akşam yemeği sofrasını toplarken ve reklamları göz ucuyla izlerken, elimde masayı sildiğim bez, parlaklıklarına dayanamayıp kanepeye oturuveriyorum, çok renkliler ve bir sonrakini merak etmemek imkansız…

hipnotize olmuş bir çocuk gibi göründüğümü o an farkedemiyorum. biri bitiyor diğeri başlıyor. gazete zırvaları, cep telefonu zırvaları, bankalar, haluk biginer’in sesi, “ondan alsam”lar, müzikli reklamlar, heidi ve köylü kızlar, çikolata, dizi fragmanları…böyle uzayıp gidiyor…bir ara yüzümü ekşittiğimi farkediyorum, ev arkadaşım o sırada kahkahalarla gülüyor. güldüğü bir reklam, ama o bunun farkında değil. yüzümü ekşittiğim şey bir reklam ve ben bunun farkındayım. gözümü, kulaklarımı , zihnimi kirlettiklerinin farkındayım.reklamcılık yapan, ekmeğini bundan kazananlara mı kızıyorum, izlemek zorundaymışım gibi gözlerimi ekrana mıhlamama mı, o kahkahaya mı, elimi nemlendiren sofra bezine mi, bir kaç reklama aldırış etmeden yapamayan beynime mi?neden iğreniyorum? neden açıklayamıyorum?ilerde bu emek işlerini izleyerek gülecek kuşaklar olacak mı?reklam bir sanat eseri mi?sanatsa ben neden bu sanatı sevemiyorum?ya da öyle değilse neden gülüp geçemiyorum?