, rahatım.)Bir gezegenin ışık oyunları ile uyumak, dünyanın en baba ne içinine, en güzel cevaptır.Üzgünüm buklet, 2 cm kalacak perden, mehtap yok bu gece ya da sen ne için dertlerini dinlerken, kaçıvermiş. Kaçırmak, ertelemek ya da yetişememek veya her neyse…Mısralara yakışan bu kelimelere takılmıyorum, gözlerimin ağırlığı ile belki bir rüyaya uyanırım ya da yeni bir günün sarhoşluğuna ya da…