Bir futbol maçını izlerken çocuk gibi sevinen ben. Samimi bir arkadaşla muhabbet ederken kelimeleri gelişigüzel seçen ben. Kültür düzeyi yüksek bir yerde bir konu tartışılırken söyleyeceği kelimeyi özenle seçen ben.Bütün bunlar tek bana ait benler. Peki ama bu doğrumu, sanki bu benlerin her biri ayrı ayrı vadilerde. Birbirlerine çok uzak görünüyor bu benler. Eğer ortada tek bir ben varsa bütün olaylarda ve yaşamın her alanında insanın bir birine yakın tavır ve davranışlar sergilemesi gerekmez mi?İyi ya da kötü bir olay kurgulayalım kafamızda. Örneğin cep telefonunuzun çalındığını düşünün. Bu durum karşısında ilk verdiğiniz tepki mi asıl benliğinizi gösterir yoksa olay biraz soğuduğunda takındığınız tavır mı sizin gerçek kişiliğinizi gösterir.Şimdi cep telefonunuz çalınmadı sadece öyle varsaydık ve bu varsayım üzerine bir düşünce yapısı kurguladık. Ancak insanın kurguladığı düşünce yapısı onun olmak istediği düşünce yapısını ifade eder, olduğu düşünce yapısını değil.Kime sorsanız farklı düşüncedeki insanların tartışırken birbirine saygılı olmaları gerektiğini ifade eder. Ancak gerçek bir tartışma ortamında durum hiç de öyle olmuyor. O halde biz rol mü yapıyoruz hayatta. Asıl kişiliğimizi bir sır gibi saklamaya çalışırken en olmadık zamanlarda çuvalı delen bir mızrak misali çıkı veriyor mu karşımıza. Yoksa bizim gerçek kişiliğimiz, olduğunu düşündüğümüz kişiliğimizdir, ancak bazı durumlar sağlıklı düşünmemize engel olduğu için mi öyle davranışlar sergiliyoruz.Bence insanın hayatına yön veren iki farklı karar mekanizması var. Bunlardan bir tanesi kalp, diğeri zihin. Bizler normal şartlarda zihnimizle karar verme eğiliminde oluruz. Hiçbir zihin kendi öz saygısını yitirmemişse eğer kendisini suçlayıcı ve aşağılayıcı bir tavır takınmaz. Bu durumda hep olmak istediğimiz kişi gibi davranırız. İşte o kişi asıl olan kendimiz değilizdir. O halde insanların büyük bir çoğunluğu hayatlarının büyük bir bölümünü rol yaparak geçiriyorlar.Şartlar normalin dışına çıktığında ise zihin liderliği kalbe devreder. Asıl benlik ordadır. O zaman gerçekten kendi gibi davranmaya başlar insan. Ancak şartlar tekrar normale döndüğünde zihin ve kalp inkâra başlar ve nedenlerin arkasına sığınır. Asıl beni gizlemek için türlü nedenler sürer ileri. Rol yapmak kendimizi iyi hissetmemizi sağlar. Kalp ve zihin de bunu ister zaten. Herkes halinden memnun ve herkes rolünü oynar.Ancak asıl sorun şurada. Birçok insan hayatını istediği gibi yaşayamadığından şikâyet eder. Aslından bir hayat bile yaşamamıştır, sadece olmayı hayal ettiği bir rolü elinden geldiğince oynamaya çalışarak zamanın geçmesini seyretmiştir.Hayatta hep mutlu ve huzurlu olmak isteriz o halde hangi ben olmalı insan, olduğu ben mi, olmak istediği ben mi?