BEN, DA VİNCİ ŞİFRESİNİ ÇÖZDÜM!Batı’da uzun yıllardır okuyucunun en çok ilgisini çeken kitaplar arasında Kutsal Metinlerdeki veya Yerlerdeki Şifreleri, Simgeleri, Gizli Anlamarı anlatan yayınlar revaçtaydı. Melekler ve Şeytanlar, Da Vinci Şifresi, Gök Yakut Kitap, Lotus Çiçeği gibi eserleri Türk okuyucusu yeni tanıyor. Burada bahsi geçen kitapların edebi kalitesini, kurgusunu, olay örgüsünü, karakter tahlillerini yapmaya gerek yok. Sade şunu söylemekle yetineceğim, ortaya koydukları heyecan ve gerilim, gizemli mekanlar, anlamsız sembollerin gizli manaları, çözülemeyen şifreler okuyucunun, başından sonuna kadar kitabı elinden düşürmemesini sağlıyor. Müthiş bir heyecan fırtınası içinde gerilimin doruklarına çıkmış okuyucunun çözüm ve rahatlama bekleyen savunmasız kalmış beynine kabul ettirilmek istenen “kanaat” kolayca yerleştiriliyor. Yazarlar hem konularına hem de dillerine gerçekten hakim. Asla bir fantezi yazarı değiller.Bu tip kitapların ana temasının ortak olması ilginçtir. Şöyle ki, günümüzde dünya üzerinde bir çok din ve inanç sistemi bulunmakta. Her bir inanç sisteminin kendine göre ibadet şekilleri, usulleri, itikat sistemleri var. Neredeyse Bin yıldan fazladır aynı şekilde inanıp ibadet ediyorlar. İnsanoğlu kendinden çok güçlü bir varlığa tapma güdüsüyle, 1500-2000 senedir aynı tanrıya tapıyor, aynı şekilde ibadet ediyor. Böylece “kul” olmanın rahatlığıyla gönülleri huzur duyuyor. Tüm bunların ardından malum kitapların verdiği mesaj şu:1- “Siz her ne kadar şuanda inanmakta olduğunuz dinlere inanırsanız inanın, aslında tanrının göndermiş olduğu bir “gizli gerçek” var. Mensubu olduğunuz dinlerin uluları ve mevcut siyasi otorite (sultanlar, krallar, imparatorlar) toplum üzerinde kendi saltanatları devam etsin diye bu gerçeği saklamışlar, gizlemişlerdir. Asıl ‘mutlak doğru’ya inanları ortadan kaldırmaya çalışmışlardır. Bu gerçeğin dışında, insan yapımı tamamen başka bir din oluşturarak, ilahi kitapları kendi arzularına göre değiştirip yeniden yazmışlardır. Tanrı, aleyhine olan bu durumu değiştirmek için ne zaman elçi göndermişse, yine aynı hakim güçler onun gönderdiği mesajın üzerini örtmeyi başarmışlardır. Fakat samimi bir avuç insan! (gizli tarikatların mensupları), gizli gerçeği ve daha nice bilgi ve belgeyi koruyarak, gelecek nesillere aktarmayı kendilerine görev bilmiştir. Kutsal amaçları! doğrultusunda çeşitli isimler altında teşkilatlanmışlar. Ama hakim siyasi otorite ve onu yönlendiren dini otorite (tanrının gerçek düşmanları) sürekli malum organizasyonların izini sürmüş ve dünyayı onlara dar etmiştir. Sırf kendi saltanatları sürsün diye.”2- “Dolayısıyla, tüm dinler insan yapısıdır. Gerçek tanrı bilgisinden uzaktır. İnsanlar olmayan bir tanrıya, olmayan bir dine yalnızca ve yalnızca dini/siyasi otoritenin menfaatine uygun olan “Doğru ve Yanlışa” inanmaktadır. Tüm dinler en başta tanrı kaynaklıydı. Ama şuanki konumları orijinal hallerinden uzaktır. O halde tüm dinlerin mensuplarının ortak noktaları vardır. Hepsi “kutsal gerçek”, “mutlak doğru” etrafında birleşmeliler. Ayrıntıları bir kenara koyup, temelde bir araya gelmeliler!”3- Bu kitapları okuyan insanlara yutturulması hedeflenen en önemli kanaat ise: “Şimdiye kadar duyduğunuz tüm gizli tarikatların varlığı gerçektir. Tarikatların (İlluminati, Tapınak Şövalyeleri, Malta Şövalyeleri, Masonluk, Yahowa Şahitleri v.b.) mensupları toplum içinde seçkin ve tanınan insanlardır. İyi bilinen, zengin, güçlü insanlar olmaları çok önemlidir. Bu vesileyle asıl kimliklerini ve tarikatın mevcudiyetini korurlar. [Mason olan Şeyhülislamları, Sabetaycı Tarikat Şeyhlerini, Tapınakçı Üstadı Devlet Adamlarını unutmadık. Günümüzde ise kim bilir kimler asıl kimliklerini gizleyerek inanan insanları kandırıyorlar? (F.S.)] Malum tarikatlar hangi ülkede teşkilatlanmışsa, o ülkenin hakim dinine girerek dindar bir mümin gibi davranmışlardır. Böylelikle kimse onlardan şüphelenmez. Aslında bu tip gizli tarikatların şimdiye kadar bilinen şekliyle “şer odakları” oldukları gerçek dışıdır. Kutsal Emaneti Gizlemek gibi masum bir görevi olan cemiyetlerden herhangi bir kötülük gelmez. Onlar, gerçek tanrının sırrını koruyan masum kullar olmuşlardır. Merak etmeyin kutsal sırlar ve emanetler, gizli tarikatlarda emin ellerde!”4- “Tüm kutsal kitapların, sizin okuduğunuz manaların dışında, sadece ve sadece özel eğitimli insanlar (Kabala eğitimi almış)(*) tarafından anlaşılabilecek gizli manaları vardır. Herkes bunu bilemez. En iyisi, siz kutsal kitapları okuyup boşuna zahmet çekmeyin. Orada tanrının ne demek istediğini din adamlarınıza sorun. Onlar size anlatırlar.” Diyerek son senelerde yoğunlaşan Kuran’ın içindeki şifreleri bulma faaliyetlerinin bilerek veya bilmeyerek nelere hizmet ettiğini gözler önüne sermektedir.(**)İçeriği ‘Şifre Çözmeye’ yönelik tür kitapları okur ve okuturken, üzerinde durduğumuz noktalara önemle dikkat edilmeli. Beyinlerin önüne konulan masum tuzaklara düşülmemelidir.SENİ KABALACI SENİ!(*): Özellikle Dan Brown’ın kitaplarında, Hıristiyanlık olsun Yahudilik olsun, bu iki dininin haddinden fazla Pagan unsur içerdiği üzerinde duruluyor. Pagan olarak kastedilen şey ise Kabala Öğretisi. Hıristiyanlık ve Yahudilikte kullanılan simgelerin, ayinlerinin, inançlarının, mabetlerinin, kitaplarının hep bu Pagan (Kabaladan kökenli) sembollerle dolu olduğu itiraf ediliyor. Bilimsel Objektiflik adına yapılan birkaç samimi itiraftan (örneğin: Haç’ın sembol olarak Kabala’dan alınması, İncil’in ve Tevrat’ın Tanrının gönderdiği kitaplar değil de, İnsan ürünü olması, Kilise ayinlerinin, kıyafetlerinin ve sembollerinin hep eski Pagan inancından alınmış olması gibi) sonra, “Hadi ya! Demek hep bize yanlış anlatışmış!” diye düşünerek allak bullak olan okuyucunun (Batılı veya Türk) beynine şırıngayı vuruyor: “Aslında tüm dinler, Pagan inancı sağlamlaştırmak için gelmiştir. İnsanın ve dünyanın doğasına en uygun din budur. Ey insanlar, aslınıza dönün!” diyerek tamamen batıl olan Kabala Öğretisi kutsanıyor.!BÖYLE TANRI OLUR MU?(**): Tanrı bir kitabı, sadece o dinin bilginleri anlayabilsin veya yorumlayabilsin diye indirmez. İnen vahiy (kelimeler) en cahil insandan, en kültürlü inanan insana kadar rahatlıkla anlaşılabilmelidir. İki dünyada mutlu olması gereken ferd, hiç kimseye akıl sormadan beynini meşgul eden bir konuyu, indirilen kitabı okuyarak çözebilmelidir. Herkesin yolunu bulabileceği bir kılavuzdur. Bu özellik ise o kitabın başlı başına ilahi bir mesaj olmasını ispat eder. Mesaj açık, net, sade, anlaşılır olmalı ki herkese hitap edebilsin. Elhamdülillah, Kuran, indiği günden bu yana bu özelliğini korudu. En basit ilmihal bilgilerini öğrenmiş bir insan bile Kuran’ı baştan sona okuduğunda rahatlıkla anlayabilir. Onda gizli kapaklı hiçbir şey yoktur. Tanrı, kullarını acıklı bir azaptan korumak için gönderir Elçisini, indirir kitabını. Onun merhameti çok geniştir. Kullarından gizlediği bir şey yoktur ki zaten. Niye ayetlerin, kelimelerin, surelerin, manaların arasına bir şeyler gizlesin? Niye şifreler oluştursun harflerle, simgelerle,sayılarla? Kitaplar, insanları kargaşadan huzura çıkarıcı Furkanlar değiller midir? İnsanoğlu bir ateş çukurunun kenarındayken, onu, ateşten sakındırmak için gönderilmemiş midir? Tüm soruları, şüpheleri, bilmeceleri, yok etmek için apaçık bir beyan değil midir? O halde, Tanrının bir rahmet olarak gönderdiği kitap insanları sapkınlıktan kurtaracağı yerde, nasıl tekrar dalaletin içine sürükler? Nasıl şüphe ve endişe kaynağı olur? Ortaya çıkardığı ikilemler veya bilinmezler insanı kargaşaya, ateş çukurunun içine bir adım daha yaklaştırırsa, açıklık, doğruluk, merhamet nerede kalır? Tanrı, nasıl tanrılık yapar o zaman? Kaosu kendi oluşturup, sonra da cezalandıran bir tanrı düşünülebilir mi? Böyle bir tanrı kullarını nasıl sever ki? Ben böyle bir tanrıya inanmıyorum!kaynak: F.S.